AntidepresaN
New member
Emperyalist güçlerin, Osmanlı Devleti topraklarını pay etmek içni asırlarca önce imtiyazlar, okullar, kışkırtmaları tarihin her döneminde işbirikçilerin yol göstericilğinden devam etmiştir. Tarihimiz bunların yüzlercesine şahit olmuş...
Tarihimizde Neleri Unutmadık ki?
Türk Milletin teslimnamesi olan Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de imzalanmış. İskenderun ve Çanakkale’den başlayan işgalle beraber Türk’ü imha hareketleri de başlamıştı...
Emperyalist güçlerin, Osmanlı Devleti topraklarını pay etmek içni asırlarca önce imtiyazlar, okullar, kışkırtmaları tarihin her döneminde işbirikçilerin yol göstericilğinden devam etmiştir. Tarihimiz bunların yüzlercesine şahit olmuş...
Olmuş ama unutmuş mu?
Unutturulmuş mu?
ERMENİ
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey 1054’de karşılaştığı Ermenilere muhtariyet vermiş.
• Ermeniler: 1096 Haçlı Seferlerine kılavuzluk,
• Antakya kale kapılarını Haçlı I. Bohammed’e açan Ermeni dönmesi Peruz’un 20 bin Türk’ün pişirilerek yenmesini sağlamıştır.
• 1243’de Kayseri kapılarını Moğol Beyi Naoyan’a açan Kale komutanı Emeni dönmesi Haçok’un bütün Kayseri erkeklerin şehit edilmesini temin etmiştir.
• Bunları unutmasaydık XIX.vVe XX.yy’deki olaylar olmazdı.
İNGİLİZLERİN GÖZDE AJANI
Afgan Emiri Nadir’i vurduğu gibi Anadolu’da devam eden Milli hareketi durdurmak için İngilizlerden aldığı talimat doğrultusunda kendisine Hint Müslümanları Hilafet komitesi murahhas üyesi sıfatıyla Ankara’ya gelen herkes tarafından saygı ile karşılanan Mustafa Sağır’la ilk karşılaşma anlayan Mustafa Kemal Paşa ihanetin başarıya ulaşmasını önlemiş.
Ankara istiklal Mahkemesinin kararıyla 24 Mayıs 1921’de Ankara’da idam edildi. Casus Mustafa Sagir İngilizlerden aldığı son mektupta kendisinden şunları soruyordu.
• “Şeyh Sunusi Ankara’da mıdır?
• Kendisinin orada Şeyhülislamlık makamına getirileceğini haber aldık. Doğru mudur?
• Bağdatlı İzzet’ten haber alamadık. Kendisi nerededir.
• Mustafa Kemal Paşa’nın oturduğu yerle muhafızlarının bulunduğu yer arasında mesafe ne kadardır?
• Mustafa Kemal Paşa’nın şoförü hangi millettendir?
• Irkı nedir? Nerelidir?
• Ara sıra gezmeye çıktığı zaman hangi yolu takip eder?
• Geçeceği yerleri kendisi mi tayin eder, şoförüne mi bırakır?
• Bindiği otomobilin markası ve modeli, projökterlerin kuvveti nedir?” (Timuçin Mert, Atatürk’ün Yanındaki Mehdi, Karakutu Yay. S. 125).
M. Sağır olayını unutmasaydı ülkemiz aydınları emperyalistlerle işbirliği yaparlar mıydı?
280 gemi 38 bin asker taşıyan Fransız donanması 19 Mayıs 1798’de Toulon Limanı’ndan denize açılırken hedefinin neresi olduğunu da sır gibi saklıyordu.
Paris’de bulunan Osmanlı elçisi Esseyid Ali Efendi’nin sorusuna karşılık
-“Bu donanmanın Osmanlı ve Müslüman memleketlerine sevkedilmeyeceği” yalanını söyleyerek teminat verilmişti.
Fransa’nın İstanbul maslahatgüzarı ise hiçbir şeyden haberi bulunmadığını söylüyordu. Lakin sıkıştırıldığında şahsi kanaat ve tahmini olarak Napoleon Bonaparte’nin Mısır’a gittiği ortaya çıkıyordu.
Osmanlı hükümeti derhal İskenderiye, Reşid ve Dimyat taraflarını tahkim ediyor.
1 Temmuz 1798 günü İskenderiye önlerine gelince Osmanlı riyale (amiral) gemisi kaptanı İdris Bey, ne için geldiğini sorunca Napoleon Bonaparte;
-“Hindistan’ı İngilizlerin elinden kurtarmaya gittiği, Osmanlılarla dost olduğu” cevabını verdi.
Napoleon Bonaparte, halka yayınladığı beyanname, sinsilik ve ikiyüzlülüğün yeni ve hiç rastlanılmamış bir örneğiydi. Güya Fransız ordusu,
-“Kölemen beylerinin nüfusunu sona erdirmek” amacıyla gelmişti. Fransızlar,
-“Halis Müslüman” ve “İslam padişahının halis dostu” idiler.
-“Rahman ve Rahim olan Allah’ın evladı ve ortağı bulunmadığına” inanıyorlardı.
Hıristiyanlığın “teslis” akidesine ters düşen bu son ifade Müslümanların dini hislerine istismar yolunda, ne derece yalana başvurabildiğini göstermekteydi.
* * *
Osmanlı Devleti Vidin’de Pazvandoğlu, Hicaz’da Vahhabi isyanlarıyla karşı dertte idi.
* * *
19 Mart 1799 günü Akka’da bozguna uğradı. Cezzar Ahmet Paşa ve Nizam-ı Cedid askerinin kahramanlığı ve yiğitliği Fransızların Suriye üzerinde Anadolu’ya gelişi engellenmişti.
İskenderun’un Kurtuluşu
Birinci Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918 Türk’ün teslimnamesi olan Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra sömürgecileri kirli emellerine ulaşmak için 9 Kasım 1918’de İngilizler 15 kişi ile İskenderun’a çıkarlar. Ancak Fransızlarla anlaştıkları için onlara bırakırlar.
27 Kasım 1918’de işgal yönetimi İskenderun Sancağı kurulur ve İskenderun Sancağ’ın başkenti olur.
Sömürgeciler, Fransız askeri üniforması giydirilmiş Ermeni çetecilerle beraber akla hayale gelmeyen zulümler ve katliamlara başlıyor. Tarihler 19 aralık 1919’u gösterildiğinde, yeter artık diyen Karakese köyünde yaşayan Türkler barikat kurarak köye giriş ikesiyorlar meydana gelen çatışmada sömürgeciler ve yandaşlarından 15 kişiyi gebertiyorlar…
İşte bu baş kaldırıp baş eğmezlik sömürgecilere sıkılan ilk kurşun oluyor.
Ve silahlı mücadele başlıyor.
Fransız işgalinin dokuzuncu ayında Sancak’ta yaşayanlar hangi ülkenin mandasını istediklerini sormak için her grubtan üçer kişilik delegeler tespit ederler…
1919 yılında Temmuz’un sıcak bir günü olan 13’ünde Amerikan heyeti İskenderun’a gelir. Görüşme sırası Samanlı köyünün ağası Mehmet Sarıağa, Belenli Hacı Fakih, Aziz efendi gelir.
Amerikan heyetinin başı sorar:
-Fransız mandası mı yoksa İngiliz mandası mı istersiniz?
Mehmet Sarıağa da:
-Daha başka manda taliplisi yok mu?
Amerikan heyetinin başı da:
-Evet bir de Amerika var demesi üzerine Mehmet Sarıağa:
“-Biz Türküz. Türk Devletini istiyoruz. Başka bir devletin himayesine sığınmak istemiyoruz. Türk olarak doğduk, Türk olarak yaşadık ve Türk bayrağı altında öleceğiz. Başka bir devletin bayrağının gölgesi altında gölgelenmek istemiyoruz.” Der.
Bu sözlere karşı Amerikan heyetinin başındaki;
-“Türk Devleti yıkılmıştır, Türk ordusu dağılmıştır, Türklerin hiçbir gücü, hiçbir kudreti kalmamıştır.”
Demesi üzerine Mehmet Sarıağa da :
-“Türk Devleti çökebilir, Türk ordusu dağılabilir fakat Türk milleti asla esir edilemez. Türk Milleti kimsenin kölesi olmaz.” Der ve Amanos Dağlarını göstererek;
“Biz yolumuzu biliriz, buradan yol KIZIL ELMAYA gider” demişti.
* * *
Türkmenzade Ahmet Ağa da aynı suallere:
-“Türkleri” demiş.
-Türkler gelemeyeceklerine göre yüreğinize en yakın gelen devlet hangisidir?
Türkmenzade Ahmet Ağa da
-Onlar bize gelmezlerse, biz onlara gideriz, diyor.
İşte İskenderun Sancağı’nın kurtuluşundaki en önemli mihenk taşı bu anlayışla mücadele başlıyor.
* * *
Temmuz 1921’de Ankara’dan Niyazi Ramazanoğlu’ndan Türkmenzade Ahmet Ağa’ya bir telgraf geliyor:
Fransa Hükümetin temsilcisi Franklen Büyyon’un Ankara’ya geldiğini bildiriyor. Temsilcilerin seçilmesini istiyor.
İskenderun Sancağı da beş aday tespit ediyorlar.
Türkmenzade Ahmet, Abdurrahman Musaloğlu, Emin Arifi, Sadık Abalı, İhsan Mursaloğlu…
-Türkmenzade Ahmet Ağa bu listeyi Hassa’da bulunan Tayfur Sökmen’e gönderiyor.
Sonar’a köyünde Bekir Ağa’nın çiftliğinde 200 kişiden fazla delege seçim mazbatasını imzalıyor. Reyhaniyeli Faruk Cengiz ve Kadri Mursaloğlu teslim alarak Reyhaniye, Kırıkhan, Belen, Antakya ve İskenderun’a gönderiyor.
Ancak yolda Fransızların pususuna düşen Faruk Cengiz’in atı dokuz yerinden yaralandığı halde mazbatayı Reyhaniye’ye ulaştırıyor.
Bin bir emekle hazırlanıp Ankara’ya kadar götürülen mazbata Millet Meclisine takdim edilemiyor ve İskenderun Sancağı vekilleri Anavatan meclisinde temsil edilemiyor.
* * *
Ankara’da Fransa ile görüşmeler devam ederken Tayfur Sökmen, Abdurrahman ve İhsan Mursaloğlu, Büyük Millet Meclisindeki Başbakanlık odasında Mustafa Kemal Paşa’nın huzurlarına kabul edilerek İskenderun Sancağı’nın halli için dileklerini sunarken;
-Mustafa Kemal Paşa, Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’e:
-Ne oldu Sancak? Diye sorması üzerine Yusuf Kemal Bey kekeleyerek:
-“Efendim, Franklen Büyyon henüz hükümetinden talimat almadığını söylüyor.” Demesi üzerine Mustafa Kemal Paşa sinirlenerek:
-Öyle ise bu müzakerelere devam edilemez, diye kesip atmış.
* * *
Ancak bütün gayretlere rağmen 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması imzalanmış Mersin, Adana, Ceyhan, Gaziantep, Urfa kurtulmuş İskenderun Sancağı Anavatan dışında kalmıştır.
* * *
Büyük Millet Meclisinde Tunalı Hilmi önderliğinde Yunus Nadi, Niyazı Ramazanoğlu, Ali Cenani beyler tarafından İskenderun Sancağı komitesi ilk baş kaldırı bayrağını açıyor.
İskenderun-Antakya çevresi müdafaa cemiyeti kuruluyor.
* * *
Yapılan mücadeleye rağmen Anavatan’ın dışında kalan İskenderun Sancağı Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’yı ziyaretlerinde onlarda Adana’da idiler. Tarih 15 Mart 1923 Mustafa Kemal Paşa’ya karşı “Kurtar, bizi de kurtar” feryatlarına
“KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU DÜŞMAN ELİNDE KALMAZ” sözleri kararan gönülleri aydınlatarak verdikleri mücadeleye daha güvenle sarılmalarının ateşleyicisi oluyordu.
* * *
20 Temmuz 1936 Montrö konferansı sonrası Afet İnan’ın başka bir meselemiz kalmadığını söylediğinde Atatürk’ün:
-“Şimdi Antakya, İskenderun yani Sancak meselemiz var.” Demesinden sadece yüz iki gün sonra 1 Kasım 1936 TBMM açılış konuşmasında:
“-Bu sırada milletimizi gece, gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz.” derken.
* * *
Atatürk’ün bu konuşmasından sonra 2 Kasım 1938’de bölgeye “HATAY” ismini verir. Türkiye-Fransa arasında teati edilen notalardan sonra Aralıkta taraflar anlaşmış olarak konu Milletler Cemiyetine götürülürler.
* * *
HAREKET BAŞLIYOR
22 Aralık 1936 Fransa-Suriye anlaşmasından sonra 30 Aralık 1936’da Atatürk İstanbul’a gidiyor.
5 Ocak 1937 Adana’nın Fransız işgalin kurtuluş yıldönümün, de Adana’lılar İskenderun Sancağı için muhteşem gösterilerde bulunuyorlar.
Atatürk verdiği talimatla İnönü, Çakmak ve Aras’ı 6 Ocak’ta 1937 Eskişehir’de buluşmaya davet ediyor. Dört saatlik toplantı sonrası Konya’ya hareket etti.
KONYA’DA
Konya Tren Garı’nda kendisini karşılamaya gelen valiyi kabulünde:
-Vali Bey, sizden kanunlarımıza aykırı bir şey istesem, bunu sırf ben istedim diye yapar mısınız?
Valinin net cevap vermemesi üzerine kendisi vali hakkında müsbet görüş bildiren vekilin yüzüne hani güvenilir adamda bu mu derecesine bakar.
Arkasından kabul ettiği ordu komutanı İzzet Çalışlar’a Valiye sorduğu suali sorunca Çalışlar esas vasiyeti alarak:
-Sen yalnız emret Paşam, istediğin devletin aleyhine bile olsa, tereddütsüz yaparım, cevabını almıştı.
Atatürk, Çalışlar’a:
-Üç gün içinde üç bin sivil, yani; Milis, üç bin de tam teçhizatlı bir taarruz birliği hazırlamasını emretmiş.
Uzun uzun bu birliğin askeri akımdan nasıl olacağını anlatmış.
* * *
İzzettin Çalışlar huzurdan çıktıktan sonra Bakan hayretler içinde:
-“Peki Paşam, böyle bir taarruz sizin Devlet’e karşı ayaklanmanız demek olmaz mı?”
-“Evet olur”
-“O zaman ne yapacağız?”
-“Evvela Hatay’ı istila eder, davasını hallederiz. Sonra da ankara’da Devlet’i yeniden kurarız” der.
* * *
İşte bu inanç, azim ve kararlılık içerisinde olan Atatürk.
-Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay meselesi benim vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse bunu kendi başıma halletmek için zorda kalırsam hemen devlet başkanlığından ve hatta mebusluktan istifade ederim.”
Bu sözler, 7 Ocak 1937 de söylüyor.
* * *
Bu büyük irade 27 Ocak 1937’de İSKENDERUN SANCAĞI bağımsızlığına kavuşuyor.
