Türk Atasözleri

Ata Kızı

Angel Of Revenge
Moderatör
Katılım
23 May 2010
Mesajlar
10,583
Reaction score
0
Puanları
0
* Aba vakti aba,yaba vakti yaba alan yanılmaz.
* Aba vakti yaba, yaba vakti aba.

* Abanın kadri yağmurda bilinir.
* Abdal abdalın ne umduğunu, ne bulduğunu ister.
* Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
* Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
* Abdalın dostluğu köy görününceye kadar.
* Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır.
* Abdalın yağı çok olursa gah borusuna çalar, gah gerisine.
* Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da.
* Acele giden ecele gider.
* Acele ile menzil alınmaz.
* Acele işe şeytan karışır.
* Acele yürüyen yolda kalır.
* Aceleci sinek süte düşer.
* Acemi katır kapı önünde yük indirir.
* Acemi nalbant gibi kah nalına vurur,kah mıhına.
* Acemi nalbant kürt eşeğinde dener kendini.
* Acı acıyı keser, su sancıyı.
* Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
* Acıkan doyman , susayan kanmam sanır.
* Acıkan ne olsa yer, acıyan ne olsa söyler.
* Acıklı başta akıl olmaz.
* Acıkmış kudurmuştan beterdir.
* Acındırırsan arsız olur; acıktırırsan hırsız olur.
* Acıyan uyumuş, acıkan uyumamış.
* Ada bana, adayım sana.
* Adam adam, pehlivan başka adam.
* Adam adama gerek olmasa her biri bir dağ başında olurdu.
* Adam adama gerek olur,.
* Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil.
* Adam adamdan korkmaz, utanır.
* Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
* Adam adamı bir kere aldatır.
* Adam hacı mı olur ulaşmakla Mekke’ye, eşek derviş mi olur taş çekmekle tekkeye?.
* Adam iş başında belli olur.
* Adam olacak çocuk bokundan belli olur.
* Adam olana bir söz yeter.
* Adam yanıla yanıla, pehlivan yenile yenile.
* Adamak kolay, ödemek güçtür.
* Adamakla mal tükenmez.
* Adamın ahmağı malını över.
* Adamın iyisi alışverişte belli olur.
* Adamın kötüsü olmaz, meğer züğürt ola.
* Adamın yere bakanından, suyun sessiz akanından kork.
* Agaç düşse de yakınına yaslanır.
* Agaç ne kadar uzasa göğe ermez.
* Agaçtan maşa olmaz.
* Ah alan onmaz.
* Ahali isterse padişahı tahttan indirir.
* Ahlatın iyisini ayılar yer.
* Ahmak gelin yengeyi halayığı sanır.
* Ahmak misafir ev sahibini ağırlar.
* Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
* Ak akçe kara gün içindir.
* Ak curun akmazsa kara curun kol gibi.
* Ak göt geçit başında belli olur.
* Ak gün ağartır, kara gün karartır.
* Ak koyun ak bacağından, kara koyun kara bacağından asılır.
* Ak koyun kara koyun geçit başında belli olur.
* Ak koyunu gören, içi dolu yağ sanır.
* Ak koyunu kara kuzusu da olur.
* Ak koyunun kara kuzusu da olur.
* Ak köpeğin pamuk pazarına zararı vardır.
* Ak şeker, kara şeker, bir damar soya çeker.
* Akacak kan damarda durmaz.
* Akan su yosun tutmaz.
* Akan çay her zaman kütük getirmez.
* Akara kokara bakma, çuvala girene bak.
* Akarsu pislik tutmaz.
* Akarsu çukurunu kendi kazar.
* Akarsuya inanma, eloğluna dayanma.
* Akla gelmeyen başa gelir.
* Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
* Akmasa da damlar.
* Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini.
* Aksak eşekle yüksek dağa çıkılmaz.
* Aktan kara kalktı mı.
* Akça akıl öğretir, don yürüyüş.
* Akçanın iyisi kesede duran, bahçanın iyisi eve yakın olan.
* Akı karası geçitte belli olur.
* Akıl adama sermaye.
* Akıl akıldan üstündür.
* Akıl için tarik birdir.
* Akıl olmayınca ne yapsın sakal?.
* Akıl ortak ortak, mal ortağı kaypak.
* Akıl para ile satılmaz.
* Akıl yaşta değil, baştadır.
* Akıl yiğide sermayedir.
* Akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış.
* Akıllı, söylemeden düşünür, akılsız düşünmeden söyler.
* Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır.
* Akıllı düşününceye kadar deli oğlunu everir.
* Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
* Akıllı olsa her sakallı kişi, sakallılara danışırlardı her işi.
* Akılsız iti yol kocatır.
* Akılsız kasabın gerisine kaçar masadı.
* Akılsız köpeği yol kocatır.
* Akıntıya kürek çekilmez.
* Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
* Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir.
* Al elmaya taş atan çok olur.
* Al giyen aldanmaz.
* Al gömlek gizlenemez.
* Al gününde al; ver gününde ver.
* Al ile arslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz.
* Al kaşağıyı gir ahıra, yarası olan gocunur.
* Al malın iyisini, çekme kaygısını.
* Ala bakan iki bakar.
* Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz.
* Alacakla verecek ödenmez.
* Alacağım olsun da alakargada olsun.
* Aleme cellat lazım; senin olman ne lazım?.
* Alet işler, el övünür.
* Alim unutmuş, kalem unutmamış.
* Allah’tan umut kesilmez.
* Allah’ın bildiği kuldan saklanamaz.
* Allah’ın ondurmadığını; Peygamber sopa ile kovar.
* Allah balmumu yakana balmumu, yağmumu yakana yağmumu verir.
* Allah bilir ama kul da sezer.
* Allah dağına göre kar verir.
* Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz.
* Allah doğrunun yardımcısıdır.
* Allah fukarayı sevindirmek isterse önce eşeğini yitirtir, sonra buldurur.
* Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
* Allah isterse bir kulun işini, mermere geçirir dişini; istemezse işini, muhallebi yerken.
* Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.
* Allah kulundan geçmez.
* Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
* Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
* Allah sevdiğine dert verir.
* Allah son gürlüğü versin.
* Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
* Allah verince kimin oğlu, kimin kızı demez.
* Allah verirse el getirir, sel getirir, yel getirir.
* Allı yelek, pullu yelek; gömlek yok canfes neye gerek?.
* Alma alı, sat yağızı, bin doruya, besle kırı.
* Alma alı, satma kırı, ille doru, ille doru; yağızın da binde biri.
* Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
* Alma sarı, satma sarı, kapındaysa tutma sarı.
* Alma soysuzun kızını, sürer anası izini.
* Almadan vermek, Allah’a mahsus.
* Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
* Alna yazılan başa gelir.
* Alt değirmen güçlü akar.
* Altı olur, yedi olur, hep Allah’ın dediği olur.
* Altın anahtar her kapıyı açar.
* Altın ateşte, insan mihnette belli olur.
* Altın eli bıçak kesmez.
* Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
* Altın kepeğe muhtaç.
* Altın leğenin kan kusana ne faydası var?.
* Altın pas tutmaz,.
* Altın yerde paslanmaz, taş yağmurdan ıslanmaz.
* Altın yere düşmekle pul olmaz.
* Altının kıymetini sarraf bilir.
* Alçacık eşeğe herkes biner.
* Alçak at binmeye kolay, öksüz çocuk dövmeye kolay.
* Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
* Alçak yer yiğidi hor gösterir.
* Alçak yerde tepecik kendisini dağ sanır.
* Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yere yatma yel alır.
* Alın yazısı değişmez.
* Alışmadık götte don durmaz.
* Alışmış kudurmuştan beterdir.
* Alışmış kursak, bulamacını ister.
* Aman diyene kılıç kalkmaz.
* Amca baba yarısı.
* Amcam dayım herkesten aldım payım.
* An beni bir kozla, o da çürük çıksın.
* Ana, yürekten yana.
* Ana besler hurmayla, eloğlu karşılar yarmayla.
* Ana gezer, kız gezer; bu çeyizi kim düzer?.
* Ana gibi yar olmaz, Bagdat gibi diyar olmaz.
* Ana hakkı Tanrı hakkı.
* Ana ile kız, helva ile koz.
* Ana kızına taht kurar, kız bahtı kocadan arar.
* Ana kızına taht kurmuş, baht kuramamış.
* Ana yılan, sözü yalan, karı çiçek, sözü gerçek.
* Anadan olur daya, hamurdan olur maya.
* Anahtar doğruyadır.
* Analı kuzu, kınalı kuzu.
* Analık usta, yumağı ufak yapar; çocuklar usta, ekmeği çifte kapar.
* Anam babam kesem, elimi soksam yesem.
* Anamın öleceğini bilseydim kulağı dolu darıya satardım.
* Anan güzel idi, hani yeri, baban zengin idi, hani evi.
* Ananın bahtı kızına.
* Ananın bastığı yavru incinmez.
* Ananın çıktığı dala kızı salıncak kurar.
* Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
* Anayı kızdan ayıran para.
* Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
* Aptal ata binerse bey oldum sanır, şalgam aşa girerse yağ oldum sanır.
* Aptala malum olur.
* Aptessiz sofuya namaz mı dayanır?.
* Ar dünyası değil, kar dünyası.
* Ar yılı değil, kar yılı.
* Araba devrilince yol gösteren çok olur.
* Araba ile tavşan avlanmaz.
* Arabanın ön tekerleği nereden geçerse art tekerleği de oradan geçer.
* Arayan Mevlasını da bulur, belasını da.
* Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz.
* Ardında yüz köpek havlamayan kurt, kurt sayılmaz.
* Ariefe tarif gerekmez.
* Arife günü aşa ne, bayram günü tıraşa ne?.
* Arife günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkar.
* Arka gerektir arka, ya utana ya korka.
* Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim.
* Armudu soy ye, elmayı say ye.
* Armudun önü, kirazın sonu.
* Armutun iyisini ayılar yer.
* Arpa eken buğday biçmez.
* Arpa samanıyla, kömür dumanıyla.
* Arpa unundan kadayıf olmaz.
* Arpa verilmeyen at, kamçı zoruyla yürümez.
* Arpacıya borç eden, ahırını tez satar.
* Arslan kocayınca sıçan deliği gözetir.
* Arslan kükrerse atın ayağı kösteklenir.
* Arslan postunda, gönül dostunda.
* Arslan yatağından bellidir.
* Arsız neden arlanır, çul da giyer sallanır.
* Arsızın yüzüne tükürmüşler, yağmur yağıyor demiş.
* Arı, bal alacak çiçeği bilir.
* Arı, bey olan kovana üşer.
* Arı bal alacak çiçeği bilir.
* Arı gibi eri olanın dağ kadar yeri olur.
* Arı kızdıranı sokar.
* Arıca etek, kuruca yatak.
* Arık arınır, ad arınmaz.
* Arık ata kuyruğu yüktür.
* Arık etten yağlı tirit olmaz.
* Arık öküze bıçak çalınmaz.
* Arşın malı kantar ile satılmaz.
* Asil ile taş taşı, bedasıl ile yeme aşı.
* Aslan kükrerse atın ayağı kösteklenir.
* Aslan kükrerse beygir titrer.
* Aslan yattığı yerden belli olur.
* Aslını saklayan haramzadedir.
* Astar bol olmayınca yüze gelmez.
* Asıl azmaz, bal kokmaz;.
* At, adımına göre değil, ad..... göre yürür.
* At arıklıkta, yiğit gariplikte.
* At at oluncaya kadar sahibi mat olur.
* At beslenirken, kız istenirken.
* At binicisini tanır.
* At bulunur meydan bulunmaz, meydan bulunur at bulunmaz.
* At ile avrat yiğidin bahtına.
* At kaçmaz, et kaçar.
* At kudümüy yurt kudümü, avrat kudümü.
* At sahibine göre eşer.
* At yedi günde, it yediği günde.
* At yedi günde, it yediği günde unutur.
* At yiğidin yoldaşıdır.
* At ölür, itlere bayram olur.
* At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
* Ata arpa, yiğide pilav.
* Ata binen nalını, mıhını arar.
* Ata binersen Allah’ı, attan inersen atı unutma.
* Ata da soy gerek, ite de.
* Ata dost gibi bakmalı, düşman gibi binmeli.
* Ata dostu oğla mirastır.
* Ata eyer gerek, eyere er gerek.
* Ata malı mal olmaz, kendin kazanmak gerek.
* Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar.
* Atalar çıkarayım der tahta, döner dolanır gelir bahta.
* Ataların sözü Kura’a girmez; ama yanınca yürür.
* Atasını tanımayan Allah’ını tanımaz.
* Ateş alev ile söndürülmez.
* Ateş demekle ağız yanmaz.
* Ateş düştüğü yeri yakar.
* Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
* Ateşle barut bir yerde durmaz.
* Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz,.
* Atlar tepişir, arada eşekler ezilir.
* Atlı kaçar, kaçar; yaya arkasına ne düşer?.
* Atlıya saat olmaz.
* Atta, avratta uğur vardır.
* Atta karın, yiğitte burun.
* Attığın taş ürküttüğün kuşa değmez.
* Atılan ok geri dönmez.
* Atım tepmez, itim kapmaz deme.
* Atın bahtsızı arabaya düşer.
* Atın dorusu, yiğidin delisi.
* Atın varken yol tanı ağan varken el tanı.
* Atın ölümü arpadan olsun.
* Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
* Atına bakan ardına bakmaz.
* Av avlanmış, tav tavlanmış.
* Av avlayanın, kemer bağlayanın.
* Av köpeği avdan kalmaz.
* Av vuranın değil alanın.
* Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
* Ava giden avlanır.
* Avcı ne kadar al bilse, ayı o kadar yol bilir.
* Avcı ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir
 
* Atım tepmez, itim kapmaz deme.
* Atın bahtsızı arabaya düşer.

