T.Bag
Banned
- Katılım
- 9 Nis 2009
- Mesajlar
- 210
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Türkiye’nin en önemli şehrine ikinci kez başkan seçilen Sayın Kadir Topbaş’ı kutluyorum. Bu kutlamayı bilerek geç yaptım. O hayhuy içinde kaynayıp gitmesin diye.
Belirtelim ki Sayın Topbaş; Kılıçdaroğlu gibi sempatik bir isim karşısında; partisinin oyunu yükseltmek başarısını gösteren tek isimdir. Bu başarıyı takdir etmek lazım. Şimdi kendisinden halk adına birkaç isteğim var:
*Şu yolları lütfen asfaltlatın. Çukurlar yüzünden çocuğunu düşüren kadınlar belediyeye tazminat davası açabilirler.
*Dört yolun ortasına alışveriş merkezleri yaptırmaktan vaz geçin (İnanmayan Güngören’deki Kale AVM’ye baksın)
*Üç yolun ortasına, yolun genişlemesini de öldürecek biçimde alışveriş merkezi yaptırmayın. (İnanmayan Şirinevler’deki Carrefour inşaatını görsün)
*Otoyolun üstüne avm yaptırmayın. (İnanmayan E-5 Haramidere’deki SKY Port’a baksın. Buranın kapısından kafasını çıkarana yoldan geçen otobüs çarpar.)
Kadir Bey; nerede bir boşluk varsa oraya bir bina kondurtmak zorunda mısınız? Dolapdere’ye Taksim’den inen dik yamaca, o inşaatı nasıl yaptırırsın? Yoksa birileri size göstermeden AKP İl Merkezi’nde mi veriyor bu ruhsatları?
Sevgili Başkan; halk olanların farkında değil diye İstanbul’un boynuna ip geçirme. Nefes alanlarını betonla doldurtup kıyma şu güzel şehre. ‘Ormanımdan bir dal kesenin kolunu keserim!’ diyen o padişahlar, yeşili korurken yanlış mı yapıyorlardı? Ormanları, Boğaz kıyılarını villacılara yağmalatmayın. Yoksa Sultan Mehmed’in fatih ruhu sizi çarpar; bilmiş olasınız.
Yallah sürgüne!
Padişah 2. Abdülhamid, son yıllarda pek bir kıymete bindi. Majestelerinin tarihçisi Murat Bardakçı da Vahideddin ile 2. Abdülhamid arasında gide gele bu isimleri parlatıyor.
Peki; Cumhuriyet döneminde Abdülhamid’e neden kızgınlık duyuluyordu? İşte bunu anlamanız için küçük bir olayı aktaralım.
Yazar Ahmet Rasim; Serçe Mehmet adlı bir karagöz oyuncunun başına geleni anlatıyor. Dönem 2. Abdülhamit dönemi… Serçe Mehmet saraya çağrılır ve karagöz oynatmak için perde kurar, oynatmaya başlar. Sıra türküye gelir ve başlar:
Aya bak yıldıza bak
Şu karşıkı kıza bak
demek ister ama ‘aya bak’dediği sırada bir de ne görsün. Perdenin sağında, Sultan Abdülhamid kendisini gözetlemektedir.
Serçe Mehmet, türküyü anında değiştirerek devam ettirir:
Aya bak havaya bak
Karşıki tavaya bak
Diyeceksiniz ki ne var bunda?
Efendim; türkünün içinde ‘yıldız’ kelimesi geçiyor. O sıralarda padişah Abdülhamid, Yıldız Köşkü’nde oturuyor. Bir şekilde yıldız kelimesini kullanan da padişaha kötülük düşünen birisi gibi görülüyor. Ve derhal sürgüne yollanıyor.
Bu iddia boşuna değil. Örneğin; Ramazan öncesinde bir vatandaş bakkala girip yıldız şehriyesi istemiş. Ve bu yıldız yüzünden de İstanbul’dan sürgün edilmiş.
İşte içimizdeki bazı gafillerin özledikleri rejim böyle bir rejim idi…
Utanmadı mı gazeteciler?
Tuncay Güney’in polis ifadelerini temel alarak pekçok günahsız insanı terör örgütü üyesi gibi gösterdiler. AKP medyası; gizlice kendilerine sızdırılan bu sahte belgelere dayanarak ortalığı velveleye verdi. Geçen gece Tuncay Güney, 32. Gün’e yeniden konuştu. İfadesinin işkence altında alındığını söyledi. Bu ifadeleri reddettiğini de kesin dille vurguladı; hem de defalarca…
Tuncay’a bu sorgu sırasında işkence yapıldığı MİT’in piyasaya sürdüğü ses kaydı ile de doğrulandı.
Ben; burada Ergenekon savcılarına bir şey demiyorum. Onların bu tür sahte belgelerle bir terör örgütü üretme girişimi hukukumuzun ne hale getirildiğini gösteriyor. Ve bu iddialar mahkemede şu veya bu biçimde neticelenecektir.
Benim sözüm; insan hakkı savunucusu, demokrasi yandaşı, darbe karşıtı görüntüsü vererek bu işkence ifadelerine sarılan sözde gazetecilere…
Utanmadınız mı, hiç utanmadınız mı?
Sizin yüzünüzde eşek derisi mi var ki hiç kızarmaz?
Hava atarak yazdığınız köşe yazılarınız, birinci sayfaya kondurduğunuz o haberleriniz cılk çıktı. Sahte belgelere, yalan ifadelere, aşağılık katil itirafçılara dayanarak bir bölük insanı baştan idamlık göstermeye kalkıştınız.
Sahi süzün yüzünüzde eşek deriasi mi var?
Alın size Avrupa Birliği
İnsanlıktan, fikir özgürlüğünden dem vuran Avrupalı; bütün bunları kendi çıkarı çevresinde kurgular. Doğu halklarını ve İslam dünyasını da kendisi için bir köle ortamı gibi görür. Danimarka’da 2005 yılında başlatılan karikatürle Hz. Muhammet’i karalama kampanyası; bunca olaydan sonra yeniden hortlatıldı.
Hem de Rasmussen’e Türkiye onay verdiği halde.
Başbakan Erdoğan’ın karikatür konusunda Müslümanları inciten Rasmussen’e o çıkışını haklı buluyorduk, arkasında duruyorduk ama ne kendisi direnebildi ne Abdullah Gül. Rasmussen için taviz verdik.
Güya karikatürler yüzünden Bay Rasmussen özür dileyecekti.
Ne özrü?
Adamlar; tam aksine azıttılar…
Hem bizi, hem İslam dünyasını alaya aldılar.
İşte böyle aşağılanarak; dinimizle, peygamberimizle alay edilerek AB’ye girmeye çalışıyoruz.
Ben almayayım lütfen bu AB’den…
http://www.ilk-kursun.com/2009/04/topbasa-gec-kalan-kutlama/
Belirtelim ki Sayın Topbaş; Kılıçdaroğlu gibi sempatik bir isim karşısında; partisinin oyunu yükseltmek başarısını gösteren tek isimdir. Bu başarıyı takdir etmek lazım. Şimdi kendisinden halk adına birkaç isteğim var:
*Şu yolları lütfen asfaltlatın. Çukurlar yüzünden çocuğunu düşüren kadınlar belediyeye tazminat davası açabilirler.
*Dört yolun ortasına alışveriş merkezleri yaptırmaktan vaz geçin (İnanmayan Güngören’deki Kale AVM’ye baksın)
*Üç yolun ortasına, yolun genişlemesini de öldürecek biçimde alışveriş merkezi yaptırmayın. (İnanmayan Şirinevler’deki Carrefour inşaatını görsün)
*Otoyolun üstüne avm yaptırmayın. (İnanmayan E-5 Haramidere’deki SKY Port’a baksın. Buranın kapısından kafasını çıkarana yoldan geçen otobüs çarpar.)
Kadir Bey; nerede bir boşluk varsa oraya bir bina kondurtmak zorunda mısınız? Dolapdere’ye Taksim’den inen dik yamaca, o inşaatı nasıl yaptırırsın? Yoksa birileri size göstermeden AKP İl Merkezi’nde mi veriyor bu ruhsatları?
Sevgili Başkan; halk olanların farkında değil diye İstanbul’un boynuna ip geçirme. Nefes alanlarını betonla doldurtup kıyma şu güzel şehre. ‘Ormanımdan bir dal kesenin kolunu keserim!’ diyen o padişahlar, yeşili korurken yanlış mı yapıyorlardı? Ormanları, Boğaz kıyılarını villacılara yağmalatmayın. Yoksa Sultan Mehmed’in fatih ruhu sizi çarpar; bilmiş olasınız.
Yallah sürgüne!
Padişah 2. Abdülhamid, son yıllarda pek bir kıymete bindi. Majestelerinin tarihçisi Murat Bardakçı da Vahideddin ile 2. Abdülhamid arasında gide gele bu isimleri parlatıyor.
Peki; Cumhuriyet döneminde Abdülhamid’e neden kızgınlık duyuluyordu? İşte bunu anlamanız için küçük bir olayı aktaralım.
Yazar Ahmet Rasim; Serçe Mehmet adlı bir karagöz oyuncunun başına geleni anlatıyor. Dönem 2. Abdülhamit dönemi… Serçe Mehmet saraya çağrılır ve karagöz oynatmak için perde kurar, oynatmaya başlar. Sıra türküye gelir ve başlar:
Aya bak yıldıza bak
Şu karşıkı kıza bak
demek ister ama ‘aya bak’dediği sırada bir de ne görsün. Perdenin sağında, Sultan Abdülhamid kendisini gözetlemektedir.
Serçe Mehmet, türküyü anında değiştirerek devam ettirir:
Aya bak havaya bak
Karşıki tavaya bak
Diyeceksiniz ki ne var bunda?
Efendim; türkünün içinde ‘yıldız’ kelimesi geçiyor. O sıralarda padişah Abdülhamid, Yıldız Köşkü’nde oturuyor. Bir şekilde yıldız kelimesini kullanan da padişaha kötülük düşünen birisi gibi görülüyor. Ve derhal sürgüne yollanıyor.
Bu iddia boşuna değil. Örneğin; Ramazan öncesinde bir vatandaş bakkala girip yıldız şehriyesi istemiş. Ve bu yıldız yüzünden de İstanbul’dan sürgün edilmiş.
İşte içimizdeki bazı gafillerin özledikleri rejim böyle bir rejim idi…
Utanmadı mı gazeteciler?
Tuncay Güney’in polis ifadelerini temel alarak pekçok günahsız insanı terör örgütü üyesi gibi gösterdiler. AKP medyası; gizlice kendilerine sızdırılan bu sahte belgelere dayanarak ortalığı velveleye verdi. Geçen gece Tuncay Güney, 32. Gün’e yeniden konuştu. İfadesinin işkence altında alındığını söyledi. Bu ifadeleri reddettiğini de kesin dille vurguladı; hem de defalarca…
Tuncay’a bu sorgu sırasında işkence yapıldığı MİT’in piyasaya sürdüğü ses kaydı ile de doğrulandı.
Ben; burada Ergenekon savcılarına bir şey demiyorum. Onların bu tür sahte belgelerle bir terör örgütü üretme girişimi hukukumuzun ne hale getirildiğini gösteriyor. Ve bu iddialar mahkemede şu veya bu biçimde neticelenecektir.
Benim sözüm; insan hakkı savunucusu, demokrasi yandaşı, darbe karşıtı görüntüsü vererek bu işkence ifadelerine sarılan sözde gazetecilere…
Utanmadınız mı, hiç utanmadınız mı?
Sizin yüzünüzde eşek derisi mi var ki hiç kızarmaz?
Hava atarak yazdığınız köşe yazılarınız, birinci sayfaya kondurduğunuz o haberleriniz cılk çıktı. Sahte belgelere, yalan ifadelere, aşağılık katil itirafçılara dayanarak bir bölük insanı baştan idamlık göstermeye kalkıştınız.
Sahi süzün yüzünüzde eşek deriasi mi var?
Alın size Avrupa Birliği
İnsanlıktan, fikir özgürlüğünden dem vuran Avrupalı; bütün bunları kendi çıkarı çevresinde kurgular. Doğu halklarını ve İslam dünyasını da kendisi için bir köle ortamı gibi görür. Danimarka’da 2005 yılında başlatılan karikatürle Hz. Muhammet’i karalama kampanyası; bunca olaydan sonra yeniden hortlatıldı.
Hem de Rasmussen’e Türkiye onay verdiği halde.
Başbakan Erdoğan’ın karikatür konusunda Müslümanları inciten Rasmussen’e o çıkışını haklı buluyorduk, arkasında duruyorduk ama ne kendisi direnebildi ne Abdullah Gül. Rasmussen için taviz verdik.
Güya karikatürler yüzünden Bay Rasmussen özür dileyecekti.
Ne özrü?
Adamlar; tam aksine azıttılar…
Hem bizi, hem İslam dünyasını alaya aldılar.
İşte böyle aşağılanarak; dinimizle, peygamberimizle alay edilerek AB’ye girmeye çalışıyoruz.
Ben almayayım lütfen bu AB’den…
http://www.ilk-kursun.com/2009/04/topbasa-gec-kalan-kutlama/