ßLu£
Banned
- Katılım
- 16 Eki 2007
- Mesajlar
- 6,839
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Guardian ve The New York Times gibi yayınlardan tanıdığımız ABD doğumlu Elif Batuman, bu sefer de Türkiyedeki futbol tutkusunu dünyanın en iyi edebiyat dergisi New Yorkera yazdı. Batuman, BeşiktaşBursaspor maçından yola çıktı, Türkiyenin en şahsına münhasır taraftar gruplarından biri olan Çarşının izini sürdü ve onlar için futbolun nasıl bir oyundan çok daha ötede olduğuna dair ayrıntılı bir resim çizdi. Derginin sitesinde en çok tıklananlar arasına giren yazıdan bir bölüm:
Soğuk bir aralık akşamı BeşiktaşBursaspor maçını izlemek üzere İstanbulda yoldayım. Her türlü küfrü duyacaksın diyor taksi şoförü. Kimse duymasa da ağzı açılmadık küfürler olacak. Samimi bir endişe içindeydi. Sorun değil, Türkçemi ilerletmeye çalışıyorum dedim. Beşiktaş maçı, Türkçenizi ilerletmek için uygun bir yer mi onu pek bilemiyorum diye cevap verdi. Yolumuza bir süre sessizce devam ettik.
Hemen hemen her şehrin kendine ait takımları olsa da Türklerin büyük bir çoğunluğu, İstanbulda konumlanan üç büyüklerden birini, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Beşiktaşı tutuyor. Üç takımın her birinin kendi stereotipleri var. Ortancaları Galatasaray, Osmanlı döneminin elit Galatasaray Lisesiyle bağdaştırılıyor. En büyük bütçenin ve en renkli taraftar kitlesinin sahibi ise Fenerbahçe (Fenerbahçeliler arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Nobelli Orhan Pamuk var).
Maçı yaşıyoruz
Mazlum Beşiktaş ise işçi sınıfının takımı ve tutkulu taraftarlarıyla meşhur. Bir çalışmaya göre, Beşiktaş kazandığı zaman borsa da yükseliyor. Ekonomistlerin teorisine göre bu da Beşiktaşlıların fanatizminin bir göstergesi. Sinemacı Zeki Demirkubuza göre Beşiktaş dünyanın en gerçeküstü takımı. Fenerbahçe ve Galatasaray sadece kazanmayı umursuyor, Beşiktaş ise daha temelden mantıksız, o yüzden daha temelden insani.
Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları şehrin dört bir yanına dağılmış vaziyette. Ama Beşiktaşın taraftar kitlesinin merkezi, aynı isimli işçi sınıfı bölgesinde. Beşiktaşın ana taraftar grubunun ismi Çarşı. Beşiktaşta ne kadar açık alan varsa Çarşının buluşma noktası. Balık Pazarı, Şairler Parkı, Kazan birahanesinin önü
Oyuncular sahaya çıkıyor. Beşiktaşlı futbolcular göz alıcı siyah beyaz formaları içinde. Ellerini kollarını sallarken yaydıkları canlılıkla, kendi taraftarlarından farklı bir türmüş gibi duruyorlar. Bu iki grubun, taraftarların ve takımın birbirlerini temsil ediyor olması çok tuhaf. Ve kim kimi temsil ediyor? Hangisi için tüm bunlar daha gerçek? Sporcular, oyun dahilinde birbirleriyle rekabet içindeler diyor Umberto Eco, futbolla ilgili yazdığı bir makalede, ama seyirciler ciddi bir rekabet içinde (hatta birbirlerini dövüyorlar, tribünlerde kalp krizinden ölüyorlar). Çarşı üyelerinden birinden de benzer bir yorum duydum. Onlar sadece maçı oynuyorlar, biz ise maçı yaşıyoruz.
Birkaç saat sonra Beşiktaşın en azılı rakiplerinden Fenerbahçenin oynayacağı bir maça gitmek üzere, şehrin Anadolu yakasına giden bir vapurdayım. Jinekolog kuzenim Evrim, beni iskeleden arabasıyla almaya geliyor. Üzerinde Fenerbahçe forması var. Bir Beşiktaş maçını tribünlerden izlememe hayret eden birkaç arkadaşı var yanında. Aralarından bir ürolog Öleceğini hissettiğin bir an oldu mu hiç? diye soruyor ilgiyle. Şunu dinle diyor Evrim, telefonuna bakarak; Gittiğin maçta iki kişi bıçaklanmış.
Olay tam da Denizin tahmin ettiği gibi Bursasporlu taraftarları taşıyan otobüsler stada geldiğinde kopmuş. Binlerce Beşiktaşlı, polis bariyerini ellerinde taşlar ve şişelerle aşmış. Polis de cop ve biber gazıyla karşılık vermiş. Olaylar dindiğinde de dört kişi hastaneye sevk edilmiş. Bıçaklanan üç Bursaspor taraftarı ve kafasından şişeyle aldığı bir darbe sonucu yaralanan Beşiktaş taraftarı bir kadın
Çarşı politik parti mi?
Ahmet Talimcilere göre (Türkiyede Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkileri kitabının yazarı, sosyolog) futbol, halkın afyonu. 1980 darbesinden sonra politik toplantılar yasaklanınca hükümet futbolu politikanın bıraktığı boşluğu doldurmak için kullanmış. Ama yine de bu dönemlerde kurulan Çarşı, politik partilerin tipik özelliklerinden birçoğuna sahip. Grubun milli meselelerle ilgili düşünceleri gazetelere konu oluyor. Temsilcileri parlamentoya ve politik gösterilere davet ediliyor. Kıdemli üyelerden biri bana, hiçbir zaman futbolla çok alakalı bir adam olmadığını, sırf solcu sosyal programı için Çarşıya katıldığını itiraf etti. Çarşı, Umberto Econun futbol fanatizmi teorisini incelemek için de ilginç bir vaka.
Eco, futbol fanatizmini, politik bilincin birebir ve sistematik bir parodisi olarak görüyor. Parlamentonun icraatlarının yerine futbolcuların icraatlarını masaya yatırıyorsun, ekonomi bakanının kim olacağı yerine antrenörün kim olacağına dair tahminler yürütüyorsun. Spor da diğer zamanlarda bir yurttaşın politik tartışmalarda kullanacağı kanalları karar olasılıklarını, sözlü saldırıları, politik rekabeti kullanıyor.
Zanaatkârların takımı
Çarşının ne kadar büyük olduğu, nasıl Çarşıcı olunacağı ya da lider denmeyen liderlerinin iktidarı nasıl elde ettikleri gibi sorulara kimse cevap veremiyor. Çarşıcılar daha fazla ayrıntı vermeleri için sıkıştırıldıklarında, hepsinin ezbere bildiği Çarşı Nedir? şiirini söylüyorlar ya da ondan alıntı yapıyorlar:
Zonguldakta maden göçüğünden çıkarıldığında ilk nefesle sorulan maç kaç kaç? sorusundadır Çarşı. Tribünde bir doktordur, işçidir, iş adamıdır, okuma yazma bilmeyen bir sokak çocuğudur, profesördür. Omuz omuza zıplayıp Beşiktaşım benim biricik sevgilim diye gözünde yaş, gırtlağını yırtan solcusudur, sağcısıdır, ateistidir, hacısıdır, Müslümanıdır, Ermenisidir, Yahudisidir, Hıristiyanıdır.
Beşiktaşın en kıdemli amigosu Alen, kariyerine Kapalıçarşıda bir kuyumcu olarak başlamış, on altı yılda çıraklıktan ustalığa terfi etmiş. 10 yıl önce de hayatının rüyasını gerçekleştirerek Beşiktaşta bir kebap dükkânı açmış. Şimdi günlerinin çoğunu orada geçiriyor. Beşiktaşa bağlılık nesilden nesile geçiyor. Alene babasından kalmış. Ermenilerin yüzde 90ı Beşiktaşlıdır diyor. Çünkü Ermeniler zanaatçi insanlardır, Beşiktaş da zanaatkârların takımıdır.
Yine Çarşı grubundan Hakan, sıkça tekrar edilen bir klişeyi söylüyor: Ermeniler Beşiktaşı, Yahudiler Galatasarayı, Rumlar ise Fenerbahçeyi tutar. Türkiyenin en büyük azınlığının, Kürtlerin hangi takımın taraftarı olduğunu ise kimse söylemiyor.
Azınlıklar hangi takımı tutar?
Çarşı grubundan Hakan, klişeyi söylüyor, Ermeniler Beşiktaşı, Yahudiler Galatasarayı, Rumlar ise Fenerbahçeyi tutar. Kürtlerin hangi takımın taraftarı olduğunu ise kimse söylemiyor.
Edebiyattan futbola
New Yorkta doğup New Jerseyde büyüyen Elif Batuman, Stanford Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat doktorası yaptı, aynı üniversitede Özbek ve Rus edebiyatı dersleri verdi. New Yorker, New York Times ve Guardian gibi yayınlarda yazıları yayımlanan Batumanın Possesed: Adventures with Russian Boks and the People Who Read Them kitabı National Book Critics Circle Award adayı. Batuman şu anda çalışmalarına Koç Üniversitesinde devam ediyor.
(RADİKAL)
Soğuk bir aralık akşamı BeşiktaşBursaspor maçını izlemek üzere İstanbulda yoldayım. Her türlü küfrü duyacaksın diyor taksi şoförü. Kimse duymasa da ağzı açılmadık küfürler olacak. Samimi bir endişe içindeydi. Sorun değil, Türkçemi ilerletmeye çalışıyorum dedim. Beşiktaş maçı, Türkçenizi ilerletmek için uygun bir yer mi onu pek bilemiyorum diye cevap verdi. Yolumuza bir süre sessizce devam ettik.
Hemen hemen her şehrin kendine ait takımları olsa da Türklerin büyük bir çoğunluğu, İstanbulda konumlanan üç büyüklerden birini, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Beşiktaşı tutuyor. Üç takımın her birinin kendi stereotipleri var. Ortancaları Galatasaray, Osmanlı döneminin elit Galatasaray Lisesiyle bağdaştırılıyor. En büyük bütçenin ve en renkli taraftar kitlesinin sahibi ise Fenerbahçe (Fenerbahçeliler arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Nobelli Orhan Pamuk var).
Maçı yaşıyoruz
Mazlum Beşiktaş ise işçi sınıfının takımı ve tutkulu taraftarlarıyla meşhur. Bir çalışmaya göre, Beşiktaş kazandığı zaman borsa da yükseliyor. Ekonomistlerin teorisine göre bu da Beşiktaşlıların fanatizminin bir göstergesi. Sinemacı Zeki Demirkubuza göre Beşiktaş dünyanın en gerçeküstü takımı. Fenerbahçe ve Galatasaray sadece kazanmayı umursuyor, Beşiktaş ise daha temelden mantıksız, o yüzden daha temelden insani.
Galatasaray ve Fenerbahçe taraftarları şehrin dört bir yanına dağılmış vaziyette. Ama Beşiktaşın taraftar kitlesinin merkezi, aynı isimli işçi sınıfı bölgesinde. Beşiktaşın ana taraftar grubunun ismi Çarşı. Beşiktaşta ne kadar açık alan varsa Çarşının buluşma noktası. Balık Pazarı, Şairler Parkı, Kazan birahanesinin önü
Oyuncular sahaya çıkıyor. Beşiktaşlı futbolcular göz alıcı siyah beyaz formaları içinde. Ellerini kollarını sallarken yaydıkları canlılıkla, kendi taraftarlarından farklı bir türmüş gibi duruyorlar. Bu iki grubun, taraftarların ve takımın birbirlerini temsil ediyor olması çok tuhaf. Ve kim kimi temsil ediyor? Hangisi için tüm bunlar daha gerçek? Sporcular, oyun dahilinde birbirleriyle rekabet içindeler diyor Umberto Eco, futbolla ilgili yazdığı bir makalede, ama seyirciler ciddi bir rekabet içinde (hatta birbirlerini dövüyorlar, tribünlerde kalp krizinden ölüyorlar). Çarşı üyelerinden birinden de benzer bir yorum duydum. Onlar sadece maçı oynuyorlar, biz ise maçı yaşıyoruz.
Birkaç saat sonra Beşiktaşın en azılı rakiplerinden Fenerbahçenin oynayacağı bir maça gitmek üzere, şehrin Anadolu yakasına giden bir vapurdayım. Jinekolog kuzenim Evrim, beni iskeleden arabasıyla almaya geliyor. Üzerinde Fenerbahçe forması var. Bir Beşiktaş maçını tribünlerden izlememe hayret eden birkaç arkadaşı var yanında. Aralarından bir ürolog Öleceğini hissettiğin bir an oldu mu hiç? diye soruyor ilgiyle. Şunu dinle diyor Evrim, telefonuna bakarak; Gittiğin maçta iki kişi bıçaklanmış.
Olay tam da Denizin tahmin ettiği gibi Bursasporlu taraftarları taşıyan otobüsler stada geldiğinde kopmuş. Binlerce Beşiktaşlı, polis bariyerini ellerinde taşlar ve şişelerle aşmış. Polis de cop ve biber gazıyla karşılık vermiş. Olaylar dindiğinde de dört kişi hastaneye sevk edilmiş. Bıçaklanan üç Bursaspor taraftarı ve kafasından şişeyle aldığı bir darbe sonucu yaralanan Beşiktaş taraftarı bir kadın
Çarşı politik parti mi?