Acılar, çileler 5 Temmuz 1938’de Türk silahlı kuvvetlerimiz iki koldan komutan Albay Şükrü Kanatlı’nın kumanda ettiği birliğimiz Hassa’dan-Aktepe ikinci kol ise Payas-üzerinden İskenderun’a binbaşı Süleyman Dinçer komutasında giriyor.
Sömürgecilerin yönetiminde 19 yıl 7 ay 26 kalan mübarek İskenderun Sancağı’nın kurtuluşudur. Mübarek olsun dileklerimizi sunarken.
O şanlı mücadele toprak için toprağa düşmüş aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Sömürgecilerin beşinci kol faaliyetlerine yalakalık ve yataklık yapanlara cenab-ı Hak akıl fikir ve izan versin.
YENİDEN DOĞUŞ
ŞEHİT SAYISI
26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruzdan 9 Eylül 1922’de İzmir’e girişimize kadar:
2318 Şehit
9360 Yaralı
1112 Esir
Türk ordusunun verdiği zayiat.
Emperyalistlerin desteğindeki Yunanlılar ise 200 bin kişilik ordularının 130 binini ölü, yaralı ve esir olarak kaybetmişlerdir.
HATIRALAR
Önde giden muhafız süvari bölüğü 27 Ağustos 1922 günü Kumralı ile Akçaşar arasında düşmanın muhafız kuvvetine tesadüf ederek buna saldırdılar, düşman şiddetli ateş açtı çarpışma sırasında genç teğmen Bayramiçli Lütfü Osman şehit oldu. Teğmen Süreyya ağır bir şekilde yaralandı. Bu gençler son zamanlarda Kuleli Lisesinden kaçarak Ankara’ya gelen ve orada kısa zamanda yetiştirilen fedakârlardandır.”
(I. Altay –s. 335)
İzmirli genç teğmen Yıldırım Kemal:
“- Taarruz haberini alır almaz hastaneden çıktım ve trene atlayıp geldim. Emrinizdeyim.”
“- Eski vazifenize devama başlayınız.”
“-Kılıcımı sallayarak İzmir’e önde girmek isterim. Beni en ilerideki bir alaya göndermenizi rica ediyorum.”
Sevimli genci kırmak istemedim. Önce ikinci tümene gönderildi. Oradan da ikinci alayda vazifelendirildi. Aradan iki saat geçtikten sonra ŞEHADET HABERİ geldi.
İzmir’e girdiğimiz zaman da babasının subaylarımızdan onu sorduğunu unutmak mümkün değildir ve KÜÇÜKKÖY İstasyonuna onun adını (Yıldırım Kemal) vermekle hem babasının hem de arkadaşlarını teselli etmiş oluyorduk.
2. Alaydan Yüzbaşı Ayaşlı Raif Ali
3. Alaydan Teğmen İstanbullu Selahattin
5. Alaydan Kırklarelili Asteğmen Mehmet Azmi’de bugünlerin muhterem şehitleri olmuşlardı.
(Fahrettin Altay s. 336)
1911’de Trablusgarp’ta İtalyanlara, 1912’de Balkan devletçiklerine mağlubiyetlerimiz sonrasında Türk topraklarını paylaşmak isteyen emperyalist güçler kendi aralarında yaptıkları ikili antlaşmalarda 1913’te Türk topraklarındaki nüfuz alanlarını bile belirlemişlerdi.
1914’te başlayıp 1918’de biten Birinci Cihan Harbi sonrası 30 Ekim 1918’de Türk Milletinin teslimnamesi Hüseyin Rauf (Orbay) başkanlığındaki Osmanlı heyeti tarafından imzalanmıştı.
1913’te belirlenen nüfuz bölgeleri; Almanya, Avusturya mağluplar safında olduğundan onların yerine de başkası ikame edilmişti.
İŞGAL BAŞLIYOR
9 Kasım 1919’da İngilizlerin 15 kişi ile İskenderun’u almaları ve Fransızlara devretmeleri, Devletin başkenti İstanbul dahil, her köşesi işgal edilirken, asırlardır Türk’ün himayesinde yaşayan Ermeniler, doğuda Rusların güneyde İngiliz ve Fransızların saflarında Türk’e zulüm yaparken 15 Mayıs 1919’da Yunan İzmir’e çıkıyordu…
Türk’ü yok etmek isteyen emperyalistler ve yerli işbirlikçilerin rehberliğinde Türkleri hem madden hem manen çökertmek için her türlü ihaneti yapmaktan geri kalmıyorlardı.
19 Mayıs 1919’dan itibaren başlayan derlenme toparlanma çalışmaları yapılırken, dış güçlerin içimizdeki uzantılarının isyanları da işin en acı veren kısmıydı.
Bütün olumsuzluklara rağmen 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması sonrası Türkiye’mizin güneyi İskenderun sancağı hariç kurtarılmıştı.
Fransızlar gibi İtalyanlar da askerlerini çekmişler ve doğum sancıları çeken Türkiye’nin müttefikleri olmuşlardı.
BÜYÜK TAARRUZ
Büyük Taarruz başlamadan önce “muhalifler” ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felaketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi…1
Erdoğan Aslıyüce
Tarihimizde Neleri Unutmadık ki?
Türk Milletin teslimnamesi olan Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de imzalanmış. İskenderun ve Çanakkale’den başlayan işgalle beraber Türk’ü imha hareketleri de başlamıştı...
Emperyalist güçlerin, Osmanlı Devleti topraklarını pay etmek içni asırlarca önce imtiyazlar, okullar, kışkırtmaları tarihin her döneminde işbirikçilerin yol göstericilğinden devam etmiştir. Tarihimiz bunların yüzlercesine şahit olmuş...
Olmuş ama unutmuş mu?
Unutturulmuş mu?
ERMENİ
Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey 1054’de karşılaştığı Ermenilere muhtariyet vermiş.
• Ermeniler: 1096 Haçlı Seferlerine kılavuzluk,
• Antakya kale kapılarını Haçlı I. Bohammed’e açan Ermeni dönmesi Peruz’un 20 bin Türk’ün pişirilerek yenmesini sağlamıştır.
• 1243’de Kayseri kapılarını Moğol Beyi Naoyan’a açan Kale komutanı Emeni dönmesi Haçok’un bütün Kayseri erkeklerin şehit edilmesini temin etmiştir.
• Bunları unutmasaydık XIX.vVe XX.yy’deki olaylar olmazdı.
İNGİLİZLERİN GÖZDE AJANI
Afgan Emiri Nadir’i vurduğu gibi Anadolu’da devam eden Milli hareketi durdurmak için İngilizlerden aldığı talimat doğrultusunda kendisine Hint Müslümanları Hilafet komitesi murahhas üyesi sıfatıyla Ankara’ya gelen herkes tarafından saygı ile karşılanan Mustafa Sağır’la ilk karşılaşma anlayan Mustafa Kemal Paşa ihanetin başarıya ulaşmasını önlemiş.
Ankara istiklal Mahkemesinin kararıyla 24 Mayıs 1921’de Ankara’da idam edildi. Casus Mustafa Sagir İngilizlerden aldığı son mektupta kendisinden şunları soruyordu.
• “Şeyh Sunusi Ankara’da mıdır?
• Kendisinin orada Şeyhülislamlık makamına getirileceğini haber aldık. Doğru mudur?
• Bağdatlı İzzet’ten haber alamadık. Kendisi nerededir.
• Mustafa Kemal Paşa’nın oturduğu yerle muhafızlarının bulunduğu yer arasında mesafe ne kadardır?
• Mustafa Kemal Paşa’nın şoförü hangi millettendir?
• Irkı nedir? Nerelidir?
• Ara sıra gezmeye çıktığı zaman hangi yolu takip eder?
• Geçeceği yerleri kendisi mi tayin eder, şoförüne mi bırakır?
• Bindiği otomobilin markası ve modeli, projökterlerin kuvveti nedir?” (Timuçin Mert, Atatürk’ün Yanındaki Mehdi, Karakutu Yay. S. 125).
M. Sağır olayını unutmasaydı ülkemiz aydınları emperyalistlerle işbirliği yaparlar mıydı?
280 gemi 38 bin asker taşıyan Fransız donanması 19 Mayıs 1798’de Toulon Limanı’ndan denize açılırken hedefinin neresi olduğunu da sır gibi saklıyordu.
Paris’de bulunan Osmanlı elçisi Esseyid Ali Efendi’nin sorusuna karşılık
-“Bu donanmanın Osmanlı ve Müslüman memleketlerine sevkedilmeyeceği” yalanını söyleyerek teminat verilmişti.
Fransa’nın İstanbul maslahatgüzarı ise hiçbir şeyden haberi bulunmadığını söylüyordu. Lakin sıkıştırıldığında şahsi kanaat ve tahmini olarak Napoleon Bonaparte’nin Mısır’a gittiği ortaya çıkıyordu.
Osmanlı hükümeti derhal İskenderiye, Reşid ve Dimyat taraflarını tahkim ediyor.
1 Temmuz 1798 günü İskenderiye önlerine gelince Osmanlı riyale (amiral) gemisi kaptanı İdris Bey, ne için geldiğini sorunca Napoleon Bonaparte;
-“Hindistan’ı İngilizlerin elinden kurtarmaya gittiği, Osmanlılarla dost olduğu” cevabını verdi.
Napoleon Bonaparte, halka yayınladığı beyanname, sinsilik ve ikiyüzlülüğün yeni ve hiç rastlanılmamış bir örneğiydi. Güya Fransız ordusu,
-“Kölemen beylerinin nüfusunu sona erdirmek” amacıyla gelmişti. Fransızlar,
-“Halis Müslüman” ve “İslam padişahının halis dostu” idiler.
-“Rahman ve Rahim olan Allah’ın evladı ve ortağı bulunmadığına” inanıyorlardı.
Hıristiyanlığın “teslis” akidesine ters düşen bu son ifade Müslümanların dini hislerine istismar yolunda, ne derece yalana başvurabildiğini göstermekteydi.
* * *
Osmanlı Devleti Vidin’de Pazvandoğlu, Hicaz’da Vahhabi isyanlarıyla karşı dertte idi.
* * *
19 Mart 1799 günü Akka’da bozguna uğradı. Cezzar Ahmet Paşa ve Nizam-ı Cedid askerinin kahramanlığı ve yiğitliği Fransızların Suriye üzerinde Anadolu’ya gelişi engellenmişti.
İskenderun’un Kurtuluşu
Birinci Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918 Türk’ün teslimnamesi olan Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra sömürgecileri kirli emellerine ulaşmak için 9 Kasım 1918’de İngilizler 15 kişi ile İskenderun’a çıkarlar. Ancak Fransızlarla anlaştıkları için onlara bırakırlar.
27 Kasım 1918’de işgal yönetimi İskenderun Sancağı kurulur ve İskenderun Sancağ’ın başkenti olur.
Sömürgeciler, Fransız askeri üniforması giydirilmiş Ermeni çetecilerle beraber akla hayale gelmeyen zulümler ve katliamlara başlıyor. Tarihler 19 aralık 1919’u gösterildiğinde, yeter artık diyen Karakese köyünde yaşayan Türkler barikat kurarak köye giriş ikesiyorlar meydana gelen çatışmada sömürgeciler ve yandaşlarından 15 kişiyi gebertiyorlar…
İşte bu baş kaldırıp baş eğmezlik sömürgecilere sıkılan ilk kurşun oluyor.
Ve silahlı mücadele başlıyor.
Fransız işgalinin dokuzuncu ayında Sancak’ta yaşayanlar hangi ülkenin mandasını istediklerini sormak için her grubtan üçer kişilik delegeler tespit ederler…
1919 yılında Temmuz’un sıcak bir günü olan 13’ünde Amerikan heyeti İskenderun’a gelir. Görüşme sırası Samanlı köyünün ağası Mehmet Sarıağa, Belenli Hacı Fakih, Aziz efendi gelir.
Amerikan heyetinin başı sorar:
-Fransız mandası mı yoksa İngiliz mandası mı istersiniz?
Mehmet Sarıağa da:
-Daha başka manda taliplisi yok mu?
Amerikan heyetinin başı da:
-Evet bir de Amerika var demesi üzerine Mehmet Sarıağa:
“-Biz Türküz. Türk Devletini istiyoruz. Başka bir devletin himayesine sığınmak istemiyoruz. Türk olarak doğduk, Türk olarak yaşadık ve Türk bayrağı altında öleceğiz. Başka bir devletin bayrağının gölgesi altında gölgelenmek istemiyoruz.” Der.
Bu sözlere karşı Amerikan heyetinin başındaki;
-“Türk Devleti yıkılmıştır, Türk ordusu dağılmıştır, Türklerin hiçbir gücü, hiçbir kudreti kalmamıştır.”
Demesi üzerine Mehmet Sarıağa da :
-“Türk Devleti çökebilir, Türk ordusu dağılabilir fakat Türk milleti asla esir edilemez. Türk Milleti kimsenin kölesi olmaz.” Der ve Amanos Dağlarını göstererek;
“Biz yolumuzu biliriz, buradan yol KIZIL ELMAYA gider” demişti.
* * *
Türkmenzade Ahmet Ağa da aynı suallere:
-“Türkleri” demiş.
-Türkler gelemeyeceklerine göre yüreğinize en yakın gelen devlet hangisidir?
Türkmenzade Ahmet Ağa da
-Onlar bize gelmezlerse, biz onlara gideriz, diyor.
İşte İskenderun Sancağı’nın kurtuluşundaki en önemli mihenk taşı bu anlayışla mücadele başlıyor.
* * *
Temmuz 1921’de Ankara’dan Niyazi Ramazanoğlu’ndan Türkmenzade Ahmet Ağa’ya bir telgraf geliyor:
Fransa Hükümetin temsilcisi Franklen Büyyon’un Ankara’ya geldiğini bildiriyor. Temsilcilerin seçilmesini istiyor.
İskenderun Sancağı da beş aday tespit ediyorlar.
Türkmenzade Ahmet, Abdurrahman Musaloğlu, Emin Arifi, Sadık Abalı, İhsan Mursaloğlu…
-Türkmenzade Ahmet Ağa bu listeyi Hassa’da bulunan Tayfur Sökmen’e gönderiyor.
Sonar’a köyünde Bekir Ağa’nın çiftliğinde 200 kişiden fazla delege seçim mazbatasını imzalıyor. Reyhaniyeli Faruk Cengiz ve Kadri Mursaloğlu teslim alarak Reyhaniye, Kırıkhan, Belen, Antakya ve İskenderun’a gönderiyor.
Ancak yolda Fransızların pususuna düşen Faruk Cengiz’in atı dokuz yerinden yaralandığı halde mazbatayı Reyhaniye’ye ulaştırıyor.
Bin bir emekle hazırlanıp Ankara’ya kadar götürülen mazbata Millet Meclisine takdim edilemiyor ve İskenderun Sancağı vekilleri Anavatan meclisinde temsil edilemiyor.
* * *
Ankara’da Fransa ile görüşmeler devam ederken Tayfur Sökmen, Abdurrahman ve İhsan Mursaloğlu, Büyük Millet Meclisindeki Başbakanlık odasında Mustafa Kemal Paşa’nın huzurlarına kabul edilerek İskenderun Sancağı’nın halli için dileklerini sunarken;
-Mustafa Kemal Paşa, Hariciye Vekili Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey’e:
-Ne oldu Sancak? Diye sorması üzerine Yusuf Kemal Bey kekeleyerek:
-“Efendim, Franklen Büyyon henüz hükümetinden talimat almadığını söylüyor.” Demesi üzerine Mustafa Kemal Paşa sinirlenerek:
-Öyle ise bu müzakerelere devam edilemez, diye kesip atmış.
* * *
Ancak bütün gayretlere rağmen 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması imzalanmış Mersin, Adana, Ceyhan, Gaziantep, Urfa kurtulmuş İskenderun Sancağı Anavatan dışında kalmıştır.
* * *
Büyük Millet Meclisinde Tunalı Hilmi önderliğinde Yunus Nadi, Niyazı Ramazanoğlu, Ali Cenani beyler tarafından İskenderun Sancağı komitesi ilk baş kaldırı bayrağını açıyor.
İskenderun-Antakya çevresi müdafaa cemiyeti kuruluyor.
* * *
Yapılan mücadeleye rağmen Anavatan’ın dışında kalan İskenderun Sancağı Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’yı ziyaretlerinde onlarda Adana’da idiler. Tarih 15 Mart 1923 Mustafa Kemal Paşa’ya karşı “Kurtar, bizi de kurtar” feryatlarına
“KIRK ASIRLIK TÜRK YURDU DÜŞMAN ELİNDE KALMAZ” sözleri kararan gönülleri aydınlatarak verdikleri mücadeleye daha güvenle sarılmalarının ateşleyicisi oluyordu.
* * *
20 Temmuz 1936 Montrö konferansı sonrası Afet İnan’ın başka bir meselemiz kalmadığını söylediğinde Atatürk’ün:
-“Şimdi Antakya, İskenderun yani Sancak meselemiz var.” Demesinden sadece yüz iki gün sonra 1 Kasım 1936 TBMM açılış konuşmasında:
“-Bu sırada milletimizi gece, gündüz meşgul eden başlıca büyük mesele, hakiki sahibi öz Türk olan İskenderun ve Antakya havalisinin mukadderatıdır. Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz.” derken.
* * *
Atatürk’ün bu konuşmasından sonra 2 Kasım 1938’de bölgeye “HATAY” ismini verir. Türkiye-Fransa arasında teati edilen notalardan sonra Aralıkta taraflar anlaşmış olarak konu Milletler Cemiyetine götürülürler.
* * *
HAREKET BAŞLIYOR
22 Aralık 1936 Fransa-Suriye anlaşmasından sonra 30 Aralık 1936’da Atatürk İstanbul’a gidiyor.
5 Ocak 1937 Adana’nın Fransız işgalin kurtuluş yıldönümün, de Adana’lılar İskenderun Sancağı için muhteşem gösterilerde bulunuyorlar.
Atatürk verdiği talimatla İnönü, Çakmak ve Aras’ı 6 Ocak’ta 1937 Eskişehir’de buluşmaya davet ediyor. Dört saatlik toplantı sonrası Konya’ya hareket etti.
KONYA’DA
Konya Tren Garı’nda kendisini karşılamaya gelen valiyi kabulünde:
-Vali Bey, sizden kanunlarımıza aykırı bir şey istesem, bunu sırf ben istedim diye yapar mısınız?
Valinin net cevap vermemesi üzerine kendisi vali hakkında müsbet görüş bildiren vekilin yüzüne hani güvenilir adamda bu mu derecesine bakar.
Arkasından kabul ettiği ordu komutanı İzzet Çalışlar’a Valiye sorduğu suali sorunca Çalışlar esas vasiyeti alarak:
-Sen yalnız emret Paşam, istediğin devletin aleyhine bile olsa, tereddütsüz yaparım, cevabını almıştı.
Atatürk, Çalışlar’a:
-Üç gün içinde üç bin sivil, yani; Milis, üç bin de tam teçhizatlı bir taarruz birliği hazırlamasını emretmiş.
Uzun uzun bu birliğin askeri akımdan nasıl olacağını anlatmış.
* * *
İzzettin Çalışlar huzurdan çıktıktan sonra Bakan hayretler içinde:
-“Peki Paşam, böyle bir taarruz sizin Devlet’e karşı ayaklanmanız demek olmaz mı?”
-“Evet olur”
-“O zaman ne yapacağız?”
-“Evvela Hatay’ı istila eder, davasını hallederiz. Sonra da ankara’da Devlet’i yeniden kurarız” der.
* * *
İşte bu inanç, azim ve kararlılık içerisinde olan Atatürk.
-Ben memleketi hiçbir zaman savaşa sürüklemem, fakat Hatay meselesi benim vazgeçilmez bir davam olmuştur. Gerekirse bunu kendi başıma halletmek için zorda kalırsam hemen devlet başkanlığından ve hatta mebusluktan istifade ederim.”
Bu sözler, 7 Ocak 1937 de söylüyor.
* * *
Bu büyük irade 27 Ocak 1937’de İSKENDERUN SANCAĞI bağımsızlığına kavuşuyor.
Acılar, çileler 5 Temmuz 1938’de Türk silahlı kuvvetlerimiz iki koldan komutan Albay Şükrü Kanatlı’nın kumanda ettiği birliğimiz Hassa’dan-Aktepe ikinci kol ise Payas-üzerinden İskenderun’a binbaşı Süleyman Dinçer komutasında giriyor.
Sömürgecilerin yönetiminde 19 yıl 7 ay 26 kalan mübarek İskenderun Sancağı’nın kurtuluşudur. Mübarek olsun dileklerimizi sunarken.
O şanlı mücadele toprak için toprağa düşmüş aziz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Sömürgecilerin beşinci kol faaliyetlerine yalakalık ve yataklık yapanlara cenab-ı Hak akıl fikir ve izan versin.
YENİDEN DOĞUŞ
ŞEHİT SAYISI
26 Ağustos 1922 sabahı başlayan Büyük Taarruzdan 9 Eylül 1922’de İzmir’e girişimize kadar:
2318 Şehit
9360 Yaralı
1112 Esir
Türk ordusunun verdiği zayiat.
Emperyalistlerin desteğindeki Yunanlılar ise 200 bin kişilik ordularının 130 binini ölü, yaralı ve esir olarak kaybetmişlerdir.
HATIRALAR
Önde giden muhafız süvari bölüğü 27 Ağustos 1922 günü Kumralı ile Akçaşar arasında düşmanın muhafız kuvvetine tesadüf ederek buna saldırdılar, düşman şiddetli ateş açtı çarpışma sırasında genç teğmen Bayramiçli Lütfü Osman şehit oldu. Teğmen Süreyya ağır bir şekilde yaralandı. Bu gençler son zamanlarda Kuleli Lisesinden kaçarak Ankara’ya gelen ve orada kısa zamanda yetiştirilen fedakârlardandır.”
(I. Altay –s. 335)
İzmirli genç teğmen Yıldırım Kemal:
“- Taarruz haberini alır almaz hastaneden çıktım ve trene atlayıp geldim. Emrinizdeyim.”
“- Eski vazifenize devama başlayınız.”
“-Kılıcımı sallayarak İzmir’e önde girmek isterim. Beni en ilerideki bir alaya göndermenizi rica ediyorum.”
Sevimli genci kırmak istemedim. Önce ikinci tümene gönderildi. Oradan da ikinci alayda vazifelendirildi. Aradan iki saat geçtikten sonra ŞEHADET HABERİ geldi.
İzmir’e girdiğimiz zaman da babasının subaylarımızdan onu sorduğunu unutmak mümkün değildir ve KÜÇÜKKÖY İstasyonuna onun adını (Yıldırım Kemal) vermekle hem babasının hem de arkadaşlarını teselli etmiş oluyorduk.
2. Alaydan Yüzbaşı Ayaşlı Raif Ali
3. Alaydan Teğmen İstanbullu Selahattin
5. Alaydan Kırklarelili Asteğmen Mehmet Azmi’de bugünlerin muhterem şehitleri olmuşlardı.
(Fahrettin Altay s. 336)
1911’de Trablusgarp’ta İtalyanlara, 1912’de Balkan devletçiklerine mağlubiyetlerimiz sonrasında Türk topraklarını paylaşmak isteyen emperyalist güçler kendi aralarında yaptıkları ikili antlaşmalarda 1913’te Türk topraklarındaki nüfuz alanlarını bile belirlemişlerdi.
1914’te başlayıp 1918’de biten Birinci Cihan Harbi sonrası 30 Ekim 1918’de Türk Milletinin teslimnamesi Hüseyin Rauf (Orbay) başkanlığındaki Osmanlı heyeti tarafından imzalanmıştı.
1913’te belirlenen nüfuz bölgeleri; Almanya, Avusturya mağluplar safında olduğundan onların yerine de başkası ikame edilmişti.
İŞGAL BAŞLIYOR
9 Kasım 1919’da İngilizlerin 15 kişi ile İskenderun’u almaları ve Fransızlara devretmeleri, Devletin başkenti İstanbul dahil, her köşesi işgal edilirken, asırlardır Türk’ün himayesinde yaşayan Ermeniler, doğuda Rusların güneyde İngiliz ve Fransızların saflarında Türk’e zulüm yaparken 15 Mayıs 1919’da Yunan İzmir’e çıkıyordu…
Türk’ü yok etmek isteyen emperyalistler ve yerli işbirlikçilerin rehberliğinde Türkleri hem madden hem manen çökertmek için her türlü ihaneti yapmaktan geri kalmıyorlardı.
19 Mayıs 1919’dan itibaren başlayan derlenme toparlanma çalışmaları yapılırken, dış güçlerin içimizdeki uzantılarının isyanları da işin en acı veren kısmıydı.
Bütün olumsuzluklara rağmen 20 Ekim 1921’de Ankara Antlaşması sonrası Türkiye’mizin güneyi İskenderun sancağı hariç kurtarılmıştı.
Fransızlar gibi İtalyanlar da askerlerini çekmişler ve doğum sancıları çeken Türkiye’nin müttefikleri olmuşlardı.
BÜYÜK TAARRUZ
Büyük Taarruz başlamadan önce “muhalifler” ordunun çürüdüğünden, kıpırdayacak durumda olmadığından, böyle karanlık ve belirsizlik içinde beklemenin sonucunun felaketten ibaret olacağı yolundaki propagandalarına alabildiğine hız vermişlerdi…1
Erdoğan Aslıyüce