Tarihinden Ders Almak

metalic

New member
Katılım
18 May 2006
Mesajlar
3,007
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
119
Konum
Dünyayı bilmeyen, dünyanın maskarası olur. Kötülüğ
Araştırmalar Türklerin devlet kurma meziyetini M.Ö. 10 bin yıllarına kadar uzatıyor. M.Ö. 1200 yılında kurulan Çu devletinin bir Türk devleti olduğu biliniyor. Devlet kurma, devlet olabilme yeteneğimiz tartışılmaz. Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar dünyanın bir çok yerinde devletler kurmuşuz. Türk devletlerini savaş meydanlarında yenilgiye uğratarak yıkan hiçbir kuvvet bu güne kadar görülmemiş. Çinli, Rus, Hinli, Acem, Arap, Avrupalı, Afrikalı Türk’lere direnememiş. Çin setti, Haçlı seferleri, Bizans surları bile Türkleri durduramamış.

Türk devletlerinin yıkılış sebeplerine baktığımız zaman ise şaşırtıcı sonuçlara ulaşıyoruz. Türk tarihi incelendiğinde çoğu devletin iç çekişmeler veya başka bir Türk boyu tarafından yıkıldığını görmekteyiz. Düşmanlar güç kullanarak yok edemedikleri Türk devletlerinde hanlara, hükümdarlara gelin vermişler. Şehzadeleri de kendi kızlarıyla evlendirmişler. Ülkeyi yönetenler örf ve geleneklerinden uzaklaştırılmaya çalışılmış, çeşitli saray entrikalar ile taht kavgaları çıkarılmış, şehzadeler birbirini boğazlar hale getirilmiş. Bununla birlikte ülke içersinde yaşayan farklı kimliklerdeki insanlar etnik, dinsel, sosyal, kültürel yönleriyle kışkırtılarak isyanlar çıkartılmış. Kardeşi, kardeşe kırdırmışlar. El altından ‘’Düşmanımın düşmanı, dostumdur’’ mantığı ile karşı olanlara destek verilmiş. Amaç kışkırt, böl, parçala, yok et. Ne acıdır ki bunda da başarılı olmuşlar.

Önce küreselleşen dünyamıza bir bakalım. Son yüzyılda iki dünya savaşı yaşandı, insanlar öldü. Savaşın izlerini yok etmek ve ülkelerin yeniden yapılanması için bedeller ödendi. Savaşta birbirlerini acımasızca yok etmeye çalışanlar ne hayret ki şimdi dost oldu. ABD ile Japonya ve Rusya ilişkilerine bir bakın. Almanya ile Fransa ve İngiltere ilişkilerine bir bakın. Bunlar değil miydi 1940’lı yıllarda birbirleriyle savaşan, birbirini boğazlayan. ABD’nin Hiroşima ve Nagazaki’ye attığı atom bombası ile 300 bin masum insanın öldürülmesi, milyonlarca yahudinin nazi toplama kamplarında yok edilmesi, ne çabuk unutuldu. Ne oldu eski düşmanlara, düşmanlıklara?

Şimdi de bu bilgiler ve tecrübeler ışığında dünyamızdaki mevcut en büyük Türk Devleti olan ülkemize bir bakalım. Yüce insan Atatürk Osmanlının kalıntıları üzerinde bir Cumhuriyet inşa etti. Atatürk bu Cumhuriyeti öyle sağlam temeller üzerine kurdu ki, yıkılması imkansız. Üstüne de ‘’Ey Türk gençliği! birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir’’ ve ‘’Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır’’ diyerek, hepimize bu Cumhuriyeti koruma, kollama ve yaşatma görevi verdi. Geçen hafta Amerika da bir Internet sitesi ‘’Tekrar dünyaya gelmesini istediğiniz bir kişi, sizce kim olmalı?’’ diye bir anket düzenledi. 200 bin oy kullanılan ankette %89 ile Atatürk’ün birinci çıktığını kaçımız biliyor? Bu büyük insanın kurduğu, bu büyük Cumhuriyet normal koşullarda yıkılmaz, yok edilemez. Bunu herkes biliyor. Ama, bir çok ülke her ne hikmetse bu Cumhuriyetin var olmasını istemiyor. Yok etmeyi düşünmese bile güçlü ve lider bir ülke olmasını hazmedemiyor. Bunun için de tarih boyunca yaptıklarını işte yine yapıyorlar. Etnik, dinsel, sosyal, kültürel kavramları kaşıyorlar. Ülkemizi bölmek, parçalamak zayıf düşürmek amacıyla kardeşi, kardeşe vurdurmaya çalışıyorlar. Entrikalar, ihanetler, arkadan vurmalar, sinsi planlar diz boyu.

Cumhuriyetçiler, İslamcılar. Türbancılar, türbana karşı olanlar. Aleviler, Sünniler. Terör örgütüne canlı kalkan olmaya gidenler, karşı çıkanlar. Askerden medet umanlar, askere karşı olanlar. Neden bu tezgaha düşüyoruz. Ne oldu bize. Biz bu ülkenin vatandaşları değil miyiz? Neyimiz eksik, fazla olan ne. Bu Cumhuriyet için beraber savaşmadık mı. Bu ülke için canını verenlerin kökeni, mezhebi olur mu. Amaç ne. Nereye sürükleniyoruz. Bunları düşündünüz mü hiç?

Emperyalizm kol geziyor. Düşmanlarımız bıyık altından gülüyor, zafer çığlıkları atıyor.

Bunu ne zaman göreceğiz, ne zaman fark edeceğiz?

Ben bu ülkeyi ve halkımızı çok seviyorum. Ama, bu gidiş iyi bir gidiş değil. Bunu da görüyorum. Ey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Cumhuriyetin temel değerlerine, bu ülkenin birliğine, coğrafyasına sahip çık ve kıymetini bil. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin yıkılışı gibi bu cumhuriyetin de yok edilmesine, tarihin tekerrür etmesine izin verme.

Yöntem aynı, amaç aynı.

Ama, sonuç aynı olmasın…

alıntıdır....
 
saol dostum güzel paylaşım
 
saol jnm paylaşım için anadınmı...
 
gercekten dogru söylüyorsunkardes zamanında sağ-sol u birbirine düşürdükleri gibi şimdide bazı kesimleri birbirlerine düşürüyorlar kim düşürüyor bilmiyorum ama nasıl oldugu gayet acık bide artık göç edecek baska bir yer kalmadı birlik olmak lazım
 
Örtülü İktidar Kavgası ve Debiller Korosu

Aydınlık




Günlerdir bir metrelik bez ile aklı bağlananları acıyarak izliyorum.

Aklını kullanması gereken yerde duygularını, duygularını kullanması gereken yerde aklını kullanan seyirci ise bu tiyatronun kötü kokusu içinde koku alma yeteneğini kaybetmiş durumda…

Biraz BOP, biraz mason, biraz hırsızlık, biraz yalan, biraz ılımlı İslam karıştırılarak elde edilen türban yemeğini, dumanı üstünde bol laik soslu ABD’nin(Cumhuriyetçi+Demokrat) taşeron siyasileri vasıtası ile halka sunuyorlar.

Organik gıdayı unutan halk da metaformoz basının sunduğu mamayı (ilahi+kilise müziği+poplaştırılmış türküler eşliğinde) büyük bir iştah ile yiyor(!)…


Türk Devleti ‘’Atatürk sonrası’’ ABD’nin demokrat ve cumhuriyetçi partilerinin devamı olan yerli(!) partilerin iktidar kavgasına sahne oluyor. Türk Halkı da bu kavgayı milli zannederek taraf oluyor.

Türkiye’de hep iki tür iktidar vardı.

Bunlar sahne önünde kavga etseler bile sahne arkasında gayet uyumlu çalıştılar.

Üniversiteler, yargı, üst bürokratlar hep sosyal demokrat(!) görüntülü insanların elinde idi.

Siyasi anlamda ise ülke sağ (!) iktidarların elinde yönetildi. Bir Bakan’ı asıl yöneten kimdir? Bürokratları değil mi?

Pekiii, bu (bürokrat+siyaset) uyumu yıllarca niye devam etti?

Ara oyuncular ise milliyetçi ve din söylemi olan iki partiydi.

Bu iki ara siyasi oyuncular vasıtası ile hem potansiyel güç ölçüldü, hem de kontrol edildi. Yeni dünya oyununda ''yeni oyuncu'' kim olacak belirlendi.

İlk defa Özal sosyal demokrat bürokratların yerine Anadolu kökenli ve din bazlı kişileri devlete taşıdı.

Bu değişimi yapan siyasiler Mısır’da alınan bir kararla ılımlı İslam kuşağı projesinde yer alan Türkiye’nin alt yapısını hazırladıklarını biliyorlar mıydı? Bundan çok emin değilim.

Biz de güçlü bir milli derin devlet olmadığı için birçok devlet adamı etki ajanlarının kontrolüne girer ama farkında bile olmaz.

Günümüzde ise küresel sermaye artık taşeron istemiyor. Hiçbir direnç noktası kalsın istemiyor. Bu nedenle yarı milli ve ulusal siyasi de istemiyor. İşte o nedenle AKP küresel güçlerin Türkiye’ye dayattığı bir partidir.

İstedikleri her imkanı önlerine sermiştir. Türkiye artık yarı bağımsız bir ülke değil, ılımlı islam kuşağında tam bağımlı ülke olsun isteniyor. İşte kavga da buradan çıkıyor. Yıllarca ülke imkanlarını paylaşan demokratlar, milli söylemli partiler ve sosyal demokratlar, küresel güçlerin taşeronu olan yerli sermaye yeni uyanıyor. Tasfiye edildiklerini yeni görüyor. Küresel sermaye ''aracılıktan aldıkları nemalarını'' da artık kesiyor.

Hiçbir ülke güçlü bir yerli sermayesi olmadan ülkeyi bu kadar pervasız yabancı sermayeye açmaz.

Ayakta kalmak için AKP’ye yağ çeken ve yabancılarla ortak olan taşeron-bayii konumunda ki sermaye tasfiye olduğunu yeni anlıyor. Oysa bütün devlet kurumlarının ''stratejik kurumlar dahil'' tek tek el değiştirdiğini, her şeyin satıldığını ‘’aldıkları emir gereği’’ görmezden geldiler.

Ve RTE İspanya’dan bir top attı. Topun adı ‘’TÜRBAN’’(!!)..

Herkes onun peşinde koşarken RTE kendi çıkarlarını bu top üzerinden korumaya çalışıyor… Gene Laiklik çığlıkları…

Peki bu ülke 6 temel felsefe üzerine kurulmadı mı? Bu 6 temel kuralın 5’i tarumar olurken bu laik ve işverenler nerede idi?

Nedir bu 6 temel ilke?

1-Cumhuriyetçilik, 2-Halkçılık, 3-Devletçilik, 4-Milliyetçilik, 5-Devrimcilik, 6- Laiklik.

Bunların temel 5 ilkesi yok olurken sesi çıkmayanlar neden bugün sokaklarda?

Dr.Türkan Saylan gene kürsülerde.

Bakınız,Atatürkçü Düşünce Derneği Üsküdar Şubesi Başkan Yardımcılığı yapan ve ADD’nin desteklediği ÇYDD’nin de üyesi olan Asuman Özdemir (ÇYDD’den 2006 yılında istifa etmişti.)

Ne diyor Saylan ve yürüttüğü projeler için:

Ona göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan “Kardelenler Projesi” adı altında İstanbul’a getirilen kız öğrenciler, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kadro açığını karşılıyor.

Yine Özdemir’e göre

" ÇYDD’nin Kandilli Kız Lisesi gibi yerlerde okuttuğu kızlardan bazılarının akrabaları hâlâ dağlarda Türk askerine kurşun sıkıyor. ÇYDD’nin yetiştirdiği kızlar Güneydoğu’da Kürtçülüğün, PKK’nın daha çok sivilleşmesine hizmet eder hale geldi.”

Bu nasıl Atatürkçülük?

Asuman Özdemir, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin Doğu’da hiç kadın okutulmadığı izlenimi vermeye gayret eden KADER ile ortak çalışmalar yaptığını da hatırlatıyor.

KADER’in çalıştığı ya da diğer bir deyişle koruyup kolladığı aileler çoğunlukla terörist ailelerdi. Avrupa Konseyi Nobel Barış Ödülüne Türkiye’den başta KADER olmak üzere dört kadın aday belirlediler. Leyla Zana, Ayşe Düzkan, Müyesser Güneş ve Pervin Buldan...

Pekii ÇYDD’nin başındaki Laik(!) kim?

İyi bildin benim uyumayan okurum. Tabii ki Türkan Saylan !!..

Saylan'ın vakfının Yalova'da bulunan okulunda da Fetullah Gülen cemaatine bağlı öğretmenlerin hüküm sürdüğü anlatılıyor. O zaman Saylan kimin değirmenine su taşıyor olabilir sizce?

2.Cumhuriyetçi Ertuğrul Özkök gibiler ayakta.

AKP’nin sadece Türk Devleti’nin varlık sebeplerini değil kendilerini de ortadan kaldıracak dönüşüme girdiğini gördükleri için ayaktalar.

6 Okun beşi yok edilirken alkış tutanlar şimdi ellerinde kalan laiklik ilkesine tutunmaya çalışıyorlar. AKP’yi elma şekeri gibi yalayanların elinde kalan bir ‘SAP’’ dır artık laiklik.

RTE’nin saz ekibi ile her sahaya çıkışında, meydana ''gönüllü çıkıp'' sulukule dansözlerini aratmayacak maharetle kıvıranlar halkın aklını da dumura uğratıyor.

Bu toz- duman arasında ise evlerimiz soyuluyor. Kimse demiyor ki,

‘’yahu, AKP zaten yeni anayasa yapıyor, bu türban mı ne meret ise o düzenlemeyi yapacağı anayasa ile niye düzenlemiyor da şimdi ortaya sürüyor?’’

Vakıflar yasası ile Lozan delindi. Pekiii...

Saylan, Ertuğrul Özkök, MHP, CHP,DSP sokaklara döküldü mü?

GDO’lu tohum yasasına ses çıkaran oldu mu?

Irak-Türkiye arasında arabulucu olan şahsın firmasından F-16 alınıyor ama NATO uçaklarını dost gören bir yazılıma RTE evet diyor.

Aselsan’da F-16 yazılımları üzerinde çalışırken şaibeli şekilde ölen mühendislerimize yazık…

Yetmediii... Maden yasası…

Yeni öğrendiğimize göre 1950 yılında NATO’ya girmek uğruna 50 yıl yer altı kaynaklarımızı çıkarmamak için gizli bir anlaşma yapılmış.

O yıllarda da ‘’Türkçe-Arapça ‘’ ezan kavgası yapılmış.

Halk o yasadan bihaber,maden yasası ABD’li bir Yahudi’ye hazırlatılmış.

Sonra DP’den 3 kişi asıldı. Halk bebek davası-köpek davası diye uyutuldu.

60’da askeri anayasa yapıldı, 1980’de yeni anayasa yapıldı. 12 Mart muhtırası yaşandı.

Peki bu maden yasasını kimse neden değiştirmedi??

Demek ki bu ülkede daima iktidarda kalan bir güç var, o da ABD ve küresel sermaye.

2000 Yılında 5 milyar dolar ile kriz yaratanlar şimdi 40 milyar dolar ile neden kriz yaratmıyor dersiniz?

Şiir gibi uyum sağladıkları için mi?

O 50 yıl 2000 yılında doldu. Yani yer altı kaynakları çıkartılabilecekti.

İşte bu tehlike de türban üzerinden AKP saz ekibi ve gönüllü dansözleri ile hallediliyor. Türban milletin gözünü bağlarken yer altı kaynakları da ‘’yeni bir maden yasası ile’’ küresel sermayeye hediye ediliyor.

Evet sevgili Türk Halkı, uyandığın gün elma şekerinin sapı gibi senin de elinde sadece ‘’TÜRBAN’’ kalacaktır.

Artık o türbanı da nerene örtersen ört!.

Bu yazımı durumumuzu izah eden muhteşem bir hikaye ile bitirmek istiyorum:

Hikaye bu ya, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında, köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.

Alman önceliği alarak, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar. Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır.

İtalyan hemen atılır, ‘öyle olmaz’ der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek köpeğe yedirmeğe çalışırsa da hayvanın ağzı gene yandığından başarılı olamaz.

Fransız da konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz.

Sıra İngiliz’e geldiğinde, İngiliz önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar. Sonra hardalı topak yaparak hayvanın poposuna (arkasına) yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya Kısaca, canı yandıkça yalar, yaladıkça yanar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir.



Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur.




Sen anladın ne demek istediğimi eeeyyy güzel okur.
 
Hep söyluyoruz zaten bir yerde bir kesim cıkıyor herseye laiklik diye karsı cıkıyor cözum de uretmıyor amac muhalefet etmek.....birileri cıkıyor dini degerleri istismar ediyor onunda isi samanın altından suyu yurutmek...gu ülkenın bakıyorsun rektörlerini profosorlerıne isleri guclerı sıyaset yapmak tezlerı calıntı yıllardır profosor olupta tek bır sey uretemeyen bınlerce ögretım gorevlılerı var..ama laf sıyasete gelınce acarlar agzını yumarlar gozunu......HAAA kendımızede sorgulamak gerek bızlerde burada dusuncelerımızı yazıyoruz dusuncelerın paylasılması guzel ama acaba kacımız ulkemız ıcın uzerımıze dusen gorevlerı layıkıyla yerıne getırıyoruz...ne dıyordu sarkıda ....MASUM DEGİLİZ HİCBİRİMİZ......:victory:victory:victory:victory
 
Geri
Üst