Tanrı Amerikalı mı?

AntidepresaN

New member
Katılım
25 Haz 2005
Mesajlar
1,584
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
AtaTürkçü Düşünce Sistemi..
Tanrı Amerikalı mı?


Aslında hiçbir şey gizli değil, ama hiçbir şey de göründüğü gibi değil. Önce büyük bir oyunun parçası, figüranı olduğumuzu, sadece bize biçilen rolü, yönetmenin izin verdiği ölçüde oynamakla görevlendirildiğimizi kabul etmeliyiz.


Senaryoda bizim için neyi, ne kadar uygun görüyorlarsa onu oynuyoruz.
Mış gibi yapıyoruz.
Bunu kabullenmek birinci ve en önemli aşama.
Çünkü ancak ondan sonra ve bu durumdan rahatsızsak “Ne yapabiliriz, nasıl bu boyunduruktan kurtulabiliriz?”i sorma bölümüne geçebiliriz.

Dün gece, bu yaşımda ilk defa şimdiye kadar hiç duymadığım yeni bir şey öğrendim.
Bir yaşıma daha girdim.
Ve hayıflandım, kendime kızdım neden daha önce öğrenemedim, duyamadım diye.
Şu satırları okur musunuz lütfen:

“Sınırsız gelecek, Amerikan büyüklüğünün devri olacaktır. Kendi muhteşem zaman ve mekân alanında ulusların ulusu -Amerikan ulusu- insanoğluna ilahi ilkelerin mükemmelliğini göstermek ve dünyada EN YÜKSEK (KUTSAL ve HAKİKAT) olana ibadet etmeye adanan en yüce tapınağı kurmak üzere tayin edilmiştir. Onun zemini bir yarımküre, tavanı ise yıldızlarla süslü Cennetlerin seması olacaktır. Onun birleşimi, yüzmilyonlarca mutlu insanı bir araya getiren ve başka hiçbir insanı efendi olarak görmeyen birçok Cumhuriyetin Birliğidir. Bu birlik, Tanrı’nın, eşitliğin doğal ve ahlâki yasası olan kardeşlik yasası tarafından yöneltilir, -çünkü barış ve iyi niyet onların içindedir-”


1839’da John L. O’Sullivan tarafından yazılan meşhur “Manifest Destiny”den bir bölümü okudunuz. (Hakan Çopur’un tercümesi)
“Manifest Destiny”, yâni “Bâriz (tartışılmaz, çok açık) Kader”.
Özetle, Amerika “zemini yerküre tavanı ise yıldızlarla süslü cennetin seması” olan evrene düzen getirmek üzere Tanrı tarafından görevlendirilmiştir.
Amerika’nın tartışılmaz, ilahi kaderi budur.
“Manifest Destiny” kısa, bir buçuk sayfalık bir makale… 1839 tarihli…

“Kuzey Amerika’nın fethi Tanrı tarafından buyurulmuştur. Kızılderililer, ormanlar ve yaban öküzlerinin imhası, bataklıkların kurutulması ve nehir yataklarının değiştirilmesi, iş gücü ve doğal kaynakların sürekli olarak sömürülmesine dayanan bir ekonomi oluşturulması insan değil, Tanrı tarafından emredilmiştir”.

Yukarıdaki satırları ve Manifest Destiniy’i, “BİR EKONOMİK TETİKÇİ’NİN İTİRAFLARI” adlı kitapta okudum.[1]
Okudum ve dünyam değişti. Neden şimdiye kadar haberim olup da okumadım diye kendimi ayıpladım.
Siz daha okumadınız mı?

1830’larda Kuzey Amerika’nın Fethi ve Kızılderililerin ve yaban öküzlerinin öldürülmesi Tanrı tarafından buyurulmuştu beyaz Amerikalılara.
200 sene sonra Tanrı beyaz Amerikalılara dünyanın ve uzayın fethini buyuruyor.
Biz eski kıtada Tanzimat-Islahat Fermaları ile 600 yıllık İmparatorluğu yıkmaya çalışırken yeni kıtada geleceğin tarihi yazılıyor, yeni dünya düzeni yeni efendilere yeni ve tartışılmaz görevler vehmediyordu.

