Tehlikenin Farkında Olmak ya da Olmamak

AntidepresaN

New member
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
1,584
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
AtaTürkçü Düşünce Sistemi..
Tehlikenin Farkında Olmak ya da Olmamak

Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin özünü değiştirmeye yönelik tehdit teşkil eden faaliyetlerin halkımız ve henüz kadrolaşmamış devlet erklerince önlenmesi ve rejimin korunması reflekslerinin kararlılıkla ortaya konulması yaşamsal bir görev olmuştur şimdi.

Geçen akşamlarda TV'nin birinde 12 Mart'ın muhbir ajanlarından biri konuşuyordu. "Osmanlı çökerken, paylaşmadan kalan kısmıyla milli bir devlet kurulmasına karar verilmiş. Şimdi koşullar değişmiş. Türkiye'nin Osmanlı'ya benzer çokuluslu bir yapıya dönüşmesi zamanı gelmiş." Buna göre, Türkiye Mustafa Kemal'in önderliğinde emperyalizm ve maşalarıyla savaşarak kazanılan utku sonucu bağımsız, özgür, üniter-ulus devletini kurmamıştı. Emperyal güçler öylesine müsaade etmişlerdi. Şimdiki konjonktürde ise Türkiye Cumhuriyeti'nin çözülme zamanı gelmişti. Bu görüşleri bir Türk insanından duyarsanız kahrolur musunuz ya da adam son yıllarda türeyen birtakım kişi ve kuruluşların ülkeye biçmek istedikleri ve yönetimler eliyle (medya desteğinde) gerçekleştirilmekte olan bir yapısal dönüşümün sonuçlarına toplumu koşullarındırıyor mu dersiniz? Bu, ulusal duyguları ve birliği yaralanmış bir toplumda herkese göre değişir.

Gerçek, soğuk savaş sonrası ABD'nin tek hegemon güç olarak, AB'yi de yanına alıp; neo-liberal vitrinle sunulan küresel boyutlu sömürgeleştirme saldırısı ve dayatmalarıyla başlayan bir süreçte Türkiye'nin de içinde bulunduğu ve halkları çoğunlukla İslam, gelişmekte olan Ortadoğu ve Avrasya ülkelerinin kontrol altına alınması ve onların ulus devlet direnişlerinin yok edilerek potansiyel kaynaklarından; jeopolitik ve jeostratejik konumlarından yararlanmaktır. Dünya, emperyalizmin bu açgözlü serüveninin Irak'ta seyircisidir.

Türkiye bu dayatmaları; Batı ile çıkar ilişkileri olan ya da Batı sempatizanı olarak yetiştirilmiş, bir kısım politikacı, bürokrat, bilim adamı ve büyük medyası ile kendi arzusuyla olumlu karşılamıştır. Ülkemiz Özal yönetiminden başlayarak, özellikle son yıllarda giderek ABD ve AB'nin güdümü altına girmiştir. Bu teslimiyetçi politikaların uygulamalarını her alanda görmek olanaklıdır.

Yaşamsal ulusal çıkarlar

Bu uygulamalar; bugüne değin Cumhurbaşkanımızın anayasanın lafzına, ruhuna ve yeminine sadık davranışları, Silahlı Kuvvetler'in genelde rejimin temel değer ve niteliklerine; özelde laikliğe, ayrımcılığa ve yaşamsal ulusal çıkarlara dönük hassasiyetleri, yargı erkinin genelde anayasa ve İdare Hukuku'nun özüne sadık kararları ve kimi sivil toplum kuruluşlarının kamuoyunu uyandırmayı amaçlayan bildiri ve eylemleriyle bir ölçüde hayata geçirilmeleri yavaşlatılmış veya ertelenmiştir.

Ama emperyal güçler ve dahilde onlarla aynı idealleri paylaşanlar inatla ve ısrarla yollarına devam ediyorlar. Petrol Kanunu içeriği, Kuzey Kıbrıs'ın Rum egemenliğine girmesi için AB ve Rum dayatmalarına karşı kararlı politikaların yürütülememesi, Kuzey Irak'ta kukla bir devlet oluşturma çabaları karşısında yeterince etkili olamayışımız son günlerin gidişatının örneklerindendir.

Tüm emareler; Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetimizin temel değer ve niteliklerinden uzaklaştırılmak istendiğini; gündemde Batı'nın yanında ve kontrolünde, taleplerini yerine getiren muhafazakâr demokrat zarfla sunulan ılımlı İslami bir rejimin kurulma yolunda olduğunu göstermektedir.

Bu yol Atatürk'ün kurduğu devletin giderek tarih sahnesinden çekilişi ve sonuçta Irak'a benzer şekilde etnik, mezhep, milli, gayri milli ayrışmalarının ivme kazanacağı istikrarsız bir geleceği ifade etmektedir. Türkiye bu yolda Lozan'da kazandıklarını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Siz bunları öngörünce bazıları da diyecekler ki; ne oluyorsunuz, gül gibi yönetiliyoruz. Yabancılar gelsinler, bize zenginlik getirsinler, yol iz göstersinler. Rumlar, Ermeniler dostumuzdur. İran en büyük tehdittir. ABD en büyük, AB medeniyet projesidir. 1 Mart tezkeresini geçirmemekle ABD'ye ayıp ettik. Milliyetçilik çağın dışında kalmış bir duygudur. Dünya artık büyük bir köydür. Tehlike yok ki farkında olalım.

Bunların bilmediği; sınırsız yabancı müdahalesi ile bir ülkede sağlıklı bir gelişmenin, kalkınmanın olamayacağıdır. Bu duruma düşen bir ülke giderek onurunu, saygınlığını, istikrarını yitirebileceği gibi, zaman içinde tarih sahnesinden de silinebilir. Bunun örnekleri vardır.

Bir ülke ticari bir müessese gibi bir gidişin sonu iflas etmez. Ama büyük Atatürk'ün dediği gibi ülke işgal altına ve işgalcilerle işbirliği yapanların kontrolüne girer. İşgal; askeri bir işgal olmayabilir. Politik, ekonomik, güvenlik, sosyo-kültürel boyutlarıyla işgaldir.

Demokrasi araç değil

Ülkenin özgüvenini, ulusal duygularını, ulusal birliğini, onun güçlü aracı dilini aşındırır. Ülke kaynaklarından öncelikle gelişmişlerin şirketleri nemalanır. Demokrasiyi bir araç olarak kullanarak yönetime egemen olanlar halkına ve muhaliflerine giderek otoriterleşirler. Esasen dinin kamusal alana ve yaşam dinamiklerine karıştırılma girişimleri olan bir toplumda demokrasiyi sürdürmek olanaklı mıdır? Ülkenin güvenliği artık küresel güvenliğin bir parçasıdır. Hele Türkiye gibi emperyalizmin merkez ülke olarak değerlendirdiği bir ülke, emperyalist hedeflerin, planların sıçrama tahtası olarak kullanılmak istenecektir.

Böylesine bir süreç ve getireceği uğursuzluklar üzerinde düşünüp değerlendirmek için tehlikenin farkında olmak lazımdır. Onun için de yakın tarihimizi bilmeli, Atatürkçü düşünceyi özümsemeli, onun ilkelerine dört elle sarılmalıyız.

Bizim görüşlerimiz fanatik bir Batı düşmanlığı olarak algılanmamalıdır. İnsanlık ailesinde ulus ve yurt sevgisiyle dolu; bağımsız, onurlu, uygar ve gönenç içinde bir ulus olarak yücelme milli ülkümüzü ve kaygılarımızı dile getiriyoruz. Saklı ya da aşikâr, Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin özünü değiştirmeye yönelik tehdit teşkil eden faaliyetlerin halkımız ve henüz kadrolaşmamış devlet erklerince önlenmesi ve rejimin korunması reflekslerinin kararlılıkla ortaya konulması yaşamsal bir görev olmuştur şimdi. Gecikilmemelidir.


Emekli Amiral Tanju ERDEM
 
"Bir ülke ticari bir müessese gibi bir gidişin sonu iflas etmez. Ama büyük Atatürk'ün dediği gibi ülke işgal altına ve işgalcilerle işbirliği yapanların kontrolüne girer. İşgal; askeri bir işgal olmayabilir. Politik, ekonomik, güvenlik, sosyo-kültürel boyutlarıyla işgaldir"

"Bizim görüşlerimiz fanatik bir Batı düşmanlığı olarak algılanmamalıdır. İnsanlık ailesinde ulus ve yurt sevgisiyle dolu; bağımsız, onurlu, uygar ve gönenç içinde bir ulus olarak yücelme milli ülkümüzü ve kaygılarımızı dile getiriyoruz."

eline saglık yazının tamamını okumayanlar bu kısımları kesinlikle okumalılar.
 
R€B€L' Alıntı:
"Bir ülke ticari bir müessese gibi bir gidişin sonu iflas etmez. Ama büyük Atatürk'ün dediği gibi ülke işgal altına ve işgalcilerle işbirliği yapanların kontrolüne girer. İşgal; askeri bir işgal olmayabilir. Politik, ekonomik, güvenlik, sosyo-kültürel boyutlarıyla işgaldir"

"Bizim görüşlerimiz fanatik bir Batı düşmanlığı olarak algılanmamalıdır. İnsanlık ailesinde ulus ve yurt sevgisiyle dolu; bağımsız, onurlu, uygar ve gönenç içinde bir ulus olarak yücelme milli ülkümüzü ve kaygılarımızı dile getiriyoruz."

eline saglık yazının tamamını okumayanlar bu kısımları kesinlikle okumalılar.

Yazının en can alıcı noktalarını belirtmişin, kısa bir özeti olmuş.Tşk R€B€L; )
 
Geri
Üst