TSK, Taraf, Bahçeli ve DTP //////

LOOPUSED

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
6 Haz 2008
Mesajlar
12,048
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
55
Konum
€z€Ld€n €b€d€
TSK, Taraf, Bahçeli ve DTP

Bugünlerde bir araya gelmesi en imkânsız gibi görünen kelimeler. Gerçi kelime olarak yan yana gelmeleri mümkün ama son günlerin en zıt kavramları bunlar.

DTP’li Hasip Kaplan’la samimi pozlarını bir kenarda tutarsak, (bu son dönemden bir kare aslında. Kamuoyu onu teröristbaşı Apo’yu ipten alan hükümetin ortağı olarak iyi biliyor) Devlet Bahçeli’nin müthiş bir öfkeyle dolmuş olması akılları kurcalıyor. Hani keşke bu öfkenin hedefi PKK olsa.

İnandırıcılığı konusunda takdiri tabi ki kamuyu verecektir ancak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yürüttüğü-üstelik TBMM’den izin alarak- operasyonlar ortadayken, havadan ve karadan terörist hedeflere bombalar yağdırılırken, karakol saldırısının ardından MHP lideri Bahçeli’nin hükümete yönelik eleştirileri beraberinde sayısız soru işaretini doğurdu.

Farklı şekillerde yorumlanabilir ancak, devlet geleneğine solcu Ecevit’in yanında sigara bile içmeyecek kadar bağlı, yine Ecevit karşısında suskun ve efendi tavırları takınacak kadar bağlı, uzlaşmacı siyaset anlayışını ortaya attıktan sonra kendi Cumhurbaşkanı adayını bile dövdürtecek kadar sola müsamaha gösteren Bahçeli’nin, AK Parti hükümetine karşı birden şahin kesilmesinin altında ne yatabilir?

AK Partili Ergün’ün de dediği gibi, kendi köyünden doğuya gidememiş Bahçeli’nin birden parlaması, kürsüden harita göstermesi, AK Parti’yi PKK’nın hamisi olarak nitelendirecek kadar hiddetlenmesi şifrelerle dolu bence.

Devlet geleneği, Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına ve Türkiye Cumhuriyetinin iktidar mensubu milletvekiline böylesine bir saldırı yapılmasını reddettiğine göre, bu geleneğe en çok bağlı olması gereken partinin başındaki ismin takındığı tutum çok şey anlatıyor.

Sanki durup dururken birileri Bahçeli’ye bir talimat verdi ve hükümete saldırmasını emretti. Hem de Türkiye Cumhuriyeti hükümetine.

Belki de bu ikinci ip operasyonuydu. Miting meydanında kendi asamadığı teröristbaşını asması için hükümete ip atan Bahçeli’nin ikinci bir oyunu sahneye koymasının arkasında milli hassasiyet bulunup bulunmadığı şimdi daha iyi anlaşılabilir.

Ergenekon operasyonlarının tüm hızıyla sürdürüldüğü bir dönemde, Türkiye’nin kanayan yaralarına neşter vurulacağı ümidi bu kadar büyümüşken, dokunulamaz denilen darbe heveslileri bir bir gözaltına alınıp tutuklanırken, asrın davasında ‘final’ sahnesi oynanıyorken Bahçeli’nin çıkışı her şeyi özetliyor sanırım.

Devlet geleneğine bakın. Terörist bir bomba atıyor. Önce Mehmetçikler şehit düşüyor, sonra TSK skandallarla sarsılıyor, Genelkurmay Başkanlığı daha dün yayına başlamış olan Taraf gazetesine savaş açıyor, MHP lideri Bahçeli PKK’nın hükümet tarafından himaye edildiği gibi ağır bir ithamı ortaya atarak büyük bir provokasyonu imzalıyor, DTP ve örgüt yandaşları İmralı’dan katliam talimatları veren bebek katili Apo’ya işkence yapıldığını iddia ederek, Türkiye’nin dört bir yanında polise ve emniyet güçlerine saldırıyor, bölücü örgüt sempatizanları metropolleri kan gölüne çevirme senaryoları hazırlıyor, Ergenekoncular, ‘bu operasyonu durdurun PKK biter’ tehditleri savuruyor…

Sizde Türkiye’nin başka düşmana ihtiyacı var mı?

Herkes eleştirilebilir bu ülkede. Eleştiri yöntemi adam gibi olduğu sürece herkes eleştirilebilir. Kamuoyunun cevap beklediği ve adım atılmasını istediği yerde Başbakan hata yapıyorsa eleştirilebilir. Cumhurbaşkanı bekleneni yapmıyorsa eleştirilebilir. Başbakan, Türkiye’nin en gereksiz tartışmalarından birinde taraf gibi yansıyorsa ve taraftan söz ediyorsa tabi ki eleştirilebilir. Çünkü hükümet olmak, hükmetmektir. Ortada durup tarafları uzlaştırmaktır. Sorunları gidermenin en kestirme yollarını aramaktır. İnsanlar daha fazla zarar görmemeli.





http://www.habervaktim.com/yazar/8185/tsk_taraf_bahceli_ve_dtp_.html
 
Türkiye siyasi haritası gibi bir yazı olmuş.

Artık insanların biraz empati kurması lazım.
 
Türkiye siyasi haritası gibi bir yazı olmuş.

Artık insanların biraz empati kurması lazım.

haklsında empati neyle kurulur? bu çizgiler gerçeğinden çıkarak görünen o ki türkiye bu süreçte yara ala ala ya batacak ya kendi ayaklarının üstüne dikilecek..ama provakasyon sevdalaıları boş durmuyor işte..
 
haklsında empati neyle kurulur? bu çizgiler gerçeğinden çıkarak görünen o ki türkiye bu süreçte yara ala ala ya batacak ya kendi ayaklarının üstüne dikilecek..ama provakasyon sevdalaıları boş durmuyor işte..

Malesef öyle oluyor bazen öyle şeyler yazılıyor çiziliyorki taviz vermeye
hazırken birden insan militan kesiliyor.Herkasin davası vatan olduğuna
göre yanlış nerde...
 
oo pkklıların ................................................... yapim ben kımseyı bılmem tanımam bı TÜRK olarak etnik temizliğin çok yakında oldugunun farkındayım ALLAH sonumuzu hayırlı eylesın kardes kavgasında uzak eylesın ama haınlerınde kellelerini almamızı nasip eylesin amin
 
Valla bu tarafın arkasında kim var bilemem ama adamlar nerden buluyorsa buluyor.
 
Valla bu tarafın arkasında kim var bilemem ama adamlar nerden buluyorsa buluyor.

kim olacak abi amerika var amerika orduya verdiği anlık istihbarat görüntülerini orduya vermeden önce barzaniye talabaniye taraf'a gönderiyor ondan sonra da ayıkla pirincin taşını
 
ben tarafın arkasında kim var bilmem ama aydınlık ın ardında,ergenekonun ardında kimler varsa aydın doğanın m.emin karamehmetin ardındada aynıları var eminim.
 
utanmasalar devlet bahçeliye kominist diyecekler gerçi yakında onu da derlerse şaşırmam bu dinci zevat her türlü iftirayı atarak bozgunculuk-kargaşa çıkarmayı çok iyi biliyor.
 
utanmasalar devlet bahçeliye kominist diyecekler gerçi yakında onu da derlerse şaşırmam bu dinci zevat her türlü iftirayı atarak bozgunculuk-kargaşa çıkarmayı çok iyi biliyor.
bahçewliye kominist diyen yok ama faşist denmesinde sakınca yok sanırım..ırkçı söylemlerden vazgeçmedikçe halka ip atarak terör körüklemekle bunu fazlasaıyala hakediyor zaten..
 
