Uzay Gözlemevi - Gül İç Çamaşırları

KnockOut

Super Sonic
Süper Moderatör
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
16,921
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
searching. . .
Almanya'nın Bonn kentinin 100 kilometre güneyinde Hoher List adında büyük bir uzay gözlemevi vardır. 6 adet dev teleskoptan oluşan bu kompleks 1954 yılında Belçika sınırına 30 kilometre mesafede bir tepe üzerine kurulmuştur. Herbiri farklı bir amaca hizmet etmesi için tasarlanmış teleskoplar üstü açılabilir kubbeler içine yerleştirilmiştir. Komplekste ayrıca akademisyenlerin kalması için lojmanlar, toplantı salonları, dinlenme odaları vs bulunmaktadır. Gözlemevine en yakın yerleşim yeri 5 km uzaklıkta bulunan küçük bir kasabadır. Kasabalıların gece ışıklarını açık tutması yasaklanmıştır. Sokak lambaları gücü azaltılmış ,sadece yeri aydınlatan küçük ampüllerden oluşur. Gece olduğu zaman deyim yerindeyse bölge zifiri karanlığa gömülmüştür. Bunun sebebi ise teleskopların ışığa olan duyarlılığıdır (ve gerçekten bizim için çok küçük bir ışık kaynağı bile teleskopların verimini etkiler). Binlerce hatta milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki gök cisimleri bir insan gözü ile asla görülemeycek kadar düşük miktarda ışık ulaştırırlar yeryüzüne. İşte budur bölgedeki zorunlu karanlığın sebebi.

Ben Bonn Üniversitesi‘ nde parçacık fiziği üzerine yüksek yapmakta olan gayet asosyal ve kafayı kırma sınırlarında dolaşan bir öğrenciyim. Diğer bir çalışma alanım astrofizik ve evrenbilimdir. Bu konu üzerine aldığım bir derse bağlı olarak Hoher List uzay gözlemevinde 3 gün boyu gözlem yapma imkanına kavuştum. Gözlemevindeki en büyük teleskobu kullanacaktık, amacımız evrenin en uç noktalarındaki cisimleri inceleyip, ışığın bükülmesi olayından faydalanarak evrenin yaşı hakkında yaklaşık bir değer elde etmekti. (olayın detayları göründüğünden çok daha karmaşıktır fakat konumuzla alakası olmadığı için kimseyi sıkmak istemiyorum).

Teleskobu kullanmayı öğrenmek için, oraya gitmeden bir ay boyu çalışmam, simulasyonlara katılmam vs gerekti. Gözlemevine sadece akademisyenler girebiliyor ve bunun için de envari çeşit form doldurmak ve bürokratik engeller aşmak gerekiyordu. Ve büyük gün gelmişti. 13 Mart 2009. Sıkıcı bir yolculuğun ardından sonunda varmıştık. Çok heyecanlıydım, bu onura eriştiğim için yerimde duramıyordum. Koskoca komplekste sadece üç kişi vardık, ben, tayvanlı arkadaşım Chinghung ve bize önderlik eden sevgili hocamız alman doktora öğrencisi Benjamin. Odalarımıza yerleşmeden hemen gözleme başladık. Teleskop tamamen elektronik olarak uzaktan kumanda ediliyor, gözlem esnasında kimse teleskobun bulunduğu kubbe içersine giremiyordu. Bilgisayarlara gözlemek istediğiniz nesnenin koordinatlarını giriyorsunuz ve teleskop ağır ağır gökyüzünde o bölgeye nişan alıyor. Verileri dijital olarak aktarması dakikalar sürüyordu. İşin zor kısmı ise hava durumuydu. Havada oluşacak küçücük bir su zerresi teleskoba düşerse bütün sistem bozuluyor ve tamiri binlerce dolara mal oluyordu. Buyüzden önünüzdeki ekranlarda uydu hava raporlarını takip etmeniz, gökyüzüne yöneltilen kameralarla bulutları izlemeniz, nem, sıcaklık ve rüzgar göstergelerine bakıp yağmurun kaç dakika sonra yağacağını hesaplayıp işinizi o süreden önce bitirmeniz gereklidir.

Diğer bir zorluk ise gözlemin ta kendisidir. Fakat yine detaylara girmekten kaçınacağım.

Bütün gece çalışmıştık. Sabaha karşı 5:00 da kubbeyi kapatıp gözlemi durdurduk. Teleskop -100 C derecede çalışmaktadır. Teleskobu bir sonraki güne hazır etmek için kubbeye çıkıp, koruyucu eldiven ve gözlüklerimi takıp soğutucu hazneye sıvı azot doldurdum ve orada bulunan not defterine adımı ve azotu doldurduğum saati yazdım. 12 saat sonra tekrar doldurmak gerekecekti.

Kubbeden ayrıldım. Dışarısı zifiri karanlıktı ve korkunç bir soğuk vardı. Cebimden el fenerimi çıkartıp 100 metre ötedeki odamı zar zor buldum. Odadaki her mobilya soğuk savaş döneminden kalmaydı ama çok temiz kullanılmışlardı ve şıktılar. Masa, yatak, lamba, ve bir dolap vardı. Aklımdaki tek fikir uyumaktı. Ne olduysa işte o anda oldu. Üstümü çıkardım, tam yatağa yöneliyordum ki masalambası gözüme çarptı. Lambanın üstünde markası olduğunu düşündüğüm bir etiket vardı. Buraya kadar herşey normal. Etiket sararmış, kenarları yırtılmıştı, üzerinde çatlaklar oluşmuştu. Belli ki etiket çok uzun bir süre önce oraya yapıştırılmıştı. Bu da lambanın yaşı hakkında bir fikir veriyordu. Kim bilir, belki 10 sene öncesiydi. Lambaya yaklaştım ve etiketi okudum. İşte o anda gözlerim faltaşı gibi açıldı, okuduğum şeye inanamadım ve tekrar tekrar okudum. Tamamen türkçe, şu yazıyordu: GÜL İÇ ÇAMAŞIRLARI. Ardından bir gülme krizi, bütün uykum kaçmıştı. Kimdi bu etiketi oraya seneler önce yapıştıran? Belli ki bir türktü. Akademisyen bir türk. Ve sadece türkçe bilen birinin anlayacağı bir yazı. Sen donunun etiketini sök ve oraya yapıştır. Seneler sonra başka bir türk gelsin ve bunu bulsun. Adamdaki (veya bayandaki) espri anlayışına bakın. Adeta 10 sene sonra gülünmesi için bir şaka yapmış. Hayran kaldım. Fotoğraf makinemin yanımda olmadığına lanet okudum. Etiketi yerinde bıraktım. Belki bir 10 sene sonra başka bir türk gelirde dumur olur diye.

3 gün sonra geri döndük. İlk işim GÜL İÇ ÇAMAŞIRLARI’ nı aramaktı. Google bir sonuç vermedi. Bulamadım. Belli ki çok eski bir markaydı. Bu da teorimi doğrular gibiydi. Daha sonra bunu yapıştıran adamı (veya bayanı) bulmanın yollarını düşündüm. Ama hiçbir fikir aklıma gelmedi. Bu şakayı yapan büyük ihtimalle biryerlerde hala yaşıyor ve çalışıyor. Acaba seneler önce yaptığı bu munzurluğu hatırlıyor ve dudaklarında bir tebessüm oluşuyor mudur? Bence evet. Çünkü şakası işe yaradı. Beni ve arkadaşlarımı güldürmeyi başardı. Kendisini alkışlıyorum, alkışlarla yaşatıyorum efendim.

Saygılarımla.

Not: avatardaki galaksi resmi bu gözlemevinde çekilmiştir.

 
Geri
Üst