VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Türk demokrasisinin yol alma zamanı
Son birkaç yılda ortaya çıkan Kafes Eylem Planı, millete karşı kirli eylem planı, Bülent Arınç'a suikast girişimi ve Balyoz darbe planı ile Ergenekon davası Türkiye'ye ne kazandıracak, belki de bundan sonra tartışmamız gereken nokta bu.
Daha doğrusu söz konusu gelişmelerin artık Türk demokrasisinde kalıcı olarak nasıl bir etkisi olacağına bakacağız.
Daha önce deşifre olmuş Ayışığı, Yakamoz, Eldiven gibi planları da kattığınızda, AK Parti'nin iktidara gelmesinden sonra ortaya çıkarılmış, son anda önlenmiş, teğet geçmiş bir hayli darbe planından söz etmek mümkün. Şu son sekiz yılda Türkiye'de kilometrekareye düşen darbe sayısı dünyada hiçbir ülkede olamayacak kadar fazlaydı. Üstelik daha açığa çıkmamış darbe girişim ve planlarını da bilmiyoruz. Belki henüz deşifre olmamış pek çok plan mevcuttur.
Şüphesiz Türkiye, 20-30 yıl öncesine göre hatta 10 yıl öncesine göre çok değişti. Teknoloji hızla gelişiyor. Devlet bürokrasisinde çalışıp da eskiden hukuksuz eylemlere ses çıkarmayan ya da çıkaramayanlar, artık bu eylemleri deşifre etmekten çekinmiyor.
Ama Türkiye'nin yapısal durumunda ya da yüksek bürokrasinin devlet anlayışında değişen bir şey yok. Onlar hâlâ 12 Eylül Türkiye'sinde yaşadığımızı zannediyor. Başbakan'ın söylemleri son derece çağdaş ve demokratik ama bu sözler, henüz yapısal bir eyleme dönüşmüş değil.
Bilindiği gibi önceki gün TBMM Güvenlik Koordinasyon Kurulu, bir karar alarak, Meclis'in üç giriş kapısının askerler yerine polisler tarafından korunmasını istedi. Bundan böyle Çankaya, Dikmen ve Ayrancı kapılarında 24 saat polis görev yapacak. Bu, simgesel anlamda çok önemli bir gelişme. Bu kararı, ülkenin sivilleşmesi adına atılmış önemli bir adım olarak görebiliriz. Ama simgesel olmaktan çok da öteye geçmeyecek bir karar. Çünkü Türkiye'nin, bu tür şeklî değişikliklerin dışında çok daha büyük adımlara ihtiyacı var.
Yıllardır darbe ile yatıp kalkıyoruz. Bir yandan darbe planları, bir yandan bu planların deşifre edilmesi, bir yandan da Ergenekon gibi devlet içindeki çeteleşmelerle ilgili yürütülen soruşturma ve yargılama süreçleri işliyor. Cinayetler, bombalamalar, LAW silahları, patlayıcı maddeler, mühimmatlar vs. vs... Evet bütün bu kanunsuz eylemlere katılan, hukuk dışına çıkanlar cezalandırılmalı ama bu kadar gelişme karşısında, Türkiye'nin temel kazanımlarının da olması gerekmez mi? Bütün bu darbe girişimlerini bugün savuşturduk, peki ya bundan sonrakiler ne olacak? Türkiye, gelecek yıllarda da bütün enerjisini bu darbe tartışmalarıyla mı harcayacak?
Bu acılardan, gerginliklerden, tartışmalardan Türkiye ne kazanacak? Bütün bunlar, Türkiye'nin daha demokratik bir ülke olmasında ne gibi katkılar sağlayacak? İşte bütün bu sorulara en çok hükümet ve daha sonra da Genelkurmay Başkanı cevap verecek. Hükümet öncelikle EMASYA Protokolü'nü acilen iptal ederek Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda çok büyük bir adım atabilir. TSK içinde cuntalaşma eğiliminde olan herkesin iştahını açan EMASYA Protokolü'nün kaldırılması konusunda bir an önce hareket etmekte büyük yarar var.
TSK'nın ülke içi meselelerle uğraşmasının mutlaka önüne geçilmesi lazım. Bu, Türkiye için hayatî önem taşıyor. Ordu, iç düşman konseptini acilen değiştirmeli, bu ülkede yaşayan herkesi kucaklayan, toplumun her kesimiyle yasaların öngördüğü çerçevede iletişim kuran bir kurum haline gelmeli.
kaynak
Son birkaç yılda ortaya çıkan Kafes Eylem Planı, millete karşı kirli eylem planı, Bülent Arınç'a suikast girişimi ve Balyoz darbe planı ile Ergenekon davası Türkiye'ye ne kazandıracak, belki de bundan sonra tartışmamız gereken nokta bu.
Daha doğrusu söz konusu gelişmelerin artık Türk demokrasisinde kalıcı olarak nasıl bir etkisi olacağına bakacağız.
Daha önce deşifre olmuş Ayışığı, Yakamoz, Eldiven gibi planları da kattığınızda, AK Parti'nin iktidara gelmesinden sonra ortaya çıkarılmış, son anda önlenmiş, teğet geçmiş bir hayli darbe planından söz etmek mümkün. Şu son sekiz yılda Türkiye'de kilometrekareye düşen darbe sayısı dünyada hiçbir ülkede olamayacak kadar fazlaydı. Üstelik daha açığa çıkmamış darbe girişim ve planlarını da bilmiyoruz. Belki henüz deşifre olmamış pek çok plan mevcuttur.
Şüphesiz Türkiye, 20-30 yıl öncesine göre hatta 10 yıl öncesine göre çok değişti. Teknoloji hızla gelişiyor. Devlet bürokrasisinde çalışıp da eskiden hukuksuz eylemlere ses çıkarmayan ya da çıkaramayanlar, artık bu eylemleri deşifre etmekten çekinmiyor.
Ama Türkiye'nin yapısal durumunda ya da yüksek bürokrasinin devlet anlayışında değişen bir şey yok. Onlar hâlâ 12 Eylül Türkiye'sinde yaşadığımızı zannediyor. Başbakan'ın söylemleri son derece çağdaş ve demokratik ama bu sözler, henüz yapısal bir eyleme dönüşmüş değil.
Bilindiği gibi önceki gün TBMM Güvenlik Koordinasyon Kurulu, bir karar alarak, Meclis'in üç giriş kapısının askerler yerine polisler tarafından korunmasını istedi. Bundan böyle Çankaya, Dikmen ve Ayrancı kapılarında 24 saat polis görev yapacak. Bu, simgesel anlamda çok önemli bir gelişme. Bu kararı, ülkenin sivilleşmesi adına atılmış önemli bir adım olarak görebiliriz. Ama simgesel olmaktan çok da öteye geçmeyecek bir karar. Çünkü Türkiye'nin, bu tür şeklî değişikliklerin dışında çok daha büyük adımlara ihtiyacı var.
Yıllardır darbe ile yatıp kalkıyoruz. Bir yandan darbe planları, bir yandan bu planların deşifre edilmesi, bir yandan da Ergenekon gibi devlet içindeki çeteleşmelerle ilgili yürütülen soruşturma ve yargılama süreçleri işliyor. Cinayetler, bombalamalar, LAW silahları, patlayıcı maddeler, mühimmatlar vs. vs... Evet bütün bu kanunsuz eylemlere katılan, hukuk dışına çıkanlar cezalandırılmalı ama bu kadar gelişme karşısında, Türkiye'nin temel kazanımlarının da olması gerekmez mi? Bütün bu darbe girişimlerini bugün savuşturduk, peki ya bundan sonrakiler ne olacak? Türkiye, gelecek yıllarda da bütün enerjisini bu darbe tartışmalarıyla mı harcayacak?
Bu acılardan, gerginliklerden, tartışmalardan Türkiye ne kazanacak? Bütün bunlar, Türkiye'nin daha demokratik bir ülke olmasında ne gibi katkılar sağlayacak? İşte bütün bu sorulara en çok hükümet ve daha sonra da Genelkurmay Başkanı cevap verecek. Hükümet öncelikle EMASYA Protokolü'nü acilen iptal ederek Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda çok büyük bir adım atabilir. TSK içinde cuntalaşma eğiliminde olan herkesin iştahını açan EMASYA Protokolü'nün kaldırılması konusunda bir an önce hareket etmekte büyük yarar var.
TSK'nın ülke içi meselelerle uğraşmasının mutlaka önüne geçilmesi lazım. Bu, Türkiye için hayatî önem taşıyor. Ordu, iç düşman konseptini acilen değiştirmeli, bu ülkede yaşayan herkesi kucaklayan, toplumun her kesimiyle yasaların öngördüğü çerçevede iletişim kuran bir kurum haline gelmeli.
kaynak