Hayalet
New member
- Katılım
- 9 Eyl 2005
- Mesajlar
- 201
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Tarihçi Prof. Kemal Karpat referandumu değerlendirdi: Tarih bunu böyle yazacak Türkiye gerçek demokrasi yolunda.
12 Eylül 2010 günü yapılan referandumun Türkiye demokrasisi açısından önemi tartışılmaz. Neticeyi doğuran şartları, sonuçların demokratikleşmede açtığı yolun anlam ve önemini tarih disiplininin yaşayan en büyük hocası Prof. Kemal Karpat ile konuştuk. Başka pek çok onur ödülünün yanısıra TBMM Onur Ödülü sahibi de olan Karpat'ın 20 ülkede yayımlanmış 100’ü aşkın makalesi ve çok sayıda kitabı bulunuyor. Türk demokrasisinin kuruluş öyküsünü anlattığı Türk Demokrasi Tarihi adlı çalışması Timaş Yayınları arasından çıkan duayen, halen Wisconsin Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi.
12 Eylül'de oylanan paketin içeriğini Türkiye demokrasinin güçlenmesine, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesi açısından nasıl buluyorsunuz?
Referandumu şüphesiz çok olumlu görüyorum çünkü Türkiye'nin içinde bulunduğu süreçte demokrasinin yerleşmesine, kökleşmesine yardım edecektir. Demokrasi bununla kesin olarak sonuçlanmış, yerleşmiş değildir ama muhakkakki gerçek demokrasiye giden yol çok daha açıktır.
Referandumun sonuçları Türkiye demokrasi tarihi açısından ne diyor size?
Türkiye'de demokrasi birden bire gelip yerleşecek değildi. Hiçbir yerde demokrasi birden gelip yerleşip olduğu gibi kalıp öyle devam ettiği görülmemiştir. Türkiye'de de böyledir. Nihayet desmokrasinin 60 senelik bir tarihi var. Ama önemli olan, bazı temel kurumların demokratik yola girmeleridir. Bunların arasında ordu ve yargı önde gelmektedir. Referandumda arzu edilen gerek ordunun gerek yargının siyasetten uzaklaşmalarıdır. Aynı zamanda siyasetten uzaklaşarak bu iki temel kurumun profesyonel bakımdan gelişmesi sağlanmaktadır. Hiç bir ülke güçlü bir orduya sahip olmadan güven içinde yaşayamaz, aynı şekilde yargı da.
YARGI VE ORDU SİYASET DIŞINDA KALMALI
Yargı açısından özel bir durum var mıdır?
Türkiye'de yargının büyük, ünlü bir geçmişi vardır. Osmanlı devletinin bu kadar uzun bir süre ayakta kalabilmesinin ana temellerinden birisi yargıydı. Hiç olmazsa ilk devirlerde, üçyüz yıl yargı müstakil, hukuki alanda söz sahibi olarak devletin güçlenmesini, yaşamasını sağlamıştır. Şimdi de aynı durumda görüyoruz kendimizi. Ordu ve yargı müesseselerinin kendi ideolojilerine sahip olarak hareket etmesi onların profesyonel bakımdan vazifelerini tam olarak yapmalarını engeller. Bence mesele açıkça budur. Siyasetten uzak durdukça, gerek ordu gerek, yargı profesyonel kabiliyetlerini daha geliştirir ve toplumun güvenine sahip olurlar. Bence (referandum ile) bu iki müessesenin ve onlara bağlı olan başka kurumların da profesyonelleşmesine daha açık bir imkan sağlanmıştır.
Referandumdan çıkan sonuçlar, 30 yıl önce yapılan askeri darbenin hesabının sorulması, 1961 anayasası ile tesis edilen yapının tasfiye edilmesi açısından nasıl bir anlam taşıyor?
Anayasaya karşı işlenmiş açık ihlallerin hesabı sorulmalıdır. Ancak bunun da bir ölçüsü vardır. Çünkü geçmişi sorgulamaya başlarsanız bunun sonu gelmez ve ülke bundan ancak zarar görebilir. Evet demokrasinin sarsıntısının yerleşmesini herkes arzu eder, fakaaat, Türkiye gibi otokratik idareye alışmış, 600 yüz sene hatta daha fazla böyle bir idarede yaşamış bir ülkenin bazı sarsıntılara uğrayacağı, ihlallere meydan vereceği açıktır. Bunların hesabını sormak sonsuz ve yıpratıcı sorunlara yol açabilir. Ben bu konuda çok dikkatli hareket edilmesini memleket açısından uygun görüyorum.
REFERANDUM SERT İDAREYİ YUMUŞATTI
1981 darbe anayasası daha önce 16 kez değiştirildi. Ama hiç bir değişiklik siyasi toplumsal olarak bu kadar tartışılmamıştı. 26 maddelik değişikliğin bu etkiyi yaratmasını neye bağlıyorsunuz?
Evet, 1982 anayasası durmadan değiştirildi çünkü demokrasiyle bağdaşmayan bir çok yönleri vardı, hala var olmaya devam etmektedir. Referandum 61 ve 82 anayasalarıyle meydana getirilen yukarıdan kontrol, sert idareyi tamamen yok etmemekle beraber geniş çapta hafifletmektedir. Türkiye bir süre kabul edilen değişikliklerle idare edilirse, daha sonra daha geniş değişikliklere gitmek mümkün olabilir. Bu yeni bir anayasa ile mi yoksa mevcut anayasanın değiştirilmesiyle mi olur, bu, sonradan tartışılacak uygulanacak bir meseledir.
TÜRKİYE GERÇEK DEMOKRASİYE YÜRÜYOR
Tüm araçlarına, kurumlarına, kurallarına, gücüne, yerleşikliğine rağmen bu vesayetçi yapı ve zihniyete; askeri ve yargısal özgüvene karşılık olarak, bir siyasi partinin ve sivil toplumun özgüven geliştirmesini, itiraz etmesini, sorgulamasını, ve durumu değiştirme iradesi hatta cesareti göstermesini sağlayan etkenler nelerdir?
Bir partinin mevcut anayasa durumunu sorgulaması her şeyden evvel halktan gelen baskı, istek üzerine olmuştur. Şüphesiz ki çok olumlu bir gelişmedir. Yukarıdan emirle bir iki maddenin değiştirilmesi yerine bu defa, senelerden beri halktan yükselen sesler, istekler neticesinde bu değişiklik olmuştur -ki bu da Türkiye'nin gerçek bir demokrasiye doğru yürüdüğünü çok güzel göstermektedir.
ESKİ ELİTLER SONA YAKLAŞTI
İttihat ve Terakki'den bu yana, özellikle CHP'nin temsiliyle süregelen "halk bilmez, cahildir, devlet yönetimi, siyaset halkın oylarına da, halk içinden çıkan temsilcilerine bırakılamaz" anlayışını; halka reva görülen "sebukmağzan, Hasolar Memolar, göbeğini kaşıyanlar, bidon kafalılar, pazardan açık deterjan alanlar" sıfatlarını neye bağlıyorsunuz?
Unutmayalım ki bizim geçmişimizde gerek Osmanlı'da, gerek İttihat ve Terakki'de, gerek Cumhuriyet'te olsun bir elitin hakim olması ve onun dediklerinin yürürlüğe konması adeta değişmez bir gelenek haline gelmiştir. Kendini, halkı idare etmek için adeta ilahi bir emirle yaratılmış gören bir grubun elde ettiği imtiyazları, pozisyonu ve çıkarları kolay kolay teslim etmeyeceği açıktır. Her yerde bu şekilde türeyen elitler, kendi mevkilerini sağlamlaştırmak, meşrulaştırmak ve adeta onların yerini alacak kimsenin bulunmadığını anlatmak içün idare edilenleri, yani halkı, cahil, bilmez, dünyayı anlamaz şekilde en kötü renklerle tasvir etmişlerdir. Ki bu cumhuriyetin ilk devirlerinde bariz bir şekilde ortaya çıkmıştı. Cahil halk ne bilir, medeniyetten ne anlar, düşüncesi yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır.
Bunu sağlayan ne olmuştur?
Bir taraftan eğitim halk kitlelerine doğru yayıldıkça, halk insan olarak bilincini sağlamış ve kendini tasvir edildiği gibi kötü değil, herşeyi anlayan fakaaat iradesini gereçekleştirmekten mahrum olduğunu anlamıştır. Sonra, iletişimin gelişmesi, gazete radyo, televizyon internet vs. bilgi edinme kaynatkları çoğaldıkça küçük bir grubun haber tekelini elinde tutması da zorlaşıyor. Siz elinizde bulunan imkanlarla halkı ne kadar kötü cahil tasvir ederseniz ediniz, başka kanallar, başka kaynaklar insana insan bilincini vermekte, aşılamakta ve insan da kendini yeni ölçülerle mukakeme ederek değerini tayin etmektedir. Bu şartlar altında eski bir ideolojik tutumu yani üstünlük tutumunu muhafaza edip devam ettirmek çok güçleşmektedir ki Türkiye'de bu olmuştur.
Esasen Türkiye'de bir feodalite, esasen aristokratik bir rejim olmadığı için elit kültürü genellikle siyasi alanda kalmıştır ve böylece siyasi gücü elinde tutanların da sayısı azdır. Demokrasi sayesinde siyasi gücü halkın tayin etmesi söz konusu olunca artık haber tekeli, ideolojik imkanlar, elitin elinden gidiyor ve eski görüşler ayakta tutunamaması tabiidir. Türkiye'de idareci dediklerimizin büyük kısmı halk arasından çıkmış, kendi gücüyle, çalışmasıyla, ekonomik gücüyle ve halkın desteğiyle bugünkü duruma gelerek eski elitlerin halkı hor görmelerinin yersiz olduğunu göstermiştir. Bu elit kültürünü yalnız siyasi alana sığdırmak yeterli değildir. Malesef bizim bu elitler, siyasetin ötesinde aileden tutunuz hemşerilik dostluk vesaire gibi alanlarda dahi mevcuttu.
ESKİ ELİTLERDE DEMOKRASİ FİKRİ EKSİKTİR
Bu anlayışın, demokrasi fikri ile ilgisi ne kadardır?
Bunun kökeninde yatan ana neden demokrasilerin temelinde olan bir ana düşünce eksikliğidir:
"İnsanlar hür doğar, hür yaşar ve insanların gelişmesini ortam sağlar". Siz bir insana imkan verir, eğitir, ona ekonomik imkanlar sağlarsanız, o insanın şahsi kabiliyetleri gelişir ve yaratıcı yapıcı üretici ve toplumuna faydalı olabilir. Demokrasi bunları sağlamaktadır. Temelde demokrasi, insanın eşit ve hür doğduğunu kabul eder, oradan hareketle insanların hayatta da hür ve eşit yaşama hakkını müdafa eder, eşit imkanlar, ortamlar sağlar. Devletin, hükümetin vazifesi bu ortamı yaratmaktır.
Referandum sonuçlarına Türkiye haritası üzerinden bakınca şu görülüyor: Trakya'dan başlayarak sahil bandı hayır, Anadolu ve Doğu evet diyor. Bu harita hangi mesajları veriyor?
Ben buna fazla bir ağırlık veremiyorum. Ancak şu kadar diyebilirim ki, iç ve doğu Anadolu nispeten az gelişmiş bölgeler olduğu için, demokrasi sayesinde daha fazla gelişeceklerini umuyorlar. Tabi burada, muhalefet partilerinin öteden beri güçlü olduklarını da düşünmek gerek. Mesela Edirne'de her zaman Halk Partisi başarı sağlamıştır, başka yerde başka partiler. Ancak, hayır ve evet oylarını karşılaştırırsanız bir iki vilayet istisna edilirse, evetle hayır arasındaki yüzde farkları büyük değildir. Bunu olağan karşılamak gerekir. Bazı başka amiller de var: Mesela buralarda şehirleşme daha büyüktür, modernleşmenin anlamı değişiktir, belki bazıları iktidarda bulunan partinin kendilerinin beklediği modernleşmeyi gerçekleştirmediğini düşünebilirler. Üzerinde durulacak bazı noktalar olmakla beraber, bu farkı şimdilik o kadar da önemli saymıyorum.
TÜRKİYE'Yİ YENİ ORTA SINIF DEĞİŞTİRİYOR
Türkiye'de yeni bir orta sınıf ortaya çıktı, daha iyi yaşamak isteyen, sorun istemeyen. İstanbul sermayesi ile rekabet edecek bir cesamete yaklaşan bir sermaye çıktı Anadolu'dan, dünyayla entegre olan. Önceki seçimlerin sonuçları da referandum sonuçları gibiydi. Trakya'dan başlayarak sahil bandı eski düzenin korunmasını isterken, Anadolu ve Doğu değişim istiyor. Bu farklılık neyi anlatıyor? Sosyal siyasi hangi etkenler bu durumu oluşturdu?
Bu konuda çok şeyler yazdım söyledim. Türkiye'de belki en önemli sosyal gelişme, Anadolu'dan yeni bir orta sınıfın ortaya çıkmasıdır. Bu orta sınıf, kültür bakımından gelenekçi, kendi yaşamını, değerlerini muhafaza etmek isteyen fakat aynı zamanda liberal ekonomiye, kazanca açık, gücünü hem gelenekten ve eski kültürden hem de ekonomiden alan bir sınıftır. Tabi buna sınıf demek de biraz güçtür.
Neden güçtür?
Çünkü bu yeni orta sınıfın sınıf bilinci eksiktir ve üstelik de ayrımcı değildir çünkü Türkiye'de hakim olan felsefe ve bilhassa ruh, cemaat yani birlik, eşitlik ruhudur. E onlar bu ruhu geniş çapta paylaşıyıyorlar. Fakat işin garip tarafı şudur ki, bölge kimliğini öne süren, ona büyük önem veren bu grup aynı zamanda dünyaya açıktır. Çünkü bu yeni orta sınıf, pragmatik, pratik ve gelişmeye birinci derecede önem veren bir gruptur. Bu pratik gayelerle hareket eden bir grubun dünyaya açık olması gayet tabiidir. Bir tarafta kültür, tarih, din bakımından muhafazakar fakat ekonomik ve yaşama şartları bakımından liberal dünyaya açıktır ki, bu da bütün demokrasilerde görülen bir durumdur. Batıya bakarsanız, orada da bir tarafta liberal bir parti vardır diğer tarafta konservatif muhafazakar partiler. Bu olağandır. Bunu normal kabul etmemiz gerek.
EŞİT OLMAYI KABUL EDEMİYORLAR
Türkiye'de "normal" kabul edilemiyor mu, sorun bu mu?
Biz bunu kabul edemiyoruz çünkü asırlardır, daima ve daima bir elit tarafından yönetildiğimiz için kültürümüz elit kültürü olduğu için, halktan çıkan grupların elitle eşit olduğunu hatta elitlerin yapamadığını bir çok işleri başarabileceğini kabul edemiyoruz. Çünkü onu kabul edersek, bizim elit idealimiz yani üstün zekalı, idare etme kabiliyetine sahip, ilerisini en iyi gören dünyayı en iyi anlayan grup iddiaları çökmüş oluyor. Tabi bu yeni orta sınıf değişmeye açıktır ve onun için referandumda memletin nispeten geri kalmış kısımları anayasanın değişmesine, böylece kendilerinin gelişmesine imkan verilmesini umarak, bunu özleyerek evet demişlerdir.
Bu 'elit' ayrışmayı sağlayan daha çok ideoloji midir, sosya-ekonomik durum mu?