Daha 93 Harbi’ni, yıkım, yılgınlık ve göç yıllarını yaşamamıştık.
Birinci Dünya Savaşını bitirip de Kurtuluş Savaşı’nı yaparken bu sefer “Monroe Doktrini”nin çizdiği- öngördüğü sınırlar içinde hareket ettiğimizin de farkında değildik şüphesiz.
Başkan Monroe'nin, 2 Aralık 1823'de kongreye sunduğu prensiplerin siyasi adı "Monroe Doktrini" ise, 1839 tarihli “Manifest Destiny” de onun felsefi ve “ahlâki” kılıfıdır.
“Kılıf”, 11 Eylül’de İkiz Kuleler olarak tezahür etmiş ve bu seferki Başkan tarafından hiç gecikmeden “crusade “ilan edilmiştir.
Bu defa artık öldürülmesi “bariz kader” olarak gündeme gelenler Kızılderililer değil, Afgan ve Iraklılardır.
“Zemini bir yarımküre, tavanı ise yıldızlarla süslü Cennetlerin seması” olarak takdim edilen yeni mekân da Kuzey Amerika değil, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu ve Orta Asya’dır.
“Yarım” değil, bütün bir yerküredir artık “Vaat edilmiş topraklar”, Arz-ı Mev’ud…

Sahnelenen oyunun adı da Manifest Destiny ya da Monroe Doktrini değildir artık şüphesiz.
BOP, GOP yahut GOKAP şimdi size bir şey ifade ediyor mu?
Peki, siz bu oyunun neresinde, hangi sahnesindesiniz, göreviniz, biçilen rol ne?
Türkiye bu oyunun neresinde?
2008’in Türkleri, 1839’un Kızılderilileri mi?
Ve Kızılderili yahut yaban öküzü olmamak için ne yapıyorsunuz?

2007 başında, Lefkoşa’dan hiç olmayacak, en ücra yerlerde, harabelerde USAİD-UNPD-AB tabelâlarını görmüştüm.
Yüzyıllardır kullanılmayan filan mezbelelik, bu kuruluşların malî yardımlarıyla kullanılır hâle getiriliyormuş.
2007 sonbaharında aynı tabelâlara bu sefer doğu Anadolu’nun kuş uçmaz-kervan geçmez platolarında rastladım.
Ve 2008’in başında aynı tabelâlar “falan eğitim projesi” kılığı altında Karadeniz’de orta ve lise seviyesindeki okulların kapısında boy gösterdi.
Meydanlarda “Şehitler ölmez/Vatan bölünmez” diye bağırıp ülkenin her tarafını bunlarla donatıp bu “projelere” teslim etmek nasıl bir çelişkidir?

USAİD ve UNDP’nin ne demek olduğunu öğrenmek isteyenler lütfen BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI’nı okumalıdır.

“Ekonomik tetikçiler yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Dünya bankası, USAİD ve diğer yabancı yardım kuruluşlarından büyük şirketlerin kasalarına ve gezegenimizin doğal kaynaklarını kontrol eden birkaç varlıklı ailenin ceplerine para aktarırlar.”[2]

Kitaptan başka birkaç satır:

“1903 yılında Başkan Roosvelt, Amerikan savaş gemisi Nashville’i gönderdi.Karaya çıkan Amerikan askerleri popüler bir yerli milis komutanını yakalayıp öldürdüler. Ve panama’yı bağımsız bir ülke ilân ettiler. Kukla bir hükümet başa getirildi ve ilk Kanal Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma gelecekteki su yolunun her iki tarafında bir Amerikan bölgesi oluşturuyordu. Amerikan askeri müdahalesini yasallaştırdı ve Washington’a bu yeni oluşmuş -bağımsız- ülke üzerinde mutlak kontrol sağladı”.[3]
Yüzyıl sonra, 2008 başında “bağımsız” KOSOVA Devleti’nin bağımsızlık ilânını Kosovalıların Amerikan ve AB bayraklarıyla kutlamasını ekranlardan seyrederken ne düşündün ey okuyucu?
Meğer “Bâriz Kader”, “İlâhi Görev”miş..
Bu kadar benzerlikten sonra artık hiçbir şey size şaşırtıcı gelmiyor, değil mi?
Unutmadan ifade edelim; Panama’yı teslim alan United Fruit’in sahibi Zapata Oil, ABD’nin BM Büyükelçisi George Bush’un şirketidir. (Baba Bush).[4]
Demek ki bir ülkede hem ekonomik tetikçileri, hem de kordiplomatik tetikçileri varmış Amerikalıların. Diplomatik Misyon Şefleri başka bir takım işlerle de uğraşıyormuş.

Bence Amerikalıların, Tanrı’nın Amerikalı olmasına inanmaları dünyanın sonu değildir.
Asıl kıyamet, Amerikalıların Hallacı Mansur’luğa öykünüp, “Enel Hâk” noktasına geldiklerinde kopacaktır.


[1] John Perkins, APRİL Yay., Aralık 2007, Yedinci Baskı.
[2] Sayfa 5.
[3] Sayfa 96.
[4] Sayfa 116.

Hüseyin MÜMTAZ
 
kapitalist tüketim tanrısının amerikalı olduğu kesin...

"
Sahnelenen oyunun adı da Manifest Destiny ya da Monroe Doktrini değildir artık şüphesiz.
BOP, GOP yahut GOKAP şimdi size bir şey ifade ediyor mu?
Peki, siz bu oyunun neresinde, hangi sahnesindesiniz, göreviniz, biçilen rol ne?
Türkiye bu oyunun neresinde?
2008’in Türkleri, 1839’un Kızılderilileri mi?
Ve Kızılderili yahut yaban öküzü olmamak için ne yapıyorsunuz?"

bizim başkan BOP'un eşbaşkanı olarak abd'ye hizmet ediyor.
kızılderili olmamak için mücadele edenleri de saçma sapan hurafelerle suçlayarak sabaha karşı göz altına alıyoruz. sonra hapse atıyoruz.

"2008 başında “bağımsız” KOSOVA Devleti’nin bağımsızlık ilânını Kosovalıların Amerikan ve AB bayraklarıyla kutlamasını ekranlardan seyrederken ne düşündün ey okuyucu?"

sömürgeleşmeyi "ÖZGÜRLÜK" sanan zavallıları düşündüm...

Katımıyorum..

Hem tanrı deil sende müslümansın ALLAH....

okuyup da mı cevap yazdın?
 
Katımıyorum..

Hem tanrı deil sende müslümansın ALLAH....

:clap:clap:clap:clap:clap

Gunun yorumu bu galiba :D

Kardesim muslumanlar tanrı diyemez diye bisemi var?

Ona bakacak olursan ben hicbir amerikalının da tanrı dedigini duymadım...

Onlar genelde GOD derler ama sen oyle diyorsan...

İnsanlardaki bu arapca konusma merakı nedir anlamıyorum...
 
Nurullah mümkünse konuyu okuyup öyle yorum yapsan.Başlık okuyup yorum yaparsan gülünç duruma düşersin.Birde mümkünse katılmıyorsan da katılmadığın yeri söyle ona göre yorum yapalım.
 
kardeş her şeyden önce eline sağlık yazıda doğru noktalar var ama onlar ne kabul ederlerse etsinler senin tanrı amerikalımı diye bir başlık atman yanlış çünkü baştan aşağı makalenin anlamını değiştiriyor birincisi Manifest Destiny i bir ilah sanki yaşanmamış olayları bilen bilen bir kahin gibi gösteriyor bu yüzden insan konuya baktığı zaman direk bir savunma mekanizması kuruyor kafasında yoksa yazdıkları mantıklı
 
Üç denklem,
Üç atom çekirdeği
Ve bizi biz eden amansız sevda…
Ahmet Arif’in şiirinden alıntı bu dizeleri iyi okuyun. Bize bizi anlatır. AB-D ve İsrail merkezli Siyonistler Anadolu denilen bu vefakar ve cefakar ananın koynuna üç denklem, üç atom bombası koydular. Birincisi nasıl kurulup bu toprakları nasıl kana ve gözyaşına boyadığını herkesin iyi bildiği pkk( bunun adı bölücü denklem)., ikincisi yine bu toprakların öz inanç ve değerlerinden yola çıkılarak, alternatifmiş gibi sunulan aynı çevrelerin desteklediği liberal , dini değerlere bezenmiş bir siyasi akım adına akp diyoruz(halkı uyutma denklemi). Ve son olarak yine kökünü bu topraklardan almış ama özünden çok uzakta, gerçekten bu milletimi savunuyor artık tartışılacak bir üçüncü denklem, chp( halktan uzaklık denklemi). Diyeceksiniz ki diğer oluşumlar ne oldu? Ne yazık ki diğerlerinin hiçbir etkisi yok. Bu üç denklemin etrafında dönüyor tüm kaderimiz. Halkın önünde üç seçenek var. Ve gözlerimiz, ellerimiz bağlanmış, dilimizi kesmişler. Seç diyor emperyalizm köpeğinin efendileri bu üç atom bombasından birini. Hangisi patlarsa patlasın diğerlerini de beraber patlatır ve ülke yerle bir. Üçü de koyun koyuna. Tanrı yada Allah değil konu. Konu bizdeki bu inanılmaz cehaletin nasıl köklendirilip silaha dönüştürüldüğü. Tek derdin kelimeler mi dostum. Bütün anladığın bumudur koskoca yazıdan. Eğer öyleyse zaten sende bu sorunun bir parçası olmuşsun ve başına gelecek her şeyi hak ediyorsun derim. Ama kusura bakma senin cehaletinin bedelini asla ödemeyeceğim. Ve bu emperyalist oyunda daima çocuklarımın geleceğini çalanlardan hesap soracağım. Ölmek değildir sorun, nasıl öldüğündür.ben onurum ve şerefimle öleceğim. Ya siz? Saygılarımla.
 
Geri
Üst