* Atın dorusu, yiğidin delisi.
* Atın varken yol tanı ağan varken el tanı.
* Atın ölümü arpadan olsun.
* Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
* Atına bakan ardına bakmaz.
* Av avlanmış, tav tavlanmış.
* Av avlayanın, kemer bağlayanın.
* Av köpeği avdan kalmaz.
* Av vuranın değil alanın.
* Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
* Ava giden avlanır.
* Avcı ne kadar al bilse, ayı o kadar yol bilir.
* Avcı ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir.
* Avradı boşayan topuğuna bakmaz.
* Avradı eri saklar, peyniri deri.
* Avrat malı, kapı mandalı.
* Avrat var, arpa unundan aş yapar; avrat var, buğday unundan keş yapar.
* Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
* Ay görmüşün yıldıza minneti yoktur.
* Ay var yılı besler, yıl var ayı beslemez.
* Ay ışığında ceviz silkilmez.
* Ayak almadık taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
* Ayaklar baş, başlar ayak oldu.
* Ayağı yürüten baştır.
* Ayağında donu yok, fesleğen takar başına.
* Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut düşünme derin.
* Ayağını yorganına göre uzat.
* Ayağının bastığı yerde ot bitmez.
* Ayda bir gel dostuna, kalksın ayak üstüne; günde bir gel dostuna, yatsın sırtı üstüne.
* Ayrandan aşağı katık olmaz.
* Ayranı yok içmeye, tahtıravanla gider sıçmaya.
* Ayranım ekşidir diyen olmaz.
* Ayvaz kasap hepsi bir hesap.
* Ayyar tilki art ayağından tutulur.
* Ayı akım, kirpi yumuşağım demiş.
* Ayı gördüm, yıldıza itibarım yok.
* Ayı görmeden bayram etme.
* Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar.
* Ayın on beşi karanlık, on beşi aydınlıktır.
* Ayıpsız yar arayan kalır.
* Ayıyı fırına atmışlar, yavrusunu ayağının altına almış.
* Az ada, çok öde.
* Az ateş çok odunu yakar.
* Az el aş kotarır , çok el iş kotarır.
* Az kaz, uz kaz, boyunca kaz.
* Az mal kan yutturur, çoğu birbirini güttürür.
* Az olsun, uz olsun.
* Az söyle, çok dinle.
* Az tamah çok ziyan getirir.
* Az veren candan, çok veren maldan.
* Az yiyen az uyur, çok yiyen güç uyur.
* Aza demişler, nereye.
* Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
* Aza sormuşlar nereye, çoğun yanına demiş.
* Azıcık ağrıya aş bastırır.
* Azıksız yola çıkanın iki gözü el torbasında kalır.
* Aç, yanından kaç.
* Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
* Aç anansa da kaç.
* Aç arslandan tok domuz yeğdir.
* Aç at yol almaz, aç it av almaz.
* Aç ayı oynamaz.
* Aç aç ile yatınca arada dilenci doğar.
* Aç domuz darıdan çıkmaz.
* Aç doymam, tok acıkmam sanır.
* Aç elini kora sokar.
* Aç esner, aşık gerinir.
* Aç gezmekten tok ölmek yeğdir.
* Aç gezmektense tok ölmek yeğdir.
* Aç gözünü, açarlar gözünü.
* Aç ile dost olayım diyen peşin karnını doyursun.
* Aç ile eceli gelen söyleşir.
* Aç karın katık istemez.
* Aç kurt arslana saldırır.
* Aç kurt yavrusunu yer.
* Aç köpek fırın deler.
* Aç ne yemez, tok ne demez.
* Aç tavuk kendini arpa ambarında sanır.
* Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır.
* Aç yar onda sarpın kurcalanmaz.
* Aç ölmez, gözü kararır; susuz ölmez, benzi sararır.
* Aça kuru ekmek bal helvası gibi gelir.
* Açlık ile tokluğun arası yarım yufka.
* Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.
* Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
* Açık göte herkes tükürür.
* Açık kaba it değer.
* Açık yaraya tuz ekilmez.
* Açılan solar, ağlayan güler.
* Açın gözü ekmek teknesinde olur.
* Açın imanı olmaz.
* Açın koynunda ekmek durmaz.
* Açın kursağına çörek dayanmaz.
* Ağa borç eder, uşak harç.
* Ağaca balta vurmuşlar “sapı bedenimden” demiş.
* Ağaca balta vurmuşlar sapı bedenimden demiş.
* Ağaca dayanma kurur dayanma ölür.
* Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
* Ağacı kurt, insanı dert yer.
* Ağacın kurdu içinde olur.
* Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla.
* Ağanın alnı terlemezse ırgatın burnu kanamaz.
* Ağanın gözü, yiğidin sözü.
* Ağanın gözü ata tımardır.
* Ağanın gözü öküzü semiz eder.
* Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.
* Ağaç, meyvesi olunca başını aşağı salar.
* Ağaç ağaç içinde büyür.
* Ağaç kökünden yıkılır.
* Ağaç yaprağıyla gürler.
* Ağaç yaş iken eğilir.
* Ağaç yaşken eğilir.
* Ağaça çıksa pabucu yerde kalmaz.
* Ağaçtan maşa, aptaldan paşa olmaz.
* Ağlama ölü için, ağla deli için.
* Ağlamakla yar ele girmez.
* Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
* Ağlarsa anam ağlar, başkası yalan ağlar.
* Ağlatan gülmez.
* Ağlayanın malı gülene hayır etmez.
* Ağrılarda göz ağrısı, her kişinin öz ağrısı.
* Ağrısız baş mezarda gerek , ,.
* Ağustosta beyni kaynayanın zemheride kazanı kaynar.
* Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
* Ağustosta yatanı zemheride büğelek tutar.
* Ağustosun 15′inden sonra ere kaftan, ata çul.
* Ağustosun yarısı yaz, yarısı kıştır.
* Ağzı eğri, gözü şaşı ensesinden belli olur.
* Ağzın karnından büyük olmasın.
* Ağzına bir zeytin verir, altına tulum tutar.
* Ağzına tat bulaşanın gözü pekmez tutumundadır.
* Ağılda oğlak doğsa, dere boyunda otu biter.
* Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
* Ağır git ki yol alasın.
* Ağır ol batman gel.
* Ağır otur ki bey desinler.
* Ağır taş batman döver.
*Ağır yongayı yel kaldırmaz.
* Ağırlık altın kale, hafiflik başa bela.
* Ağız büzülür, göz süzülür, ille burun, ille burun.
* Ağız yer yüz utanır.
* Ağızdan burun yakın, kardeşten karın.
* Aş taşarsa çömçenin değeri kalmaz.
* Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
* Aş tuz ile, tuz oran ile.
* Aşk ağlatır, dert söyletir.
* Aşk başa gelirse akıl baştan çıkar.
* Aşk olmayınca meşk olmaz.
* Aşure yemeye giden kaşığını taşır.
* Aşı pişiren yağ olur, gelinin yüzü ağ olur.
* Aşık alemi kör, dört yanını duvar sanır.
* Aşık daima bey oturmaz.
* Aşını, eşini, işini bil.
* Aşığın gözü kördür.
* Aba vakti aba, yaba vakti yaba alan yanılmaz.
* Abanın kadri, yağmurda bilinir.

* Abdal abdalın ne umduğunu, ne bulduğunu ister.
* Abdal ata binmiş bey oldum sanmış.
* Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
* Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
* Abdalın arkadaşlığı yol görününceye kadardır.
* Abdalın karnı doyunca gözü pabucundadır.
* Abdestsiz sofuya namaz dayanmaz.
* Acele giden ecele gider.
* Acele işe şeytan karışır.
* Acele yürüyen yolda kalır.
* Acemi katır kapı önünde yük indirir.
* Acemi marangozun talaşı tahtasından çok olur.
* Acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir
(Dodurgalar-Çarşı Mah., Tanıskalardan Hacı Mehmet Baz).Aynı atasözü Orman Müh. Hüseyin Hacıoğlu (Eskicuma, Bulgaristan) tarafından da ifade edilmiştir. 7.8.2002.

* Acemi nalbant gibi kâh nalına vurur, kâh mıhına.
* Acı acıyı bastırır, su sancıyı.
 
* Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
* Acı söz insanı dininden çıkarır, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır.

* Acıkan doymam, susayan kanmam sanır.
* Acıkan yanağından, susayan dudağından belli olur.
* Acındırırsan arsız, acıktırırsan hırsız olur.
* Acıyan çok, ama ekmek veren yok.
* Aç ayı oynamaz.
* Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
* Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız edersin.
* Aç ayı oynamaz
(Fatmana Dağdaş)!

* Aç gözünü, açarlar gözünü.
* Aç doymam, tok acıkmam sanır.
* Aç koyma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok değme arsız olur.
* Aç koynunda azık durmaz.
* Aç köpek fırın deler.
* Aç kurt arslana saldırır.
* Aç tavuk rüyasında kendini buğday ambarında görür.
* Aç tokun halinden anlamaz.
* Aça dokuz yorgan örtmüşler, yine uyuyamamış.
* Açık yaraya kurt düşmez.
* Açık ağız aç kalmaz.
* Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
* Açılan solar, ağlayan güler.
* Açın imanı olmaz.
* Açın karnı doyar gözü doymaz.
* Açlık ile tokluğun arası bir dilim ekmek.
* Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
* Adam adamdır olmasa da pulu, eşek eşektir olsa da çulu.
* Adam eşeğinden, kadın döşeğinden belli olur.
* Adam kıtlığında keçiye Abdurrahman Çelebi derler.
* Adam olana bir söz yeter.
* Adam sandık eşeği, altına serdik döşeği.
* Adam sandım eşeği, alnıma çarptı daşşağı
(Burunsuz Aynımahın İbrahim dayı, Dodurgalar, Temmuz 1980)! Beklemediği anda, çiğlik gösteren, olgun davranmayan insan için kullanılır.

* Adam yenilmekle marifetli olur, yanılmakla âlim.
* Adamak kolay, ödemek güçtür.
* Adamakla mal mı tükenir?..
(Fatma Özdemir, Dodurgalar, 67 yaşında, 2003).

* Adamakla mal tükenmez.
* Adamın iyisi iş başında belli olur.
* Adı çıkacağına canı çıksın.
* Adı çıktı dokuza, inmez sekize.
* Adın ne? Mülâyim… Sert olsan ne yazar?
(Hacı Mehmet Baz): Elinden ne gelir?

* Ağaç kökünden yıkılır.
* Ağaç ne kadar meyve verirse, dalı o kadar yere eğilir.
* Ağaç ne kadar uzarsa uzasın göğe değmez.
* Ağaç ne kadar yüksek olsa da yaprakları yere düşer.
* Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer.
* Ağaç yaşken eğilir.
* Ağaca balta vurmuşlar “sapı bendendir” demiş.
* Ağacın kurdu içinde olur
* Ağaca beşikten mezara kadar muhtacız.
* Ağaca çıkan keçinin dama çıkan oğlağı olur.
* Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
* Ağaca dayanma çürür, insana güvenme ölür.
* Ağacı kurt, insanı dert bitirir.
* Ağaçlı köyü su basmaz.
* Ağaçsız memleket duvaksız geline benzer.
* Ağaçtan maşa, aptaldan paşa olmaz.
* Ağalık vermekle, yiğitlik vurmakla! Veren el ve attığını vuran yiğit övülmektedir
(M. Baz, 1929’lu, 9.1.2006)…

* Ağzına sahip olamayan, başka yerine de sahip olamaz !
(Ömer Açıksöz, 1963’lü, Kalfat-Orta, Çankırı)!

* Ağaran baş, ağlayan göz gizlenmez.
* Ağır baş iyidir, yenlik olsa uçar.
* Ağır git ki yol alasın.
* Ağır kazan geç kaynar.
* Ağır otur, batman götür.
* Ağır taş batman döver.
* Ağır taş yerinden oynamaz.
* Ağız yemeyince yüz utanmaz.
* Ağlama ölü için, ağla deli için.
* Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
* Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.
* Ağlayak da gözden mi olak?
* Ağlayanın malından gülene hayır gelmez.
* Ağrısız baş mezarda olur.
* Ağustos ayında beyni kaynayanın, zemheride (Zahmarıda) kazanı kaynar.
* Ağustosta beynin kaynasın, kışın da tencere kaynasın.
* Ağzı açık ayran delisi.
* Ağzına bir zeytin verir, ardına tulum tutar.
* Ağzından bal akıyor.
* Ah alan unmaz, ah yerde kalmaz.
* Ahmak misafir, ev sahibini ağırlar.
* Ak akçe kara gün içindir.
* Ak gün ağartır‚ kara gün karartır.
* Ak ile kara dere kenarında belli olur.
* Ak koyunun kara kuzusu da olur.
* Ak köpeğe koyun diye sarılma.
* Akan su yosun tutmaz.
* Akan su, pis tutmaz.
* Akçe bulsam, çıkı yok.
* Akıl, akıldan üstündür.
* Akıl para ile satılmaz.
* Akıl yaşta değil baştadır.
* Akıl yiğide sermayedir.
* Akılı olmayana neylesin sakal, kayışı tarladan götürür çakal.
* Akıllı düşünene kadar, deli oğlunu evermiş, torunu olmuş.
* Akıllı olan katar katar yer, akılsız olan satar satar yer.
* Akılsız başın cezasını ayaklar çeker.
* Akılsız köpeği yol kocatır.
* Akılsızın şaşkını beyaz giyer kış günü.
* Akıl mı üstün, para mı üstün
(M. Baz, 10.4.1994) ?

