Tek kişilik dev orkestra

1001Design

330i ///M3 Design
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
25,561
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Shut up and train!
Alaturka ile Steve Vai yorumu arasında fark gözetmiyor Bülent Özdemir. Yaşam felsefesi bu. O bir müzik kalender meşrebi, çalma arsızı

paz06.jpg


Yemin billah, o güne kadar sahnede böyle birisini görmedim. Bilmem kaç taşlı parlak sahne gömleğinin içinde kavanoz dipli dünyaya içinden delici ışıklar çıkardığı renkli gözleriyle yukarıdan bakan orta boylu, orta yaşlı bu saçsız adam, kucağına tepetaklak yatırdığı gitarıyla tek kişilik dev bir orkestra gibiydi. Yanındaki ufak tefek çelimsiz haline tezat sesiyle eşlik eden bayan şarkıcıya, tek başına kalabalık bir orkestrayla hizmet edercesine çalıyordu.
Sağ gitarı solla çalmak en büyük avantajıydı. Elindeki gitarda her şey normaldi; tellerin dizilişinden üretilişine kadar. Sadece sapı sağ, penayı sol eline almıştı. Kalın tellerin altta kaldığı pozisyonda, perdenin üst tarafını solo, alt tarafını ritim seksiyonuna çevirmişti. Altı üstü sıradan bir gitardı elindeki ama kendi asli tınılarının dışında davulu, bası, kemanı, klarneti, üflemelisi, vurmalısı; hepsi içine gizlenmişti sanki.
İyi yemeklerin yendiği, şarapların havaya kalktığı öndeki faça masalardan hayranlıkla izlenen bu ilginç adam, Bülent Özdemir adında hınzır bir emektardı.

Barlar, kulüpler ve yıldızlar
Çocukluğunun geçtiği İzmir'de başına çöktüğü ilk çalgı davuldu Özdemir'in. Alet yok, hoca yok; dükkan mükkan hak getire. Her şey tesadüfen tedarik ediliyor, el yordamıyla öğreniyordu. Çalıştığı barın orkestrasındaki gitarcının gitarını programdan sonra ertesi sabaha kadar alıkoymayı hatır gönülle beceriyordu.
Merakı mucibi sol eliyle çalmaya çalıştığında tuhaf bir durumla karşılaşıyor ama emanetin tellerini söküp ters takma cesaretini kendine göremiyordu. Altta kalan tellere elini vurduğunda kazara çıkardığı bas sesin üzerine gitmesi, sahnede tek başına gitarından çıkan davulun kick'ini yaratmıştı. Hem sağlak hem solaklığının avantajını kullanarak bir puzzle oyununa dönüştürüyordu çalgıyla arasındaki cilveyi. Her şeyi transpoze ederek çalıyordu. Düşünmeden davuldan gitara transfer oldu.
İçindeki melodi yapma dürtüsünün verdiği sıcaklıkla, 1987'ye dek pop-caz çaldı İzmir'in o yıllarda dünya çapında ünlü irili ufaklı kulüplerinde. Ardından üç arkadaş Bodrum'a gittiler; çok kaliteli bir müşteriye piyasa cazı çalıyorlardı. Sonra kulüp sahibinin ricasıyla o sıralar henüz şöhreti tatmamış Akrep Nalan ile ikili olarak sahne almaya başladı.
Yoğun ilgi üzerine Ortaköy Memo's'a taşındılar. Sosyete iki ay önce rezervasyon yapmadan ayak basamıyordu gecelerine. İkili ayrıldıkları 1991'e dek kaldı burada. Yaz aylarında çaldığı Bodrum'da ilgisini çektiği Sezen Aksu ve Onno Tunç'un teşvikiyle bestecilik sayfasını açıyordu. İlk bestelerine Aksu söz yazınca "Uslandım Artık", "Deli Kızın Türküsü" gibi şarkılar çıkarken, Aşkın Nur Yengi, Yıldız Tilbe, Nükhet Duru, Hazal ile beste verdiği isimlerin sayısı kabarıyordu.

Eğer herkes enstrüman çalsaydı
Yaşamı bir parodi Özdemir'in, enstrümanı da aynası. Evladı olarak gördüğü bestelerinin karşısında, gelin ettiği kızının erkek tarafınca yüzünün gösterilmediği baba. Sahneye çıkan kızını uzaktan gözü yaşlı seyreden Yeşilçam filmlerindeki meçhul baba. Star dünyasındaki bestecilerin ortak kaderi bu. Şarap parasına tablo yapan Van Gogh misali; Chopin'in mahzende ölüşü gibi.
En büyük keyfi enstrümanıyla birlikte olduğu anlar. Çalmanın varlığı, bazen ne çaldığını önemsizleştiriyor. Alaturka ile Steve Vai yorumu arasında fark gözetmiyor. Özdemir'in yaşam felsefesi bu.
O bir müzik kalender meşrebi, çalma arsızı. "Eğer herkes enstrüman çalsaydı, dünya daha yaşanabilir bir yer olurdu" diyor.
Yaşamın sırtına yüklediği küfenin tüm yükünü, star sisteminin şarkıların bestecilerine vermediği ehemmiyetin acısını fiyakalı otomobilinin direksiyonunda keyfiyete çevirerek çıkarıyor. Hayata karşı duruşunu şekillendiren stili, özenle seçilmiş gömlek, pantolon, gözlük, araba markalarında somutlanıyor. Kavanoz dipli dünyanın turşusunu kuramadığı güzel bir stil insanı Bülent Özdemir.

Yeni bir başlangıç mı?

10 yıl önce "Güneş Sensiz Doğacak" albümüyle umut vermişti Öztürk İlmaz. İstikrarsızlık rakçının celladı. Sonra küçük barlarda Peach ve Hücum Kedi adlı topluluklarda vokal yaparken göründü, kayboldu. Söylediği parçalarla Eddie Vedder'a benzetildi, geçim derdine harcıalem işlerde bulundu. Bir de ses getirmeyen bir albüm daha yaptı.
Üçüncü albümüne sadece önadını vermesi, yeni bir başlangıcı ifade ediyor olmalı. The Climb topluluğundan Gökalp Ergen'in prodüktörlüğü avantaj. Öztürk'ün kesintisiz bir hüzün taşıyan sesi etkileyici, yorumları ise kuvvetli. Arkasındaki topluluk da oturaklı. Zirvedeki "Gitme" ile kuyudaki "Sır" arasında merdivenlenen 11 şarkılık albümde, arada bir kulaklarımız ısıran tek şey, özensiz bir Türkçe ile yazılmış şarkı sözleri.


milliyet.com.tr
 
Geri
Üst