Türkiye'de bilgisayarı kim buldu?

kent55

Süper Moderatör
Süper Moderatör
Katılım
23 May 2008
Mesajlar
31,409
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ѕαмѕυηѕρσя





Yabancı dillere ait kelime ve iafedelerin sıkça kullanılması zaman zaman şikayet konusu olurken, şu an yazdığımız gibi 'bilişim' sektöründe yaygın olarak kullanılan terimlerin Türkçe olmasından hep övgüyle bahsedilir. Bunun arkasında ise 1967 ile 1969 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi'nde görevli olan Elektronik Yüksek Mühendisi Aydın Köksal'ın terimlere Türkçe karşılık bulma ısrarı yatıyor. Köksal aralarında bilgisayar, bilgi işlem, donanım, bellek, yazılım, komut, imleç gibi artık Türkçe'ye yerleşmiş sözcüklerin olduğu 2500 terim geliştirdi.


Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği, yayınladığı Makine Hikayeleri kitabında Türk sanayi tarihinden ilginç anılara yer verdi. Köksal, Fransa'da tamamladığı eğitiminin ardından askerliğini yaptıktan sonra 1966'da Ankara'ya yerleşti. Bir yıl yabancı bir bilgisayar firmasında programcı olarak çalıştı. Ardından İhsan Doğramacı'nın daveti üzerine yeni kurulmakta olan Hacettepe Üniversitesi'nde Bilgi İşlem Merkezi'nin kurucu müdürü oldu. Köksal, yeni doğmakta olan bu alanı halka doğru anlatabilmek için Türkçe terimlerin kullanılmasını istiyordu.

54 kişilik bir kadroyla yola çıkan merkezde Türkçe karşılıklar bulunması ve kullanılması ilkesi benimsendi. O dönem bilgi işleme 'malumat processing'i deniyordu. İlk işi bugünkü terimi kullanmak oldu. Bilgisayar kelimesini iki yıllık araştırma sonunda geliştirdi. 1969'da Hacettepe'ye ilk büyük bilgisayar alımı gerçekleşecekti. İhale şartmanesinde 'alınacak makine' için 'bilgisayar' diye yazdırdı. O kelime bu yıl 43'üncü yaşına bastı. Kitaptan diğer ilginç anılar şöyle:

ABD'LİLER ERDEMİR'İ İSTEMEDİ
Karadeniz Ereğli'de kurulu Erdemir, Türkiye'nin ilk yassı çelik üretim tesisi olarak 1965'te faaliyete geçti. Erdemir'in yapımı aslında 1944'te planlandı. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD'den yardım istendi. Türkiye'ye inceleme yapmaya gelen ABD'li uzman heyeti Erdemir'in inşasına karşı çıktığı gibi Karabük Demir Çelik'in de kapatılması yönünde rapor düzenledi. Raporda, "Türkiye hammadde ve tarım ürünleri ihracatçısı işlevi üstlenmeli" denildi.

ABD 15 yıl sonra değişen konjonktür nedeniyle kredi ve teknik destek vermeyi kabul etti. Erdemir'in iki yüksek fırınından biri olan Ayşe, 1970'te sık sık arızalanmaya başladı. ABD'li uzmanlar bakıma alınmasını gerektiğini bildirdi. Dikkate alınmadılar. 1971'e gelindiğinde ise 12 Mart Muhtırası yayınlandı. Bir ay sonra Ayşe delindi. İçindeki 2 bin derece sıcaklıktaki demir cevheri 10 derecelik havayla karışınca patlama oldu. Sabotaj iddiası ortaya atıldı. Ereğli'de sıkıyönetim ilan edildi. Yapılan incelemede de arıza olduğu sonucuna varıldı.

KARAKURT'UN KADERİ DEVRİM'E BENZEMEDİ
Eskişehir Cer Atölyesi'nde iki adet üretilen tamamen yerli ilk otomobil Devrim'in 29 Ekim 1961'de Ankara'da ilk yola çıktığı zaman benzin konulmasının unutulmasıyla düğümlenen kaderi, özellikle Devrim Arabaları filminden sonra herkesin belleğine yerleşti. Yine 1961'de Eskişehir Cer Atölyesi'nde tamamen yerli ilk buharlı lokomotif Karakurt üretildi. 97 ton ağırlığında saatte 70 kilometre hız yapabilen Karakurt, 1976 yılına kadar demiryollarında kullanıldı.

Aynı yıl Sivas Cer Atölyesi'nde de Karakurt'un ikizi Bozkurt yapıldı. Bozkurt ise 1994'e kadar kullanımda kaldı. Karakurt ve Bozkurt bugün üretim yerlerinde sergileniyor. Öte yandan aynı dönemde Ankara Üniversitesi Zirai Kuvvet Makineleri Kürsüsü'nden Prof. Dr. Hamit Demirtaş, Doç Dr. Süleyman Kadayıfçılar ve Dr, Gazanfer Hazard, HSG adını verdikleri tamamen yerli ilk traktörü üretti. Traktör bütün testleri geçmesine rağmen prototip olarak kaldı.

YUNANİSTAN'A UÇAK BOMBASI İHRAÇ ETTİ
Bulgaristan Türk'ü olan Şakir Zümre, Kurtuluş Savaşı'nın ardından Türkiye'ye yerleşti. 1925'te İstanbul Haliç'tete cephane fabrikası açtı. Uçak bombası üretimine ağırlık verdi. Bulgaristan, Mısır, Polonya, Ürdün ve Suriye'ye bomba ihracatı yaptı. 1937'de Yunanistan'ın 1.5 milyon liralık uçak bombası ihalesini kazandı. İki ülkenin basını büyük ilgi gösterdi.

Dönemin Yunanistan Genelkurmay Başkanı Metaksas, "Bombaların iyiliğine olduğu kadar; ne bizim tarafımızdan Türkiye'ye, ne de Türkiye tarafından bize karşı kullanılmayacağına itimadımız var" açıklaması yaptı. Polonya'ya sattığı bombalar 2. Dünya Savaşı'nda Almanya'ya karşı kullanıldı. Bu savaşın ardından Amerikan askeri yardımlarının başlamasıyla cephane üretimine son vererek, tarım aletleri ve soba üretimine başladı. İş Bankası'nın meşhur kumbaralarını da üretti. 1966'da vefat ederken, fabrikası 70'lerde kapandı.

KÖFTE YÜZÜNDEN ASKERİ MAHKEMEYE VERİLDİ
Cumhuriyet'in ilanının ardından bir Türk tersanesinde sıfırdan inşa edilen ilk gemi 1935'te denize indirilen Gölcük tankeri oldu. Deniz Kuvvetleri için Gölcük Tersanesi'nde inşa edilen tanker, 16 ayda inşa edildi ve 750 ton taşıma kapasitesine sahipti. Gölcük'ün planlarını Almanya'da gemi mühendisliği eğitimi alan Deniz Yüzbaşı Ata Nutku çizdi. İnşasından da sorumluydu. Bir bakım ve tamir tersanesi olan Gölcük'te sıfırdan gemi inşasına direniş vardı.

Ayrılan bütçenin başka işler için kullanılması isteniyordu. Nitekim Nutku, bir akşam tankerin inşasında çalışan işçilere köfte çıkartılması için mutfağa emir verdi. Böyle bir yetkisi olmadığı iddiasıyla daha sonra askeri mahkemeye verildi. Nutku, beraat etti. Deniz Kuvvetleri'nden 1948'de emekli olan Nutku, sivil yaşamında bir yüzer havuz, iki mayın dökme gemisi, üç vapur, dört araba vapuru ve bir şilep inşa etti.

2. ABDÜLHAMİT'İN SEMAZEN SAATİ JAPONYA'YA HEDİYE GİTTİ
Japonya'dan İstanbul'a dönüş yolunda yakalandığı tayfunda batan Ertuğrul Fırkateyni'nin acı öyküsü bilinir. Ertuğrul'un Japonya giderken İmparator Meiji'ye götürdüğü hediye ise Osmanlı'da mekanik bilgisi çok ileri seviyede ustalar bulunduğunu gösteriyor.

2. Abdülhamit, Japon İmparatoru'na daha önce görülmemiş bir hediye yapması için Yenikapı Mevlevihanesi'nin saat ustası Derviş Dede'yi görevlendirir. Derviş Dede, semazen şeklinde, her saat başı sema eden bir saat tasarlar. Saat aynı zamanda gong çalacaktır. 2. Abdülhamit'in istediği üzerine gong yerine içine ezan sesi kayıtlı bir taş plağı olan bir gramofon monte edilir. Normal bir insan boyuna yakın saat şeklindeki semazen, sema ederken kollarını kaldırıyor, gümüş levhalardan yapılmış eteği açılıyor, ezan okuyordu. Tüm bunları yaparken yarım metre hareket edebiliyordu.

İLK ROKET ODTÜ'NÜN BAHÇESİNDEN FIRLATILDI
Türkiye 60'lı yıllarda Balkanlar üzerinden gelebilecek bir Sovyet Bloku saldırısına karşı Almanya'dan tanksavar roketleri ithal ediyordu. ODTÜ'den Nuri Saryal ve ekibi Türkiye'nin kendi roketini yapabileceği savıyla yola çıktılar. Böylelikle ortaya ORDOT Projesi çıktı. Yakıt için TPAO ve aerodinamik için Hava Kuvvetleri'nden alınan yardımla ODTÜ'nün geniş kampüsünde deneme atışları yapıyorlardı. İlerleme kaydetmelerine ilk yıllar çok da başarılı değillerdi.

Deneme atışlarından sonra roketlerin yapısındaki bozulmayı incelemek için gerekli aletleri yoktu. Hacettepe Tıp Fakültesi'nde roket parçalarının röntgenlerini çektiriyorlardı. Sonunda 1969 yılında başarılı ODTÜ kampüsü ORDOT atışlarına evsahipliği yaptı. Üretim konusuna ilgi duyulmadı. ORDOT bir Ar-Ge projesi olarak kaldı.

SUYLA MİLLİ GELİR HESAPLAYAN MAKİNE
Bu makina Türk üretimi değildi ama ilgi çekici özelliği ve Türkiye'nin dünyadaki 14 taneden birine evsahipliği yapması nedeniyle kitapta yerini aldı. Ünlü iktisatçı Besim Üstünel'in İstanbul Üniversitesi'ne getirttiği milli gelir hesaplama makinesi şöyle çalışıyordu: Makinenin üzerinde yer alan şeffaf boruların içine akışı izleyebilmek için renkli sular konuyordu. Sular, ekonomideki para miktarını temsil ediyordu. Su yani gelir belli bir aşamaya çıktıktan sonra başka borulara dağılıyordu.

Bunlar vergi, tasarruf ve tüketim borularıydı. Eğer açık ekonomi söz konusuysa ilave boru ve tanklar devreye sokuluyordu. Bunlar da ithalat ve ihracatı temsil ediyordu. Yedek tanklardan veriler suyun akışı hızı da faiz ve döviz kurunu veriyordu. Boruların musluklarıyla yapılan ayarlamayla ekonomiye etki ölçülüyordu. Tüm bu akıştan sonra makine size milli geliri hesaplıyordu. Bu hesabı da boru ve tanklara tutturulmuş ipli bir makaraya bağlı bir kalem ile yapıyordu. Bu kalemler ayrıca grafik çizebiliyordu.










 
Geri
Üst