Binbaşı Ersever’i tanıyorum yıllar öncesinden, yürekten mücadele etti PKK ile. Varlığı korkusuzca ortaya koydu ve bir çok operasyona katıldı, bir çok teröristin ifadesini aldı. Irak’taki PKK varlığını her yönüyle deşifre etti, Barzani ve Talabani’nin kirli oyunlarını ortaya çıkardı. Size anlatmaya çalıştığım dağdakileri en iyi tanıyan ve anlayanlardan biri de belki O’ydu. Bizi yönetenler dağdakiler için sivrisinek, doğudaki halkımız için bataklık tabirini kullandılar uzunca bir süre. Ama kimse ne sivrisineği anladı ne de bataklığı. Ersever ise bu sivrisinekleri tanıyordu çünkü bataklık dedikleri halkımız içinde uzun yıllar kalmıştı bizim gibi. Apo’nun onlar için ne düşündüğünü de iyi biliyordu. Bakın o nasıl anlatıyor dağdakileri :
‘’1992 yılı başlarından itibaren Botan-Behdinan ‘’kurtarılmış bölgesine’’ çok sayıda yeni eleman aktarıldı. Öyle ki, Türkiye’nin dört bir yanında oluşturulmuş olan eleman temin etme ve toplama merkezleri, ağlarına düşürdükleri gençleri hızla ve çok rahat bir biçimde, turistik geziye gönderir gibi dağlara gönderiyordu. Böylece Apo’nun elinde harcamakla bitiremeyeceği kadar çok sayıda genç insan birikiyordu.
Şemdinli’de Sınırı Aşmak, anı, Erdal Sarızeybek, Pozitif yayıncılık.
Üçgendeki Tezgah, anı, A.Cem Ersever, KİYAP yayın-dağıtım.
Üçgendeki Tezgah, anı, A.Cem Ersever, KİYAP yayın-dağıtım.

Abdullah Öcalan bunların akın akın geldiklerini görünce eskilere dönüp ‘’Sizlere hiç ihtiyacım yoktur, havalara girmeyin, kendinizi bir şey zannetmeyin, eğer adam gibi davaya hizmet edecekseniz edin, yoksa hepinizden hesap sorarım’’ demekteydi.
Etrafında binlerce ölüme mahkum, kişiliğini kaybetmiş, kendini ifade etmekten aciz, her serüvene kayıtsız şartsız boyun eğen insan bulunan megolaman Apo, elbette herkese saldırmaya cesaret edecekti. Neden etmesin ki? Böylesine sürü gibi güdebileceği bir kalabalığa sahipken, neden kendini dev aynasında görmesin? Neden maceradan maceraya atılmasın? Yani bu adamları neden istediği gibi kullanmasın?
Sınır karakolları baskınlarında daha çok bu zavallı, sürüleştirilmiş(düşürülmüş) kişiler kullanılıyordu. Her baskından sonra askerin karşı ateşi ile önemli bir kısmı da ölüyordu. Ama hiç önemli değildi. Çünkü bunlardan çok vardı. İstemediğin kadar. Temininde de güçlük çekilmiyordu. Adeta kendi ayaklarıyla geliyorlardı. Apo adamlarına talimat verirken,’’Kürdistan’da her ailede başıboş dolaşan çocuk var. Kızlı erkekli her aileden iki üç tanesini kaparsanız yüz binlerce insan eder. O kadar da zor değil, zaten aile reisleri bunları beslemekten acizdir. Çoğu oğlunu kızını gönüllü verir, öyle dövünüp sızlanmazlar. Sonra o gençler de sevinerek yanımıza gelirler. Evlerinde çoğu huzursuz, aile içinde eğreti duruyorlar. Gençlik bunalımlarını en yoğun biçimde yaşıyorlar. Kolundan tuttunuz mu kolayca koparıp getirirsiniz. Biraz da ilk geldiklerinde ortamı güzelleştirdiniz mi, evlerinden ayrıldıklarında sevineceklerdir’’, diyordu. İşte Apo, Kürt insan malzemesini böyle kullanıyordu. Böyle değerlendiriyordu. Onu, kanı dökülmesi gereken bir nesne olarak görüyordu. Sonuçta ne umuyordu?’’
Bu kitaba konu olan teröristin dağdakileri bunlar işte. Apo’nun sivrisinekleri işte bunlar. Devlete yedi milyon dolara mal olan bizim teröristimiz işte bunlar. Biz yıllarca bu dağdakilerle savaştık, öldük ve öldürdük. Uzun zaman geçti dağlarda, dağdakileri yok etmek uğruna. Uzun geceler, uzun yollar. Çok şehit verdik, çok da terörist yok ettik. Hâlâ da amacımız bu; dağdakileri yok etmek ama öğrenemedik bir türlü, dağdakileri yok etmekle terörün de teröristin de bitmeyeceğini. Ama adı PKK’ysa bunun, yıllar boyu hiç kahrolmadı! Ölüsünün yedi milyon dolar ettiği bir ülkede, terörist kahrolur mu hiç!
İnanın acı doluyum. Geçen yıllar her gün bir bir geliyor gözümün önüne; dağlar, keçi patikaları, bir taş altında mevziler, yırtık elbiseler ve tabanı düşmüş postallar. Çatışmalarda yardıma gelemeyenler, yardıma gidemeyenleri gördüm, bizim için de, dağdakiler için de. Teslim olan dağdakileri gördüm, konuştum çok. Yetmiş üç vatan evladını kahramanca savaşırken gördüm, kahramanca şehit olduğunu da. 92’de Alan Karakoluna altı kişi ile yardıma gittik, beş kişi ile döndük, acısını duydum yıllar boyu, unutmadım hiç. Yok olacaklarını anlamadan, ayakta onlarcasının üstümüze geldiğini gördüm. Yedikleri her mermi ile düşe düşe yok olduklarını ama kalanların gene ayakta üstümüze gelmeye devam ettiğini gördüm, ölümün ne olduğunu bilmeden. Üç santim yanlarına düşen merminin ardından gelenin kendilerini öldürebileceğini düşünmediklerini daha doğrusu bunu anlamadıklarını gördüm. Karakol bahçesinde şehit ettikleri bir vatan evladının hücum yeleğini üstüne giyip oynayanına rastladım. Şehit ettikleri askerlerimizin çelik başlıklarını giyip göğüslerini kabarttıklarını ama aynı anda yediği bir mermi ile şehidin kanının hesabını verdiklerini gördüm. Bu bir oyun, bu bir şehit kanıyla senaryosu yazılmaya çalışılan bir oyun. Hain, sinsi ve kalleş, ihanet dolu ve para dolu bir oyun…