Ahmet Talimcilere göre (Türkiyede Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkileri kitabının yazarı, sosyolog) futbol, halkın afyonu. 1980 darbesinden sonra politik toplantılar yasaklanınca hükümet futbolu politikanın bıraktığı boşluğu doldurmak için kullanmış. Ama yine de bu dönemlerde kurulan Çarşı, politik partilerin tipik özelliklerinden birçoğuna sahip. Grubun milli meselelerle ilgili düşünceleri gazetelere konu oluyor. Temsilcileri parlamentoya ve politik gösterilere davet ediliyor. Kıdemli üyelerden biri bana, hiçbir zaman futbolla çok alakalı bir adam olmadığını, sırf solcu sosyal programı için Çarşıya katıldığını itiraf etti. Çarşı, Umberto Econun futbol fanatizmi teorisini incelemek için de ilginç bir vaka.
Eco, futbol fanatizmini, politik bilincin birebir ve sistematik bir parodisi olarak görüyor. Parlamentonun icraatlarının yerine futbolcuların icraatlarını masaya yatırıyorsun, ekonomi bakanının kim olacağı yerine antrenörün kim olacağına dair tahminler yürütüyorsun. Spor da diğer zamanlarda bir yurttaşın politik tartışmalarda kullanacağı kanalları karar olasılıklarını, sözlü saldırıları, politik rekabeti kullanıyor.
Zanaatkârların takımı
Çarşının ne kadar büyük olduğu, nasıl Çarşıcı olunacağı ya da lider denmeyen liderlerinin iktidarı nasıl elde ettikleri gibi sorulara kimse cevap veremiyor. Çarşıcılar daha fazla ayrıntı vermeleri için sıkıştırıldıklarında, hepsinin ezbere bildiği Çarşı Nedir? şiirini söylüyorlar ya da ondan alıntı yapıyorlar:
Zonguldakta maden göçüğünden çıkarıldığında ilk nefesle sorulan maç kaç kaç? sorusundadır Çarşı. Tribünde bir doktordur, işçidir, iş adamıdır, okuma yazma bilmeyen bir sokak çocuğudur, profesördür. Omuz omuza zıplayıp Beşiktaşım benim biricik sevgilim diye gözünde yaş, gırtlağını yırtan solcusudur, sağcısıdır, ateistidir, hacısıdır, Müslümanıdır, Ermenisidir, Yahudisidir, Hıristiyanıdır.
Beşiktaşın en kıdemli amigosu Alen, kariyerine Kapalıçarşıda bir kuyumcu olarak başlamış, on altı yılda çıraklıktan ustalığa terfi etmiş. 10 yıl önce de hayatının rüyasını gerçekleştirerek Beşiktaşta bir kebap dükkânı açmış. Şimdi günlerinin çoğunu orada geçiriyor. Beşiktaşa bağlılık nesilden nesile geçiyor. Alene babasından kalmış. Ermenilerin yüzde 90ı Beşiktaşlıdır diyor. Çünkü Ermeniler zanaatçi insanlardır, Beşiktaş da zanaatkârların takımıdır.
Yine Çarşı grubundan Hakan, sıkça tekrar edilen bir klişeyi söylüyor: Ermeniler Beşiktaşı, Yahudiler Galatasarayı, Rumlar ise Fenerbahçeyi tutar. Türkiyenin en büyük azınlığının, Kürtlerin hangi takımın taraftarı olduğunu ise kimse söylemiyor.
Azınlıklar hangi takımı tutar?
Çarşı grubundan Hakan, klişeyi söylüyor, Ermeniler Beşiktaşı, Yahudiler Galatasarayı, Rumlar ise Fenerbahçeyi tutar. Kürtlerin hangi takımın taraftarı olduğunu ise kimse söylemiyor.
Edebiyattan futbola
New Yorkta doğup New Jerseyde büyüyen Elif Batuman, Stanford Üniversitesinde Karşılaştırmalı Edebiyat doktorası yaptı, aynı üniversitede Özbek ve Rus edebiyatı dersleri verdi. New Yorker, New York Times ve Guardian gibi yayınlarda yazıları yayımlanan Batumanın Possesed: Adventures with Russian Boks and the People Who Read Them kitabı National Book Critics Circle Award adayı. Batuman şu anda çalışmalarına Koç Üniversitesinde devam ediyor.
(RADİKAL)