- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
TAM BAĞIMSIZLIĞI SAĞLAMALIYIZ!
"... Bugün bütün dünya bilmekte ve itiraf etmektedir ki, bir ülkenin tam ve gerçek bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.
Ekonomik bağımsızlık tâbiri aynı zamanda siyasal bağımsızlığı da ifade eder ama siyasal bağımsızlık tâbiri aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı ifade etmez. Bağımsızlık meselesinde temel gösterge, ekonomik bağımsızlıktır.
1900'lü yılların sonlarına değin Türkiye için tehdit sıralamamız hep şu olmuştur: Dincilik (Allah ile aldatma, dinci siyaset, siyaset dinciliği), haram servet (vurgun, soygun, kamu mal ve imkânlarını talan, devleti soyma), terör... Bu sıralamada bugün artık kamu kaynakları talanı (veya haram servet) birinci sıraya oturmuştur.
Emperyalist Batı ve onun içerideki uzantıları, Türkiye'nin sadece irtica veya sadece terörle çökertilmesinin mümkün olmadığını anlamışlardır. Türkiye'nin çökertilmesi, bırakın bunların bir tanesini, ikisiyle bile mümkün olmamıştır.
Ama bunlardan birinin veya ikisinin yanına ekonomik yıkımı eklerseniz bu iş biter.
Yıkım noktasına doğru götürülüyoruz..."
***
İRTİCA NEDİR?
"... Yanlış ve tehlikeli bir alışkanlık geliştirildi. Din konusundaki her hatayı, her bilgisizliği irtica diye ananlar var. Oysaki, din alanındaki sakatlık ve yanlışların tümü irtica değildir
İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır. Tarihte hep Hıristiyan Batı çıkarları uğruna kullanılmış ve iş görmüştür.
Hiçbir Haçlı-emperyalist emel, sarıklı veya takkeli ihaneti yanına almadan başarılı olamamış, canımızı yakamamıştır.
Dikkatle bakanlar görürler ki, bugünkü dünyada da Müslümanların başına örülen çorapların temel desteği, enerji ve güven kaynağı, şöyle veya böyle hep irtica olmaktadır. Adı, bölgeye, ülkeye, kitleye ve zamana göre değişebilir ama işlevi asla değişmez.
Hıyanet yoksa, din omurgalı yanlışlar irtica diye anılamaz. Hele dindarlık asla ve asla öyle anılamaz. Dindardaki yanlışlar, hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Ne var ki bu olumsuzlukların hiçbirinde kötü niyet ve hainlik yoktur. Yani onlar irtica kefesine konamaz.Hatta çıkarlar uğruna din istismarı bile, eğer içine hıyanet karışmamışsa, irtica olmaz. Hurafe bir bilgisizlik, bilinçsizlik ve eğitimsizlik olayıdır. İrtica ise bilinçli ve organize hıyanet olayı.
İrtica; desteği, oyu ve parayı aldattığı Müslümanlardan alır; hizmeti Haçlılara verir. Bunun bazen farkında olmaz, ama yaptığı daima bu olur.
Atatürk; irtica gibi, hurafeye de karşıdır ama, hurafeyle irticayı aynı kefeye koymamıştır. Atatürk'ün irticaya karşı sergilediği tavır, hıyanete karşı sergilenen tavırdır. Mürteci kadrolar işin bu püf noktasına asla değinmezler; tam aksine onu sürekli gözden kaçırarak Atatürk'ü irticaya değil de dine karşı gösterirler..."
***
İSLAM'IN HIYANET ARACI YAPILMASI DURDURULMALIDIR!
"... Müslümanların işe yarar ekip ve bireylerini etkisiz kılmak için kullanılacak stratejiler, unvanlar, lakaplar, itham ve iddialar, yirminci yüz yılın başlarından beri Batı gizli servislerince belirlenmektedir.