Biz gene dönelim kara kuru, ufak kemikli dağdakilere. Onları anlamak, ne menem şey olduklarını bilmek, ne düşündüklerini öğrenmek için çok sıkıntı çektik biz. Dedim ya günlerce, haftalarca, dağlarda keçi patikalarında yürüdük. Sonunda anladık ki; bu dağdakilerin muhakeme, irdeleme, değerlendirme, düşünme, tehlikeyi sezip ön alma gibi taktiği taktik yapan kavramları bildikleri yok! Bu şu demek: Bu dağdakilerin beynine ufak bir mikroçip yerleştir, basit programları yükle, uzaktan kumanda ile yönet, demek.
Basit olan bu program nedir?
Şu: Üç adım ileri beş adım geri. Sağdan üç roket, soldan mevziye gir. İki el bombası at. Sonra tetiği çek ve öldür! Gördüğün, bulduğun ne varsa öldür!
Bunlar robot, duygusuz, hain, kalleş bir robot. Bunlar makine, ölmek ve öldürmek üzerine programlanmış. Başka karmaşık şeyler aramayın. Sakın, “bunlar ne biçim terörist, onca asker baş edemiyor bunlarla’’ demeyin. “Niye bu kadar şehit veriyoruz, bunların gücü ne kadar çok ’’ demeyin. Hainlik parayla mı? Geceden yola mayını gizle, askeri araç geçerken patlat, beş şehit! Bu onların güçlü olduğunu mu gösterir? Gir köye, masum kız, kadın, genç, yaşlı demeden kurşuna diz! Bu onları güçlü mü kılar? Ya da Bingöl karayolunda yaptıkları gibi, indir otuz üç silahsız askeri, yanında iki öğretmen iki sivili, kurşuna diz! Bu güç mü? Bu insanlık değil! Bunalr robot, duygusuz, hain, kalleş bir robot!
Siyasilerimizin, ‘’dağdan insin, ovada siyaset yapsın’’, dedikleri bunlar işte. Ne dersiniz? Bunlar siyaset yapabilir mi sizce?
Şimdi gelelim bunların yerdekilerine. Yerdekilerin bir karargah takımı vardır, bir de yönetenleri yani liderleri, örgütün üst düzey kadroları ama bunlar biraz farklıdır dağdakilerden.
– Senin adın ne?
– İskender.
Güngörmüş birine benziyordu, okumuş, belli ki küçükken iyi beslenmiş.
- Nasıl katıldın bu örgüte?
- Biz devletimizi kuracağız. Ben Diyarbakır bölge sorumlusuyum.
Bunun gibilere daha önce de rastlamıştım Töreli Vadisinde, anlatmıştım size:
– Zinar konuşan Kartal. Söz veriyorum, size bir şey olmayacak, teslim olun!
O zamanlar moda, teslim olan teröristler anlatıyor; aman askere teslim olmayın, öldürürler sizi, diye propaganda yapıyorlar. Amaç kimse kaçmasın, teslim olmasın. Bunlar bizi bilmez ki, biz kime el kaldırmışız aman dileyen! Ben konuşmaya devam ettim. Muhabbetimiz bir saat kadar sürdü. Sonunda, dayanamadı terörist:
– Atatürk adına söz veriyor musun?
Ben şaşırdım. Terörist Atatürk’ü tanıyordu. Bir yandan da gururlandım, belli etmeden. Durur muyum hiç:
– Söz veriyorum! Atatürk adına söz! Kimseye bir şey olmayacak.
Sessizlik ve sonra:
– O zaman Atatürk devrimleri adına da söz ver, dedi.
İnanın daha çok şaşırdım. Bu can pazarında, Allah’la baş başa iken, aklına Atatürk gelmesi ve aman dilemesi! Soruyorsunuz şimdi; bu terörist bizim Atatürk’ü nerden bilir, devrimleri nerden, diye? Ama biliyormuş! İnanamadınız değil mi? İnanın, bu olayın tanıkları hayatta hâlâ. Aslında düşünmek lazım bunu, incelemek lazım. Anladığım, baş sıkışmadıkça, Atatürk akla gelmiyor bizim ülkede! Ben söz verdim Atatürk adına, Atatürk Devrimleri adına ve iki terörist geldi teslim oldu, silahlarıyla birlikte.
Hesaplaşma, Töreli Vadisi, anı, Erdal Sarızeybek, Pozitif yayıncılık.

Çoğu yaralı, harap bitap, insanlıktan çıkmış; hiç heyecan bile yoktu yüzlerinde, sanki yaşayan ölüler! Pişmanlık içinde anlattılar birer birer, Diyarbakır bölgesinde yaptıkları kötülükleri.
Zinar bu, vücudu bakım görmüş bir varlık olduğunu gösteriyor renginden, şeklinden, el ve ayak uyumundan ve de bakışlarından. Bakışlar, diğer kara ve kurulara göre farklı, daha bir başka. Gözlerde bir ıstırap var, bir acı var, hissediyorsunuz. Aldatılmışlığın ve çaresizliğin pişmanlığı bu. Hani bir davaya inanır da ihanete uğrarsınız ya da davanın, inandığınız dava olmadığını anlarsınız ya da her ikisini de görür ama geri dönemezsiniz, geri dönemezsiniz de gözlerinizde garip bir bakış belirir ya işte onun gibi bir şey bu; acı dolu, aldatılmışlık dolu, pişmanlık ve çaresizlik dolu. Bu bakışları ben Töreli’de gördüm. Hepsi de üst düzey yöneticisiydi bu katillerin, hainlerin. Hepsinin de bakışları birbirine benziyordu, ıstırap ve çaresizlik dolu. Bunlar karargâh takımıydı, plan yapan, program yapan, kendi kendilerine düşünen ama düşündükleri ile yaptıkları farklı olan ya da düşündüğünü yapamayan, yapamadığı düşüncelerini yüksek sesle söyleyemeyenler bunlar. Bunlar gibi sadece terörist mi var? Bir de bizim atanmışlara bir bakın; bunlar gibi çok da onlardan var, gerçeği görmek ve söylemek yerine duymak istenileni söyleyen, bakın etrafınıza göreceksiniz.

– Ya sen kimsin?
– Karayılan.
– Görevin ne örgütte?
– Merkez yöneticilerindenim.
Yapın bir istatistik, iri kemikli ve semirmiş olanların hepsi ama hepsi yöneticidir. Çatışmalara uzaktan katılır bunlar, hem de çok uzaktan. Zira kurşunu yiyince öleceklerini bilirler. Bakın Abdullah Öcalan’a, bakın kardeşine, bakın Karayılan’a, hepsi iri kemikli ve semirmiş sınıfına girer, yani yönetici, yani ölümden korkan, devletten korkan, yasalardan korkan. Öcalan yakalandığında ilk ifadesi ne oldu: Benin anam da Türk’tür. Ben Türkleri severim.
Bu gruptakilerin en büyük özelliği, öldürmeyi öğretirler dağdakilere. Bir avuç bulamaçla günlerce yürütürler, uyutmazlar, bir nevi beyin yıkama metodudur bu. Hafızanızı silerler, duygularınızı yok ederler. Örgüte katılanların derhal kimlikleri toplanır, ne varsa üzerlerinde niye alınır sanırsınız? İşte bunun için; kişiliğini yok etmek, geçmişle bağını koparmak, sürü haline getirmek için. Para bunlardadır, alışverişi bunlar yapar. Dağdakiler paraları toplar, bunlara verir. İnanın dağdakilerde ben hiç para görmedim, ne tabanca, ne de içi dolu sırt çantası.
Dedim ya bu yöneticiler, bu iri yarı semirmişler ölümün ne olduğunu iyi bilir ve kaçar. Aslında bunlar yasalardan da korkar uygulanacağını bilirse eğer. Ama bunların elebaşını yakalar da, adam yerine koyar da, sağa sola talimat vermesine göz yumarsanız, dağlara seslenmesine izin verirseniz, hele ki bundan medet umduğunuzu da bir bilirse, sizinle alay eder ve de bir güzel dağdakileri, yerdekileri ve siyasilerini idare eder. İşte bu yüzden şimdilik dağdakileri, dağdan indirmek zordur yerdeki sesleri kesemediğimiz için.
Bu cinsten olanların sayısı öyle sandığınız kadar fazla değildir. Yönetici kadro, çok çok yirmi kişi elli kişi yüz kişi. Bunların bir miktarı Irak’ta, bir miktarı İran’da, bir miktarı da Avrupa’dadır. İran’dakiler sınır boylarındaki kaçakçılıktan gelen paraları toplar, kaçaklığı organize eder. Irak’takiler, Barzani, Talabani, Amerika ve İsrail ile koordinasyonu sağlar, dağdakilere kumanda eder, örgüte bin bir umutla gelen yeni katılımcılara, sanki öğretim görevlisiymiş gibi ders ve konferans verirler. Tabii hemen sonra dağa gönderirler.

Bu iri kemikliler yaşadığı sürece inanın dağdakiler, bunların korkusundan inemez, kaçanı öldürürler. Avrupa’dakiler ise, garip gurbetçilerimizin ekmek parasını alır, yılda milyonlarca dolar haraç toplar, uluslar arası ilişkileri yürütür. İnanın bana bu dün de böyleydi, bugün de böyledir.
Dikkat edin Barzani ve Talabani kardeşlere, yıllardır PKK’dan kaçıp onlara sığınanlar oldu, kaçını bize teslim ettiler? Edemezler. Ederlerse örgüt biter. Örgüt biterse onlar da biter. Zira bu sevimli kardeşler bize kafa tutamadıkları için, biz de, daha çok demokrasi, daha çok insan hakları peşinde olduğumuz için, demokrasi adına dünyada eşi ve benzeri görülmedik bir şekilde bu hainlere bir şey yapamadığımız için, hainlerin hainini idama mahkûm edip sonra her ne hikmetse müebbet hapis cezası verdiğimiz için, bu cezayı bile adam gibi infaz edemediğimiz için, dağdakileri dağda tutanlara bir şey yapmadığımız için, işte Barzani-Talabani kardeşler bunlar yoluyla bize kafa tutar! İş bununla da bitmez, siyasi kol ve kanatları, belediye başkanları da kafa tutar! Kime? Devlete! Bize! Ülkesini sevenlere, vatan için, bayrak için ölenlere, şehitlere, kanunlara, halkımıza! Bunun adı ihanet değilse nedir? İnanın çirkin ve kanlı bir oyun bu.
Terör denince hep bizim dikkatimizi dağdaki teröristlere çekiyorlar. Siyasilerimiz kafa kafaya vermiş düşünüyor, ‘’ bu dağdakiler nasıl iner’’, diye. Halbuki bunlar dağdan inse hepimizin başına bela olacak ama kimse bunun farkında değil! Allah’tan teröristler de farkında değil. Bu dağdakilerin hepsi anlaşıp da, bir anda hepsi birden dağdan inse, bir inse ortalık toz duman olacak, farkında değiller! Nasıl mı?
Gelin sizinle bir hesap yapalım, diyelim ki şu anki terörist sayısı beş bin olsun. Buna göre, başta katillerin elebaşısı olsun şu an İmralı’da yatan, etrafındaki kadroyla birlikte sayısı bin olsun. Geriye kalan dört bin nedir bilir misiniz? Dağdakiler.
Hadi diyelim ki bu dört bin kişi silah bırakıp, bazılarının istediği gibi dağdan indi. Ne yapacaksınız? Bir kere sizin ceza evlerinizin kapasitesi bunları kaldırmaz. Af mı çıkaracaksınız yer açmak için? Yapın bunu yapın da zaten güvenlikten yoksun milletimiz kendi ülkesinde yaşayamaz hale gelsin! Önce size şunu sorayım, dağdan inecek bu katilleri siz tanıyor musunuz? Yani kimin ne suç işlediğini, kimin kim olduğunu biliyor musunuz?
Hayır.
Niye hayır? Şunun için; zamanında halkı koruyamadık terörden ve kaçırılmaları önleyemedik. Bunlar hakkında ya “örgüte üye olmaktan” ya da “kaçırılarak örgüte mal edilmekten’’ fiş açtık. Peki, hepsi için cumhuriyet savcılarımız hazırlık soruşturması yapıp da suç delillerini toplayıp da gıyabi tevkif müzekkeresi çıkardı mı? Çıkaramaz ki! Çünkü terörle ilgili işlenmiş suçların neredeyse tamamı faili meçhul. Faili meçhul ne demek, o suçu kimin işlediğinin belli olmaması demek. Açıkçası bu katil robotlar; yola mayın döşedi, karakola saldırdı, öğretmenimizi, polisimizi, askerimizi, vatandaşımızı öldürdü öldürmesine ama kimin kimi öldürdüğü bilinmiyor. Sonradan ele geçen dokümanlardan biraz delil bulunabildi ama bu hukuken ne kadar geçerli olacak; bir sanığı 250 kişilik avukat ordusu savunmaya kalkınca, üstelik Avrupalı dostlarımızın refakatinde!

Diyelim ki, ceza verdiniz, yer buldunuz ve hapse attınız. Bizde etkin pişmanlık var, meşruten tahliye var, af var, nasıl olsa bir gün hapisten çıkacak, girecek aramıza ve kardeş kardeş yaşayıp gideceğiz. Peki, bu katiller işsiz, ekmek parası yok, üstelik cahil, nasıl iş bulacaksınız zaten milyonlarca işsizin yanında? Bulamayacaksınız. Peki, ne olacak bunlar? Gene terörist, gene katil robot! Nasıl mı? Hani kılık değiştirir gibi ad değiştiren bir parti var ya, işte onun yanına gidecekler iş bulmak için. Genel Kurmay Başkanımız örgütün işbirlikçilerinden bahsetti, ‘’çok tehlikelidir bunlar’’, dedi. işte en güzel işbirlikçi bunlar olacak, hem de tecrübeli, eğitilmiş, üstelik ucuz, bini bir para. Ne yapacağız o zaman? Her gün toplumsal olay, kadın çoluk çocuk önde, tahrip talan. Bu duruma Avrupalı dostlarımız seyirci mi kalacak sanırsınız? Koşa koşa gelecekler, laf hazır: “Türkiye sınıfta kaldı insan hakları dersinden, böyle olursa zor girersiniz AB’ye, ya dersinizi iyi çalışın ödevinizi günü gününe yapın, ya da AB’yi rüyanızda görürsünüz. En iyisi siz daha çok demokrasi getirin.’’ Onların demokrasi, insan hakları dediği ne biliyor musunuz? Başta Öcalan’a af, örgütün lider kadrolarına af, sonra bu teröristlere siyasi haklar, ana dilde eğitim, bölgesel özerklik yani önce siyasi sonra fiili bölünme. Böyle gidersek eğer, bu gidişe dur, demez isek eğer, hainlere hesap sormaz isek eğer, bir gün Abdullah Öcalan’ı Mustafa Kemal’in, Türk milletinin büyük meclisinde görürseniz, şaşırmayınız!
Peki bu dağdakiler, dağdan inerse ne olacak? Peki, ne yapmalı bu belayı savuşturmak için? Bana kalırsa tez elden, her vilayette ıslahevi türünden, yarı hastane yarı hapishane gibi yerler açmalı. Hem cezalarını çekmeli bunlar hak ettikleri, hem de yurttaş ne demek öğretilmeli, bayrak ne demek, vatan ne demek! Bir yandan tedavi edilmeli, diğer yandan ekmek parası kazanabilecek bir meslek öğretilmeli. Çete başı onları nasıl terörist, katil robot yaptıysa, biz de onları önce insan yapmalı ve insanı sevmeyi öğretmeliyiz. Bunu yapamayacaksak eğer, bırakınız dağda kalsınlar, gün gelir bahar karları gibi erir giderler. Ama bunlar dağda kaldığı sürece yerdekilerin gücünü yok edemezsiniz. İmralı’ya güç veren onlar, Barzani’ye güç veren onlar, DTP’ye güç veren onlar.
İmralı’daki Abdullah Öcalan, siyasi kol ve kanatları dağdakilerin teslim olmamaları konusunda sürekli talimat göndermektedir. Zira bu kişilerin teslim olması halinde yerdeki teröristlerin gücü de ortadan kalkacaktır. İmralı’yı İmralı yapan kimdir? Dağdakiler! Dağdakileri dağda tutan kimdir? Yerdekiler!
Yerdekilerin hal çaresine gelince. Yerdekiler adam olmaz! İmralı, siyasi kanatları adam olmaz, bunların belediye başkanları adam olmaz, lider kadroları adam olmaz. Onların işi bu, öldürmek, öldür talimatı vermek! Onlar zaten arkalarında katil robotlar olmazsa yaşayamaz. Onlarda ne yürek var, ne de bilek. Kalleşlik onlarda, hainlik onlarda, ellerine maşa alıp masum insanları öldürtmek onlarda. Kendileri ortaya çıkıp zaten erkekçe bir şey yapamazlar. Yakalayın onları, atın hapse, sadece yaptıkları kötülükleri sayacakları kadar bir ceza verin. Göreceksiniz; bize ve ülkemize yaptıkları kötülüklerin belki daha yarısını sayarken ömürleri orada bitecek.
Size dağdakileri anlattım, sizce kim bunlar, bilesiniz istedim. Bunlar, doğudaki halkımızın çaresizliği, seçilmiş ve atanmışlarımızın gafletidir. Bu çaresizlik yok olmadıkça, bu gaflet son bulmadıkça, dağdakiler bitmez, terör bitmez, terörist bitmez.
Şimdi bize mozaik diyorlar. Bize diyorlar ki kültür zenginliği. Kimlik meselesi diyorlar, alt kimlik üst kimlik diyorlar. Hiç birine inanmayın! Onlar biziz, bin yıldır beraber yaşayan biz. Ama ne oldu, ne değişti, devran niye döndü de, şimdi bir teröristin ölüsü yedi milyon dolar ediyor. Bunu ben demiyorum, bunu, Bakan Hüseyin Çelik söylüyor. 200 milyar dolar harcadık, diyor. Bu nasıl iş? Bu paraları İnsanımızı yaşatmak için harcamış olsaydık, zaten terör hiç olmazdı ki. Ama ölüsü yedi milyon dolar ediyorsa bir teröristin, o ülkede terör biter mi hiç! İhanet çaresizlikte. İhanet çaresizlikte, ihanet parada, ihanet koltukta. Herkes biliyor ama biz görmüyoruz.
Kaynak : http://www.erdalsarizeybek.com.tr/es/yedi-milyon-dolarlik-terorist.html

Alın size siyasi harita. biz burada partililerde mecliste birbirini yemeye devam etsin dursun
Erdal Sarızeybek avrupanın tezgahladığı oyunu ne güzel anlatmış
Taraf gazetesi ve okurlarının amacı bellidir
Barzaninin ve Talabaninin ayağına el-etek öpmeye gidenler ve onların savunucuları utansın diyorum tabi hala ar damarları çatlamamışsa başkada birşey demiyorum
 
Geri
Üst