€rd@ls10
Altın Üye
- Katılım
- 2 Ocak 2008
- Mesajlar
- 16,867
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ormanın kralı aslan tebdili kıyafet ile ormanı kontrole çıkar. Tilkiyi de yanına yaver olarak alır. Ormandaki sayısız mağaradan birine girerek ortalığı kolaçan ederler beraber. Tilki bu, durur mu hiç. Aklına bir kurnazlık gelmiştir.
Tilki: Sayın kralım ayaklarını bağlasam çözebilirmisin?
Aslan: Tabiî ki. Benim için ufak bir iş. Bağla bakalım.
Yapmayacağını bile bile aslan söz verdi. Çünkü o ormanlar kralı idi. Krallığın da bir raconu vardı. Tilki elindeki iple aslanın ayaklarını bağlayıp oradan uzaklaştı. Aslan bir uğraştı iki uğraştı. Sonunda pes etti. Çünkü ipleri çözmesi mümkün değildi. Başladı bağırıp çağırmaya. Ama kimseler sesini duymuyordu. Gece geçti. Sabah olmuştu. Aslan bitkin aç susuz tekrar bağırmaya başladı. Sesi dünkü kadar gür çıkmıyordu. Yorgunluktan ve açlıktan mecali kalmamıştı.
Öğleye doğru mağaranın önünden geçen çakal bir iniltiyi duydu. Kulak kesildi. İnilti mağaradan geliyordu. Merakla mağaraya girdi ayakları bağlı aslanı gördü.
Çakal: Hayırdır sayın kralım. Sana ne oldu böyle.
Aslan: Ne olduğunu bırak şimdi. Şu ayaklarımdaki ipleri çöz.
Çakal, aslanın ayaklarındaki ipleri çözdü. Bitkin bir vaziyetteki aslan önce karnını doyurdu ve sonra ulu bir ağacın gölgesine uzandı. Çakal ormanlar kralının bu haline bir mana veremedi ve düştüğü duruma üzüldü. Bir kralın yakınında olmak ona ayrı onur veriyordu. Bu haleti ruhiye içinde,
Çakal: Saygıdeğer kralım gelin sizinle arkadaş olalım.
Aslan: Ben seninle ve senin gibilerle arkadaş olamam. Artık bu ormanda da kalamam. Namımız mı kaldı bu diyarda benim hakkım da “TİLKİ BAĞLIYOR, ÇAKAL ÇÖZÜYOR” derler.....
Tilki: Sayın kralım ayaklarını bağlasam çözebilirmisin?
Aslan: Tabiî ki. Benim için ufak bir iş. Bağla bakalım.
Yapmayacağını bile bile aslan söz verdi. Çünkü o ormanlar kralı idi. Krallığın da bir raconu vardı. Tilki elindeki iple aslanın ayaklarını bağlayıp oradan uzaklaştı. Aslan bir uğraştı iki uğraştı. Sonunda pes etti. Çünkü ipleri çözmesi mümkün değildi. Başladı bağırıp çağırmaya. Ama kimseler sesini duymuyordu. Gece geçti. Sabah olmuştu. Aslan bitkin aç susuz tekrar bağırmaya başladı. Sesi dünkü kadar gür çıkmıyordu. Yorgunluktan ve açlıktan mecali kalmamıştı.
Öğleye doğru mağaranın önünden geçen çakal bir iniltiyi duydu. Kulak kesildi. İnilti mağaradan geliyordu. Merakla mağaraya girdi ayakları bağlı aslanı gördü.
Çakal: Hayırdır sayın kralım. Sana ne oldu böyle.
Aslan: Ne olduğunu bırak şimdi. Şu ayaklarımdaki ipleri çöz.
Çakal, aslanın ayaklarındaki ipleri çözdü. Bitkin bir vaziyetteki aslan önce karnını doyurdu ve sonra ulu bir ağacın gölgesine uzandı. Çakal ormanlar kralının bu haline bir mana veremedi ve düştüğü duruma üzüldü. Bir kralın yakınında olmak ona ayrı onur veriyordu. Bu haleti ruhiye içinde,
Çakal: Saygıdeğer kralım gelin sizinle arkadaş olalım.
Aslan: Ben seninle ve senin gibilerle arkadaş olamam. Artık bu ormanda da kalamam. Namımız mı kaldı bu diyarda benim hakkım da “TİLKİ BAĞLIYOR, ÇAKAL ÇÖZÜYOR” derler.....