Tipik örneklerden biri, Atatürk'e yönelik dinci ithamların İngiliz Gizli Servisi tarafından bulunup İslam halkları arasına salınmasıdır. Atatürk'e "deccal" veya "İslam'ı yıkan adam" gibi sıfatları yakıştıran ve bunları Müslüman coğrafyalarda yayarak, İslam tarihinin en dirayetli ve başarılı antiemperyalisti olan Atatürk'le Müslümanların arasını açan Batı, Müslüman dünyadaki en tehlikeli düşmanını bizzat Müslümanların elleriyle etkisizleştirmeyi başarmıştır.
Ama bugün içinde hâlâ bir korku vardır. AB gibi bir Batı kulübünün ha bire "Atatürk'ten vazgeçin ki sizi içimize alalım" anlamında ihtarlarda bulunması bütün vicdanların, ama özellikle Müslümanların ibretle değerlendirmeleri gereken bir olgudur.
Dünyanın dört bir yanındaki Kur'an dışı ve mandacı dincilik hareketlerinin tümü Batı tarafından beslenmekte, geliştirilmekte, yönlendirilmektedir. Yeşil Kuşak adı altında Demir Perde''ye karşı kullanılan stratejinin Müslüman dünyayı geleneksel hurafe dininin batağında nasıl uyuttuğunu birçok insan bilmektedir.
Batı artık, Türkiye dışındaki "Müslüman dünya" ile İslam konusunda uğraşmak gereğini duymuyor. Çünkü bunların, "şampiyon" geçinenleri de dahil, hepsinin işini bitirmiştir. Onlar, topraklarından fışkıran petrolün parasını bile yemeyi beceremeyen bir kitleye döndürülmüştür. Ama Türkiye çok farklıdır.
Türkiye'de, İslam dünyası genelinde olmayan bir gerçek, daha doğrusu Batı için bir engel var:
Atatürk veya laiklik gerçeği...
Son yıllarda Batı, Türkiye'yi, bu gerçek dikkate alınarak geliştirilen stratejilerin bir deney alanı gibi kullanmaktadır. 3 Kasım 2002 Seçimleri, yani siyasal İslamcı AKP'nin iktidara getirilmesi bu bakımdan son derece anlamlıdır.
Tüm gayretler Türkiye'yi "düşürmek" ve ötekilerin yanına koymak üzere seferber edilmiştir. Ilımlı İslam projesi, bu gayretin en belirgin ürünüdür..."
***
MİLLET ALDATILIYOR!
"... Siyasal İslamcılar insanımızı yıllardır, Allah ile aldatıyor. Bu aldatmanın ne anlama geldiğini bu millet artık görmüş olmalıdır.
Allah ile aldatmanın açtığı boşluk, zarar bakımından ondan asla geri kalmayan bir başka tehdit yaratmıştır: Sahte dinin açıklarını bahane eden inkârcı aldatma.
Bu ikinci aldatmanın açtığı yaralar, birinciden hiç de geri kalmamaktadır.
Bu ülke için en büyük tehlike ve tehdit, andığımız bu iki başlı aldatmanın yarattığı tahriptir. Bunun çaresini ivedilikle bulmamız gerekir. Çünkü bu tahrip hem ülkeyi felakete götürüyor hem de dinimize, ruhsal hayatımıza kötülük ediyor. Bu tehdit içerideki dinci odaklar tarafından değil, Türkiye üzerinde asırlık emelleri olan Haçlı odaklar tarafından kotarılıyor.
Haçlı odaklar ha bire sahte İslamlar yaratarak dinden nefreti hızlandırıyor. Bunun sonucu, inkârcılığın tasallutu oluyor. İslam'dan nefreti hızlandırmada siyasal İslamcılarla Hıristiyan Batı güçleri tipik bir beraberlik sergiliyorlar. İlginç bir ortak kotarım içindedirler. ABD, AB, AKP ittifakı bu ortak kotarımın ürünüdür. Dışarıdakiler strateji belirliyor, AKP içeride uyguluyor.
Siyasal İslam'ın bu milleti ve bir ölçüde tüm Müslümanları Allah ile aldatmasının en çarpıcı göstergeleri imam-hatip meselesi ve türban tartışması ile ilgili oyunlarıdır..."
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk
"... Bugün bütün dünya bilmekte ve itiraf etmektedir ki, bir ülkenin tam ve gerçek bağımsızlığı ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.
Ekonomik bağımsızlık tâbiri aynı zamanda siyasal bağımsızlığı da ifade eder ama siyasal bağımsızlık tâbiri aynı zamanda ekonomik bağımsızlığı ifade etmez. Bağımsızlık meselesinde temel gösterge, ekonomik bağımsızlıktır.
1900'lü yılların sonlarına değin Türkiye için tehdit sıralamamız hep şu olmuştur: Dincilik (Allah ile aldatma, dinci siyaset, siyaset dinciliği), haram servet (vurgun, soygun, kamu mal ve imkânlarını talan, devleti soyma), terör... Bu sıralamada bugün artık kamu kaynakları talanı (veya haram servet) birinci sıraya oturmuştur.
Emperyalist Batı ve onun içerideki uzantıları, Türkiye'nin sadece irtica veya sadece terörle çökertilmesinin mümkün olmadığını anlamışlardır. Türkiye'nin çökertilmesi, bırakın bunların bir tanesini, ikisiyle bile mümkün olmamıştır.
Ama bunlardan birinin veya ikisinin yanına ekonomik yıkımı eklerseniz bu iş biter.
Yıkım noktasına doğru götürülüyoruz..."
***
İRTİCA NEDİR?
"... Yanlış ve tehlikeli bir alışkanlık geliştirildi. Din konusundaki her hatayı, her bilgisizliği irtica diye ananlar var. Oysaki, din alanındaki sakatlık ve yanlışların tümü irtica değildir
İrtica, dinin ihanet aracı yapılması halinde vücut bulan kötülüğün adıdır. Tarihte hep Hıristiyan Batı çıkarları uğruna kullanılmış ve iş görmüştür.
Hiçbir Haçlı-emperyalist emel, sarıklı veya takkeli ihaneti yanına almadan başarılı olamamış, canımızı yakamamıştır.
Dikkatle bakanlar görürler ki, bugünkü dünyada da Müslümanların başına örülen çorapların temel desteği, enerji ve güven kaynağı, şöyle veya böyle hep irtica olmaktadır. Adı, bölgeye, ülkeye, kitleye ve zamana göre değişebilir ama işlevi asla değişmez.
Hıyanet yoksa, din omurgalı yanlışlar irtica diye anılamaz. Hele dindarlık asla ve asla öyle anılamaz. Dindardaki yanlışlar, hurafe olur, cehalet olur, geleneksel tutuculuk olur. Ne var ki bu olumsuzlukların hiçbirinde kötü niyet ve hainlik yoktur. Yani onlar irtica kefesine konamaz.Hatta çıkarlar uğruna din istismarı bile, eğer içine hıyanet karışmamışsa, irtica olmaz. Hurafe bir bilgisizlik, bilinçsizlik ve eğitimsizlik olayıdır. İrtica ise bilinçli ve organize hıyanet olayı.
İrtica; desteği, oyu ve parayı aldattığı Müslümanlardan alır; hizmeti Haçlılara verir. Bunun bazen farkında olmaz, ama yaptığı daima bu olur.
Atatürk; irtica gibi, hurafeye de karşıdır ama, hurafeyle irticayı aynı kefeye koymamıştır. Atatürk'ün irticaya karşı sergilediği tavır, hıyanete karşı sergilenen tavırdır. Mürteci kadrolar işin bu püf noktasına asla değinmezler; tam aksine onu sürekli gözden kaçırarak Atatürk'ü irticaya değil de dine karşı gösterirler..."
***
İSLAM'IN HIYANET ARACI YAPILMASI DURDURULMALIDIR!
"... Müslümanların işe yarar ekip ve bireylerini etkisiz kılmak için kullanılacak stratejiler, unvanlar, lakaplar, itham ve iddialar, yirminci yüz yılın başlarından beri Batı gizli servislerince belirlenmektedir.
Tipik örneklerden biri, Atatürk'e yönelik dinci ithamların İngiliz Gizli Servisi tarafından bulunup İslam halkları arasına salınmasıdır. Atatürk'e "deccal" veya "İslam'ı yıkan adam" gibi sıfatları yakıştıran ve bunları Müslüman coğrafyalarda yayarak, İslam tarihinin en dirayetli ve başarılı antiemperyalisti olan Atatürk'le Müslümanların arasını açan Batı, Müslüman dünyadaki en tehlikeli düşmanını bizzat Müslümanların elleriyle etkisizleştirmeyi başarmıştır.
Ama bugün içinde hâlâ bir korku vardır. AB gibi bir Batı kulübünün ha bire "Atatürk'ten vazgeçin ki sizi içimize alalım" anlamında ihtarlarda bulunması bütün vicdanların, ama özellikle Müslümanların ibretle değerlendirmeleri gereken bir olgudur.
Dünyanın dört bir yanındaki Kur'an dışı ve mandacı dincilik hareketlerinin tümü Batı tarafından beslenmekte, geliştirilmekte, yönlendirilmektedir. Yeşil Kuşak adı altında Demir Perde''ye karşı kullanılan stratejinin Müslüman dünyayı geleneksel hurafe dininin batağında nasıl uyuttuğunu birçok insan bilmektedir.
Batı artık, Türkiye dışındaki "Müslüman dünya" ile İslam konusunda uğraşmak gereğini duymuyor. Çünkü bunların, "şampiyon" geçinenleri de dahil, hepsinin işini bitirmiştir. Onlar, topraklarından fışkıran petrolün parasını bile yemeyi beceremeyen bir kitleye döndürülmüştür. Ama Türkiye çok farklıdır.
Türkiye'de, İslam dünyası genelinde olmayan bir gerçek, daha doğrusu Batı için bir engel var:
Atatürk veya laiklik gerçeği...
Son yıllarda Batı, Türkiye'yi, bu gerçek dikkate alınarak geliştirilen stratejilerin bir deney alanı gibi kullanmaktadır. 3 Kasım 2002 Seçimleri, yani siyasal İslamcı AKP'nin iktidara getirilmesi bu bakımdan son derece anlamlıdır.
Tüm gayretler Türkiye'yi "düşürmek" ve ötekilerin yanına koymak üzere seferber edilmiştir. Ilımlı İslam projesi, bu gayretin en belirgin ürünüdür..."
***
MİLLET ALDATILIYOR!
"... Siyasal İslamcılar insanımızı yıllardır, Allah ile aldatıyor. Bu aldatmanın ne anlama geldiğini bu millet artık görmüş olmalıdır.
Allah ile aldatmanın açtığı boşluk, zarar bakımından ondan asla geri kalmayan bir başka tehdit yaratmıştır: Sahte dinin açıklarını bahane eden inkârcı aldatma.
Bu ikinci aldatmanın açtığı yaralar, birinciden hiç de geri kalmamaktadır.
Bu ülke için en büyük tehlike ve tehdit, andığımız bu iki başlı aldatmanın yarattığı tahriptir. Bunun çaresini ivedilikle bulmamız gerekir. Çünkü bu tahrip hem ülkeyi felakete götürüyor hem de dinimize, ruhsal hayatımıza kötülük ediyor. Bu tehdit içerideki dinci odaklar tarafından değil, Türkiye üzerinde asırlık emelleri olan Haçlı odaklar tarafından kotarılıyor.
Haçlı odaklar ha bire sahte İslamlar yaratarak dinden nefreti hızlandırıyor. Bunun sonucu, inkârcılığın tasallutu oluyor. İslam'dan nefreti hızlandırmada siyasal İslamcılarla Hıristiyan Batı güçleri tipik bir beraberlik sergiliyorlar. İlginç bir ortak kotarım içindedirler. ABD, AB, AKP ittifakı bu ortak kotarımın ürünüdür. Dışarıdakiler strateji belirliyor, AKP içeride uyguluyor.
Siyasal İslam'ın bu milleti ve bir ölçüde tüm Müslümanları Allah ile aldatmasının en çarpıcı göstergeleri imam-hatip meselesi ve türban tartışması ile ilgili oyunlarıdır..."
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk