Türk Subayını Aşağılayanlar

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Kara Kartal

Banned
Katılım
4 Nis 2007
Mesajlar
1,531
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Yaşasın Yobazlar ve Kahpeler için İstiklal Mahkeme
Türk Subayı

“Türk milletine taarruz eden düşman,önce Türk subayını aşağılamak ister”


Mustafa Kemal Atatürk’ün, 31 Temmuz 1920 tarihinde,Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı konuşmanın tam metni:

Efendiler!

Eski silah arkadaşlarımla böyle yakından ve samimi temasta bulunmaktan büyük vicdani zevk hissediyorum.Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim.Fakat çoksunuz;müsait yer de yoktur.Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülahaza etmekle yetineceğim.

Arkadaşlar! İNGİLİZLER ve YARDIMCILARI milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermişlerdir.Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve atıfetine borçlu değildir.
Hiç kimse kimseye,hiçbir millet diğer millete hürriyet ve bağımsızlık vermez.

Milletlerde tabiaten ve yaratılıştan mevcut olan bu hak,milletlerce kuvvetle,mücadele ile mahfuz bulundururlar.Kuvveti olmayan,dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet,mahkum ve esir vaziyettedir.Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp olunur.

Dünyada hayat için,insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır.Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.

Kuvvet ordudur.Ordunun hayat ve saadet kaynağı,bağımsızlığı takdir eden milletin,kuvvetin lüzumuna olan vicdani imanıdır.

İngilizler,milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için,pek tabii olarak evvela onu ordudan mahkum etmek çarelerine giriştiler.Mütareke şartlarının tatbikatı ile silahlarımızı,cephanelerimizi,bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar.Sonra kumandalarımıza ve subaylarımıza tecavüz ve taarruza başladılar.Askerlik izzetinefsini yok etmeye gayret ettiler.Ordumuzu tamamen lağvederek,milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler.Bir taraftan da müdaafasız,ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine,her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa,boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar.

Herhalde ordu,düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.Orduyu imha etmek için mutlaka subayını mahvetmek,aşağılamak lazımdır.Buna da teşebbüs ettiler.Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz.

Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre subaylar heyetimize düşen vazifenin mahiyeti,ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.

Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir.Zaman zaman şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine,hakiki imasına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır.

Dolayısıyla kuvvetin,ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak -ki milettin vicdani imanıdır- mevcuttur.Ordu ise arkadaşlar,ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur.Malum bir askeri hakikat,felsefi hakikattir;” ordunun ruhu subaylardadır”.O halde subaylarımız,düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir.

Millet,bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan,ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler.İşte subayların yüce vazifesi budur.

Allah göstermesin,milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır.Subaylar,izah ettiğim yüce,mukaddes ve bütün açılarda üzerlerine düşen vazife itibariyle,bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz bağımsızlık mücadelesinde,birinci derecede faal ve fedakar olmak mecburiyetindedirler.Şahsi ve hususi hayatları itibariyle de subaylar,fedakarlar sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler.Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler.Onları aşağılar ve hor görürler.Hayatında bir an bile subaylık yapmamış,subaylık izzetinefsini,şerefini duymuş,ölümü küçümsemiş bir insan,hayatta iken,düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü muamelelere katlanamaz.Onun yaşamak için bir çaresi vardır:Şerefini korumak ! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği,o şerefi ayaklar altına almaktır.

Dolayısıyla subay için “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” vardır.Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz.Bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız.Milletimizi daima bağımsız görmekten bahtiyar olacağız.

(Atatürk’ün Bütün Eserleri,9. cilt)
Yazan: skyturkvngenc Temmuz 10, 2008
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::



Erlerimiz savaşıyor, subaylarımız nerede?
06/06/2007 - 08:34
120.jpg

NUH GÖNÜLTAŞ

KK ile mücadele yanlış mecralarda yapılıyor. Mesela... TSK PKK'nın Kuzey Irak'ta yuvalandığını söyleyerek sınıra asker yığdı ve Kuzey Irak'a girmek istiyor. Bütün bunlar yapılırken PKK Ankara'da, Tunceli'de eylem yapıyor.

Kuzey Irak'taki teröristler eğer sınırı geçemezlerse Türkiye'ye nasıl bir zarar verebilirler ki? Ne kadar uzun, ne kadar dağlık ne kadar çetrefil olursa olsun, etten duvar örülür yine o sınırdan kuş uçurtulmaz... PKK Kuzey Irak'ta olabilir. Peki karakollarımızı Kuzey Irak'tan geçip mi vuruyorlar? Türk ordusu sınıra yığınak yapmışken PKK'lı teröristler nasıl Türkiye'ye sızıyor? Oradan kuş uçurtmamaları lazım. Silahsa silah, paraysa para, uçaksa uçak, helikopterse helikopter, askerse asker...

Eksik olan nedir? Niye 30 yıldır bu bela yüreğimizi yakıyor, niye engellenemiyor, neden neden? Bunlardan birinci sebep subay kadrosunun asıl görevi olan bu işlerden çok siyasetle, iç siyasetle uğraşması, dolayısı ile gerçek görevine gerektiği gibi odaklanamamasıdır. Bu en önemli sebeptir.

Askerin kafasındaki tehdit sıralaması ne yazık ki farklıdır ve bu sıralama ne yazık ki yanlıştır. Bunun yanlış olduğunu 25 yıldır anlamamalarını anlamak mümkün değil. Bu arada PKK belasının 12 Eylül darbesinin ürünü olduğunu unutmamak lazım! PKK ile mücadelede başarısızlık doğrudan doğruya PKK ile mücadelede kullanılan askerlerle de çok ilgili. Muharebe subay işidir. Ama erler savaştırılıyor, yedek subaylar savaştırılıyor. PKK ile mücadelede subaylarımız nerede?

Ortada mücadele planı yok. Diyarbakır'daki terörü durdurmak için Kuzey Irak'ta terörist avlamaya çalışmak da plan olmadığını gösteriyor. PKK ile savaşacak askerin bir yeri zapt edip orada düzeni sağlayacak çapta eğitimli olması gerekiyor. Hepimiz askerlik yaptık. Düzeni biliyoruz. İki aylık yanaşık düzen eğitimi... Komutana nasıl selam verilir... Her şey vatan için... sonra...

Haydi Mehmet doğuya güneydoğuya... Hâlâ ve hâlâ PKK'lı teröristlerin köpekler gibi korktuğu özel timlerin PKK mücadelesinden niçin alındığını anlamış değilim. Birinin çıkıp bunu açıklaması lazım. Bilelim yani. Madem canımızı malımızı vatan için harcıyoruz. En fazla savaşan Osman Pamukoğlu Paşa değil mi?.. En fazla öne çıkan o... Diyor ki Paşa, "PKK ile mücadele sırasında bitlendim."

Yav paşa bitlenir mi? PKK ile mücadele er muharebesi değil, Subay muharebesidir. Bölgede kaç subay vardır? Subaylarımız nerede? PKK ile mücadele de Amerika'nın PKK'ya yardım ettiğini söyleyenlere de şaşıyorum. Ediyordur. Lanet Amerika'nın içinde olmadığı pislik var mı dünyada...

Ama bir NATO ordusu nasıl oluyor da Amerika'dan şikâyet edebiliyor. Amerika Türkiye'ye de yardım ediyor. Ordumuzun elindeki silahlar nereden geliyor? Başarısızlığa mazeret bulmak kolay. Ne yazdırıyordu Çevik Bir Paşa askeri bölgelerin giriş çıkışlarına... "Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz." Birilerinin çıkıp "Bırakın mazeret aramayı, bitirin şu PKK belasını" diye kükremesi gerekiyor.

NUH GÖNÜLTAŞ - http://www.moralhaber.net/haber_detay.php?haber_id=16756
.................................................................................................................................


Subaylar nerede imiş!


FETHULLAH Gülen’e yakınlığı ile bilinen Bugün Gazetesi’nde dün bir köşe yazısı. Başlığı şöyle:

"Erlerimiz savaşıyor, subaylarımız nerede?"

Başlığı okuyunca ne demek istediğini anlıyorsunuz. PKK mücadelesinde subaylarımız yok! Onlar sütre gerisine çekilip keyif yaparken erlerimizi araziye sürüyorlar. Erlerimiz şehit düşüyor, yaralanıyor, sakat kalıyor.

Yazıda özetle aynen şöyle deniliyor:

"Muharebe subay işidir. Ama (Güneydoğu’da) erler savaştırılıyor, yedeksubaylar savaştırılıyor.

PKK ile mücadelede subaylarımız nerede?

Ortada mücadele planı yok.

PKK ile mücadele er muharebesi değil, subay muhaberesidir. Bölgede kaç subay vardır? Subaylarımız nerede?"

Türkiye’de belli kesimlerde korkunç bir ordu düşmanlığı var. Özellikle şeriatçılarda ve kendilerini "aydın" olarak tanımlayan entel kesimde bu düşmanlık had safhada.

* * *

Dünyanın her yerindeki savaşlarda rütbeli kaybı daha az, er kaybı daha fazladır. Nerede, hangi savaşta olursa olsun bu gerçek değişmez.

PKK olayında da böyledir. Kaldı ki, o kesimlerin tamamı vatan evladıdır.

Olayı kirli siyasete, ordu düşmanlığına alet etmenin anlamı yoktur.

Subaylar nerede imiş!

Bu yazıyı yazan şahıs Güneydoğu’da binlerce subay ve astsubayımızın evlerinden ve ailelerinden uzakta, mütevazı lojmanlarda, kışlalarda, arazide çadırlarda, karakol binalarında yattığını herhalde bilmiyor. Ya da bildiği halde, sadece onları suçlamak için bu incileri döktürüyor.

PKK terörü 1984 yılında başladı. Şu anda 23. yılını yaşıyoruz.

Bu süreçte subay, astsubay, uzman çavuş ve er olarak toplam yedi bin dolaylarında şehit verdik.

Şehitler arasında bir general de var. Peki subay-astsubay olarak bugüne kadar kaç şehidimiz oldu?

Dün o korkunç yazıyı okuyunca merak ettim. Gazetedeki arkadaşlara da rica ettim, aradılar.

Ancak ne yazık ki Genelkurmay sitesi dahil hiçbir yerde bu rakamı bulamadık.

Tahminimi yazıyorum:

En az 500 subay ve astsubay şehit.

Şehitler listesi generalden başlıyor, albay, yarbay, binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen, teğmen, asteğmen ve astsubaylarla devam ediyor.

* * *

Sadece şehitler değil, aynı kesimden bir de sakat kalanları düşünün. Birkaç gün önce gazetede ziyaretime Güneydoğu gazisi bir subay gelmişti. Babayiğit, dağ gibi bir yüzbaşı. Özel Kuvvetler’de görevli iken Kuzey Irak’ta mayına basmış.

Tek bacağı kasıktan kopmuştu.

Subay, astsubay, er... Böyle sakat kalmış binlerce insanımız da var.

"PKK ile mücadelede subaylarımız nerede" diye soran şahıs, keşke o yüzbaşıyı görseydi.

Ya da bir gün onu GATA’ya çağırsınlar, Rehabilitasyon Merkezi’nde erlerimizle birlikte geçmişte tedavi gören, şimdi de görmekte olan eli kolu, bacağı kopuk, gözleri görmeyen subay ve astsubaylarımızı bir gösterseler.

Bölgede kaç subay varmış, subaylarımız nerede imiş!

İnsan böyle bir konuda rütbeli-rütbesiz ayrımı yaparken utanır, biraz Allah’tan korkar!

Birkaç yıl önce, GATA’da tedavi gören (rütbesini unuttum, subay veya astsubaydı) bir askerimizi ekranda izlemiştim. İki kolu ve iki bacağı kopmuş, yüzü dağılmış, gözleri kör olmuştu. Kendisini orada ziyaret eden Genelkurmay Başkanı’na, "Bana gözlerimi verin komutanım" diye yalvarıyordu. İzlerken ben de ağlamıştım. (Sonra onun da şehitlik mertebesine ulaştığını öğrendim.)

Kim ve hangi rütbede olursa olsun onlar şehitlerimizdir, sakat kalmış, hayatı kaymış gazilerimizdir. Sen Fethullah Gülen ekibinden o gazeteye geçmiş olabilirsin. Siyasal nedenlerle Türk Ordusu’na karşı da olabilirsin.

Ama kendi askerin, subayın için bunları yazmaya hakkın yoktur. Bu gibi yazılar ve söylemler sadece PKK’ya moral verir.

Bugün Gazetesi’nin sahibi olan İpek Ailesi’ni tanıyorum. Bu tür yazıları hoşgörüyle karşılayacak insanlar olmadıklarını da biliyorum. Söz konusu yazıyı okurken, yazan şahıs adına gerçekten utandım.

O yazıyı kaleme alan şahıs -eğer yüreği yetiyorsa- yarınki yazısında Başbakan ve ekibine sormalıdır:

"Dün, sizin ’kelle’ diye tanımladığınız yedi şehit cenazesi kaldırdık. Parti ve seçim işlerini bir günlüğüne bırakıp hangisine katıldınız?"

7 Haziran 2007
Emin ÇÖLAŞAN
[email protected]
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst