'Toplu ölümlerin eşiğinden dönüldü'

Øguz

Altın Üye
Katılım
20 Ağu 2007
Mesajlar
4,147
Reaction score
0
Puanları
0
Hava kirliliği ile ilgili tüyler ürperten itiraf: “Hava kirliliği geçtiğimiz yıl öyle vahim boyutlara ulaşmıştı ki, toplu ölümler yaşanabilir diye geceler boyunca uykusuz kaldım”

49262.jpg


'ALARM' ÇAĞRISI KARŞILIKSIZ KALMIŞTI

Hava kirliliğinin vahim boyutlara ulaştığı 2006-2007 kışında bazı uzmanlar ‘alarm’ verilmesini istemişti. TÜİK’in yayınladığı daha sonra yayınladığı veriler, hava kirliliğinde 1. Uyarı Alarm Seviyesi’nin aşıldığı iki ilden birisinin Konya olduğunu ortaya koymuştu. Partikül maddede sınır değeri 154 iken (300 sınırından sonrası sağlık açısından tehlike oluşturuyor) bu rakamın defalarca 600’ün üzerine çıktığı görülmüştü.

YETKİLİDEN TÜYLER ÜRPERTEN İTİRAF


Hava kirliliği ile ilgili sorumluluk mevkiinde bulunan önemli yöneticilerden biri 2006-2007 kışındaki durumla ilgili olarak tüyler ürpertici bir itirafta bulunuyor: “Geçen kış hava kirliliği öyle tehlikeli boyutlara ulaşmıştı ki toplu ölümler meydana gelebilir endişesiyle geceler boyunca uykusuz kaldım.” Buna rağmen o dönemde neden acil durum alarmı verilmediği ve denetimlerin etkin bir şekilde yapılmadığı merak konusu.

SORUNUN KÖKENİNDE ‘POPÜLİZM’ VAR

1997 yılında uygulanmaya başlanan Temiz Hava Planı’nın 2003-2004 kışında ortadan kaldırılması, Konya’da hava kirliliğinin ‘doğalgaza rağmen’ tırmanmasının ana nedeni. Devlet organları eliyle yüksek kükürt oranına sahip, düşük kalorili kömürlerin dağıtımının yapılması Konya’yı ‘kritik eşiğe’ getirdi. 1. Uyarı Alarm Seviyesi’nin aşılması halinde yapılması gereken ‘sınırlamalar’ da hayata geçirilmemişti.

ŞEHİR VE GÜNDEM
Çetin ORANLI

* Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür. (Dag Hammarskjölk)

Meğerse Toplu Ölümlerin Eşiğinden Dönmüşüz!

Hava kirliliği kış döneminde Konya’nın ‘hayati’ sorunu. ‘Hayati’ nitelemesini artık daha güçlü bir şekilde dillendirebiliriz, zira bizim öteden beri bildiğimiz sınır değerlerini katlayan, insan sağlığını riske atan, hastaneleri ağzına kadar dolduran kirlilik olgusunda geçen kış ‘kritik eşik’ten dönmüşüz.
Hatırlanacağı üzere 2006-2007 kışında Konya’da hava kirliliği sınır değerlerin iki katına ulaşmış, bazı uzmanlar, yaşamsal risklerin oluştuğunu belirterek ‘alarm’ verilmesini istemişti. Normal şartlarda havada bulunması gereken partikül madde değeri 154, sınır değeri –en fazla- 300 iken, bu oran defalarca 600’ün üzerine çıkmıştı.
Ne hikmetse Büyükşehir Belediyesinden de, Çevre ve Orman İl Müdürlüğünden de o dönemde ses çıkmıyordu.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun yayınladığı verilere göre 2006-2007 kışında 1. Uyarı Sınır Kademesi iki ilde aşılmış; bu iki ilden birisi Konya, diğeri ise Isparta. O dönemde bazı uzmanlar, sokağa çıkma yasağının bile ciddi ciddi düşünülmesi gerektiği tavsiyesinde bulunmuştu.
1. Uyarı Sınır Kademesi aşıldığında yapılması gerekene ilişkin bir örnek vermek gerekirse; kalorifer yakılmasına ilişkin belirli düzenlemelerin (gerektiğinde sürenin de sınırlandırılarak) yapılması, tatil günlerde tüm resmi kurum ve iş hanlarında kalorifer yakılmasının yasaklanması, egzozundan siyah duman çıkan araçların trafikten men edilmesi gibi tedbirler yer alıyor. (Ankara Valiliği Mahalli Çevre Kurulu’nun 2000/3 sayılı kararına bakılabilir.)
Ve gelelim yazımızın başlığındaki bombaya… Şehri yönetenlerden protokolde ilk sıralarda yer alan önemli biri (ismi bizde saklı) o dönemle ilgili insanı ürperten bir itirafta bulunuyor: “Geçen kış hava kirliliği öyle tehlikeli boyutlara ulaşmıştı ki toplu ölümler meydana gelebilir endişesiyle geceler boyunca uykusuz kaldım.”
Bir kâbustan uyanmak gibi bir şey olmalı bu... Ama o dönemde ne kadar feryat edersen et, ne hikmetse yetkililerden çıt çıkmıyor, hatta partikül madde ve kükürtdioksit oranlarının sınır değerleri defalarca katlaması ‘cihazın yerinin yanlışlığına’ bağlanıyordu. O dönemde yetkililerin hiçbir acil önlem aldığını, etkin denetimde bulunduğunu hatırlamıyorum. Hatırladığım şey; işi doğalgaz meselesine havale etmek…
Sorumluluk mevkiinde bulunanların böylesine hayati bir ihmale hakkı var mı? Ve yöneticilerimize düşen olanları büyük bir kaygı ile yer yer geceleri uykusuz kalıp izlemek midir? Yapılması gereken şey, acizlenmek yerine, o dönemde alarm verilerek hava kirliliğin sınır değerlerin altına inmesi için acı da olsa seri tedbirler almak değil midir?
Hava kirliliği tehdidi halen devam ediyor, bugün itibariyle de pek fazla bir şeyin değişmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu kış, geçen yılki gibi ‘toplu ölüm riski’ henüz ortaya çıkmıyorsa yağış ve rüzgâr gibi faktörler nedeniyle Allah’a şükretmeliyiz.
Hava kirliliğinin Konya için doğalgaza 100 binin üzerindeki doğalgaz abonesine rağmen, halen ciddi bir tehdit olmasının kökenini 1997 yılında uygulanmaya başlanan Temiz Hava Planı’nın 2003-2004 kışında ortadan kaldırılmasında aramak gerekiyor. 1997 yılında Mahalli Çevre Kurulu’nun uygulamaya koyduğu Temiz Hava Planı ile yüksek kükürt içeren düşük kalorili yerli kömürün doğrudan satışı yasaklanmış, bu kömürün düşük kükürtlü, yüksek kalorili ithal kömürle zenginleştirilmesi ve zararlı etkisinin azaltılması öngörülmüş ve 6 yıl boyunca başarılı sonuçlar alınmıştı. 2003-2004 kışında ise Temiz Hava Planı bizzat Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın ‘yerli kömürü çıkarma ve ilgili kurumlar vasıtasıyla ihtiyaç sahiplerine dağıtma’ politikası ile tersyüz edilmiş oldu. Yıllar boyunca yüksek kükürt muhtevası nedeniyle yasaklanan yerli kömürler, ithalle zenginleştirme yapılmadan üstelik de devlet kurumları eliyle dağıtıldı. Artan hava kirliliğinin nedenlerine doğru teşhisi koymak için bunu unutmamak lazım.

Doğalgazı ne kadar zorunlu kılmaya çalışırsanız çalışın, hava kirliliği ile mücadelede 1997 yılındaki gibi genel bir çevre belirlenmedikçe ve etkin denetim yapılmadıkça istenen neticeye varılamayacaktır. Üstelik iki kış boyunca yaşanan ‘İran’dan vanayı kapatma’ hadisesi doğalgaz konusunda içimizin eskisi kadar rahat olmamasına yol açmaktadır.
Hava kirliliği ile ilgili görevleri bulunan yöneticilerimizin hastanelerde kulak burun boğaz ve göğüs polikliniklerindeki yığılmayı, salgın hastalık manzaralarını hatırlatan durumu yakından görmelerini tavsiye ederim.
Yönetim kademelerinde bulananlar, ne gibi önemli bir sorumluluk üstlendiklerinin bilincinde olmak ve buna göre davranmak zorundadır. İnsanlara zehir teneffüs ettirmeye hiç kimsenin hakkı yok.





Kaynak
 
Teşekkürler kardeş haberler için :goz:
 
Geri
Üst