* Akıllı deliye söyletirmiş
(Mehmed Baz)

* Akılsız dosttan akıllı düşman iyidir (yeğdir)
* Akıntıya kürek çekme, kurak yere ekin ekme.
* Akşamın hayrından sabahın şerri
(Pilavcılardan F. Dağdaş, Dodurgalar)… İşe sabah başlamayı öğütleyen bir atasözüdür.

* Akşamın işine gündüz gülermiş
(Pilavcılardan F. Dağdaş, Dodurgalar)! Akşam karanlığında sağlıklı iş yapılmaz anlamında.

* Alacağını alamayan, vereceğini veremez
(Fatmana Dağdaş):Hesabını bilemeyen çözüm üretemez.
* Alet işler el övünür, talih işler kul övünür!
Dilimizde “alet işler el övünür, talih işler kul övünür“ diye bir söz var. Bu sözün alet bahsinde tuttuğu yer günümüzde alabildiğine genişliyor (Mustafa Kutlu, 3.5.2006, Yeni Şafak, s. 15).

* Alışkanlık, gavurluktan zordur
(Mehmed Baz, 3. 11. 2005)! Alışkanlıktan kurtulmak, gavurluktan kurtulup İslam’a dönmekten zordur anlamında…

* Alışkın olmayan götte don durmaz!
Yöremizde kullanılan “Alışmadık götte don durmaz!” atasözü ile aynı anlamdadır.

* Alışmadık götte don durmaz
(Pilavcılardan F. Dağdaş, Dodurgalar)! Atasözü ile aynı anlamdaki diğer alıntı atasözü aşağıda verilmiştir. “Alışkın olmayan göt’de don durmaz!” (7.12.2006, 1974’lü Fahri ÖZDEMİR’den naklen Celil Yaman, 1979’lu, Bartın-Ulus’lu)!

* Alışmış, kudurmuştan beterdir
(Mehmed Baz, 3. 11. 2005)!

* Allahümme ferden, sen sakla Allah’ım topalla körden
(F. Dağdaş, Aralık-1980)!Bazı aza noksanlıklarında Allah’ın takdirinin yerindeliği vurgulanmıştır. Bu atasözünde de benzer bir yaklaşım görülmektedir.

* Allah yolu yolsuza düşürmesin
* Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste
* Altın, yere düşmekle pul olmaz
(F. Dağdaş, Aralık 1984)!

* Altına küçük demişler imiş, fiatı büyük demiş
(F. Dağdaş, Eylül 1983)!

* Altından yel geçen mala, malım var dememeliymiş
(Fatmana Dağdaş): Hayvan ve araba gibi mal varlığından ziyade toprak sahibi olmayı öğütleyen bir atasözüdür.

* Amirin eşekse binme! Tut, çilbirinden çek!
Akıllı bir yol izle. İdare etmeyi öğren! anlamında (M. Baz, 1929’lu, 9.1.2006)…

* Anam babam kesem!.. Elimi soksam soksam yesem!..
* Anamı yoldan çıkaran kadı, davaya kimden gideyim?
(F. Dağdaş)

* Anasına bak kızını al, kıyısına bak bezini al
(Fatmana Dağdaş):

* Anası ölen hanım olur, babası ölen bey olur.
* Aptal ata binince bey oldum sanır
(Resul Tosun ):Kendini beğenmişleri tanımlamada kullanılır. …Yeter ki kimse demokrasiyi halk iradesinin dışında aramasın. Kendini beğenene “Aptal ata binince bey oldum sanır.” derler.

* Arap eli öpmekle Arap olunmaz
(F. Dağdaş, Aralık 1979)!

* Arap eli öpmekle dudak kara olmaz
(F. Dağdaş, Aralık 1979)!Bazen minnet edebilirsin.

* Armudu farıdan aşıymış, insanı farıdan eşiymiş
(Said Ay’dan F. Dağdaş):İnsanı eşi ihtiyarlatır anlamında…

* Akranıyla konuşmayanın sesi, semadan gelir.
* Akşam gelen misafirin, yiyeceği bulgur sıkısı, yatacağı ahır sekisi.
* Akşamın hayrından sabahın şerri iyidir.
* Al elmaya taş atan çok olur.
* Al malın iyisini çekme kaygısını.
* Al yakışırken, el bakışırken.
* Alacağın bir iğne, çeliğin okkasını orantıya vurursun.
* Alçak tavuk kendini ferik gösterir.
* Alışmış kudurmuştan beterdir.
* Alim unutmuş, kalem unutmamış.
* Allah aptala eşeğini kaybettirir, sonra buldurup sevindirir(miş).
* Allah dağına göre kar verir.
* Allah şaşırttı mı, dayıya hala dedirtirmiş.
* Allı yelek, pullu yelek, canfes neye gerek?
* Alma el kızının ahını, gökten indirir şahini.
* Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
* Alma mazlumun ahını, gökden indirir şahını
* Almadan vermek Allah’a mahsustur.
* Almak kolay ödemek zordur.
* Altın anahtar, her kapıyı açar.
* Altın eşik, ağaç eşiğe muhtaçtır.
* Altın kılıç demir kapıyı açar.
* Altın yere düşmekle pul olmaz..
* Altının değerini sarraf bilir.
* Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
* Anan gibi saç büyüteceğine, baban gibi bıyık büyüt.
* Anan turp, baban şalgam, sen içinde gülbe şeker.
* Ananın bastığı yavru incinmez.
* Ananın bastığı yerde yavru ölmez.
* Anasına bak kızını al, astarına bak bezini al.
* Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al.
* Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
* Aptalın karnı doyunca gözü yolda olur.
* Ar gözden, kâr yüzden anlaşılır.
* Ar namus hak getire.
* Arap eli öpmek, dudak karartmaz.
* Arayan belasını da devasını da bulur.
* Arayan bulur, inleyen ölür.
* Arefe günü yalan söyleyenin, bayram günü yüzü kara çıkar.
* Arı bal yapacak çiçeği bilir.
* Arı kahrını çekmeyen balın kadrini ne bilir.
* Arı satmış namusu tell&arirc;la vermiş.
* Arkadaş dediğinin gölgesinde suç işlenir.
* Arkadaşını söyle ki, sana kim olduğunu söyleyeyim.
* Arkalı it kurdu boğar.
* Armudu sapıyla, üzümü çöpüyle, pekmezi küpüyle.
* Armudun iyisini ayılar yermiş.
* Arpa eken darı biçmez.
* Arpa ekip buğday bekleme.
* Asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, onun da aslı ayrandır.
* Aslan yatağından, şahan oturağından belli olur
(Fatmana Dağdaş):

* Aslandan korkulur bağlı bile olsa
(Resul Tosun, Mayıs 1999, M. Gazete):

* Aslan yattığı yerden belli olur.
* Aslı neyse nesli odur.
* Aslına çekmeyen haramzadedir.
* Aslında olan tırnağına getirir.
* Aslını inkâr eden haramzâdedir.
* Aslını inkar eden, haramzade olur
(F. Dağdaş, Aralık 1979)!

* Aslını inkâr edenin nesli gevşek olur.
* Aş kaşık ile, iş keşik ile.
* Aş sabahın iş sabahın.
* Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık.
* Aşağıdan çıkarsa kışa, yukarıdan çıkarsa boşa
(F. Dağdaş)…! Bulutlar gün batıdan, rakımı düşük olan aşağıdan, Köyceğiz istikametinden, Dalaman Çayı (Gireniz deresi) istikametinden gelirse yağışa, kışa işarettir. Doğudan (yukarıdan), Burdur Gölü istikametinden bulutlar belirirse yoğun yağmur, kış olmaz anlamındadır.

* Aşk olmayınca meşk olmaz.
* At alırsan yazın, deve alırsan güzün, avrat alırsan gezin ha gezin.
* At binenin kılıç kuşananındır.
* At ile avrat yiğidin ikbalindendir.
* At karnından yiğit burnundan bellidir.
* Atlar tepişir olan eşeklere olur.
* At olacak tay yürüyüşünden belli olur.
* At ölür itlere bayram olur.
* At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır
* At ver hasım ol, kız ver hısım ol.

* At yedi günde, it yediği günde unutur.
* At, sahibine göre kişner.

* Ata binmek bir ayıp, inmek iki ayıp.
* Ata et, ite ot verilmez.
* Ata sözü tutmayan, uluya uluya kalır.
* Ateş düştüğü yeri yakar.
* Ateş ile barut bir arada olmaz.
* Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
* At bir dizginde, öküz bir çizide belli olur
(F. DAĞDAŞ, Nisan 1980)… Soylu olan, işinde belli olur.

* At görmediysen, bokundan da mı atlamadın!
Aşina değilsen, o konuda çözüm üretmek için gerekli ipuçlarını da mı kullanamıyorsun anlamında (Celil Yaman, Ulus-Bartın, 31.07.2007)…

* At, avrat ömrü uzatır
(F. DAĞDAŞ, Aralık 1980)…

* Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler
(Resul Tosun ): … Şeyh Edebali Osman Bey’e nasihatının sonunda diyor ki: “Haklı olduğunda kavgadan korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!”

* Atlıya selam kelam, eşekliye sonra gine gelem
(F. Dağdaş, 9.2.2000): Kişiye göre hürmet gösterilir anlamında.

* Atmaya niyeti olmayan Kürt, taşın büyüğüne sarılır
(25.6.1997) :

* Atı alan Üsküdar’ı geçti.
* Atılan ok geri dönmez.
* Atımın anlı sakar, lakabını ele takar.
* Atın iyisi arkadan gelmez.
* Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler.
* Atın ölümü arpadan olsun.
* Atlar tepişirken arada eşekler ezilir.
* Atlı, itli sığmış, bir çocuk sığmamış.
* Attan düşen kaba döşek, eşekten düşen kazma kürek.
* Attan düşen ölmez, eşekten düşen ölür.
* Attan indi eşeğe bindi.
* Attığın taş ürküttüğün kuşa değmez.
* Avradı er zapt etmez, ar zapt eder.
* Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
* Ay bozmaz, süt kokmaz. Kokarsa ayran kokar, çünkü aslı süttür.
* Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmaz.
* Ayağın sığmayacağı yere baş sokulmaz.
* Ayağını yorganına göre uzat.
* Aydan gelen halı üstüne, günde gelen kül üstüne.
* Avcı ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir.
* Avcı nanca al bilse; ayı onca yol bilir.
* Avradın dolaşığı, akşamdan sabaha kor bulaşığı
(Fatma Uğur, 1972′li, Akseki-Kuyucak’lı, 6.9.2007)! “Karının dolaşığı, akşamdan kor bulaşığı” (Fatmana Dağdaş, Dodurgalar)! atasözü ile aynı anlamda…

* Ay buluttan çıksın da gör, ayva tüyünü atsın da gör
(F. Dağdaş, 1984): Daha yeni doğan çocuk hakkında konuşmak erken, biraz büyüsün, serpilsin, ondan sonra bakın siz onun güzelliğine, yaratılışındaki mükemmelliğe anlamında.

* Ayaklar ıslanmadan balık tutulmaz
(1985’li, Borçka-Camili (Macaheli)’li Sinem Gökdemir’den naklen Said Dağdaş, 24 Mayıs 2006)! “Emekte biter yumak !” atasözü ile benzer anlamda…

* Ayı yavrusunu severken öldürürmüş.
* Ayırıcı gelmiş, seçici gelmiş. Orta yere sıçıcı gelmiş
(F. Dağdaş, 04. 1980): Pişmiş aşa su katan, işi bozan kişiyi tanımlar.

* Ayranım ekşidir diyen olmaz.
* Ayvaz kasap hepsi bir hesap.
 
Abanın kadri yağmurda bilinir.
Her şeyin bir değeri vardır. Bir şeyin gerçek değeri (kadri) ise, ona gerçekten ihtiyaç duyulduğu zaman ortaya çıkar.

Abdala “kar yağıyor” demişler, “titremeye hazırım” demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler, karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bu şekilde yaşamaya alışıktırlar.

Abdal ata binince bey oldum sanır, şalgam aşa girince yağ oldum sanır.
Kimi görgüsüz ve eğitimsiz kimseler bir rastlantı sonucu lâyık olmadıkları önemli bir işin başına geçseler ya da bir mevki elde etseler, aptalca davranmaya, o yerin adamı gibi görünmeye ve böbürlenmeye başlarlar. Dahası, bunun kendi hakları olduğunu da ileri sürerler.

Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.
Kimi insanlar yaptıkları işten zevk duyarlar ve onu bırakmak istemezler; bu işi sürekli olarak, tekrar tekrar yapmaktan da hiç bıkkınlık duymazlar.

Abdalın dostluğu köy görünceye kadar.
Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser.

Abdal (derviş) tekkede, hacı Mekke`de bulunur.
Hemen herkesin ilgi duyduğu bir alanı, kendine özgü bir işi vardır. İlgi duyduğu alan ya da iş neredeyse kişi de orada bulunur.

Acele bir ağaçtır, meyvesi pişmanlık.
Telâşla, sabırsızca ve ivedilikle yapılan işler genellikle kötü sonuçlar doğurur; kişiyi pişmanlığın içine iter.

Acele ile menzil alınmaz.
Telâşlanıp ivmekle, sabırsız davranmakla daha çabuk sonuç alacağımız, başarı kazanacağımız sanılmamalıdır. Bilinmelidir ki her işin bir süresi vardır.

Acele işe şeytan karışır.
Düşünüp taşınmadan, çabuk davranılarak yapılan işten iyi sonuç beklenmemelidir; o iş ya yanlış ya da bozuk olur.

Acemi katır kapı önünde yük indirir.
Bir işin yabancısı olan, bir işe alışmamış, beceriksiz ya da anlayışsız kişi, kendisinden beklenen işi eksik yapar ve istenildiği gibi yerine getiremez; daha başlangıç anında veya en önemli yerinde işi bırakıverir.

Acıkan doymam (sanır), susayan kanmam sanır.
Uzun süre bir şeyin yokluğunu çekip ona ihtiyaç duyan kimse, o şeyden ne kadar çok elde ederse etsin tatmin olmaz; kendisine yetmeyeceği duygusu içinde bulunur.

Acıkmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeyden uzun süre yoksun kalan kimse, onu gördüğü anda ele geçirmek ister; kendinden geçercesine ona saldırır, sanki kudurmuş gibidir, gözü hiçbir şeyi görmez, tek düşündüğü uzun süre yokluğunu çektiği o nesnedir.

Acındırırsan arsız olur, acıktırırsan hırsız olur.
Bir kimsenin acınmasına yol açar, başkalarını ona merhamete getirirseniz, o kimse yerli yersiz yardım dilemeye başlar ve gittikçe arsızlaşır; bunun yanında kimilerinin hakkını kısar, emeklerinin karşılığını vermez ve onları aç-yoksul bırakırsanız, onlar da hırsızlık yapmaya başlarlar.

Acı patlıcanı kırağı çalmaz.
Kötü durumda olan bir kimseyi, ortaya çıkacak yeni kötü durumlar etkilemez; pek çok zorluğa katlanabilir; çünkü o, böylesi kötü durumlara alışmıştır. Ayrıca, işe yaramayacak hâle gelmiş kimseler de, tutar bir yanları olmadığı için felâketlerden çekinmezler.

Acı (kötü) söz insanı (adamı) dininden (çıkarır), tatlı söz (dil) yılanı deliğinden (ininden) çıkarır.
Onur kırıcı, sert, kötü sözler insanı öfkelendirir; sabrını taşırır, çileden çıkarır, hoş olmayan davranışlara sürükler. Bunun aksine yumuşak, tatlı, hoş sözler de öfkeli, geçimsiz, saldırgan insanları yatıştırabilir; zarar vermelerinin önüne geçip onları doğru yola sokabilir.

Aç aman bilmez, çocuk zaman bilmez.
Aç, yemek yeme ihtiyacı olan, yemesi gereken kimsedir. Bu insanın düşüncesi de karnını doyurmaktır. Onun bu isteği kimi özürlerle giderilip geçiştirilemez, böyle yapılmak istenirse kimi anlamsız ve aşırı davranışlara kaymasına neden olunur. Çocuklar da bir şey istediler mi hemen onun yerine getirilmesini isterler, beklemek nedir bilmezler.

Aç (arık) at yol almaz, aç (arık) it av almaz.
İş gördürülen kimselerden verim umuluyorsa onlar aç, yoksul ve zaruret içinde bırakılmamalı, her yönden tatmin edilmelidirler.

Aç ayı oynamaz.
Kendisinden iş beklenilen kimseden emeğinin karşılığı esirgenmemelidir; insan ya da hayvan olsun, çalışan mutlaka doyurulmalıdır.

Aç bırakma hırsız edersin, çok söyleme arsız (yüzsüz) edersin.
Yönetiminde bulunan, gözetiminde olan kimseleri maddî ve manevî yönden tatmin etmelisin. İnsanları bu yönlerden sıkıntıya düşürür, emeklerinin karşılığını vermez, kötü muameleye maruz bırakırsan yanlış yola saparlar; söz dinlemez olurlar, arsızlaşırlar.

Aç doymam, tok acıkmam sanır.
Uzun süre yokluk içinde olan aç insan elde ettiğinden çoğunu ister, tatmin olmaz, yetmeyeceği duygusunu taşır. Tok, yani varlıklı insan ise var olanla yetinir gibidir, elindekilerin bir gün gelip tükeneceğini düşünmez, yeni kazanç yollarına başvurmaz, dahası elindekileri bilinçsizce harcamaya devam eder.

Aç elini kora sokar.
Aç ve yoksul insan, zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için canı pahasına bile olsa her türlü tehlikeye atılmaktan çekinmez.
Aç gözünü, açarlar gözünü.
Uğraşılarında, giriştiğin işlerinde uyanık bulunup dikkatli olman gerekir; yoksa umulmadık, beklenmedik bir anda büyük zararlarla karşı karşıya kalabilirsin. Bu belâdan sonra aklın başına gelir ama iş işten geçmiş olur.

Açık ağız aç kalmaz.
Çalışan, didinen, ne istediğini bilen, bıkmadan usanmadan bunu dile getiren kişi geçim yolunu bulur; muhtaç duruma düşmez, aç kalmaz.

Açık yaraya tuz ekilmez.
Acısı ve derdi taze olan bir kimsenin üzüntüsünü artıracak söz ve davranışlardan kaçınmak gereklidir.

Açık yerde tepecik kendini dağ sanır.
Kıymetli, yetenekli kimselerin bulunmadığı veya az bulunduğu bir yerde, kendinde az da olsa bir şey bulunan kimse böbürlenmeye, büyüklük taslamaya başlar.

Açılan solar, ağlayan güler.
Hayatta hemen her şey bir değişimin içindedir, olduğu gibi kalmayıp tersine dönebilir, güzel çirkinleşebilir; mutsuz mutlu, yoksul da zengin olabilir.

Açın gözü ekmek teknesindedir (olur).
İnsanın tek amacı, öncelikle kendisi için gerekli, yaşaması için zorunlu olan, yokluğunu çektiği şeyi elde etmektir.

Açın karnı doyar, gözü doymaz.
1. Bir şeyin uzun süren yokluğu açlık ve doyumsuzluk duygusuna iter insanı; bu insan hiç doymamış, aç kalacakmış gibi davranır; gözü nesnelerde kalır, o nesneleri kaybedecek sanısına kapılır. 2. İhtiraslı kişi elindekiyle yetinmez, daha fazlasını ister.

Aç kurt bile komşusunu dalamaz.
Komşu hakkı çok yücedir. Komşuya hangi şartlarda olursa olsun, aç ya da zengin iyi davranılmalıdır. Çünkü toplumun dirlik ve düzenliği bir yönüyle buna bağlıdır.

Açma sırrını dostuna, o da söyler dostuna.
Sır özeldir ve gizli tutulmalıdır. Onun gerçekten duyulup yayılması istenmiyorsa, dosta bile açılmamalıdır. Açılırsa o da ağzından kaçırabilir ya da yakınına anlatabilir, bunu başkaları duyabilir, saklamaya çalıştığın şey sır olmaktan çıkar, yayılır.

Aç ne yemez, tok ne demez.
Yoksul kişi ihtiyaç duyduğu şeyin en kötüsüne bile razı olur; iyisini, kötüsünü arayacak durumda değildir. Oysa varlıklı kişi için durum farklıdır, o her zaman daha iyisini ister, en güzel şeylerde bile bir kusur bulur, mırın kırın eder.

Aç tavuk (düşünde) kendini buğday (arpa, darı) ambarında sanır (görür).
Yoksulluk çeken, varlık yüzü görmeyen kişi sürekli ihtiyaç duyduğu şeylerin hasretini çeker; kendisini onları elde etme hayaline kaptırır, olmayacak düşler kurar.

Açtırma kutuyu, söyletme kötüyü.
Hoşuna gitmeyecek sözler söylenmesine, hakkında kötü şeylerin ortaya çıkmasına yol açmak istemiyorsan karşındakini kızdırma.

Aç tokun yüzüne bakmakla doymaz.
İnsan ihtiyaç duyduğu, sürekli yokluğunu çektiği şeyleri varlıklı kimselerde görmekle onlara sahip olmuş sayılmaz. Tatmin olabilmek için onları gerçekten elde etmelidir.

Adalet ile zulüm bir yerde barınmaz.
Bu iki şey tamamen bir birinin karşıtıdır. Hak, hukuk ve doğruluğun bulunduğu yerde zulüm olamaz, zalimler bulunamaz. Zulmün bulunduğu yerde ise hak yeme, sömürü, eğrilik, azgınlık vardır ve orada da ne adalet ne de âdil vardır.

Adam adama her daim muhtaç (gerek olur).
Tek başına yaşamak oldukça zor olduğundan insanlar bir arada yaşarlar, dayanışmaya gerek duyarlar. İhtiyaçlar bu sayede karşılıklı olarak giderilir. Bu bakımdan hiçbir insanı küçümseyip yararsız saymamalı; olur ki bir gün, hiçlenen o insanın yardımına gerek duyulabilir.

Adam adama yük değil, can gövdeye mülk değil (Adam adama yük olmaz).
Birileri gelip konuğumuz olabilir, evimizde kalabilir. Bu konuk tıpkı can gibidir; can nasıl gövdeye geldiği gibi gidiyorsa, konuk da günün birinde geldiği gibi gidecektir. Bu sebeple yanımıza gelen arkadaş, dost, yakın ve konuklarımızdan yaka silkmemeliyiz.

Adam adamdan korkmaz, utanır (hatır sayar).
Bir kimse kendisine yapılan kabalık, kötülük karşısında sert tepki göstermiyor, benzer bir şekilde karşılık vermiyorsa, bu korktuğundan değildir; hatır saydığındandır, utandığındandır, duygularına egemen olduğundandır.

Adam adam denmekle adam olmaz.
Değerleri olmadığı hâlde değer verip saygı duyarak, bazı unvanlar vererek, överek, pohpohlayarak bir kimseyi iyi yetişmiş, değerli bir kimse yapamayız. Gerçek şahsiyet, olgunluk, insana yakışacak durum, tutum ve davranış insanın kendinde bulunmalıdır.

Adam adamdır, olmasa da pulu; eşek eşektir, olmasa da çulu.
Bir kimsenin toplumdaki seçkin yeri ve önemi zengin ya da yoksul hâliyle ölçülemez. Kimi insanlar son derece yoksuldurlar ama kendilerinde bir adamlık vardır. Kimileri de zengindir ama insanlıktan nasiplerini almamışlardır. Dolayısıyla yoksul olmak insanın değerini düşürmez, zengin olmak da değerini artırmaz.

Adam adamı bir kere (defa) aldatır.
Bir kimse, huyunu suyunu bilmediği bir kişiye bir kez aldanır; bir daha aldanmaz. Çünkü bir kez aldanmış ve ders almıştır. Artık kendini ona göre ayarlar, karşı tarafın düzenbaz olduğunu bildiği için tedbir alır, düzenbaz ne derse desin inanmaz ve tuzağına düşmez.

Adama dayanma ölür, duvara (ağaca) dayanma yıkılır (kurur).
İnsanlar hayatları boyunca birbirlerine destek verirler, yardımcı olurlar. Ne ki her destek ve yardım sürekli olmaz. O hâlde insan, yapacağı işlerde başkalarının yardımına ve desteğine değil, öncelikle kendi gücüne, bilgi ve becerisine dayanmalı ve güvenmelidir.

Adam ahbabından bellidir (Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu diyeyim).
İnsan daha çok anlaştığı, huyunu suyunu bildiği, sevdiği, yanında bulunmaktan hoşlandığı kimselerle arkadaşlık kurar; dostluk eder. Dolayısıyla bir kimsenin iyi ya da kötü olduğu, arkadaşlık kurduğu kimsenin kişiliğine bakılarak anlaşılabilir.

Adamak kolay, ödemek güçtür.
Bir işi yerine getireceğim demek, davranışıyla ya da tutumuyla o işi yapacağım duygusu uyandırmak, umut vermek kolaydır. Ne var ki yerine getirmek ve yapmak güçtür. Çünkü bu, bir çabaya, bir maddeye ya da bir paraya dayanır; bunlar da zor sarf edilir şeylerdir.

Adamın (insanın) adı çıkacağına (çıkmaktansa) canı çıksın (çıkması yeğdir).
Toplumun bir insan hakkında verdiği yargı kolay kolay değişmez. Eğer bir adamın adı kötüye çıkmış, bu yanıyla şöhret bulup tanınmışsa, bu durum onun için katlanılmazdır. Nereye gitse kötü yanı yüzüne vurulacak, itilip kakılacak, aşağılanıp toplum dışına itilecektir. Böyle bir hayatı yaşamak, o insan için yaşarken ölmek demektir.

Adamın iyisi alış verişte belli olur.
Alışveriş bir insanın karakterini, iyi ya da kötü oluşunu belirleyen en önemli ölçütlerden biridir. Alışveriş her şeyden önce çıkara dayanır. Birçok insan da çıkarı için ahlâk kurallarını çiğnemekten kaçınmaz. Bunu anlamanın en iyi yolu da kişiyi alışverişte denemektir. Alışveriş sırasında hileye başvurmayan, hakkı gözeten, yalan söylemeyen, ahlâksız yollara sapmayan kimse iyi insandır.

Adamın iyisi iş başında belli olur.
İnsanı gösteren sözü değil, işidir. Bir insanın gerçek değeri; becerikli mi beceriksiz mi, çalışkan mı tembel mi, başarılı mı başarısız mı, iyi mi kötü mü olduğu yaptığı işlerle, çevresindekilere karşı takındığı tutumla ölçülür.

Adamını yere bakanından, suyun ağır (sessiz) akanından kork (sakın).
Genellikle sessiz akan sular derin ve tehlikeli olurlar. Bir olay karşısında duygu ve düşüncelerini açığa vurmayan, niyetini belli etmeyen, sessiz kalan kimseler de ağır akan suya benzerler. Sinsidirler, içlerinde besledikleri kötülükleri hissettirmezler, bu bakımından sakıncalıdırlar.

Adam olana bir söz yeter.
İyi yetişmiş, kişilikli, anlayışlı, duyarlı kişiler kendilerine söylenen sözü, ilk söylenişinde anlarlar ve sözün gereğini yerine getirirler. Bir sözü defalarca söyleten, söyleyeni zorlayan, çıkmaza sokan kimselerde ise, bir kavrayış noksanlığı, bir ahlâk eksikliği var sayılabilir.

Âdemoğlu (insanoğlu) çiğ süt emmiştir.
Başlangıcından bu yana nankörlük insanoğlunun değişmez bir sıfatı olagelmiştir. Yapılan bir iyiliğe karşı, çokluk kötülükle cevap vermek, insanın atamadığı huylarındandır. Sanki bu, insanda değişmez bir hâldir. Bu bakımdan insanoğlu güvensizdir, ona karşı daima dikkatli olunmalıdır.

Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
Büyüklerin küçükler üzerinde büyük bir etkisi vardır. Çocuklar, çokluk büyüklerini örnek alırlar. Onlardan ne görürlerse onu yapmaya çalışırlar. Bu sebeple, anne-babanın çocuklar, büyüklerin de küçükler üzerindeki etkisi, eğitim açısından oldukça önemlidir.

Ağacı kurt, insanı dert yer.
Ağaç kurdu, içine yerleştiği bir ağacı veya tahtayı özünden, içten içe yiyerek çürütür ya da kurutur. Dert ve üzüntü de tıpkı ağaç kurdu gibidir. İnsanı içten içe yıpratır, perişan eder, dayanıksız kılar, yiyip bitirir.

Ağaç kökünden yıkılır.
Ağacı ayakta tutan, onu toprağa bağlayan kökleridir. Onun bütün dallarını kesebilirsiniz, ancak yıkamazsınız. Yıkmak için köklerini topraktan çıkarmak zorundasınız. Bir aile, toplum ya da düzen de tıpkı ağaç gibidir. Onu da ayakta tutan bir temel (kök) vardır. Kimi ayrıntılarını (dallarını) yok edebilirsiniz, ancak yıkıp bozamazsınız; yıkmak için temelini sarsmak, ana noktalarını bozmak zorundasınız.

Ağaç yaprağı ile güzeldir (gürler).
Bir ağacı güzel gösteren, verimli kılan, canlı tutan yaprakları, çiçekleri ve meyveleridir. Varlığını ancak bunlarla kanıtlar. İnsanlar da böyledir. İnsan ailesi, çocukları, yakınları ve dostları ile bir bütün oluşturup varlık gösterebilir. Eğer bunlardan mahrum olursa yapraksız, çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibi kalır ortada; cansız, kurumuş gibi, güçsüz ve verimsizdir.

Ağaç yaş iken eğilir.
Çocuklar mutlaka küçük yaşta eğitilmelidirler. Bu yaşlarda işlenmeye, her türlü bilgiyle donatılmaya elverişlidirler. Zaman geçip de büyüdükçe eğitilmeleri zorlaşır. Yaşlı insan kolay kolay eğitilmez. Onlar tıpkı kuru bir ağaç gibidirler. Eğilmezler, buna zorlanırlarsa kırılırlar. Bu sebeple onlara yeni bir davranış kazandırmak imkânsız gibidir.

Ağılda oğlak doğsa ovada otu biter.
Yüce Allah, her canlıyı yaratırken onunla birlikte rızkını da yaratır. Ancak insanlar aç gözlülük edip kimilerinin hakkını gasp ederler, rızklarına el koymaya çalışırlar. Dolayısıyla kimileri aç ve yoksul kalır. İnsanlar bu tavırlarından vazgeçmiş olsalar, herkesin rızkının kendisine yeter olduğu apaçık ortaya çıkacaktır.

Ağır giden yol alır, hızlı giden yolda kalır.
Gittiğimiz yolda, tuttuğumuz işte ilerlemek istiyorsak acele edip telâşa düşmemeliyiz. Yavaş yavaş ama güvenli, gerekli bir tempoda, emin adımlarla yürümeliyiz. Böyle hareket etmezsek, aceleciliğimiz yüzünden sürçebilir, yolumuzu şaşırabilir, sonuca da ulaşamayız.

Ağır kazan geç kaynar.
1. Herkesin anlayış yeteneği bir değildir, öğrenme kabiliyetleri de farklıdır. Kimi kalın kafalı kimseler bir meseleyi oldukça geç ve zor kavrarlar. 2. Bazı beceriksiz, tembel kişiler işlerini geç yaparlar ve zamanında yetiştiremezler. 3. Ağırbaşlı, olgun kimseler bir olay karşısında hemen öfkelenip telâşlanmazlar.

Ağır ol, batman gelesin.
Temkinli, ağırbaşlı, ölçülü ol ve dengeli hareket et ki, itibar göresin; sevilip sayılasın. Çünkü hafif meşrep, sulu, çabuk kızıp taşkınlık gösteren, aceleci kimseler toplumda pek sevilip yer edinemezler.

Ağır taş batman döver (yerinden oynamaz).
Tutarlı, ölçülü, ağırbaşlı, temkinli kimselerin toplumda etkin bir yerleri, ayrıcalıklı bir kişilikleri vardır. Bu ayrıcalıkları sebebiyle onlara kolay kolay kimse ilişmeye cesaret edemez, onları hırpalamaya öyle herkesin gücü yetmez, dolayısıyla ister istemez saygı görür ve yerlerini korurlar.
 
Ağır yongayı yel kaldırmaz.
Davranışları ölçülü, sözleri yerinde, temkinli ve ağırbaşlı olan insanlara dış etkenler, niyeti bozuk kimseler kolay kolay zarar veremezler.

Ağız yer, yüz utanır.İkram kabul eden, armağan alan kişi, bunları kendisine sunan kimsenin istediğini yerine getirme zorunluluğunu duyar; bir borçluluk duygusuyla bu isteği reddetmeye utanır, istemese de işi yapar.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler.
Hakkımızın yendiği yerde susup sonuca katlanmak doğru değildir. Susar, sesimizi çıkarmaz, hakkımızı aramazsak kimse bize yardım elini uzatmaz; hakkımızı vermez. Onun için hakkımızı arama yoluna gitmeli ve bu yolda sesimizi duyurmalıyız.

Ağlatan gülmez.
Başkalarına zulmeden, sıkıntı veren, çile çektiren kimselerin kötülükleri karşılıksız kalmaz; günün birinde bu dünyada ya da öteki dünyada kendisine döner, yaptıklarının cezasını mutlaka çeker, o da ağlar.

Ağrısız baş mezarda gerek (olur).
Yaşayan her insan dertten, çileden yakasını kurtarabilmiş değildir. Yaşadıkça da kurtaramayacaktır. Dolayısıyla dertsiz insan ancak mezarda bulunur. Bu demektir ki, insan dertten ancak ölünce kurtulacaktır.

Ağustosta gölge kovan, zemheride karnın ovar.
Vakit ve fırsat varken (yazın) çalışmayan, tembel tembel oturan, keyfini düşünen kimse, fırsat kaçtıktan sonra, çalışmanın zor olduğu günlerde (kışın) geçim sıkıntısı çeker; perişan olur, aç kalıp yoksul düşer.

Ah alan onmaz.
Zulmeden, hak yiyen, kötülük yapan ve bu sebeple birilerinin bedduasını alan kimse iflâh olmaz; onun sonu iyi değildir, yaptıklarının cezasını mutlaka görür.

Ahlatın (armudun) iyisini ayılar yer.
Değerli, güzel ve iyi şeyler çoklukla onlara lâyık olmayan kimselerin eline geçer ve onlarca kullanılırlar. Bu da gösteriyor ki, insanlar gelişen olaylara çok kez engel olamazlar.

Ahmağa yüz, abdala söz vermeye gelmez.
Anlayışı kıt, beceriksiz, yüzsüz ve yılışık, çıkarcı kimselere gereksiz yere yakınlık gösterilmemelidir. Yoksa bu yakınlığı kötüye kullanabilir. Yerli yersiz karşınıza çıkıp sizi rahatsız ve huzursuz edebilir. Bu gibi kimselerle kurulacak ilişkilerde dikkatli olunmalıdır.

Ahmak iti yol kocatır.
Bazı insanların girişimleri, uğraşıları, didinmeleri, yaptıkları işleri ahmaklıkları yüzünden sonuçsuz kalır; yıpranmalarına yol açar. Bunun böyle olmasının sebebi, işe iyi düşünmeden, plân yapmadan girmiş bulunmaları, karşılarına çıkacak aksilikleri hesaplamamış olmalarıdır. İşte böylesi bir giriş, onları tekrar tekrar yapmak zorunda bırakmış, zaman kaybettirmiş, yormuş ve yıpratmıştır.

Akacak kan damarda durmaz.
“Takdir, tedbiri bozar” derler. Bir zarara uğramak, önemli bir şeyimizi kaybetmek kaderimizde varsa, ne yaparsak yapalım, ne önlem alırsak alalım bunun önüne geçemeyiz. Bugün ya da yarın, er veya geç olan olacaktır.

Ak akçe kara gün içindir.
Emek vererek, alın teri dökerek kazandığımız para, sıkıntılı anlarımız ve zor günlerimiz içindir; bizi darlıktan bu para çekip kurtarır, rahata erdirir. Dara düşülen günlerimizde bu parayı harcamaktan da geri durmamalı, çekinmemeliyiz.

Akan su yosun (pislik) tutmaz.
Bilinen bir şey ki, devamlı akan su kendini ve yatağını temiz tutar; hareketsiz ve birikinti hâlinde olan su da aksine mikrop ve pisliği bünyesinde taşır. Denebilir ki hareketlilik, canlılık ve çalışkanlık insanı canlı ve üretken yapar; iyimser kılar, kötülükten uzak tutar, düşkünlüğünü önler; böylece de o insan hem kendine, hem de başkalarına yararlı olur.

Akar su çukurunu kendi kazar.
Azimli olan, bir şey yapma isteği ve gücünü taşıyan, gayretli ve atak kimseler zorluklara boyun eğmezler; amaçlarını gerçekleştirmek için imkân ararlar, yollarını ne yapıp edip bulurlar.

Akan suya inanma, el oğluna güvenme.
Kimi akar sular yavaş aktığı için tehlikesiz görünebilir, ancak yine de güvenmemelidir. Bir an o suya kapılıp sürüklenebilir, derinlere ve burgaçlara çekilip boğulabiliriz. El oğlu da tıpkı bu akar sular gibidir, kimi yanlarına bakarak onlara güven duyamayız. Çıkarı için bizi tuzağa düşürebilir, başımıza olmadık işler açabilir, zor durumda bırakıp zarara uğratabilir. Bunun için temkinli olmalıyız.

Akıl akıldan üstündür.
Her insan aynı anlayış, bilgi ve düşünme gücüne sahip değildir. Bizim akıl etmediğimizi, bir başkası akıl edebilir. Biri bizden daha iyi düşünüp karanlık bir noktada bize ışık tutabilir. Bu bakımdan önemli işlerimizde güvenli, geniş düşünce sahibi kimselere danışmaktan, onların bilgi ve tecrübesine başvurmaktan kaçınmamalıyız.

Akıl için tarik (yol) birdir.
Bir mesele ancak akıl yoluyla çözülebilir. Bu yol ise tektir. Doğru düşünenlerin, mantıklı olanların bu yolu izlediklerinde vardıkları sonuç hep aynı olacaktır.

Akıl kişiye (adama) sermayedir.
Giriştiğimiz hemen bütün işlerde başarılı ya da başarısız olmamızdaki en büyük etken akıldır. O, yapmaya çalıştığımız işte baş aracımızdır. Onu gerektiği gibi, yerinde kullanırsak iyi sonuç almamız kolaylaşır. Hemen her işte bir sermayeye gerek duyulduğu açıktır. Bu sermaye de paradır. Ama unutmayalım ki, paranın da işe yarar şekilde kullanılması akılla olur.

Akıllı düşman, akılsız dosttan hayırlıdır (Deli dostun olacağına akıllı düşmanın olsun).
Düşüncesiz ve yersiz davranan, gerçeği görmeyen, anlayışı kıt kimseler yaptıkları işlerin, söyledikleri sözlerin ne gibi sonuçlar doğuracağını hesap edemezler. Bu yanlarıyla, iyi niyetli de olsalar dostlarına bilmeyerek zarar verebilirler. Bunun aksine, akıllı düşmanın neler yapabileceği, hangi yollara başvuracağı önceden tahmin edilip sezilebilir; dolayısıyla kişi tedbirini alır, kendisine gelebilecek zararları önlemeye çalışır.

Akıllı hırsız, şaşkın ev sahibini bastırır.
Aklını kullanmasını bilen, açık göz, uyanık ve düzenbaz kimseler düşüncesiz, kavrayışı kıt, ahmak ve şaşkın kimseleri aldatmakta bir zorlukla karşılaşmazlar. Hatta bu kimseler, karşılarındaki bu aptal insanları, haklı da olsalar haksız çıkarabilirler; kendilerini suç işlememiş gibi gösterebilirler.

Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer.
Önlem almaya, hazırlıklı olmaya alışmış kimi tedbirli kimse, hemen her şeyde bir sonuca ulaşmak için sağlam bir yol arar. Bunun için de düşünüp taşınır, kolay kolay karar veremez. Dolayısıyla da epey zaman harcamış ve sonuca ulaşmakta gecikmiş olur. Oysa gözü pek atak ve yeterince düşünmeden karar veren kimse, tehlikeyi göze alıp işe girişir ve sonuca daha çabuk ulaşır.

Akıllıyı arkada tutma, akılsızı kılavuz etme.
Hangi işte, hangi yönetimde olursa olsun sağlıklı bir sonuca gidilmek isteniyorsa, mutlaka iyi ve doğru düşünenlere, işinin ehli ve akıllı kimselere öncelik verilmelidir; onlar takipçi değil, takip edilenler olmalıdır. Eğer bunun tersi yapılıp akılsız, ahmak, beceriksiz, anlayışı kıt kimselere öncelik verilir, onlar iş başına getirilirse yapılan işten olumlu bir sonuç elde edilemez; elde kalan yalnızca zarar olur.

Akıl para ile satılmaz.
İnsanlar akılca eşit değillerdir. Kimileri akıllı, kimileri aptaldır. Bunu değiştirmek mümkün değildir, böyle de sürüp gidecektir. Üstelik akıl, somut bir şey de değildir. Sonradan da elde edilemez, parayla da alınıp satılamaz. Etrafımıza şöyle bir baktığımızda delice işler yapan varlıklı insanlar, akıllıca işler yapan yoksul insanlar görürüz. Eğer akıl parayla satın alınmış olsaydı zenginlerin delice işler yapmadıklarına tanık olabilirdik.

Akılsız başın zahmetini (cezasını) ayaklar çeker.
1. İyi düşünüp taşınmadan, eni konu hesaplamadan verdiğimiz kararlar, yaptığımız girişimler bizi kötü sonuçlarla karşı karşıya bırakır, çıkmaza sokup oraya buraya koşturur, yorgun düşürür. Hemen her şeyi yeni baştan yapmak durumuyla yüz yüze getirir. 2. İşin başında olanların akıl etmeden verdikleri yanlış karar ve ortaya koydukları tutumların doğurduğu kötü sonuçların sıkıntılarını, zahmetini buyruk altında çalışanlar çeker.

Akıl yaşta değil baştadır.
İnsanın yaşlanması, aklının artması anlamına gelmez. İnsan büyüyebilir fakat aklı (kıt) kalabilir. Biliriz ki, pek çok genç yaşça büyük olanlardan daha akıllıdırlar. İnsanlar yaşlandıkça tecrübe sahibi olabilirler ama tecrübe akıllı olanların işine yarar, akılsızların değil.

Ak koyunun kara kuzusu da olur.
1. İyi ana-babadan kimi zaman kötü huylu çocuklar da olabilir. 2. Çok iyi sandığımız bir işin, girişimin veya tavrın kötü yanları da bulunabilir. 3. Arkadaş, dost ve yakınlarımızın kimi kusurlu yanları da bulunabilir.

Akla gelmeyen başa gelir.
İnsan her şeyi eksiksiz düşünüp, başına gelebilecekleri önceden kestirip tedbir alacak güçte değildir. Hiç ummadığı, beklemediği bir anda başına öyle şey gelir ki, bu şeyi daha önce hiç düşünmemiştir bile. Bu durumda yapılacak şey endişe ve korkuya kapılmamak, sakin olmaya çalışmaktır.

Aklına geleni işleme, her ağacı taşlama.
Aklına geleni hemen gerçekleştirmeye çalışma; önce iyi düşün, taşın, doğabilecek sonuçları hesapla. Bunun aksine hareket edip iş yapmaya kalkar, her önüne gelene çatarsan büyük sıkıntılarla karşılaşır, zarar görürsün.

Akraba (dost) ile ye, iç, alışveriş etme.
Hemen her alışverişin temelinde çıkar yatar. Bu çıkarlar insanları çatışmaya sürükleyip tatsızlıklara yol açabilir; sonuçta ortaya kırıcı, incitici davranışlar çıkar. Dolayısıyla alışveriş dostluğu bozucu bir işlev yüklenmiş olur. Bu ise devamlı görüşen insanlar için hoş bir durum değildir. Bu bakımdan özellikle kendine güvenemeyenler, dostluklarının devamını dileyenler alışveriş konusunda dikkatli olmalı, gerekirse birbirleriyle alışverişten kaçınmalıdırlar.

Akşama karşı gitme, tana karşı yatma.
Yüce Allah, gündüzü çalışıp rızk kazanma, geceyi de uyku ve dinlenme zamanı olarak yaratmıştır. Bu sebeple erken kalkıp çalışmalı ve erken yatmalıdır. Yola çıkmak için de en uygun zaman seher vaktidir, her şey görünür olduğundan daha güvenlidir. Gece yolculuk yapmaktan mümkünse kaçınmalıdır; gece yolculuğu hem zor, hem de tehlikelidir.

Akşamın hayrından sabahın şerri yeğdir (iyidir).
Elden geldiğince işler akşam ya da gece yapılmamalıdır. Sabah görülmesi daha uygundur. Çünkü gece iş yapmak tehlikelidir. İnsanların en yoğun, yorgun ve dalgın oldukları zaman bu zamandır. Çalışanların hata yapmaları, işi eksik görmeleri, verimsiz olmaları gündüze oranla daha fazla olur. Ayrıca gündüz elde edilebilen imkânlar gece elde edilemez. Bu bakımdan sabahleyin yapılacak iş kusurlu da olsa, akşam yapılacak işten daha iyidir.

Alacağın olsunda da alakargada olsun.
İnsanlar kolay kolay borçlu olmak istemezler. Çünkü borç ödemek, özellikle sıkıntıda olanlar için hayli zordur. Bu bakımdan borçlu olmaktansa alacaklı olmak daima iyi görülür. Alınması zor da olsa, borçlu olan ödememek için karşı da koysa, insanın alacaklı olması yine de iyi bir şeydir.

Alacakla verecek (borç) ödenmez.
Kimilerine borçlu, kimilerinden de alacaklı olabiliriz. Ne var ki, borcumuza karşılık, alacağımıza güvenip onunla borcumuzu ödeyebileceğimizi düşünmemeliyiz. Böyle yaparsak tedbirsiz hareket etmiş oluruz. Borcumuzun ödenme günü geldiğinde, eğer alacağımız bize ödenmemişse zor durumda kalabiliriz. Bu yüzden borcumuzu, alacağımızla öderiz hesabına gitmek doğru değildir; bu bir tedbirsizliktir.

Alçak uçan yüce konar, yüce uçan alçak konar.
İnsanların toplum içindeki yerlerini tutum ve davranışları belli eder. Kimi insan vardır ki alçak gönüllüdür, büyüklük taslamaz, insanların mevkilerine göre tavır takınmaz; işte bu kimseler saygı ve sevgi görür, toplum içinde yükselir. Kimi insan da vardır ki kibirlidir, herkesi küçük görür, üstünlük taslar; bu insan da hiç sevilip sayılmaz, toplum içinde de iyi bir yer edinemez.

Alçak yerde yatma sel alır, yüksek yerde yatma yel alır.
İnsan hiçbir işinde aşırılığa kaçmamalı, orta bir yol izlemelidir. Gerek maddî, gerekse manevî yönden kendisine en uygun olanı seçmelidir. Orta bir yol izlemeye yanaşmayan insana hem çok düşük, hem de çok yüksek hayat biçimi zarar verir.

Alçak yer yiğidi hor gösterir.
Elindeki imkânları sınırlı olan, basit bir görevde bulunan kimse ne kadar değerli olursa olsun kendini gösteremez; kişiliğini, yeteneğini kanıtlayıp lâyık olduğu yere gelemez. Bu durumda onun önemsiz görülmesine, etkisiz kalmasına, yitip gitmesine sebep olur.

Al elmaya taş atan çok olur.
1. Önemli, parlak mevkileri elde etmeye çalışan çok olur. 2. Değerli, güzel ve çekici olan şey herkesin dikkatini çeker. Kimileri onu elde etmeye çalışırken, kimileri de kıskançlığa düşüp onun aleyhinde çalışırlar.

Alet işler, el övünür.
İnsan ne iş yaparsa yapsın, ne kadar usta olursa olsun, o iş için gerekli araç-gereç olmadan başarı elde edemez. Durum bu kadar açık olduğu hâlde, araç-gereci bir tarafa atıp kendi ustalığı ile övünmekten geri durmaz insanoğlu.

Alışmış kudurmuştan beterdir.
Bir şeye alışkanlık tutkuyu, tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Bir şeye alışkın olan, bir anlamda onun tutsağı olmuştur. Artık onu yöneten alışkanlıklarıdır, kolay kolay bu alışkanlıklardan vazgeçmez. Alışkın olduğu şeyden kopmamak için her yola başvurur, delice davranışlar gösterir.

Al kaşağıyı gir ahıra, yarası (yağırı) olan gocunsun (gocunur).
Bir meseleyi halletmek, bir yolsuzluğu soruşturmak, bir haksızlığın önüne geçmek için ne gerekirse yapılıp söylenmelidir. Bu sırada kabahati olan varsın tedirgin olsun, alınıp telâşa kapılsın.

Allah bir kapıyı kapatırsa ötekini açar.
İşi büsbütün bozulan, bir çıkmaza düşen insan karamsarlığa kapılıp Yüce Allah`tan umut kesmemelidir. Çünkü Allah rahmetini esirgemez, O`nun rahmeti boldur. Allah hiç umulmadık bir anda bir sebep yaratır ve çare gösterir, bize iyi imkânlar sunar. Yeter ki O`na inanıp güvenelim, O`ndan umut kesmeyelim.

Allah dağına göre kar verir (verir kışı).
Yüce Allah, her kuluna kaldırabileceği ölçüde yük, sıkıntı verir. Bu kimine az, kimine çoktur. Herkesin dayanabileceği kadardır.

Allah doğrunun yardımcısıdır.
Yüce Allah, insanlara neyin eğri, neyin doğru olduğunu kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla göstermiştir. Onun yap dediğini yapan, yapma dediğini yapmayan doğru yoldadır. Onun istediklerini yerine getiren, haram kıldığı şeylerden kaçınan, onu bunu aldatmayan, yalan söylemeyen, doğruluktan sapmayan kişiye Allah yardım eder; o kişi her işte başarı sağlar, kötülük görmez, zarara da uğramaz. O hâlde doğruluktan şaşmamalıdır.

Allah gümüş kapıyı kaparsa altın kapıyı açar.
İşleri kötü giden kişi Allah`tan umut kesmemelidir. Rahmeti bol olan Yüce Allah, kimseyi rızksız koymaz. Allah`ın bir sebeple bizi içine düştüğümüz kötü durumdan çıkarıp, daha iyi ve güzel bir duruma kavuşturacağına inancımız tam olmalıdır.

Allah`ın bildiği kuldan saklanmaz.
Bütün insanlar, yaptıkları her şeyden yaratıcıları olan Allah`a karşı sorumludurlar. Allah, kullarının ne yaptıklarını, ne düşündüklerini ve kalplerinden geçenleri bilir. İnsan, eğer bir suç işlemişse, bu suçundan dolayı önce Allah`tan korkmalı ve utanmalıdır. Çünkü, hiçbir şeyin kendisine gizli olmadığı Allah, onun suç işlediğini biliyordur. Bunu gizlemek, o suçu ortadan kaldırmaz. Öyle ise onu kuldan niçin saklamalıdır?

Allah kulunu kısmeti ile yaratır.
Her insan dünyaya rızkı ile gelir. Allah, onu mutlaka bir geçim yoluna ulaştırır; bu yol zor ya da kolay olabilir. Yeter ki insanlar birbirinin rızkına el uzatmasınlar.

Allah sabırlı kulunu sever.
Acı, yoksulluk, haksızlık ve hastalık gibi üzücü durumlar karşısında ses çıkarmadan, olacak veya gelecek bir şeyi telâşa kapılmadan bekleme erdemidir sabır. Bu, insanın sahip olabileceği en değerli huylardandır. Böyle kimseler dayanıklı olur, güçlüklere göğüs gerer, kötülükleri kolay savar, sıkıntıları çabuk atlatır. Cenab-ı Hak da böyle kullarını sever. Öyleyse bu sevgiye lâyık olmak için sabırlı olmaya gayret etmeli insan.

Allah sağ eli sol ele muhtaç etmesin.
Birine muhtaç olup ondan bir şey istemek, istediğinin yerine gelmediğini görmek insana çok ağır gelir. Bu yüzden bir de hakarete uğramak, hele en yakınından böyle bir tavır görmek insanı kahreder. Bu sebeple “Allah`a, bizi en yakınımıza dahi muhtaç etmesin” diye dua etmeyi bir görev bilir insan.

Allah`tan umut kesilmez.
Allah, kendisine inananları güç durumda bırakmaz. En umutsuz anlarında bile bir sebep yaratıp onları sevindirir, işlerini yoluna kor, durumlarını düzeltir. Bu bakımdan Müslümanlar en kötü ve umutsuz durumlarında bile karamsarlığa düşüp yalnızlık korkusuna kapılmazlar. Yüce Allah`ın onlara lütufta bulunacağına, onları koruyacağına gönülden inanırlar.

Allah uçamayan kuşa alçacık dal verir.
Kiminin gücü az, kiminin yeteneği sınırlıdır. Allah, bu insanlara da durumlarına göre imkânlar verir; kolaylıklar gösterir; onların da bir hayat düzeni kurmalarına, geçim yolu bulup barınmalarına yardım eder.

Almadan vermek, Allah`a mahsus (yaraşır).
Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, ama ihtiyaç sahiplerinin muhtaç olduğu tek varlık, şanı yüce olan Allah`tır. Karşılık beklemeden yardım yapmak sadece ve sadece Allah`a mahsustur. Bu sebeple insanlar yardımlaşırken bir karşılığı gözetirler. Bir şey verirken almaya gereklilik duyarlar. Öyleyse siz başkasına yardımcı olunuz ki, başkası da size yardımcı olsun.

Almadığın hayvanı kuyruğundan tutma.
Hiçbir zaman alamayacağın bir mala alacakmış gibi, yapamayacağın bir işe yapacakmış gibi, yanında çalıştıramayacağın bir kişiye çalıştıracakmış gibi yakın ilgi gösterme. Bu, karşı tarafa boş yere umut vermek olur ki, doğru bir hareket değildir.

Alma mazlumun âhını, çıkar âheste âheste.
Zalim olma, kötülük yapıp da can yakma. Yoksa mazlumların bedduasını alır, yaptığın kötülüklerin cezasını feci şekilde çekersin.

Altın anahtar her kapıyı açar.
Para güçlü bir araçtır. Paranın halledemeyeceği, ortadan kaldıramayacağı engel ya da mesele yok gibidir. Çünkü insanlar çıkarlarına, nefislerine düşkündürler. Bu düşkünlük onları zayıf bırakır. Para da bu zayıf insanları kolayca elde eder. Dolayısıyla karşılığını para ile ödediğinizde, insanlar pek çok engeli önünüzden kaldırır; istediğiniz şeyi kolayca elde edersiniz.

Altın eli bıçak kesmez.
1. Zengin kişi para ile pek çok meselesini halleder, paranın gücü sebebiyle ona zarar vermek zorlaşır. 2. Hünerli, işinin ehli kimseyi hayat zorlukları kolay kolay etkileyemez. Bir an zorluklar onu sarssa bile, o yılmadan çalışır; işlerini yoluna kor ve hayatını sürdürür.
 
Altın eşik, gümüş eşiğe muhtaç olur.
Ne varlığa, ne makama güvenmemeli; hiç kimseye yukarıdan bakılmamalıdır. Gün gelir insan elindeki varlığı yitirip yoksullaşabilir, bir zamanlar kendisinden daha yoksul olan bir kişiye muhtaç olabilir. Mevkisini de kaybedebilir ve kendisinden daha önce altta olan insanların emrinde çalışmaya mecbur kalabilir.

Altın yere düşmekle pul olmaz.
Yetenekli, dürüst ve değerli bir kişi bulunduğu yüksek yeri (makam-mevki) yitirip önemsiz bir yerde bulunmak zorunda kalsa bile değerinden bir şey kaybetmez.

Altı olur, yedi olur, hep Allah`ın dediği olur.
İnsanoğlu ne tür hesaplar ve plânlar yaparsa yapsın, ne tür ihtimalleri göz önüne alırsa alsın, sonuçta Allah ne dilemişse o olur. Bunun için “takdir, tedbiri bozar” demişlerdir.

Aman diyene kılıç kalkmaz (Eğilen baş kesilmez).
Yiğitliğinize, mertliğinize güvenerek teslim olan kişi size sığınıyor; canının da sizin tarafınızdan korunmasını istiyor demektir. Böyle bir durumda ona kötülük yapmak ya da onu öldürmek doğru değildir. Aksi bir tavır insanlık dışı bir hareket olur, meğer ki sığınan kişi düşman bile olsa.

Ana evlâdını atmış, yar başında tutmuş.
Biliriz ki, çocuğu en fazla seven, ona en fazla emeği geçen, onu en fazla koruyan, onunla en fazla bütünleşen genellikle annedir. Bu sebeple ona ne kadar kızarsa kızsın, ondan ne kadar nefret ederse etsin, bu durumunu devamlı sürdürmesi düşünülemez. Çocuğun tehlikeye düştüğü bir anda, annelik içgüdüleri harekete geçer ve onu korumaya çalışır.

Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz.
Şehirler içinde Bağdat öteden beri güzel, önemli ve gözde şehirlerden biridir. İnsanı kendine çeken, pek çok şehirde bulunmayan özelliklere sahiptir. Annenin de diğer insanlar içinde ayrıcalıklı bir yeri vardır. Onun kadar çocuğunu seven, çocuğuna gönülden bağlı bir yakın, bir dost yoktur insanlar içinde. Ne zaman başımız dara düşse hemen o koşar, elimizden tutmaya o çalışır.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.
Kimi meseleleri üstü kapalı, bazı ipuçları vererek şöyle bir anlatmak zorunluluğu hasıl olur. Anlayışlı kimseler bu tür konuşmadan ne denmek istendiğini kolayca anlarlar. Ama kavrayışı kıt kimseler ne kadar açık anlatılırsa anlatılsın, ne kadar tekrar edilirse edilsin ne denmek istendiğini bir türlü anlayamazlar.

Araba devrilince (teker kırılınca) yol gösteren çok olur.
İnsanlar her nedense her şey olup bittikten, işler bozulduktan, ortaya kötü bir sonuç çıktıktan sonra “niçin böyle yaptın, şöyle yapsaydın, bu yolu tutmalıydın” gibi sözler söylemeyi alışkanlık edinmişlerdir. Önemli olan yapma biçimindeki yanlışlığı, tutulan yoldaki tehlikeyi önceden görmek ve uyarıda bulunmaktır.

Araba ile tavşan avlanmaz.
Hemen her iş ayrı bir araç, yol ve yöntemi gerekli kılar. Başarıya ulaşılmak isteniyorsa o iş için uygun olanlar seçilmelidir. Eğer bunun dışına çıkılırsa başarıdan söz edilemez.

Arabanın ön tekeri nereden geçerse arka tekeri de oradan geçer.
1. Büyükler nasıl bir davranış veya yaşayış yolu tutmuşlarsa çocuklar da onları taklit eder, onların izinden gider. 2. Yönetenlerin tavır biçimi, zamanla yönetilenlere geçer.

Ar dünyası değil kâr dünyası.
1. Yaptığı iş eğer namusuna dokunmuyor, onurunu zedelemiyorsa geçim için şu ya da bu işi yapmalı insan; utanıp sıkılmadan para kazanmalıdır. 2. Kimi insanlar vardır ki, namus ve onur denen değerleri bir tarafa fırlatmış, çıkar için her türlü işi yapmaktadırlar.

Arı bal alacak çiçeği bilir.
Bazı kimseler, açıkgöz insanlar ve işinin uzmanı olanlar, çıkar sağlayabilecekleri, kazanç elde edecekleri yerleri gayet iyi bilirler.

Arı, kızdıranı sokar.
Hiçbir insan durup dururken çoklukla birinin canını yakmaz. Kişi ancak kendisini kızdırıp bunaltana, sataşıp ilişene, kötülük yapana karşı ister istemez eyleme geçer; saldırır ve zarar verir.

Arık öküze bıçak çalınmaz.
Güçsüz, zayıf, kendisini zor ayakta tutan kimselerden yararlanmaya çalışmak, onlara eziyet edip çile çektirmek doğru değildir; bu yiğitliğin ve insanlığın şaşına yakışmaz.

Arpa eken buğday biçmez.
1. Kötü bir davranışta bulunan insan iyilik göremez. 2. Yapmaya çalıştığı işin üzerinde lâyıkıyla durmayan ondan iyi sonuç alamaz.

Arsızın yüzüne tükürmüşler, “yağmur yağıyor” demiş.
Arsız insan kişiliğini, saygınlığını, utanma duygusunu yitirmiş insandır. Dolayısıyla o ne kadar ağır hareket görse, söz işitse yine de aldırış etmez; pişkinliğe vurup iyi bile karşılar.

Aslan yatağından (yattığı yerden) bellidir (belli olur).
İnsanların kişilikleri ile sürekli bulundukları yerler arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Bir kimsenin kişiliği çalıştığı iş yerinin niteliğinden; yatıp kalktığı evin temizliğinden, düzeninden anlaşılır.

Asil azmaz, bal kokmaz (kokarsa yağ kokar, çünkü aslı ayrandır).
Kendine has özellikleri bulunan bir nesne ne denli biçim değiştirirse değiştirsin, aslî özelliğini yitirmez. Bu durum insan için de söz konusudur. Soylu bir aileden gelen insanlar ne denli büyük bir sarsıntı geçirirlerse geçirsinler, bayağı bir duruma düşüp yozlaşmazlar; soyluluklarını yitirmezler. Ama mayalarında kötülük, noksanlık bulunan kimseler için böyle bir şeyden söz edilemez; onlar eninde sonunda bir açık verirler, olumsuz yanlarını dışa vururlar.

Aslını inkâr eden (saklayan) haramzadedir.
Bir insan çarpık bir ailenin üyesi olabilir; yoksul, eğitim görmemiş kaba bir aileden gelebilir. Bu durumunu birilerinden saklamak ve onlara karşı bir utanç kaynağı olarak görmek son derece yanlıştır. Çünkü insan, böyle bir aileden gelmekle değersiz olamaz. Kendisini değerli ya da değersiz kılmak kendi elindedir. Böyle bir tavrı da ancak zayıf karakterli insanlar gösterebilir ya da bu tavır ancak piçlere yaraşır.

Âşığa Bağdat sorulmaz (ırak değildir).
Kim ki bir şeyi elde etmek ister, ona taşkın bir kavuşma isteğiyle yanıp tutuşur, o kimseye zor şartlar ağır gelmez; o, her türlü çabayı gösterir; her türlü fedakârlığa katlanır.

Âşık âlemi kör, dört yanını duvar sanır.
Aşk duygusuyla dolup taşan kişi, bu derin sevginin etkisiyle ne yaptığını bilemez; hoşa gitmeyecek davranışlarda bulunur, sanki bilincini kaybetmiş gibidir; yapıp ettiklerini kimse bilmez, görmez ve söylediklerini kimse işitmez sanır.

Aşını, eşini, işini bil.
Doğru, düzgün, sağlıklı, mutlu ve verimli bir hayat mı yaşamak istiyorsun? O hâlde yiyeceğine dikkat et, temiz ve helâl ye. Eşini ve arkadaşını iyi seç, kötülerden uzak dur. Bir iş edin, edindiğin işe sahip çık, onu lâyıkıyla yap.

Aş taşınca kepçeye paha olmaz.
Kimi değersiz görülen, bir kenara atılmış bulunan araçlar bir zaman gelir gerekli olurlar; bir zararı önlemeye yararlar. İşte o zaman değerleri birden bire artar, kıymet biçilemez olurlar.

At, adımına göre değil, adamına göre yürür.
Bir atın yürümesi ya da koşması, doğrudan sırtındaki binicisinin yönetimine bağlıdır; binici ne isterse onu yapar; koşar, durur ya da yavaş gider. Bir işin akışı da böyledir. İşin sonucu, verimli yahut verimsiz oluşu, o işi yapanın bilgi, beceri çaba ve tutumuna bağlıdır.

Ata eyer gerek, eyere er gerek.
Çıplak ata binmek oldukça zordur. Ata binmeyi kolaylaştıran eyerdir. Ancak bu yeterli değildir. Atın üzerinde oturacak kimse eyerin hakkını vermeli ve başarılı olmalıdır. Bunu da ancak yiğit olan yapar. Bir iş için de durum bundan farklı değildir. Yapılan işten verim alınmak isteniyorsa, önce işte kullanılacak araçlar sağlanmalı; sonra da iş ve araçlar işini iyi bilen, bunları kullanabilecek birine teslim edilmelidir.

Atanın (babanın) sanatı oğula mirastır.
Çocuklar küçük yaşlarda öncelikle babalarının yaptıkları işlerle ilgilenirler. Babanın oğulla yakın ilişkisi, çocuğun giderek babasının yaptığı işi öğrenmesine yol açar. Baba da bunun için özel bir çaba sarf etmişse, çocukta, bu işi öğrenme yolu kalıcı olur. Büyüyünce kendisi de bu sanatla uğraşır, geçimini bu yolla sağlamaya çalışır.

Atasını tanımayan Allah`ını tanımaz.
Ana-babaya değer vermek, onlara saygı-sevgi göstermek, onlara dar günlerinde yardımcı olmak, onlara “öf” bile dememek Yüce Allah`ın buyruklarındandır. Bu buyruklara itaat etmeyen, ana-babaya gerekli ilgiyi göstermeyen, onlara karşı gelen bir kimse Allah`a da karşı geliyor demektir.

At binenin (iş bilenin), kılıç kuşananın.
1. Kim ki bir işi beceriyor, bir şeyi kullanıyor, bir şeyden gerektiği gibi faydalanıyor, o şeye sahip olmalıdır; en uygunu, yakışanı da budur. 2. Kim ki başkasının yararlanmadığı, yararlanmasını bilmediği bir şeyi elinde tutuyor ve ondan yararlanıyorsa, o şey, mal sahibinden çok onun sayılır.

At binicisini tanır (bilir).
Emir altında çalışan kişi, kendisini yönetenin işten anlayıp anlamadığını, ne isteyip istemediğini, hangi olay karşısında nasıl tavır takındığını bilir; işini de ona göre yapar ve yürütür.

Ateş düştüğü yeri yakar.
Bir felâket ya da üzücü olay gerçek anlamda ona uğrayana, yalnızca ilgili kimselere acı verir; onların yüreklerini yakar. Başkalarının, uzak kimselerin duydukları acı, gösterdikleri üzüntü ise yüzeyseldir; kalıcı değil, gelip geçicidir.

Ateşle barut bir yerde durmaz.
Bir arada bulunmaları çok tehlikeli görülen şeyler birbirinden uzak bir yerde tutulmalıdırlar.

Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bir olay ya da durumun varlığı, gerçekten ortada olup olmadığı, belirtisinin görülmesiyle anlaşılacak bir şeydir. Eğer meydanda bir belirti varsa, olay veya durum da var demektir.

Atılan ok geri dönmez.
Kimi zaman iyi düşünüp taşınmadan, olacakları hesaplamadan bazı eylemlere girişir ve sonuçta pişman olur insan. O anda ilk durumuna dönmek ister ama bu mümkün değildir. Çünkü olan olmuş, iş işten geçmiştir çoktan.

Atın bahtsızı arabaya düşer.
Kimi değerli, yetenekli ama talihsiz kimseler, kişiliklerine uymayan kötü ve bayağı işlerde çalıştırılır; görevlere itilir.

Atın ölümü arpadan olsun.
Bir şeye tutkun olan, bir şeyin uzun süre yokluğunu çeken kimi kişiler, kendilerine zarar vereceğini bile bile o şeyi kullanmaktan çekinmezler ve şöyle düşünürler: “Sevdiğim şeye özlem duyarak yaşamaktansa, onu çokça (aşırı ölçüde) kullanıp (yiyip) hasta olayım; hatta öleyim.”

Atın ürkeği, yiğidin korkağı.
1. Yiğit de, at da doğacak bir tehlikeye karşı hep tetikte bulunmalı; uyanık davranıp duyarlı olmalıdır. 2. Atın da, yiğidin de korkağından kaçınmalı; onlardan hayır gelmez.

Atlar nallanırken kurbağa ayağını uzatmaz.
Meydanda olan şu ki, insana değer, nitelik ve kişiliğine göre davranılır; iş verilir. Bu bakımdan kişi başkalarını ilgilendiren konularda ortaya atılmamalıdır. Ayrıca, değersiz bir kimse de kıymetli ve nitelikli kişilere gösterilen ilgiyi ne beklemeli, ne de ummalıdır.

Atlasa kıl yapışmaz.
Dürüst, temiz, kötülükten uzak, işinde başarılı kimseler hakkında söylenen karalayıcı sözler, yapılan iftiralar havada kalır; boşuna söylenmiş olur, onlara bu sözlerin mazarratı bulaşmaz.

At ölür, itlere bayram olur.
Kimi yararlı, kıymetli, şahsiyet sahibi kimselerin ölmesi; bulunduğu görevden ayrılması ya da alınması kimi çıkarcı, kıskanç ve aşağılık kimselerin işine gelir; onların sevinmesine yol açar.

At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.
Dünyadaki her canlı gibi at da ölümlüdür. Günü gelince o da bu dünyadan ayrılır. Ama onun koştuğu, gezdiği meydan onunla gitmez; kendisinden sonrakilere kalır ve onu hatırlatır. İnsan için de durum atınkinden farklı değildir. O da ölümlüdür. Doğacak, yaşayacak ve ölecektir. Ne var ki, bu dünyadan ayrılırken bıraktığı izler sürüp gidecektir. İnsanlar bu dünyada bu izleriyle anılacaklardır. Önemli olan dünya hayatında iyi bir iz (nam) bırakmak ve rahmetle anılmaktır. Bu bakımdan kişi daha yaşarken adını yaşatacak iyi işler yapmalıdır. Unutulmamalıdır ki, yaşarken iyi işler yapan, iyi eserler bırakan kişiler öldükten sonra da unutulmazlar; onları tanıtan eserleriyle de gelecek kuşaklara taşınırlar.

At sahibine (biniciye) göre eşer (kişner).
Yönetilen veya buyruk altında çalışan kişi, tutumunu ya da çalışmasını yöneticisinin tavrına göre ayarlar. Bu sebeple yönetilen değil yöneten, çalışan değil çalıştırıcı daha önemlidir.

At yiğidin yoldaşıdır.
Çok açık olarak bilinen bir şey ki, göçebe bir millet olan Türkler için at, savaşta ya da barışta candan bir dosttur. Hemen her saati onunla geçer. At, Türkler için soyluluğun, yiğitliğin, vefakârlığın, yararlılığın ve inceliğin bir sembolüdür. Silâhsız er düşünülemediği gibi, atsız er de düşünülmemiştir. Dolayısıyla at, Türk`ün edebiyatına girmiş ve önemli bir motif oluşturmuştur. At hakkında şiir, menkıbe, masal, atasözü söylenmiş; risaleler kaleme alınmış, âdeta ona insan gibi muamele edilmiştir.

Ava gelmez kuş olmaz, başa gelmez iş olmaz.
Uçsuz bucaksız gökyüzünde uçan, istediği yere ulaşabilen kuşlar bile avlanmak tehlikesinden kurtulamazlar. Hele usta avcılar da varsa tehlike daha da artar. İnsanlar da benzer biçimde tehlikelerden uzak değillerdir. Hiç ummadıkları çeşitli felâketlerle karşılaşabilir, dert ve sıkıntılara düşebilirler. İnsan kendini ne kadar güvenlik alanına çekmeye çalışırsa çalışsın dert, sıkıntı, tehlike, kaza ve türlü işlerden yakasını kurtaramaz.

Ava giden avlanır.
Bir çıkar sağlamak için birilerine tuzak kuran, onları aldatan, onlara zarar vermeye çalışan kimse, yapmaya çalıştığı kötülüğe kendisi düşer; zarara uğrar.

Av avlayanın, kemer bağlayanın.
Bir uğraş vererek bir şeyi ele geçiren kimse, onu hak eder; o, onundur. Doğrusu ve yakışık alanı da budur. Aksini düşünmek yanlıştır. Bunun yanında, bir şey, onu kullanmasını becerip faydalanmasını bilenindir.

Avrat var ev yapar, avrat var ev yıkar.
Kimi becerikli, iyi huylu kadınlar vardır ki, yoksulluk içinde bile olsa onlar eve bir çeki düzen verir; temiz tutar, evi yaşanacak hâle getirirler; içten, samimî davranışlarıyla yuvalarını mutlulukla doldururlar. Kimi kadınlar da vardır ki, huysuzlukları, beceriksizlikleri, kötü davranışlarıyla ailenin düzenini ve mutluluğunu bozarlar. Bolluk içinde bile olsalar, onların tertipsizlikleri, düzensizlikleri, beceriksizlikleri yüzünden ailede huzur kalmaz; onların bu tabiatları yüzünden aile kötüye gider, perişan olur ve sonunda yıkılır.

Ayağa değmedik taş olmaz, başa gelmedik iş olmaz.
Hayat öyle pürüzsüz, gailesiz değildir. İnsanoğlu yaşadığı hayat süresince çeşitli engeller, güçlükler ve olaylarla karşılaşır. Sıkıntılara, çeşitli felâketlere uğrar. Kimi zaman tersi de olmaz değildir, rahata ve mutluluğa da kavuşur.

Ayağını sıcak tut, başını serin; gönlünü ferah tut, düşünme derin.
Sağlıklı olmak, türlü hastalıklardan korunmak için ayağı sıcak, başı da serin tutmak oldukça faydalıdır. Beden sağlığımızı düşündüğümüz gibi ruh sağlığımızı da düşünmek zorundayız. Bunun için de her sorunu dert etmemeli, olur olmaz şeylere üzülmemeliyiz; sabırlı ve geniş gönüllü olmalı, rahat hareket etmeliyiz.

Ayağını yorganına göre uzat.
Dengeli yaşamak isteyen insan mutlaka gelirini, giderine göre ayarlamalıdır. Harcamalar geliri aşmamalı, imkânlar zorlanmamalıdır. Aksine bir hareket bütçeyi sarsar, dengeyi bozar, insanı sıkıntıya sokup rahatsız eder.

Ayağı yürüten baştır.
Bedensel hareketlerimizin tümü beynin bulunduğu kafaya bağlıdır, kafaya göre bir yön tutar ve gelişir. Bunun gibi bir işçinin verimli iş yapmasını, bir toplumun dirlik düzenlik içinde yol tutmasını da başta bulunan yöneticiler sağlar.

Ayı görmeden bayram etme.
Müslümanlar Ramazan orucuna gökte hilâli (ay`ı) görünce başlarlar; oruç bitince, yani bir ay sonra yine gökte hilâli görünce bayram ederler. Ayı görme işi de son derece dikkat isteyen bir iştir. İnsanlar ayı görmeden nasıl bayram yapamıyorlarsa, sen de bir iş gerçekleşmeden ona oldu gözü ile bakıp de sevinme; dikkatli ol, ola ki bir sebep yüzünden iş gerçekleşmeyebilir, üzülebilirsin.

Ayıpsız yâr (dost) arayan, yârsız (dostsuz) kalır.
Hemen her şeyin, her insanın bir kusuru, bir eksiği vardır. Hatasız kul olmaz. Dolayısıyla insanın mükemmel bir dost, arkadaş ve sevgili aramaya çalışması boşunadır. Böyle bir dost bulamayacağı gibi, dostsuz kalması da mümkündür. Bu bakımdan insan bir şey elde etmek, bir dost bulmak istiyorsa onları kusurları ile kabul etmeye hazır olmalıdır.

Ay ışığında ceviz silkilmez.
Bir işten iyi, verimli bir sonuç alınmak isteniyorsa, o işin şartları da, araçları da yeterli ve uygun olmalıdır. Aksi takdirde kötü bir sonuçla karşı karşıya kalması mukadder olur.

Aza demişler: “Nereye?”, “Çoğun yanına” demiş.
Çok, her zaman azdan daha baskın çıkar. Bu bakımdan genellikle her şeyin azı, çoğa boyun eğer; yahut az, çoğa uyar. Büyük sermaye, küçük sermayeye fırsat vermez; onu idare eder. Bir toplumda çoğun oyu, azın oyunu geçersiz kılar; dolayısıyla az oy sahipleri, çok oy sahiplerine uymak zorunda kalırlar.

Aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz.
Kim ki elindekinden hoşnut olmuyor, onu yeter bulmuyor, onunla yetinmiyor, daha fazlasını istiyor ve onu hor görüp geri çeviriyorsa büyük bir hata işliyor demektir. Çünkü çoklar, azların (küçük şeylerin) birikmesiyle meydana gelir. Küçük şeylere sahip çıkmayan, onların birikmesiyle olmuş olan çoğu da kaybetmiş sayılır.

Azıcık aşım, kaygısız (ağrısız) başım.
Aralıksız çalışarak, çeşitli sıkıntılara katlanarak, amansız zorluklara göğüs gererek zenginlere özgü bir hayat yaşamaktansa, didişmelerden ve çekişmelerden uzak, gösterişsiz ve sakin bir hayat sürmek daha yeğdir.

Az söyle, çok dinle.
Dinlemek, öğrenmenin güzel bir yoludur. Kulak vererek dinleyen insan pek çok şey öğrenebilir. Oysa çok konuşan insanda yanılma payı (özellikle bilmediği konularda) çok olur, hata yapma ihtimalî de artar. Ayrıca kişi yanlış ve çok konuşmalarıyla çevresindekileri rahatsız da edebilir.

Az tamah çok ziyan getirir.
Elindekiyle yetinmeyen, daha fazlasını isteyen, isteklerine kavuşmak için çeşitli yollara başvuran insan, bu tutumundan ötürü zarara uğrar. Çünkü aç gözlülüğün sebebiyle ihtiyatsız davranmış ve tehlikenin içine düşmüştür. Bu gibi kişiler kimi zaman ellerindekileri de kaybederler.

Az veren candan, çok veren maldan.
Var olalı beri insan, insanın yardımına ihtiyaç duymuştur. Bu bakımdan ihtiyaç sahibine yardımda bulunmak bir insanlık görevi hâline gelmiştir. Kimi yoksul kimseler birilerine yardım ya da armağan olarak bir şey verirlerse (küçük de olsa) bu onlar için bir fedakârlıktır. Çünkü verdikleri şeyden kendilerinde de yok denecek kadar az bulunmaktadır. Dolayısıyla yardımları ya da armağanları yürekten, içten ve candandır. Bunun yanında zengin olanın yapacağı yardım, fakirin yaptığı yardımdan daha fazla olabilir. Ancak bu onun için fedakârlık sayılmaz. Çünkü ihtiyacından fazla olan malından vermiştir. Dolayısıyla verdiği malın yoksulluğunu çekmiyordur o.
 
Geri
Üst