Türkiye'nin ilk kadın korucusu

The Jaguar

New member



Türkiye'nin ilk kadın korucusu

27 yaşında. 5 çocuk annesi... Eşiyle birlikte Beyaz Dağları eteklerinde nöbet tutuyor.
Şırnak’ın İdil İlçesi’ne 35 kilometre uzaklıktaki Yörük Köyü’nde oturan Hazine Hanım’ın köy muhtarı olan aşi Bahri Eren (30) de kendisi gibi geçici köy korucusu.

Amcalarını PKK öldürdüHazine Hanım köy korucusu olmasının nedenini 1993 yılının 7 Ağustos’unda eşi Bahri Bey’in amcaları Zeki ve Salih Eren’in köy meydanında PKK’ca öldürülmesi olarak açıklıyor. Bu olayın ardından Eren ailesinin amcalarının kanını yerde bırakmadığını söyleyen Bahri Bey, “12 köye sahip olan Alika Aşireti içinde sadece biz, silah alıp korucu olmaya karar verdik” diyor.





Eşiyle nöbet tutuyor

Hazine Hanım, bu yılın Şubat’ında köy korucusu olmak için başvurduğunu anlatıyor. 16 kişinin öldürüldüğü 1987’deki Peçenek katliamının yıldönümünde kendisine korucu olarak silah verildiğini söyleyen Eren, havanın kararmasından güneşin doğuşuna kadar eşiyle birlikte Beyaz Dağları eteklerinde mevzide nöbet tuttuklarını anlatıyor.

Eren Hanım, “Biz devletimizin ipine sarıldık bir kadın olarak korucu olduğum için her gün telefonla ölüm tehditleri alıyoruz. Geçen gün Cizre’ye hastaneye gittik ve beni tanıyan birkaç kişi küfretti, çok üzüldüm” diye kaygısını dile getiriyor. Hatta bu kaygılar yüzünden askeri giysilerle makinemize görüntü vermeyi de reddediyor.

Sibel(7), Aynur(6), Aysel(4), Gülhan(2) ve Ferhat(1) isminde beş çocuk annesi olan Hazine Hanım, “1994’te Teke köyünde tek bir olayda 15 korucu öldü. En son Beytüşşebap’ta 7’si korucu 12 kişi hayatını kaybetti. Bizler gerçekten devletimiz ve kendimiz için bu işi yapıyoruz ancak devletimizin de bize sahip çıkmasını istiyoruz. Yaptığımız işten onur duyuyoruz ama korku da bizimle birlikte” diyor.


Kaynak: İnternet Haber


________________________________________________________________________________


Bu olay bana Nene hatunu hatırlattı

Kimdir Nene Hatun?





Nene Hatun (1857 - 1955)

Erzurum'da doğdu. 98 yıl Erzurum'da yaşadıktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastalığından hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadınlar Birliği tarafından yılın annesi seçilmişti.

Tarihimizde 93 Harbi olarak anılan 1877 - 1878 Osmanlı - Rus Savaşı sırasında, Erzurum'daki Aziziye Tabyası'nın savunulmasında kahramanca çalıştı. Adını bu şekilde tarihe yazdırdı. Mücâdeleye, küçük yaştaki oğlunu ve kızını evde bırakarak katılmıştı. O sıralarda 20 yaşlarında genç bir gelindi.

7 Kasım 1877 gününün gece yarısında, bölge halkından olan Osmanlı vatandaşı Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyası'na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın tabyayı ele geçirdiler. Baskından yaralı olarak kurtulmayı başaran bir er, şehir merkezine ulaşıp kara haberi Erzurum'lulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra minârelerden şehir halkına duyuru yapıldı. "Moskof askeri Aziziye Tabyası'nı ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halkı tarafından, vatan savunması için emir telakki edildi. Silâhı olan silâhını, olmayanlar; balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya'ya doğru koşmaya başladı. Kadın - erkek tüm Erzurum halkı yollara dökülmüştü. Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan bir tâze gelin de vardı. Ağabeyi bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Üç aylık bebeğini emzirmiş, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlaştıktan sonra birkaç saat önce ölen ağabeyinin kasaturasını alarak sokağa fırlamıştı.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası'na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Boğaz boğaza bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Moskof ordusu, baltalı - tırpanlı, taşlı - sopalı eğitimsiz halk karşısında ancak yarım saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alındı. Türkler, 1000 kadar şehit vermişlerdi.

Hemen yaralıların tedâvisine başlandı. Nene Hâtun da yaralılar arasındaydı. Fakat o yarasına aldırmıyor, evindeki bebeğini unutmuş, diğer yaralıların kanını durdurabilmek, yaralarını sarmak için çırpınıyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanındı ve saygı ile sevil di.

O'nun, vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan aşkını paylaşan sivil insanların da payı vardı.

Savaştan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarına yaraşır bir asâletle yaşadı. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'lı subayın bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmıştım. Bu gün de ilerlemiş yaşıma rağmen aynı hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabını vermişti.
 

The Jaguar

New member
71 yaşında kabetiğimiz annanem bile savaşmak bu ülkeye hizmet etmek sitediğini söylüyordu sizler hiç merak etemyin vatan hepimizin emir çıktığı an top yökün savaşıcz bu kansızlarla
 

HTML

Üst