Bu soru çok ilginçtir. Elit ve halk ayrımı ikisi beraber gider. Bir taraftan ideolojiyle belirli kavramları ortaya koyar kendinizi elit ilan edersiniz. Bunun için bilgi sahibi olduğunuzu, yabancı dil bildiğinizi, Avrupa'yı tanıdığınızı yahut aile kökenlerinizi sayarak elit olduğunuzu iddia edersiniz. Elit olduğunuza göre de bunun maddi mükafatını beklersiniz. Bunun bilmem ne yüksek idare memurluğu, bankalarda idare heyeti üyeliği vs gibi binbir çeşitliliği var. Tabi bunun tersi de oluyor. Ekonomik güç sahibi olur, bazı şeyleri parayla değiştirme kabiliyetine sahip olduğunuzu anlar ondan sonra siyasi güç sahibi olmak istersiniz. Türkiyede biraz da bu olmuştur. Ekonomik bakımdan güçlenen orta sınıf siyasi alanda da sözünü işitmek istemiştir. Ve nitekim seçimler, demokrasi yoluyla bu şekilde orta sınıf, mal mülk ve siyasi güç sahibi olma yolunu bulmuştur. Tabi, eski elitler yani eskiden idareyi, siyasi gücü elinde tutan elitler bundan hiç memnun olmadıkları için kitle adamlarının ekonomik güç sahibi olmalarını önlemek isterler. Bunun sonsuz misalleri vardır. Öteden beri siyasi iktidarla ekonomik güç sahipleri arasında bu mücadele olmuştur. Mesela Osmanlı'da çok zenginleşen adamların malını mülkünü devlet basit bir kararla elinden almakta, zengini asmaktaydı, bu devam etmiştir. Bizde devletçilik, devlet eliyle ekonomiyi kontrol etmek demek biraz da bu orta sınıfın yani özel kişilerin mal mülk sahibi olarak siyasi alanda söz sahibi olmak istemelerini önlemek istemeleri olmuştur. Hatta devlet kendi eliyle kendi orta sınıfını yaratmak istemiştir. Bunlar uzun uzun uzadıya tartışılacak meselelerdir.
DEMOKRASİ HALK ELİTLERİYLE GELECEK
Fransız düşünürün Alain Touraine "demokrasi en aşağıdakilerden gelecektir" diyor. Türkiye'de bu mu yaşanıyor?
Evet. Bu daima böyle olmuştur ve Türkiye bu olayı 60 seneden beri yaşamaktadır. Demokrasi halktan çıkacak kişiler tarafından gerçekleştirilecektir. Fakat burada da bazı incelikler mevcuttur. Yani bir büyük toplumu alıp buna halk ismi verip onları iktidar başına getirmeye imkan yoktur. Halk arasından çıkacak idarecilerin, demokrasiye önderlik yapacak kişilerin halk eliti olmaları gerek.
Halk eliti kimdir, nasıl olunur?
Halk eliti olmak demek, halkla kültürel, ruhssal bağlarını devam ettirmek, onun çıkarlarını göz önünde tutmak ve ona göre bir idare yaratmaktır. Eskiden bizim elitler, eski yaşamda öteden beri mevcut elitlerin safhasına geçince nereden geldiğini unutur, ve yeni mensup olduğu elit sınıfının felsefesini bütünüyle hatta fazlasıyla kabul ederek, ona göre bir yaşam düşünce tarzı üretir. Eski elitlerin felsefesini bir kat daha güçleştirir. Halk arasından çıkan elit, güç sahibi oldukları halde halkla, halk kültürüyle ilişiklerini devam ettirir, böylece hükümetin devletin halkla bütünleşmesini sağlamalıdır. Elitin çok olumsuz yanları da vardır. Toplumu ikiye üçe böler ve onları birbiriyle kavga eder duruma sokabilir. Fakaat düşünce, zevk bakımınan halkıyla bütünleşmiş bir elit bölünmeyi de önler. Burada ben halkı kültürü, halk ruhu derken yerinde sayan, değişmeyen bir kültür ve ruh anlamıyorum. Halk kültürü de halkı temsil eden elitler de çağına uyarak, toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarını göz önünde tutarak devamlı olarak değişmeleri gerek. Osmanlının en büyük eksikliklerinden birisi değişen dünya şartları karşısında eskiyi olduğu gibi muhafaza ederek devam ettirmek istemeleridir. Bu durgun, pasif, kemikleşmiş düşünce tarzından çıkmak için iki yüz sene mücadele ettik, halen de ediyoruz. Demek istediğim halktan çıkan bir grup da muhafazakar, değişmeye karşı olabilir. Bunu önleyecek ana şartlardan birisi demokrasidir. Halk içinden çıkmış, halkı temsil ettiklerini iddia eden elitleri halk önüne getirerek muhakeme etmek ve halk onları beğenmezse yerine başkalarını getirmelerine imkan vermektir.
ERDOĞAN'IN GELİŞİNİ 15 YIL ÖNCE SÖYLEDİM
Referandum AK Parti'nin girdiği 6., Recep Tayyip Erdoğan'ın 7. seçimi. Hepsinden de halk desteği ile çıktı. Nedir bunun arkasındaki sizce?
Recep Tayyip Beyin seçimleri arka arkaya kazanması bence beklenilir bir şeydir çünkü Recep Bey halk arasından çıkmış, halkı tanıyor, halkın istediklerine cevap vermek istiyor, bir şeyler yapıyor. Bir halk lideri var karşımızda. Eksikleri ne olursa olsun onu ayakta tutan ana güç halkın isteklerine, beklentilerine cevap vermesidir. Kendini bir halk lideri olarak tanıtmıştır. Ben kendisi bundan 15 sene evveldi sanırım, İstanbul Belediye Başkanı'yken tanıdım, konuştum ve büyük bir siyasi başarı sağlayacağını, Başbakan olacağını daha o hapisteyken söyledim. Şahidim Cengiz Çandar'dır.
Öngörünüzdeki kesinliğin sebebi neydi?
Çünkü demokraasiyi o zamanlar halkın istediği gibi anlayacak, anlatacak kişi olarak bir tek onu görmüştüm. Ve olaylar beni doğruladı.
GERÇEK DEMOKRASİYE GEÇİŞ AK PARTİ'YLE
AK Parti'nin iktidar dönemi Türkiye demokrasi tarihine nasıl yazılacaktır?
AK Parti dönemi bence Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir dönemdir. İlk defa halk kendi oyuyla istediğini seçmiş ve bu seçilen hükümet, halkın istediklerine göre bir siyaset yürütmüştür. Bir sürü tenkitler ileri sürülebilir amma bütün bunların üzerinde bir hakikat vardır: Osmanlı tarihinde olsun, Cumhuriyet tarihinde olsun ilk defa halkın tercihiyle iktidar olmuş ve halkın arzuladığı siyaseti bir dereceye kadar uygulamıştır. Bu böyle mi gidecek? Bence bu bir geçiş dönemidir. Belki önümüzdeki seçimi AK Parti kazanacaktır ama ondan sonra bu şekilde iktidarda kalacağını sanmıyorum, çünkü yepyeni istekler doğacaktır. Aslında yepyeni bir Türkiye doğmaktadır bugün ve AK Parti'nin bu yeni Türkiye'ye ne kadar uyup uymayacağını şimdiden kestirmek imkansızdır. Fakat ne olursa olsun bence AK Parti Türkiye'nin gerçek demokrasiye geçişinde birinci derecede bir rol oynamıştır.
TÜRKİYE'NİN ÖNÜ ÇOK AÇIK
Yeni dönem yeni türkiye için ne dersiniz?
Cumhuriyet tarihini yakından, siyaseti gün be gün izlemiş bir kimse olarak şunu söyleyebilirim: Türkiye durmadan ve süratle değişiyor. Bazı ülkelerin 30, 40 senede sağladığı gelişmeyi Türkiye bir iki senede sağlıyor. Bu her alandadır. Alalım üniversiteleri, benim en iyi tanıdığım bir çevredir. Son 20 senede meydana gelen üniversetilerle benim okuduğum üniversiteler arasında muazzam farklar var. Kalite farkları var. Diyemem ki bizim üniversitelerin de hepsi yüksek kalitededir. Ama oraya giden yolu tutmuşlardır. Benim son senelerde Türk üniversitelerinden mezun olan öğrencilerle çalışmalarım eskiye oranla kıyas edilemeyecek derecede verimli. Ekonomide de aynı şey. Iş adamlarımız dünyanın her tarafına yayılmış ve başarılıdırlar. Eskiden bizim fabrikalarımızın yaptığı malları biz de dahi kötü diye almazken şimdi bu mallar dünyanın büyük firmalarıyla yarışmaktadır. Yani bu böyle gidecek mi ümit ederim ki gider, gitmemesi için sebep yoktur. Türkiye'nin yeni kuşakları çok ümit vericidir.
CHP VE MHP BÜYÜK KAYBA UĞRADI
Referandum sonuçlarını siyasi partiler açısından değerlendirir misiniz?
Bu hem güçtür, hem kolay. Şurası muhakkaktır ki referanduma karşı çıkmış partiler bilhassa büyük iki parti, bir iki küçük parti, bunlar büyük kayba uğramışlardır. Hatta diyebilirim ki onlar demokrasi imtihanını geçememişlerdir. Anayasayı değiştirerek demokrasiye sağlamlaştırmakla kendilerinin gücünü artırmalarını mümkün iken muhalefet partileri tersini yapmışlardır. Biz demokrasi istemiyoruz, ya da istiyoruz ammma bizi iktidara getirecek değişiklikler istiyoruz, gibi argümanlar ileri sürmüşlerdir. Partizan görüşlerini memleketin menfaatlerinin üstünde görür gibi hareket etmişler, büyük kayba uğramışlardır. İki muhalafet partisinin liderleri de fena halde zedelenmişlerdir.
CHP KENDİNİ MUHAKEME ETMEKTEN KORKUYOR
CHP'nin siyasetini nasıl buluyorsunuz, referandumda aldığı sonuçları?
Halk Partisini herkes çok iyi bilir. Ben Halk Partisinin güçlü bir muhalefet partisi olmasını öteden beri savundum, savunuyorum da. Fakaaat Halk Partisi gerek Türkiye'de, gerek dünyada değişiklikleri görmüyor, görmek istemiyor. Onun için eski zihniyeti devam ettirmek istiyor. Bir şey olsun Türkiye'ye, birisi alsın beni iktidar sahibi yapsın, diye bekliyor. Bir iki istisna dışında 60 seneden beri bir türlü halk oyu çoğunluğuna sahip olmamıyor ve bu parti kendini muhakeme etmekten çekiniyor. Kendisine objektif gözle bakıp eksiklerini düzeltmek istemiyor. Tarihi bir partidir ve hala ona inanan, ne yaptığını yapmadığını göz önünde tutmadan, sırf eskiden beri ona oy verdiği için hala ona destek veren önemli bir kitle vardır.
CHP tabanını nasıl tanımlıyorsunuz?
Kendine mahsus tutucu bir gruptur. Hala cumhuriyetin ilk devrindeki özleyişleri bekleyen, bunları Halk Partisinin gerçekleştireceğine zannedenler ona oy vermektedir. Halk Partisi Türkiye'de bir güçtür ama Halk Partisi bu gücü olumlu, demokrasiyi güçlendirecek şekilde kullanmıyor, kullanamıyor. Düşününüz ki demokrasiyi güçlendirecek bir referanduma hayır diyor. Kendisine göre neden hayır dediğini ifade ediyor ama bu da kimseyi tatmin etmiyor.
YAĞRMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDULAR
Baykal sonrası Kılıçdaroğlu büyük heyecan yarattı, çok umutlar beslendi, biliyorsunuz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz, CHP ve Türkiye için ne gibi imkanlar barındırıyor Kılıçdaroğlu?
Bilmem. Yağmurdan kaçarken doluya tutulma gibi bir şey... İşin garibi bazı kimseler beni Halk Partinin münekkidi, düşmanı olarak görüyor. Hiç de öyle değil. Ben Türkiye'nin ilerlemesini demokrasiye kavuşmasını istiyorum. Bunu en iyi yapan kimseyi, partiyi daima desteklemişimdir. Hiç bir partiye mensup değilim, hiç bir siyasi adamla sıkı fıkı yakın ilişkilerim dostluğum yoktur. Ömrüm boyunca Türkiye'yi düşünerek çalıştım, bütün görüşlerim bu birtaraf tutumumdan kaynaklanmaktır.
Sormadan edemeyeceğim: 71 il dolaşıp herkesten hayır demesini, bir oy bile çok önemlidir diyerek mutlaka oy kullanılmasını isteyen Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halk Partisinin Başkanı'nın oy kullanmaması biraz da partinin durumunu çok iyi göstermektedir. Oy kullanmamak demek partinin savunduğu fikirleri desteklememek demektir.
Bunun bir örneği var mıdır dünya siyaset tarihinde?
Bir parti başkanının oy kullanmaması pek sık görülen bir şey değil. Tam tersi, başka ülkelerde ilk oy kullananlar genellikle parti başkanları oluyor.
MHP KENDİ TABANININ OKUYAMADI
MHP'nin yürüttüğü siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi tabanı ile ayrı düşmekte olduğu yönünde değerlendirmeler yapılıyor, referandumda oy kaybettiği de görüldü. Ne diyorsunuz?
Bundan bir kaç sene evvel, MHP'nin çok eski bir parti olduğunu, gittikçe güçlendiğini bilhassa bazı yerlerde tabandan güç aldığını ve partinin geleceğinin iyi olabileceğini yazdım. Hatta bu yazılarıma karşı çok acı tenkide maruz kaldım. Efendim, böyle bir partinin adeta savunmasını yapıyorsunuz, falan diye. Ben 40, 50 senelik bir tarihi olan, aktif kalmış ve gittikçe kuvvetlenen bir partinin önemsenmesi gerektiğini söylemiştim. Fakaaat, son zamanlarda ve referanduma karşı tutumuyla MHP bence büyük zarar görmüştür. MHP içinde bilhassa tabanda demokrasiye önem veren gruplar vardır. Öteden beri böyledir. Benim de iddiam budur. MHP'nin temsil ettiği bazı fikirleri demokrasiyle uzlaştırarak yani partiyi demokrasiye doğru yönelterek hareket etmesi gerektiğini savunurum. Referandumda maalesef bu olmadı.
CHP-MHP KOALİSYONU OLAMAZ
CHP-MHP koalisyonu ile ilgili hesaplar yapıldı biliyorsunuz, geçen haftaya kadar.
Valla ben böyle bir imkan görmüyorum. Zoraki bir şey olsa bile, bu koalisyon uzun zaman dayanamaz. Bu iki parti arasında büyük farklar vardır. MHP'nin bir elitist ideolojik yönü var ama MHP'nin bir halk tabanı var, bilhassa belli bölgelerde gençler arasında. Böyle bir tabanı CHP'de görmek güçtür. CHP nispeten yaşlı, cumhuriyetin ilk kuşaklarıyla bağdaşan, onların görüşlerini özlemlerini temsil eden bir partidir. Ama MHP'de ise genç bir taraf var, güçlü bir halk tarafı var. CHP ile uzlaşamaz.
BOYKUT KARARI BDP'YE ZARAR
BDP boykot kararı alarak, belli yerlerde uyulmasını sağlayarak Türkiye devletine siyasetine ne dedi?
BDP'nin durumu malum. Hakkında fazla bir şey de söylemek istemiyorum. Boykot kararı alması aleyhine oldu bence. Kaldı ki BDP'nin güçlü olduğu bölgelerde mutlak olmasa da önemli derecede evet oyu çıktı. Partinin ve partiyi yönetenlerin veya partiyi etkisi altında tutanların Kürt halkı üzerinde pek o kadar gücü olmadığı da ortaya çıktı. Zaten bu öteden beri böyledir.
Kürt sorunu PKK sorununun çözümü için ne öneriyorsunuz?
Bu bir iç sorundar ve öyle kalması arzu edilir.
Kaynak : Sonsayfa
12 Eylül 2010 günü yapılan referandumun Türkiye demokrasisi açısından önemi tartışılmaz. Neticeyi doğuran şartları, sonuçların demokratikleşmede açtığı yolun anlam ve önemini tarih disiplininin yaşayan en büyük hocası Prof. Kemal Karpat ile konuştuk. Başka pek çok onur ödülünün yanısıra TBMM Onur Ödülü sahibi de olan Karpat'ın 20 ülkede yayımlanmış 100’ü aşkın makalesi ve çok sayıda kitabı bulunuyor. Türk demokrasisinin kuruluş öyküsünü anlattığı Türk Demokrasi Tarihi adlı çalışması Timaş Yayınları arasından çıkan duayen, halen Wisconsin Üniversitesi Tarih Bölümü’nde öğretim üyesi.
12 Eylül'de oylanan paketin içeriğini Türkiye demokrasinin güçlenmesine, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesi açısından nasıl buluyorsunuz?
Referandumu şüphesiz çok olumlu görüyorum çünkü Türkiye'nin içinde bulunduğu süreçte demokrasinin yerleşmesine, kökleşmesine yardım edecektir. Demokrasi bununla kesin olarak sonuçlanmış, yerleşmiş değildir ama muhakkakki gerçek demokrasiye giden yol çok daha açıktır.
Referandumun sonuçları Türkiye demokrasi tarihi açısından ne diyor size?
Türkiye'de demokrasi birden bire gelip yerleşecek değildi. Hiçbir yerde demokrasi birden gelip yerleşip olduğu gibi kalıp öyle devam ettiği görülmemiştir. Türkiye'de de böyledir. Nihayet desmokrasinin 60 senelik bir tarihi var. Ama önemli olan, bazı temel kurumların demokratik yola girmeleridir. Bunların arasında ordu ve yargı önde gelmektedir. Referandumda arzu edilen gerek ordunun gerek yargının siyasetten uzaklaşmalarıdır. Aynı zamanda siyasetten uzaklaşarak bu iki temel kurumun profesyonel bakımdan gelişmesi sağlanmaktadır. Hiç bir ülke güçlü bir orduya sahip olmadan güven içinde yaşayamaz, aynı şekilde yargı da.
YARGI VE ORDU SİYASET DIŞINDA KALMALI
Yargı açısından özel bir durum var mıdır?
Türkiye'de yargının büyük, ünlü bir geçmişi vardır. Osmanlı devletinin bu kadar uzun bir süre ayakta kalabilmesinin ana temellerinden birisi yargıydı. Hiç olmazsa ilk devirlerde, üçyüz yıl yargı müstakil, hukuki alanda söz sahibi olarak devletin güçlenmesini, yaşamasını sağlamıştır. Şimdi de aynı durumda görüyoruz kendimizi. Ordu ve yargı müesseselerinin kendi ideolojilerine sahip olarak hareket etmesi onların profesyonel bakımdan vazifelerini tam olarak yapmalarını engeller. Bence mesele açıkça budur. Siyasetten uzak durdukça, gerek ordu gerek, yargı profesyonel kabiliyetlerini daha geliştirir ve toplumun güvenine sahip olurlar. Bence (referandum ile) bu iki müessesenin ve onlara bağlı olan başka kurumların da profesyonelleşmesine daha açık bir imkan sağlanmıştır.
Referandumdan çıkan sonuçlar, 30 yıl önce yapılan askeri darbenin hesabının sorulması, 1961 anayasası ile tesis edilen yapının tasfiye edilmesi açısından nasıl bir anlam taşıyor?
Anayasaya karşı işlenmiş açık ihlallerin hesabı sorulmalıdır. Ancak bunun da bir ölçüsü vardır. Çünkü geçmişi sorgulamaya başlarsanız bunun sonu gelmez ve ülke bundan ancak zarar görebilir. Evet demokrasinin sarsıntısının yerleşmesini herkes arzu eder, fakaaat, Türkiye gibi otokratik idareye alışmış, 600 yüz sene hatta daha fazla böyle bir idarede yaşamış bir ülkenin bazı sarsıntılara uğrayacağı, ihlallere meydan vereceği açıktır. Bunların hesabını sormak sonsuz ve yıpratıcı sorunlara yol açabilir. Ben bu konuda çok dikkatli hareket edilmesini memleket açısından uygun görüyorum.
REFERANDUM SERT İDAREYİ YUMUŞATTI
1981 darbe anayasası daha önce 16 kez değiştirildi. Ama hiç bir değişiklik siyasi toplumsal olarak bu kadar tartışılmamıştı. 26 maddelik değişikliğin bu etkiyi yaratmasını neye bağlıyorsunuz?
Evet, 1982 anayasası durmadan değiştirildi çünkü demokrasiyle bağdaşmayan bir çok yönleri vardı, hala var olmaya devam etmektedir. Referandum 61 ve 82 anayasalarıyle meydana getirilen yukarıdan kontrol, sert idareyi tamamen yok etmemekle beraber geniş çapta hafifletmektedir. Türkiye bir süre kabul edilen değişikliklerle idare edilirse, daha sonra daha geniş değişikliklere gitmek mümkün olabilir. Bu yeni bir anayasa ile mi yoksa mevcut anayasanın değiştirilmesiyle mi olur, bu, sonradan tartışılacak uygulanacak bir meseledir.
TÜRKİYE GERÇEK DEMOKRASİYE YÜRÜYOR
Tüm araçlarına, kurumlarına, kurallarına, gücüne, yerleşikliğine rağmen bu vesayetçi yapı ve zihniyete; askeri ve yargısal özgüvene karşılık olarak, bir siyasi partinin ve sivil toplumun özgüven geliştirmesini, itiraz etmesini, sorgulamasını, ve durumu değiştirme iradesi hatta cesareti göstermesini sağlayan etkenler nelerdir?
Bir partinin mevcut anayasa durumunu sorgulaması her şeyden evvel halktan gelen baskı, istek üzerine olmuştur. Şüphesiz ki çok olumlu bir gelişmedir. Yukarıdan emirle bir iki maddenin değiştirilmesi yerine bu defa, senelerden beri halktan yükselen sesler, istekler neticesinde bu değişiklik olmuştur -ki bu da Türkiye'nin gerçek bir demokrasiye doğru yürüdüğünü çok güzel göstermektedir.
ESKİ ELİTLER SONA YAKLAŞTI
İttihat ve Terakki'den bu yana, özellikle CHP'nin temsiliyle süregelen "halk bilmez, cahildir, devlet yönetimi, siyaset halkın oylarına da, halk içinden çıkan temsilcilerine bırakılamaz" anlayışını; halka reva görülen "sebukmağzan, Hasolar Memolar, göbeğini kaşıyanlar, bidon kafalılar, pazardan açık deterjan alanlar" sıfatlarını neye bağlıyorsunuz?
Unutmayalım ki bizim geçmişimizde gerek Osmanlı'da, gerek İttihat ve Terakki'de, gerek Cumhuriyet'te olsun bir elitin hakim olması ve onun dediklerinin yürürlüğe konması adeta değişmez bir gelenek haline gelmiştir. Kendini, halkı idare etmek için adeta ilahi bir emirle yaratılmış gören bir grubun elde ettiği imtiyazları, pozisyonu ve çıkarları kolay kolay teslim etmeyeceği açıktır. Her yerde bu şekilde türeyen elitler, kendi mevkilerini sağlamlaştırmak, meşrulaştırmak ve adeta onların yerini alacak kimsenin bulunmadığını anlatmak içün idare edilenleri, yani halkı, cahil, bilmez, dünyayı anlamaz şekilde en kötü renklerle tasvir etmişlerdir. Ki bu cumhuriyetin ilk devirlerinde bariz bir şekilde ortaya çıkmıştı. Cahil halk ne bilir, medeniyetten ne anlar, düşüncesi yavaş yavaş yok olmaya başlamıştır.
Bunu sağlayan ne olmuştur?
Bir taraftan eğitim halk kitlelerine doğru yayıldıkça, halk insan olarak bilincini sağlamış ve kendini tasvir edildiği gibi kötü değil, herşeyi anlayan fakaaat iradesini gereçekleştirmekten mahrum olduğunu anlamıştır. Sonra, iletişimin gelişmesi, gazete radyo, televizyon internet vs. bilgi edinme kaynatkları çoğaldıkça küçük bir grubun haber tekelini elinde tutması da zorlaşıyor. Siz elinizde bulunan imkanlarla halkı ne kadar kötü cahil tasvir ederseniz ediniz, başka kanallar, başka kaynaklar insana insan bilincini vermekte, aşılamakta ve insan da kendini yeni ölçülerle mukakeme ederek değerini tayin etmektedir. Bu şartlar altında eski bir ideolojik tutumu yani üstünlük tutumunu muhafaza edip devam ettirmek çok güçleşmektedir ki Türkiye'de bu olmuştur.
Esasen Türkiye'de bir feodalite, esasen aristokratik bir rejim olmadığı için elit kültürü genellikle siyasi alanda kalmıştır ve böylece siyasi gücü elinde tutanların da sayısı azdır. Demokrasi sayesinde siyasi gücü halkın tayin etmesi söz konusu olunca artık haber tekeli, ideolojik imkanlar, elitin elinden gidiyor ve eski görüşler ayakta tutunamaması tabiidir. Türkiye'de idareci dediklerimizin büyük kısmı halk arasından çıkmış, kendi gücüyle, çalışmasıyla, ekonomik gücüyle ve halkın desteğiyle bugünkü duruma gelerek eski elitlerin halkı hor görmelerinin yersiz olduğunu göstermiştir. Bu elit kültürünü yalnız siyasi alana sığdırmak yeterli değildir. Malesef bizim bu elitler, siyasetin ötesinde aileden tutunuz hemşerilik dostluk vesaire gibi alanlarda dahi mevcuttu.
ESKİ ELİTLERDE DEMOKRASİ FİKRİ EKSİKTİR
Bu anlayışın, demokrasi fikri ile ilgisi ne kadardır?
Bunun kökeninde yatan ana neden demokrasilerin temelinde olan bir ana düşünce eksikliğidir:
"İnsanlar hür doğar, hür yaşar ve insanların gelişmesini ortam sağlar". Siz bir insana imkan verir, eğitir, ona ekonomik imkanlar sağlarsanız, o insanın şahsi kabiliyetleri gelişir ve yaratıcı yapıcı üretici ve toplumuna faydalı olabilir. Demokrasi bunları sağlamaktadır. Temelde demokrasi, insanın eşit ve hür doğduğunu kabul eder, oradan hareketle insanların hayatta da hür ve eşit yaşama hakkını müdafa eder, eşit imkanlar, ortamlar sağlar. Devletin, hükümetin vazifesi bu ortamı yaratmaktır.
Referandum sonuçlarına Türkiye haritası üzerinden bakınca şu görülüyor: Trakya'dan başlayarak sahil bandı hayır, Anadolu ve Doğu evet diyor. Bu harita hangi mesajları veriyor?
Ben buna fazla bir ağırlık veremiyorum. Ancak şu kadar diyebilirim ki, iç ve doğu Anadolu nispeten az gelişmiş bölgeler olduğu için, demokrasi sayesinde daha fazla gelişeceklerini umuyorlar. Tabi burada, muhalefet partilerinin öteden beri güçlü olduklarını da düşünmek gerek. Mesela Edirne'de her zaman Halk Partisi başarı sağlamıştır, başka yerde başka partiler. Ancak, hayır ve evet oylarını karşılaştırırsanız bir iki vilayet istisna edilirse, evetle hayır arasındaki yüzde farkları büyük değildir. Bunu olağan karşılamak gerekir. Bazı başka amiller de var: Mesela buralarda şehirleşme daha büyüktür, modernleşmenin anlamı değişiktir, belki bazıları iktidarda bulunan partinin kendilerinin beklediği modernleşmeyi gerçekleştirmediğini düşünebilirler. Üzerinde durulacak bazı noktalar olmakla beraber, bu farkı şimdilik o kadar da önemli saymıyorum.
TÜRKİYE'Yİ YENİ ORTA SINIF DEĞİŞTİRİYOR
Türkiye'de yeni bir orta sınıf ortaya çıktı, daha iyi yaşamak isteyen, sorun istemeyen. İstanbul sermayesi ile rekabet edecek bir cesamete yaklaşan bir sermaye çıktı Anadolu'dan, dünyayla entegre olan. Önceki seçimlerin sonuçları da referandum sonuçları gibiydi. Trakya'dan başlayarak sahil bandı eski düzenin korunmasını isterken, Anadolu ve Doğu değişim istiyor. Bu farklılık neyi anlatıyor? Sosyal siyasi hangi etkenler bu durumu oluşturdu?
Bu konuda çok şeyler yazdım söyledim. Türkiye'de belki en önemli sosyal gelişme, Anadolu'dan yeni bir orta sınıfın ortaya çıkmasıdır. Bu orta sınıf, kültür bakımından gelenekçi, kendi yaşamını, değerlerini muhafaza etmek isteyen fakat aynı zamanda liberal ekonomiye, kazanca açık, gücünü hem gelenekten ve eski kültürden hem de ekonomiden alan bir sınıftır. Tabi buna sınıf demek de biraz güçtür.
Neden güçtür?
Çünkü bu yeni orta sınıfın sınıf bilinci eksiktir ve üstelik de ayrımcı değildir çünkü Türkiye'de hakim olan felsefe ve bilhassa ruh, cemaat yani birlik, eşitlik ruhudur. E onlar bu ruhu geniş çapta paylaşıyıyorlar. Fakat işin garip tarafı şudur ki, bölge kimliğini öne süren, ona büyük önem veren bu grup aynı zamanda dünyaya açıktır. Çünkü bu yeni orta sınıf, pragmatik, pratik ve gelişmeye birinci derecede önem veren bir gruptur. Bu pratik gayelerle hareket eden bir grubun dünyaya açık olması gayet tabiidir. Bir tarafta kültür, tarih, din bakımından muhafazakar fakat ekonomik ve yaşama şartları bakımından liberal dünyaya açıktır ki, bu da bütün demokrasilerde görülen bir durumdur. Batıya bakarsanız, orada da bir tarafta liberal bir parti vardır diğer tarafta konservatif muhafazakar partiler. Bu olağandır. Bunu normal kabul etmemiz gerek.
EŞİT OLMAYI KABUL EDEMİYORLAR
Türkiye'de "normal" kabul edilemiyor mu, sorun bu mu?
Biz bunu kabul edemiyoruz çünkü asırlardır, daima ve daima bir elit tarafından yönetildiğimiz için kültürümüz elit kültürü olduğu için, halktan çıkan grupların elitle eşit olduğunu hatta elitlerin yapamadığını bir çok işleri başarabileceğini kabul edemiyoruz. Çünkü onu kabul edersek, bizim elit idealimiz yani üstün zekalı, idare etme kabiliyetine sahip, ilerisini en iyi gören dünyayı en iyi anlayan grup iddiaları çökmüş oluyor. Tabi bu yeni orta sınıf değişmeye açıktır ve onun için referandumda memletin nispeten geri kalmış kısımları anayasanın değişmesine, böylece kendilerinin gelişmesine imkan verilmesini umarak, bunu özleyerek evet demişlerdir.
Bu 'elit' ayrışmayı sağlayan daha çok ideoloji midir, sosya-ekonomik durum mu?
Bu soru çok ilginçtir. Elit ve halk ayrımı ikisi beraber gider. Bir taraftan ideolojiyle belirli kavramları ortaya koyar kendinizi elit ilan edersiniz. Bunun için bilgi sahibi olduğunuzu, yabancı dil bildiğinizi, Avrupa'yı tanıdığınızı yahut aile kökenlerinizi sayarak elit olduğunuzu iddia edersiniz. Elit olduğunuza göre de bunun maddi mükafatını beklersiniz. Bunun bilmem ne yüksek idare memurluğu, bankalarda idare heyeti üyeliği vs gibi binbir çeşitliliği var. Tabi bunun tersi de oluyor. Ekonomik güç sahibi olur, bazı şeyleri parayla değiştirme kabiliyetine sahip olduğunuzu anlar ondan sonra siyasi güç sahibi olmak istersiniz. Türkiyede biraz da bu olmuştur. Ekonomik bakımdan güçlenen orta sınıf siyasi alanda da sözünü işitmek istemiştir. Ve nitekim seçimler, demokrasi yoluyla bu şekilde orta sınıf, mal mülk ve siyasi güç sahibi olma yolunu bulmuştur. Tabi, eski elitler yani eskiden idareyi, siyasi gücü elinde tutan elitler bundan hiç memnun olmadıkları için kitle adamlarının ekonomik güç sahibi olmalarını önlemek isterler. Bunun sonsuz misalleri vardır. Öteden beri siyasi iktidarla ekonomik güç sahipleri arasında bu mücadele olmuştur. Mesela Osmanlı'da çok zenginleşen adamların malını mülkünü devlet basit bir kararla elinden almakta, zengini asmaktaydı, bu devam etmiştir. Bizde devletçilik, devlet eliyle ekonomiyi kontrol etmek demek biraz da bu orta sınıfın yani özel kişilerin mal mülk sahibi olarak siyasi alanda söz sahibi olmak istemelerini önlemek istemeleri olmuştur. Hatta devlet kendi eliyle kendi orta sınıfını yaratmak istemiştir. Bunlar uzun uzun uzadıya tartışılacak meselelerdir.
DEMOKRASİ HALK ELİTLERİYLE GELECEK
Fransız düşünürün Alain Touraine "demokrasi en aşağıdakilerden gelecektir" diyor. Türkiye'de bu mu yaşanıyor?
Evet. Bu daima böyle olmuştur ve Türkiye bu olayı 60 seneden beri yaşamaktadır. Demokrasi halktan çıkacak kişiler tarafından gerçekleştirilecektir. Fakat burada da bazı incelikler mevcuttur. Yani bir büyük toplumu alıp buna halk ismi verip onları iktidar başına getirmeye imkan yoktur. Halk arasından çıkacak idarecilerin, demokrasiye önderlik yapacak kişilerin halk eliti olmaları gerek.
Halk eliti kimdir, nasıl olunur?
Halk eliti olmak demek, halkla kültürel, ruhssal bağlarını devam ettirmek, onun çıkarlarını göz önünde tutmak ve ona göre bir idare yaratmaktır. Eskiden bizim elitler, eski yaşamda öteden beri mevcut elitlerin safhasına geçince nereden geldiğini unutur, ve yeni mensup olduğu elit sınıfının felsefesini bütünüyle hatta fazlasıyla kabul ederek, ona göre bir yaşam düşünce tarzı üretir. Eski elitlerin felsefesini bir kat daha güçleştirir. Halk arasından çıkan elit, güç sahibi oldukları halde halkla, halk kültürüyle ilişiklerini devam ettirir, böylece hükümetin devletin halkla bütünleşmesini sağlamalıdır. Elitin çok olumsuz yanları da vardır. Toplumu ikiye üçe böler ve onları birbiriyle kavga eder duruma sokabilir. Fakaat düşünce, zevk bakımınan halkıyla bütünleşmiş bir elit bölünmeyi de önler. Burada ben halkı kültürü, halk ruhu derken yerinde sayan, değişmeyen bir kültür ve ruh anlamıyorum. Halk kültürü de halkı temsil eden elitler de çağına uyarak, toplumun maddi ve manevi ihtiyaçlarını göz önünde tutarak devamlı olarak değişmeleri gerek. Osmanlının en büyük eksikliklerinden birisi değişen dünya şartları karşısında eskiyi olduğu gibi muhafaza ederek devam ettirmek istemeleridir. Bu durgun, pasif, kemikleşmiş düşünce tarzından çıkmak için iki yüz sene mücadele ettik, halen de ediyoruz. Demek istediğim halktan çıkan bir grup da muhafazakar, değişmeye karşı olabilir. Bunu önleyecek ana şartlardan birisi demokrasidir. Halk içinden çıkmış, halkı temsil ettiklerini iddia eden elitleri halk önüne getirerek muhakeme etmek ve halk onları beğenmezse yerine başkalarını getirmelerine imkan vermektir.
ERDOĞAN'IN GELİŞİNİ 15 YIL ÖNCE SÖYLEDİM
Referandum AK Parti'nin girdiği 6., Recep Tayyip Erdoğan'ın 7. seçimi. Hepsinden de halk desteği ile çıktı. Nedir bunun arkasındaki sizce?
Recep Tayyip Beyin seçimleri arka arkaya kazanması bence beklenilir bir şeydir çünkü Recep Bey halk arasından çıkmış, halkı tanıyor, halkın istediklerine cevap vermek istiyor, bir şeyler yapıyor. Bir halk lideri var karşımızda. Eksikleri ne olursa olsun onu ayakta tutan ana güç halkın isteklerine, beklentilerine cevap vermesidir. Kendini bir halk lideri olarak tanıtmıştır. Ben kendisi bundan 15 sene evveldi sanırım, İstanbul Belediye Başkanı'yken tanıdım, konuştum ve büyük bir siyasi başarı sağlayacağını, Başbakan olacağını daha o hapisteyken söyledim. Şahidim Cengiz Çandar'dır.
Öngörünüzdeki kesinliğin sebebi neydi?
Çünkü demokraasiyi o zamanlar halkın istediği gibi anlayacak, anlatacak kişi olarak bir tek onu görmüştüm. Ve olaylar beni doğruladı.
GERÇEK DEMOKRASİYE GEÇİŞ AK PARTİ'YLE
AK Parti'nin iktidar dönemi Türkiye demokrasi tarihine nasıl yazılacaktır?
AK Parti dönemi bence Cumhuriyet tarihinde çok önemli bir dönemdir. İlk defa halk kendi oyuyla istediğini seçmiş ve bu seçilen hükümet, halkın istediklerine göre bir siyaset yürütmüştür. Bir sürü tenkitler ileri sürülebilir amma bütün bunların üzerinde bir hakikat vardır: Osmanlı tarihinde olsun, Cumhuriyet tarihinde olsun ilk defa halkın tercihiyle iktidar olmuş ve halkın arzuladığı siyaseti bir dereceye kadar uygulamıştır. Bu böyle mi gidecek? Bence bu bir geçiş dönemidir. Belki önümüzdeki seçimi AK Parti kazanacaktır ama ondan sonra bu şekilde iktidarda kalacağını sanmıyorum, çünkü yepyeni istekler doğacaktır. Aslında yepyeni bir Türkiye doğmaktadır bugün ve AK Parti'nin bu yeni Türkiye'ye ne kadar uyup uymayacağını şimdiden kestirmek imkansızdır. Fakat ne olursa olsun bence AK Parti Türkiye'nin gerçek demokrasiye geçişinde birinci derecede bir rol oynamıştır.
TÜRKİYE'NİN ÖNÜ ÇOK AÇIK
Yeni dönem yeni türkiye için ne dersiniz?
Cumhuriyet tarihini yakından, siyaseti gün be gün izlemiş bir kimse olarak şunu söyleyebilirim: Türkiye durmadan ve süratle değişiyor. Bazı ülkelerin 30, 40 senede sağladığı gelişmeyi Türkiye bir iki senede sağlıyor. Bu her alandadır. Alalım üniversiteleri, benim en iyi tanıdığım bir çevredir. Son 20 senede meydana gelen üniversetilerle benim okuduğum üniversiteler arasında muazzam farklar var. Kalite farkları var. Diyemem ki bizim üniversitelerin de hepsi yüksek kalitededir. Ama oraya giden yolu tutmuşlardır. Benim son senelerde Türk üniversitelerinden mezun olan öğrencilerle çalışmalarım eskiye oranla kıyas edilemeyecek derecede verimli. Ekonomide de aynı şey. Iş adamlarımız dünyanın her tarafına yayılmış ve başarılıdırlar. Eskiden bizim fabrikalarımızın yaptığı malları biz de dahi kötü diye almazken şimdi bu mallar dünyanın büyük firmalarıyla yarışmaktadır. Yani bu böyle gidecek mi ümit ederim ki gider, gitmemesi için sebep yoktur. Türkiye'nin yeni kuşakları çok ümit vericidir.
CHP VE MHP BÜYÜK KAYBA UĞRADI
Referandum sonuçlarını siyasi partiler açısından değerlendirir misiniz?
Bu hem güçtür, hem kolay. Şurası muhakkaktır ki referanduma karşı çıkmış partiler bilhassa büyük iki parti, bir iki küçük parti, bunlar büyük kayba uğramışlardır. Hatta diyebilirim ki onlar demokrasi imtihanını geçememişlerdir. Anayasayı değiştirerek demokrasiye sağlamlaştırmakla kendilerinin gücünü artırmalarını mümkün iken muhalefet partileri tersini yapmışlardır. Biz demokrasi istemiyoruz, ya da istiyoruz ammma bizi iktidara getirecek değişiklikler istiyoruz, gibi argümanlar ileri sürmüşlerdir. Partizan görüşlerini memleketin menfaatlerinin üstünde görür gibi hareket etmişler, büyük kayba uğramışlardır. İki muhalafet partisinin liderleri de fena halde zedelenmişlerdir.
CHP KENDİNİ MUHAKEME ETMEKTEN KORKUYOR
CHP'nin siyasetini nasıl buluyorsunuz, referandumda aldığı sonuçları?
Halk Partisini herkes çok iyi bilir. Ben Halk Partisinin güçlü bir muhalefet partisi olmasını öteden beri savundum, savunuyorum da. Fakaaat Halk Partisi gerek Türkiye'de, gerek dünyada değişiklikleri görmüyor, görmek istemiyor. Onun için eski zihniyeti devam ettirmek istiyor. Bir şey olsun Türkiye'ye, birisi alsın beni iktidar sahibi yapsın, diye bekliyor. Bir iki istisna dışında 60 seneden beri bir türlü halk oyu çoğunluğuna sahip olmamıyor ve bu parti kendini muhakeme etmekten çekiniyor. Kendisine objektif gözle bakıp eksiklerini düzeltmek istemiyor. Tarihi bir partidir ve hala ona inanan, ne yaptığını yapmadığını göz önünde tutmadan, sırf eskiden beri ona oy verdiği için hala ona destek veren önemli bir kitle vardır.
CHP tabanını nasıl tanımlıyorsunuz?
Kendine mahsus tutucu bir gruptur. Hala cumhuriyetin ilk devrindeki özleyişleri bekleyen, bunları Halk Partisinin gerçekleştireceğine zannedenler ona oy vermektedir. Halk Partisi Türkiye'de bir güçtür ama Halk Partisi bu gücü olumlu, demokrasiyi güçlendirecek şekilde kullanmıyor, kullanamıyor. Düşününüz ki demokrasiyi güçlendirecek bir referanduma hayır diyor. Kendisine göre neden hayır dediğini ifade ediyor ama bu da kimseyi tatmin etmiyor.
YAĞRMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDULAR
Baykal sonrası Kılıçdaroğlu büyük heyecan yarattı, çok umutlar beslendi, biliyorsunuz. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz, CHP ve Türkiye için ne gibi imkanlar barındırıyor Kılıçdaroğlu?
Bilmem. Yağmurdan kaçarken doluya tutulma gibi bir şey... İşin garibi bazı kimseler beni Halk Partinin münekkidi, düşmanı olarak görüyor. Hiç de öyle değil. Ben Türkiye'nin ilerlemesini demokrasiye kavuşmasını istiyorum. Bunu en iyi yapan kimseyi, partiyi daima desteklemişimdir. Hiç bir partiye mensup değilim, hiç bir siyasi adamla sıkı fıkı yakın ilişkilerim dostluğum yoktur. Ömrüm boyunca Türkiye'yi düşünerek çalıştım, bütün görüşlerim bu birtaraf tutumumdan kaynaklanmaktır.
Sormadan edemeyeceğim: 71 il dolaşıp herkesten hayır demesini, bir oy bile çok önemlidir diyerek mutlaka oy kullanılmasını isteyen Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halk Partisinin Başkanı'nın oy kullanmaması biraz da partinin durumunu çok iyi göstermektedir. Oy kullanmamak demek partinin savunduğu fikirleri desteklememek demektir.
Bunun bir örneği var mıdır dünya siyaset tarihinde?
Bir parti başkanının oy kullanmaması pek sık görülen bir şey değil. Tam tersi, başka ülkelerde ilk oy kullananlar genellikle parti başkanları oluyor.
MHP KENDİ TABANININ OKUYAMADI
MHP'nin yürüttüğü siyaseti nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi tabanı ile ayrı düşmekte olduğu yönünde değerlendirmeler yapılıyor, referandumda oy kaybettiği de görüldü. Ne diyorsunuz?
Bundan bir kaç sene evvel, MHP'nin çok eski bir parti olduğunu, gittikçe güçlendiğini bilhassa bazı yerlerde tabandan güç aldığını ve partinin geleceğinin iyi olabileceğini yazdım. Hatta bu yazılarıma karşı çok acı tenkide maruz kaldım. Efendim, böyle bir partinin adeta savunmasını yapıyorsunuz, falan diye. Ben 40, 50 senelik bir tarihi olan, aktif kalmış ve gittikçe kuvvetlenen bir partinin önemsenmesi gerektiğini söylemiştim. Fakaaat, son zamanlarda ve referanduma karşı tutumuyla MHP bence büyük zarar görmüştür. MHP içinde bilhassa tabanda demokrasiye önem veren gruplar vardır. Öteden beri böyledir. Benim de iddiam budur. MHP'nin temsil ettiği bazı fikirleri demokrasiyle uzlaştırarak yani partiyi demokrasiye doğru yönelterek hareket etmesi gerektiğini savunurum. Referandumda maalesef bu olmadı.
CHP-MHP KOALİSYONU OLAMAZ
CHP-MHP koalisyonu ile ilgili hesaplar yapıldı biliyorsunuz, geçen haftaya kadar.
Valla ben böyle bir imkan görmüyorum. Zoraki bir şey olsa bile, bu koalisyon uzun zaman dayanamaz. Bu iki parti arasında büyük farklar vardır. MHP'nin bir elitist ideolojik yönü var ama MHP'nin bir halk tabanı var, bilhassa belli bölgelerde gençler arasında. Böyle bir tabanı CHP'de görmek güçtür. CHP nispeten yaşlı, cumhuriyetin ilk kuşaklarıyla bağdaşan, onların görüşlerini özlemlerini temsil eden bir partidir. Ama MHP'de ise genç bir taraf var, güçlü bir halk tarafı var. CHP ile uzlaşamaz.
BOYKUT KARARI BDP'YE ZARAR
BDP boykot kararı alarak, belli yerlerde uyulmasını sağlayarak Türkiye devletine siyasetine ne dedi?
BDP'nin durumu malum. Hakkında fazla bir şey de söylemek istemiyorum. Boykot kararı alması aleyhine oldu bence. Kaldı ki BDP'nin güçlü olduğu bölgelerde mutlak olmasa da önemli derecede evet oyu çıktı. Partinin ve partiyi yönetenlerin veya partiyi etkisi altında tutanların Kürt halkı üzerinde pek o kadar gücü olmadığı da ortaya çıktı. Zaten bu öteden beri böyledir.
Kürt sorunu PKK sorununun çözümü için ne öneriyorsunuz?
Bu bir iç sorundar ve öyle kalması arzu edilir.
Kaynak : Sonsayfa