TÜSİAD Başkanlığına Ümit Boyner seçildi
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD’ın bir çıkar grubu olmadığını TÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli baskı grubu olduğunu belirtti.
Ümit Boyner, TÜSİAD 40. Genel Kurulunda, yeni Yönetim Kurulu üyelerinin seçilmesinin ardından yaptığı konuşmasına, yönetim kuruluna seçtikleri için TÜSİAD üyelerine teşekkür ederek başladı.
Boyner, bayrağı devraldıkları ve kendisinin de yönetim kurulu üyesi olduğu, Türkiye’nin hayi fırtınalı döneminde görev alan Arzuhan Doğan Yalçındağ’a da kendilerine gösterdiği liderlik için şükranlarını sundu.
Boyner, “Arkadaşlarım ve ben önümüzdeki 2 yıl boyunca bu görevi büyük bir onur ve heyecanla yerine getirmeye çalışacağız” dedi.
TÜSİAD gibi Türkiye için düşünen, üreten, iş imkanları yaratan, pozitif farklılık yaratmaya çalışan ve hem üyeleri hem kamuoyu nezdinde çok büyük beklentiler yaratmış bir derneğin yönetim kurulunda olmanın kendileri için ne ifade ettiğini paylaşmak istediğini söyleyen Boyner, şunları kaydetti:
“TÜSİAD Türkiye’nin en etkili, entelektüel çizgisi sağlam, bağımsız sivil toplum örgütüdür. TÜSİAD bir çıkar grubu değil, TÜSİAD Türkiye’nin en önemli baskı grubudur. Bu yüzden TÜSİAD iktidarlar ve muhalefet tarafından çok tavsiye edilmesine rağmen yıllardır sadece kendi işine bakamaz. TÜSİAD rastgele bir dernek değildir. Neredeyse 40 yılı bulan tarihi içinde Türkiye’nin gündeminin ne olması gerektiği hakkında önemli çalışmalar yapmış, mücadeleler vermiş bir kurumdur. Çoğu zaman zamanından önce veya ütopik olarak değerlendirilmiş ama TÜSİAD tüm buları göze alarak her zaman doğru bildiğini kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu süre zarfında Türkiye’nin önüne koyduğu gündem çok zaman ülkenin yol haritası haline gelmiştir.”
1990’lı yıllarda hemen herkes statükoyu sarsmamak gerektiğini söylerken bu derneğin farklı önerilerle ortaya çıktığını, soğuk savaşın bitmesinden sona Türkiye’nin refah geleceğinin dünya ekonomisi ile entegre olmak ve demokratikleşmeye bağlı olduğunu yüksek sesle söylediğini, bu hedeflere ulaşmak için AB üyelik sürecine büyük önem verilmesi gerektiğini savunduğunu ve bunun her zaman takipçisi olduğunu belirtti.
TÜSİAD’ın 1990’lı yıllarda liberalleşme ve demokratikleşmede mücadelenin en ön saflarında yer aldığını hatırlatmayı bir görev bildiğini söyleyen Boyner, “Geleceği doğru kurabilmek için tarihi doğru bilmek gerektiğine inandığımdan... Tarihimiz budur, geleceğimiz de böyle olacaktır, olmak zorundadır” dedi.
“TÜSİAD SADECE KENDİSİYLE YARIŞIYOR”
Boyner, bugünden itibaren ileriye bakmak, TÜSİAD’ın yeni bir 10 yılın başındaki misyonunu tasarlamak ve eylem planını uygulamaya koymak zorunda olduklarını belirtti.
TÜSİAD’ın sadece 2007-2009 döneminde millet meclisi ve bürokrasinin talebi üzerine 200’e yakın görüş oluşturduğunu söyleyen Boyner, bunları gerekli mercilerle ve kamuoyu ile paylaştığını anlattı.
Boyner, “İşte bu toluluğu aslında kurum yapan bu altyapı, artık TÜSİAD’ı salt bir temsil örgütü olmanın ötesinde fikir üreten bir fabrika, bir düşünce örgütü düzeyine çıkarmıştır. TÜSİAD üyesi olmak bir kalkınma ve gelişme sürecine, bir modernleşme projesine destek olmaktır. TÜSİAD üyesi olmak Türkiye’yi dünyaya en üst düzeyde rekabetçi ve en ileri demokrasiye sahip gücü olarak entegre etmeyi amaçlamaktır. TÜSİAD dinamizmiyle, öncülüğüyle, cesaretiyle sadece kendisiyle yarışıyor” dedi.
“AB ÜYELİĞİNİN HAYALİ BİR SÖYLEME İNDİRGENMESİNİ KABUL ETMİYORUZ”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, “G20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Boyner, TÜSİAD’ın 40. genel kurul toplantısında gerçekleştirilen seçimlerin ardından, toplantının kapanışında yaptığı konuşmada, yeni dönemdeki çalışma prensiplerine ilişkin bilgi verdi.
2010-2011 döneminde hangi konuların öncelikli olarak ele alınacağı anlayışını kurumsallaştırmayı tasarladıklarını belirten Boyner, şubat ayında sunacakları program ile üyelerin rahatlıkla katkı sağlayabileceği, izleyerek değerlendirebileceği; saydam, somut ve hesap verebilen bir yapıdan bahsettiklerini kaydetti.
Tüm hükümet, bürokrasi ve uluslararası etkileşimlerini programdaki tematik öncelendirme çerçevesinde gerçekleştireceklerini söyleyen Boyner, bir önceki dönemde başlatılmış olan üye etkileşim programlarını çeşitlendirerek ve derinleştirerek üyelerin yönetim ve karar süreçlerine kapsamlı katılımını sağlamayı amaçladıklarını ifade etti.
Boyner, yeni dönemde programlarını biraz daha mesele odaklı ve ölçülebilir kriterlerle ilişkili bir yapıya taşımayı amaçladıklarını dile getirdi.
Ümit Boyner, geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’nin hala sürmekte olan bir değişimden geçtiğini ve ülkedeki iktidar yapısının hızla farklılaştığını belirterek, 2001 krizi ardından gelen süreçte hem ekonomide hem siyasette bu yıllarda TÜSİAD’ın savunmuş olduğu gündemin maddelerinin bir çoğunun hayata geçtiğini, yanlışları gördüklerinde de bunlara dikkati çektiklerini anlattı.
Küresel kriz sonrası dönemde rekabet yarışının tüm dünyada zorlu olacağına işaret eden Boyner, bu noktada enerji, iletişim gibi altyapı sektörlerinin kamu gelir kaynağı olarak algılanmaması, kayıt dışıyla etkili ve samimi mücadele ve inovasyon kapasitesini geliştirme konularına önem vereceklerini bildirdi.
Boyner, işsizliğin azaltılmasına yönelik bir sanayi ve hizmetler stratejisi üzerinde çalışmanın önem taşıdığına ve dünyada küresel krize neden olan regülasyon zafiyetinin devam ettiğine dikkati çekerek, “G20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Temel yatırım kararlarını alanların, üretim ve istihdam yaratanın girişimciler olduğunu, diğer bir deyişle büyüme ve ekonomik faaliyetin, Türkiye’nin dört bir yanındaki tüm girişimcilerin oluşturduğu bir süreç olduğunu söyleyen Boyner, “Bir iş dünyası örgütünün devletten talebi ancak işbirliğidir” şeklinde konuştu.
Bugün dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde çok anlamlı bir ekonomik engel görülmediğini ifade eden Boyner, AB üyelik sürecine ilişkin şu görüşleri dile getirdi:
“2007 yılında hükümet, bizim de TÜSİAD olarak benimsediğimiz 2014 tam üyelik hedefini dillendirdi. Bugün bu tarihten pek bahseden kalmadı. Oysa AB projesi, Türkiye’nin neredeyse 1,5 asırlık tercihi olan bir değerler bütünü ve yaklaşımın tezahürüdür.
AB mevzuatına teknik uyum bir-iki yıllık bir çalışmayla sonuçlandırılabilecekken, AB, üyeliğinin ve 2014 hedefinin neredeyse hayali ve dalga geçilir bir söyleme indirgenmesini kabul etmiyoruz.”
AB projesine iki nedenle gönülden inandığını ifade eden Ümit Boyner, ilk olarak Türkiye’nin yerinin orası olduğunu, ekonomik entegrasyonun sosyal ve siyasal entegrasyonla taçlandırılması gerektiğini; ikinci olarak da AB projesi ile demokratikleşme arasında organik bağlar bulunduğunu vurguladı.
Boyner, şimdiye kadar sivilleşme yolunda hayli yol katedildiğini, kuvvetler ayrılığı, şeffaflaşma, kişisel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine odaklanılması gerektiğini, bunların hepsinin AB üyelik süreciyle gerçekleştirilecek gibi görüldüğünü belirterek, “Avrupalı liderler popülist iç politika amaçlarına Türkiye’yi alet ettikçe ve bunların sonucunda AB süreci Türkiye gündeminde geriye düştükçe bizim demokratikleşme evrimimizin de yavaşladığını gözlemliyoruz” dedi.
KOÇ: BİZ TARAFIMIZI, KİMİN NEYİ SAVUNDUĞUNA GÖRE SEÇMEYİZ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, “samimi olarak TÜSİAD’ın güç ve etki kaybettiğini düşünen ve bundan endişe duyan dostlarımıza da şunları söylemek isterim; Birincisi ’güç’ bizim tercih ettiğimiz bir kavram değil. Biz demokrasilerde güç kullanmaya değil konsensusa, uzlaşmaya inanan bir topluluğuz” dedi.
Mustafa Koç, TÜSİAD’ın 40. Genel Kurul toplantısında, video konferans yoluyla yaptığı konuşmada, TÜSİAD’ın ülkede kurumsal yapısını yerleştirmiş nadir sivil örgütlerden biri olduğunu söyledi.
Koç, “Hiçbir başkan kişisel görüşlerini TÜSİAD’a mal etmez, etmemiştir. Başkanlarımız kurumsal sözcülerdir, yönetim kurulunun iradesini temsil ederler ve ağızlarından çıkan her sözün arkasında dernek organlarının çalışması vardır. Üyelerimiz, kendi farklı görüşleri olduğunda, bunu da açıkça beyan etme imkanına her zaman sahip olmuştur” dedi.
TÜSİAD’ın 39 yıllık geçmişinde zaman zaman gücü ve etkinliğinin tartışma konusu edildiğini dile getiren Koç, bu tartışmaların açıldığı dönemlerin, siyasette çatışma ve kutuplaşmaların yükseldiği dönemler olmasına özellikle dikkati çekmek istediğini kaydetti.
Bunun nedeninin, tarafların TÜSİAD’ı tam ve kesin olarak kendi saflarında görme isteği ve TÜSİAD’ı kendi zihinlerindeki şablona oturtma çabası olduğunu belirten Koç, şöyle devam etti:
“Kuşkusuz TÜSİAD’ın gücü ve etkisini samimiyetle tartışan dostlarımız hatta üyelerimiz de var. Burada onları tenzih ederek konuşuyorum. Biz ekonomide, siyasette, sosyal alanlarda tartışılan konularda görüşlerimizi söyleriz. Bunu yaparak da o konu özelinde taraf oluruz. Ama biz tarafımızı, kimin neyi savunduğuna göre seçmeyiz. Ülke yararını hangi tezde gördüğümüze bakar ona göre konuşuruz. Çoğu zaman da alternatif yollar, görüşler üretir bunları ortaya koyarız. Bir görüş ortaya atmışsak, bunun arkasında mutlaka bir çalışma, analiz ve araştırma olmasına özen gösteririz. Bunu yapamamışsak susup otururuz.
Samimi olarak TÜSİAD’ın güç ve etki kaybettiğini düşünen ve bundan endişe duyan dostlarımıza da şunları söylemek isterim; Birincisi, ’güç’ bizim tercih ettiğimiz bir kavram değil. Biz demokrasilerde güç kullanmaya değil konsensusa, uzlaşmaya inanan bir topluluğuz. Etkili olmak ise, elbette görüş sahibi olan herkesin arzu ettiği bir şeydir. Bu etki bazen bağırarak, bazen fısıldayarak, bazen duruşunu bozmadan sabırla tekrar ederek sağlanabilir. İkincisi, Türkiye’de süreç daha tamamlanmamış olsa da demokratik gelişme konusunda alınmış epeyi mesafe var. Bizi örnek alan çok sayıda iş dünyası örgütü kuruldu. Artık belirli görüşleri dile getiren tek ses olmaktan çıktık. Bundan da memnuniyet duyuyoruz.”
“BİZ KONUMLARIN DEĞİL KONULARIN SAVUNUCUSUYUZ”
Koç, “Bizim etkili olma ölçütümüz, hükümetlere yakın olmak değil.
Diyalog kanallarının açık olması, ülke çıkarlarını savunduğumuzun anlaşılması yeterli. 39 yıllık tarihimiz bize gösterdi ki, niyetimiz ve bakış açımız bugün anlaşılmazsa, yarın anlaşılıyor. Bizim etkili olma ölçütümüz, iyi muhalefet yapmak da değil. Bu bizim işimiz değil. Biz, konumların değil konuların savunucusuyuz. Herkes kendi işini doğru yaparsa bütün bunlara ihtiyaç kalmaz” dedi.
“AB ÜYELİĞİ İLE İLGİLİ DURUM ORTADA”
AB müzakereleri başladığında, TÜSİAD’ın misyonunu tamamladığı yolunda görüşlerin de ortaya atıldığını anımsatan Koç, şunları ifade etti:
“AB üyeliği ile ilgili durum ortada. Peki misyon olarak benimsediğimiz diğer gelişme alanları, tüzükteki amaç maddesinin ana bileşenleri ne durumda? İnsan hakları evrensel ilkelerinin egemenliğini sağlamış durumda mıyız? Düşünce, inanç ve girişim özgürlükleri konusunda işimiz artık bitti diyebilir miyiz? Laik hukuk devleti konusunda içimiz rahat mı? Yüksek standartlı katılımcı bir demokrasiye sahip miyiz? Liberal ekonominin, rekabetçi piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını geri dönülmez biçimde yerleştirebildiğimizi söyleyebilir miyiz? Sürdürülebilir bir çevre dengesi bilincini oluşturabildik mi?
Bu sorulara gönül rahatlığıyla ’evet’ diyemiyorsanız, TÜSİAD’ın ne misyonunun tartışmasına gerek var ne de daha yıllarca yönetim kurullarımız program ve etkinlik sıkıntısı çekecektir.”
“YAPILMASI GEREKEN NE VARSA YAPILACAK”
Bir kısım dostların, ülkede çokseslilik, alternatif çözümler sunma ve bunların takipçisi olma konusunda kaygı duyduklarını gördüğünü belirten Koç, “Onlara bu kürsüden şu teminatı vermek istiyorum: TÜSİAD 39 yıldır olduğu gibi önüne koyduğu misyonu tümüyle yerine getirmeye devam edecektir. Bunun için yapılması gereken ne varsa yapılacak, söylenmesi gereken ne varsa söylenecektir. Bu, geçmişte de böyle olmuştur, gelecekte de böyle olacaktır. Bundan emin olabilirsiniz” dedi.
“YALÇINDAĞ İLE ÇALIŞMAK BİZLER İÇİN BİR ZEVKTİ”
Mustafa Koç, 3 yıldır çok yakın çalıştığı ve TÜSİAD başkanlığı görevini üstün bir başarı ile yürütmekte olan Arzuhan Doğan Yalçındağ’a ve ekibine de teşekkür etmek istediğini belirtti.
Koç, “Çalışkan ve özverili iş anlayışıyla kurumumuza büyük hizmetleri olan sayın Yalçındağ ile çalışmak bizler için bir zevkti, kendisini özleyeceğiz” dedi.
Yeni seçilecek başkan ve yönetim kuruluna da başarı dileklerini sunan Koç, “TÜSİAD içinde yer alan tüm kurullar ve üyelerimiz, her dönem olduğu gibi bu yönetim döneminde de, misyonumuz çerçevesinde yeni başkan ve yönetim kuruluna destek vermeye devam edecek ve ülkemiz için en yüksek katma değeri yaratmaya çalışacaktır” dedi.
“TÜSİAD GÜÇLENEREK YOLUNA DEVAM ETMİŞTİR”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, hemen her hükümetin TÜSİAD’ın, övgü ve takdirlerimizi memnuniyetle karşılarken, gerektiği zaman yönelttiği eleştirilerinden ise fazlasıyla rahatsız olduğunu, hatta zaman zaman konuşmalarını engellemek için demokrasilerde olmaması gereken tarzda polemikler yarattığını, baskılar uyguladığını söyledi.
Koç, TÜSİAD’ın 40. Olağan Genel Kurulundaki açılış konuşmasını, geçirdiği kaza nedeniyle bulunduğu hastaneden, telekonferans yöntemiyle gerçekleştirdi.
Genel kurulların TÜSİAD gibi yapılar için yalnızca bir önceki dönemin değil, bazen daha geniş planda amaçların, vizyonun, kurumun önüne koyduğu görevlerin ve hedeflerin tartışıldığı platformlar olduğuna işaret eden Koç, “Türkiye gibi gündemi bir türlü durulmayan ya da istikrara kavuşmayan bir ülkede, bizler ne yazık ki bu fırsatı yeterince kullanamıyoruz” dedi.
Koç, bugün yalnızca TÜSİAD hakkında konuşmak istediğini ifade ederek, TÜSİAD’ın bu yıl 39’uncu yılını geride bırakacağını, 39 yılın bir ülkenin tarihinde uzun bir süre olmadığı, buna karşılık Türkiye’de bağımsız sivil ve gönüllü iş dünyası kuruluşları açısından benzeri olmayan bir sürekliliğin ve kararlılığın göstergesi olduğunu söyledi.
Derneğin ilk kuruluş hedefinin Ankara’ya başta sanayi olmak üzere özel sektörün ülke kalkınmasındaki rol ve önemini daha iyi anlatabilmek olduğunu dile getiren Koç, bu sınırlı hedefin çabuk aşıldığını, TÜSİAD’ın, sonraki yıllarda çalışmalarını piyasa ekonomisine geçiş ve Türkiye’nin dünya ekonomisiyle entegrasyonu üzerine odakladığını anlattı.
Mustafa Koç, TÜSİAD’ın bu yaklaşımının, Türkiye’nin yeni gelişme modelinin temelini oluşturmaya başladıktan sonra, artık yapılması gereken, piyasa ekonomisinin tüm kuralları ve kurumlarıyla yerleşmesini sağlamak olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Ülkemizde demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, siyasetin çağdaş normlara göre yapılması, temel ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlardaki reformlarla insanlarımızın yaşam standardının yükseltilmesi de ana konu başlıklarımız olmaya başladı. Türkiye için özlediğimiz yüksek yaşam, yönetim ve piyasa standartlarının kristalleştiği bir model olarak Avrupa Birliği’ni gördük. Enerjimizi AB ile müzakerelerin başlaması üzerinde yoğunlaştırdık.
Bütün bu süreçler mücadele ile geçti. Zaman zaman hükümetlerle ters düştük. Şimşekleri üzerimize çektik. Her zaman spotların altında olduk, takdir ve eleştiri başa baş bir biçimde çabalarımıza eşlik etti. Geriye dönüp baktığımızda savunduğumuz birçok temel görüşün ülkemizin ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişiminde etkili olduğunu görebiliyoruz. Bu etkiyi, her şeyden önce üyelerimizin desteği ve savunduğumuz görüşlerin kamuoyunda kabul görmesi sayesinde sağladık. Üyelerimizin desteğinin altını çiziyorum. Çünkü, her biri kendine özgü fikirlere sahip, kendi alanlarının lideri olmaya alışmış, farklı siyasi görüşlerden gelen bireylerin, çok önemli konularda temsil iradelerini kurumsal bir yapıya devredebilmeleri azımsanabilecek bir şey değildir. İçimizden çıkan farklı sesler ise zenginliğimiz olmuştur.”
TÜSİAD’ı 39 yıl ayakta tutan zenginliğin, farklılıkların birliği olduğuna işaret eden Koç, “Her kritik rapordan sonra TÜSİAD’ın çatladığını ileri sürmeye hevesli çevreler ortaya çıkmıştır, ama TÜSİAD güçlenerek yoluna devam etmiştir” dedi.
Koç, şöyle konuştu:
“39 yıldır TÜSİAD’ın partiler üstü kalmasını, ekonomide, siyasette, sosyal konularda taraf olup taraftar olmamasını sağlayan da bu yapıdır. Hemen her hükümet, övgü ve takdirlerimizi memnuniyetle karşılarken, gerektiği zaman yönelttiğimiz eleştirilerimizden ise fazlasıyla rahatsız olmuş, hatta zaman zaman konuşmamızı engellemek için demokrasilerde olmaması gereken tarzda polemikler yaratmış, baskılar uygulamıştır. Ön cephede genellikle derneğin başkanı gözüktüğü için, kimi başkanlarımız kişisel olarak da hedef tahtasına oturtulmuştur.
YALÇINDAĞ: DAYANIŞMA RUHUNA HENÜZ KAVUŞMUŞ DEĞİLİZ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelecek dönemin uluslararası dinamikleri, enerjinin jeopolitiği ve ekonomisinin Türkiye’yi, uluslararası sistemde daha öne çıkaran bir rol oynamaya neredeyse ittiğini, ancak bu potansiyelin hayata geçirilmesi için gereken toplumsal ve siyasal huzur, mutabakat zemini ve dayanışma ruhuna henüz ulaşılmadığını kaydetti.
Yalçındağ, 3 yıl önce başladığı TÜSİAD Başkanlığı görevinden bugün ayrılacağını, son kez bu sıfatla üyelerin huzurunda olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek başladığı konuşmasında, geçirdiği kaza nedeniyle toplantıya telekonferans yöntemiyle katılan YİK Başkanı Mustafa Koç’a acil şifalar diledi, ayrıca, Haiti’de yaşanan felaketle ilgili yaraların en kısa zamanda sarılması temennisinde bulundu.
Geçtiğimiz 3 yılın, Türkiye’de köklü siyasi değişikliklerin yaşandığı, dünya ekonomisinin derin bir kriz yaşadığı döneme denk geldiğini belirten Yalçındağ, sıkıntıların ya da yaşanan çalkantıların sona erdiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Ancak bu çalkantılardan sonra ortaya çıkacak tablonun herkes açısından sağlıklı ve ümit verici olacağından şüphe etmediğini dile getiren Yalçındağ, dünyanın ekonomik ve siyasal olarak, benzeri ancak büyük yapısal dönüşüm dönemlerinde görülen bir değişimden geçtiğini, 1930’lardan bu yana yaşanan en derin ekonomik krizin ortaya çıkardığı tabloda küresel ekonomik gücün sanayileşmiş batı dünyasından BRIC ülkelerine doğru kaydığını anlattı.
Soğuk savaş döneminde şekillenen kurumsal düzenlemelerin çağımız dünyasında yetersiz kalmaya başladığını, dünya ekonomisiyle ilgili kararların bundan böyle sadece G7 bünyesinde değil G20 bünyesinde alınmasına karar verildiğine dikkati çeken Yalçındağ, küresel ekonominin yönetiminin daha katılımcı ve demokratik hale getirilmesi ihtiyacının kuvvetle hissedildiğini dile getirdi.
Ekonomide tanık olunan bu güç kaymasının bir sonucu olarak kalkınmakta olan ülkelerin dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak istediğini belirten Yalçındağ, şunları kaydetti:
“Dünyada yeni bir güç dağılımı ve dengesi şekillenirken BM’nin örgüt yapısının da daha katılımcı ve demokratik bir yönde bugünün gerçeklerine uyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gündemde...
Türkiye bu tablo içinde öne çıkan bir ülkedir. G20 üyesi ve bölgesel bir güç olarak profili yükselen bir devlettir. Merkezinde bulunduğu hepsi de sorunlu, çevre bölgelerin ekonomik dinamosu konumundadır.
Batı’ya açık, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasından dolayı Türkiye’nin yumuşak gücüyle etrafını etkileyebilen bir ülke haline geldiğini görüyoruz. Gelecek dönemin uluslararası dinamikleri, enerjinin jeopolitiği ve ekonomisi Türkiye’yi, uluslararası sistemde daha öne çıkaran bir rol oynamaya neredeyse itiyor. Ne var ki bu potansiyelin hayata geçirilmesi için gereken toplumsal ve siyasal huzura, mutabakat zeminine, dayanışma ruhuna henüz kavuşmuş değiliz.”
TÜSİAD’IN YENİ YÖNETİM KURULU SEÇİLDİ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yeni yönetim kurulu seçimi tamamlandı.
TÜSİAD 40. genel kurulunda gerçekleştirilen seçimlerde 200 üye oy kullanırken, 2 geçersiz oya karşılık 198 üyenin oyuyla, Ümit Boyner, Lucien Arkas, Mehmet Ali Aydınlar, Cansen Başaran Symes, Tayfun Bayazıt, Haluk Dinçer, Erman Ilıcak, Ali Kibar, Volkan Vural ve Muharrem Yılmaz’dan oluşan yeni yönetim kurulu seçildi.
Genel kurulun divan başkanı Sedat Aloğlu, seçim sonuçlarını duyurduğu konuşmasında, “Yönetim Kurulu, zaten 2 aylık bir süreç içerisinde oluştu. Bu dönem içerisinde kendi aralarındaki görev bölümlerini de önceden bir anlamda oluşturmuşlardı. Bu görev bölümü ve başkan seçme konusu en kısa şekilde halloldu. Kendi aralarında yaptılar ve bu şekilde önümüzdeki 2 yıl TÜSİAD’a ülkeye, hizmet verecek olan Yönetim Kurulu belirlenmiş oldu” ifadelerini kullandı.
“AB ÜYELİK SÜRECİ, SON 3 YILDA NEREDEYSE DONMA NOKTASINA GELDİ”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, TÜSİAD’ın bir çıkar grubu olmadığını TÜSİAD’ın Türkiye’nin en önemli baskı grubu olduğunu belirtti.
Ümit Boyner, TÜSİAD 40. Genel Kurulunda, yeni Yönetim Kurulu üyelerinin seçilmesinin ardından yaptığı konuşmasına, yönetim kuruluna seçtikleri için TÜSİAD üyelerine teşekkür ederek başladı.
Boyner, bayrağı devraldıkları ve kendisinin de yönetim kurulu üyesi olduğu, Türkiye’nin hayi fırtınalı döneminde görev alan Arzuhan Doğan Yalçındağ’a da kendilerine gösterdiği liderlik için şükranlarını sundu.
Boyner, “Arkadaşlarım ve ben önümüzdeki 2 yıl boyunca bu görevi büyük bir onur ve heyecanla yerine getirmeye çalışacağız” dedi.
TÜSİAD gibi Türkiye için düşünen, üreten, iş imkanları yaratan, pozitif farklılık yaratmaya çalışan ve hem üyeleri hem kamuoyu nezdinde çok büyük beklentiler yaratmış bir derneğin yönetim kurulunda olmanın kendileri için ne ifade ettiğini paylaşmak istediğini söyleyen Boyner, şunları kaydetti:
“TÜSİAD Türkiye’nin en etkili, entelektüel çizgisi sağlam, bağımsız sivil toplum örgütüdür. TÜSİAD bir çıkar grubu değil, TÜSİAD Türkiye’nin en önemli baskı grubudur. Bu yüzden TÜSİAD iktidarlar ve muhalefet tarafından çok tavsiye edilmesine rağmen yıllardır sadece kendi işine bakamaz. TÜSİAD rastgele bir dernek değildir. Neredeyse 40 yılı bulan tarihi içinde Türkiye’nin gündeminin ne olması gerektiği hakkında önemli çalışmalar yapmış, mücadeleler vermiş bir kurumdur. Çoğu zaman zamanından önce veya ütopik olarak değerlendirilmiş ama TÜSİAD tüm buları göze alarak her zaman doğru bildiğini kamuoyu ile paylaşmıştır. Bu süre zarfında Türkiye’nin önüne koyduğu gündem çok zaman ülkenin yol haritası haline gelmiştir.”
1990’lı yıllarda hemen herkes statükoyu sarsmamak gerektiğini söylerken bu derneğin farklı önerilerle ortaya çıktığını, soğuk savaşın bitmesinden sona Türkiye’nin refah geleceğinin dünya ekonomisi ile entegre olmak ve demokratikleşmeye bağlı olduğunu yüksek sesle söylediğini, bu hedeflere ulaşmak için AB üyelik sürecine büyük önem verilmesi gerektiğini savunduğunu ve bunun her zaman takipçisi olduğunu belirtti.
TÜSİAD’ın 1990’lı yıllarda liberalleşme ve demokratikleşmede mücadelenin en ön saflarında yer aldığını hatırlatmayı bir görev bildiğini söyleyen Boyner, “Geleceği doğru kurabilmek için tarihi doğru bilmek gerektiğine inandığımdan... Tarihimiz budur, geleceğimiz de böyle olacaktır, olmak zorundadır” dedi.
“TÜSİAD SADECE KENDİSİYLE YARIŞIYOR”
Boyner, bugünden itibaren ileriye bakmak, TÜSİAD’ın yeni bir 10 yılın başındaki misyonunu tasarlamak ve eylem planını uygulamaya koymak zorunda olduklarını belirtti.
TÜSİAD’ın sadece 2007-2009 döneminde millet meclisi ve bürokrasinin talebi üzerine 200’e yakın görüş oluşturduğunu söyleyen Boyner, bunları gerekli mercilerle ve kamuoyu ile paylaştığını anlattı.
Boyner, “İşte bu toluluğu aslında kurum yapan bu altyapı, artık TÜSİAD’ı salt bir temsil örgütü olmanın ötesinde fikir üreten bir fabrika, bir düşünce örgütü düzeyine çıkarmıştır. TÜSİAD üyesi olmak bir kalkınma ve gelişme sürecine, bir modernleşme projesine destek olmaktır. TÜSİAD üyesi olmak Türkiye’yi dünyaya en üst düzeyde rekabetçi ve en ileri demokrasiye sahip gücü olarak entegre etmeyi amaçlamaktır. TÜSİAD dinamizmiyle, öncülüğüyle, cesaretiyle sadece kendisiyle yarışıyor” dedi.
“AB ÜYELİĞİNİN HAYALİ BİR SÖYLEME İNDİRGENMESİNİ KABUL ETMİYORUZ”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, “G20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Boyner, TÜSİAD’ın 40. genel kurul toplantısında gerçekleştirilen seçimlerin ardından, toplantının kapanışında yaptığı konuşmada, yeni dönemdeki çalışma prensiplerine ilişkin bilgi verdi.
2010-2011 döneminde hangi konuların öncelikli olarak ele alınacağı anlayışını kurumsallaştırmayı tasarladıklarını belirten Boyner, şubat ayında sunacakları program ile üyelerin rahatlıkla katkı sağlayabileceği, izleyerek değerlendirebileceği; saydam, somut ve hesap verebilen bir yapıdan bahsettiklerini kaydetti.
Tüm hükümet, bürokrasi ve uluslararası etkileşimlerini programdaki tematik öncelendirme çerçevesinde gerçekleştireceklerini söyleyen Boyner, bir önceki dönemde başlatılmış olan üye etkileşim programlarını çeşitlendirerek ve derinleştirerek üyelerin yönetim ve karar süreçlerine kapsamlı katılımını sağlamayı amaçladıklarını ifade etti.
Boyner, yeni dönemde programlarını biraz daha mesele odaklı ve ölçülebilir kriterlerle ilişkili bir yapıya taşımayı amaçladıklarını dile getirdi.
Ümit Boyner, geçtiğimiz 10 yılda Türkiye’nin hala sürmekte olan bir değişimden geçtiğini ve ülkedeki iktidar yapısının hızla farklılaştığını belirterek, 2001 krizi ardından gelen süreçte hem ekonomide hem siyasette bu yıllarda TÜSİAD’ın savunmuş olduğu gündemin maddelerinin bir çoğunun hayata geçtiğini, yanlışları gördüklerinde de bunlara dikkati çektiklerini anlattı.
Küresel kriz sonrası dönemde rekabet yarışının tüm dünyada zorlu olacağına işaret eden Boyner, bu noktada enerji, iletişim gibi altyapı sektörlerinin kamu gelir kaynağı olarak algılanmaması, kayıt dışıyla etkili ve samimi mücadele ve inovasyon kapasitesini geliştirme konularına önem vereceklerini bildirdi.
Boyner, işsizliğin azaltılmasına yönelik bir sanayi ve hizmetler stratejisi üzerinde çalışmanın önem taşıdığına ve dünyada küresel krize neden olan regülasyon zafiyetinin devam ettiğine dikkati çekerek, “G20 üyesi bir ülkenin kendi ekonomik geleceğini nasıl kuracağına dair derli toplu bir stratejisinin olmaması, bu konuda verimli bir tartışma ortamının yaratılmaması bizce kabul edilebilir bir durum değil” dedi.
Temel yatırım kararlarını alanların, üretim ve istihdam yaratanın girişimciler olduğunu, diğer bir deyişle büyüme ve ekonomik faaliyetin, Türkiye’nin dört bir yanındaki tüm girişimcilerin oluşturduğu bir süreç olduğunu söyleyen Boyner, “Bir iş dünyası örgütünün devletten talebi ancak işbirliğidir” şeklinde konuştu.
Bugün dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin AB’ye giriş sürecinde çok anlamlı bir ekonomik engel görülmediğini ifade eden Boyner, AB üyelik sürecine ilişkin şu görüşleri dile getirdi:
“2007 yılında hükümet, bizim de TÜSİAD olarak benimsediğimiz 2014 tam üyelik hedefini dillendirdi. Bugün bu tarihten pek bahseden kalmadı. Oysa AB projesi, Türkiye’nin neredeyse 1,5 asırlık tercihi olan bir değerler bütünü ve yaklaşımın tezahürüdür.
AB mevzuatına teknik uyum bir-iki yıllık bir çalışmayla sonuçlandırılabilecekken, AB, üyeliğinin ve 2014 hedefinin neredeyse hayali ve dalga geçilir bir söyleme indirgenmesini kabul etmiyoruz.”
AB projesine iki nedenle gönülden inandığını ifade eden Ümit Boyner, ilk olarak Türkiye’nin yerinin orası olduğunu, ekonomik entegrasyonun sosyal ve siyasal entegrasyonla taçlandırılması gerektiğini; ikinci olarak da AB projesi ile demokratikleşme arasında organik bağlar bulunduğunu vurguladı.
Boyner, şimdiye kadar sivilleşme yolunda hayli yol katedildiğini, kuvvetler ayrılığı, şeffaflaşma, kişisel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine odaklanılması gerektiğini, bunların hepsinin AB üyelik süreciyle gerçekleştirilecek gibi görüldüğünü belirterek, “Avrupalı liderler popülist iç politika amaçlarına Türkiye’yi alet ettikçe ve bunların sonucunda AB süreci Türkiye gündeminde geriye düştükçe bizim demokratikleşme evrimimizin de yavaşladığını gözlemliyoruz” dedi.
KOÇ: BİZ TARAFIMIZI, KİMİN NEYİ SAVUNDUĞUNA GÖRE SEÇMEYİZ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, “samimi olarak TÜSİAD’ın güç ve etki kaybettiğini düşünen ve bundan endişe duyan dostlarımıza da şunları söylemek isterim; Birincisi ’güç’ bizim tercih ettiğimiz bir kavram değil. Biz demokrasilerde güç kullanmaya değil konsensusa, uzlaşmaya inanan bir topluluğuz” dedi.
Mustafa Koç, TÜSİAD’ın 40. Genel Kurul toplantısında, video konferans yoluyla yaptığı konuşmada, TÜSİAD’ın ülkede kurumsal yapısını yerleştirmiş nadir sivil örgütlerden biri olduğunu söyledi.
Koç, “Hiçbir başkan kişisel görüşlerini TÜSİAD’a mal etmez, etmemiştir. Başkanlarımız kurumsal sözcülerdir, yönetim kurulunun iradesini temsil ederler ve ağızlarından çıkan her sözün arkasında dernek organlarının çalışması vardır. Üyelerimiz, kendi farklı görüşleri olduğunda, bunu da açıkça beyan etme imkanına her zaman sahip olmuştur” dedi.
TÜSİAD’ın 39 yıllık geçmişinde zaman zaman gücü ve etkinliğinin tartışma konusu edildiğini dile getiren Koç, bu tartışmaların açıldığı dönemlerin, siyasette çatışma ve kutuplaşmaların yükseldiği dönemler olmasına özellikle dikkati çekmek istediğini kaydetti.
Bunun nedeninin, tarafların TÜSİAD’ı tam ve kesin olarak kendi saflarında görme isteği ve TÜSİAD’ı kendi zihinlerindeki şablona oturtma çabası olduğunu belirten Koç, şöyle devam etti:
“Kuşkusuz TÜSİAD’ın gücü ve etkisini samimiyetle tartışan dostlarımız hatta üyelerimiz de var. Burada onları tenzih ederek konuşuyorum. Biz ekonomide, siyasette, sosyal alanlarda tartışılan konularda görüşlerimizi söyleriz. Bunu yaparak da o konu özelinde taraf oluruz. Ama biz tarafımızı, kimin neyi savunduğuna göre seçmeyiz. Ülke yararını hangi tezde gördüğümüze bakar ona göre konuşuruz. Çoğu zaman da alternatif yollar, görüşler üretir bunları ortaya koyarız. Bir görüş ortaya atmışsak, bunun arkasında mutlaka bir çalışma, analiz ve araştırma olmasına özen gösteririz. Bunu yapamamışsak susup otururuz.
Samimi olarak TÜSİAD’ın güç ve etki kaybettiğini düşünen ve bundan endişe duyan dostlarımıza da şunları söylemek isterim; Birincisi, ’güç’ bizim tercih ettiğimiz bir kavram değil. Biz demokrasilerde güç kullanmaya değil konsensusa, uzlaşmaya inanan bir topluluğuz. Etkili olmak ise, elbette görüş sahibi olan herkesin arzu ettiği bir şeydir. Bu etki bazen bağırarak, bazen fısıldayarak, bazen duruşunu bozmadan sabırla tekrar ederek sağlanabilir. İkincisi, Türkiye’de süreç daha tamamlanmamış olsa da demokratik gelişme konusunda alınmış epeyi mesafe var. Bizi örnek alan çok sayıda iş dünyası örgütü kuruldu. Artık belirli görüşleri dile getiren tek ses olmaktan çıktık. Bundan da memnuniyet duyuyoruz.”
“BİZ KONUMLARIN DEĞİL KONULARIN SAVUNUCUSUYUZ”
Koç, “Bizim etkili olma ölçütümüz, hükümetlere yakın olmak değil.
Diyalog kanallarının açık olması, ülke çıkarlarını savunduğumuzun anlaşılması yeterli. 39 yıllık tarihimiz bize gösterdi ki, niyetimiz ve bakış açımız bugün anlaşılmazsa, yarın anlaşılıyor. Bizim etkili olma ölçütümüz, iyi muhalefet yapmak da değil. Bu bizim işimiz değil. Biz, konumların değil konuların savunucusuyuz. Herkes kendi işini doğru yaparsa bütün bunlara ihtiyaç kalmaz” dedi.
“AB ÜYELİĞİ İLE İLGİLİ DURUM ORTADA”
AB müzakereleri başladığında, TÜSİAD’ın misyonunu tamamladığı yolunda görüşlerin de ortaya atıldığını anımsatan Koç, şunları ifade etti:
“AB üyeliği ile ilgili durum ortada. Peki misyon olarak benimsediğimiz diğer gelişme alanları, tüzükteki amaç maddesinin ana bileşenleri ne durumda? İnsan hakları evrensel ilkelerinin egemenliğini sağlamış durumda mıyız? Düşünce, inanç ve girişim özgürlükleri konusunda işimiz artık bitti diyebilir miyiz? Laik hukuk devleti konusunda içimiz rahat mı? Yüksek standartlı katılımcı bir demokrasiye sahip miyiz? Liberal ekonominin, rekabetçi piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarını geri dönülmez biçimde yerleştirebildiğimizi söyleyebilir miyiz? Sürdürülebilir bir çevre dengesi bilincini oluşturabildik mi?
Bu sorulara gönül rahatlığıyla ’evet’ diyemiyorsanız, TÜSİAD’ın ne misyonunun tartışmasına gerek var ne de daha yıllarca yönetim kurullarımız program ve etkinlik sıkıntısı çekecektir.”
“YAPILMASI GEREKEN NE VARSA YAPILACAK”
Bir kısım dostların, ülkede çokseslilik, alternatif çözümler sunma ve bunların takipçisi olma konusunda kaygı duyduklarını gördüğünü belirten Koç, “Onlara bu kürsüden şu teminatı vermek istiyorum: TÜSİAD 39 yıldır olduğu gibi önüne koyduğu misyonu tümüyle yerine getirmeye devam edecektir. Bunun için yapılması gereken ne varsa yapılacak, söylenmesi gereken ne varsa söylenecektir. Bu, geçmişte de böyle olmuştur, gelecekte de böyle olacaktır. Bundan emin olabilirsiniz” dedi.
“YALÇINDAĞ İLE ÇALIŞMAK BİZLER İÇİN BİR ZEVKTİ”
Mustafa Koç, 3 yıldır çok yakın çalıştığı ve TÜSİAD başkanlığı görevini üstün bir başarı ile yürütmekte olan Arzuhan Doğan Yalçındağ’a ve ekibine de teşekkür etmek istediğini belirtti.
Koç, “Çalışkan ve özverili iş anlayışıyla kurumumuza büyük hizmetleri olan sayın Yalçındağ ile çalışmak bizler için bir zevkti, kendisini özleyeceğiz” dedi.
Yeni seçilecek başkan ve yönetim kuruluna da başarı dileklerini sunan Koç, “TÜSİAD içinde yer alan tüm kurullar ve üyelerimiz, her dönem olduğu gibi bu yönetim döneminde de, misyonumuz çerçevesinde yeni başkan ve yönetim kuruluna destek vermeye devam edecek ve ülkemiz için en yüksek katma değeri yaratmaya çalışacaktır” dedi.
“TÜSİAD GÜÇLENEREK YOLUNA DEVAM ETMİŞTİR”
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Mustafa Koç, hemen her hükümetin TÜSİAD’ın, övgü ve takdirlerimizi memnuniyetle karşılarken, gerektiği zaman yönelttiği eleştirilerinden ise fazlasıyla rahatsız olduğunu, hatta zaman zaman konuşmalarını engellemek için demokrasilerde olmaması gereken tarzda polemikler yarattığını, baskılar uyguladığını söyledi.
Koç, TÜSİAD’ın 40. Olağan Genel Kurulundaki açılış konuşmasını, geçirdiği kaza nedeniyle bulunduğu hastaneden, telekonferans yöntemiyle gerçekleştirdi.
Genel kurulların TÜSİAD gibi yapılar için yalnızca bir önceki dönemin değil, bazen daha geniş planda amaçların, vizyonun, kurumun önüne koyduğu görevlerin ve hedeflerin tartışıldığı platformlar olduğuna işaret eden Koç, “Türkiye gibi gündemi bir türlü durulmayan ya da istikrara kavuşmayan bir ülkede, bizler ne yazık ki bu fırsatı yeterince kullanamıyoruz” dedi.
Koç, bugün yalnızca TÜSİAD hakkında konuşmak istediğini ifade ederek, TÜSİAD’ın bu yıl 39’uncu yılını geride bırakacağını, 39 yılın bir ülkenin tarihinde uzun bir süre olmadığı, buna karşılık Türkiye’de bağımsız sivil ve gönüllü iş dünyası kuruluşları açısından benzeri olmayan bir sürekliliğin ve kararlılığın göstergesi olduğunu söyledi.
Derneğin ilk kuruluş hedefinin Ankara’ya başta sanayi olmak üzere özel sektörün ülke kalkınmasındaki rol ve önemini daha iyi anlatabilmek olduğunu dile getiren Koç, bu sınırlı hedefin çabuk aşıldığını, TÜSİAD’ın, sonraki yıllarda çalışmalarını piyasa ekonomisine geçiş ve Türkiye’nin dünya ekonomisiyle entegrasyonu üzerine odakladığını anlattı.
Mustafa Koç, TÜSİAD’ın bu yaklaşımının, Türkiye’nin yeni gelişme modelinin temelini oluşturmaya başladıktan sonra, artık yapılması gereken, piyasa ekonomisinin tüm kuralları ve kurumlarıyla yerleşmesini sağlamak olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Ülkemizde demokrasinin standartlarının yükseltilmesi, siyasetin çağdaş normlara göre yapılması, temel ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlardaki reformlarla insanlarımızın yaşam standardının yükseltilmesi de ana konu başlıklarımız olmaya başladı. Türkiye için özlediğimiz yüksek yaşam, yönetim ve piyasa standartlarının kristalleştiği bir model olarak Avrupa Birliği’ni gördük. Enerjimizi AB ile müzakerelerin başlaması üzerinde yoğunlaştırdık.
Bütün bu süreçler mücadele ile geçti. Zaman zaman hükümetlerle ters düştük. Şimşekleri üzerimize çektik. Her zaman spotların altında olduk, takdir ve eleştiri başa baş bir biçimde çabalarımıza eşlik etti. Geriye dönüp baktığımızda savunduğumuz birçok temel görüşün ülkemizin ekonomik, toplumsal ve siyasal gelişiminde etkili olduğunu görebiliyoruz. Bu etkiyi, her şeyden önce üyelerimizin desteği ve savunduğumuz görüşlerin kamuoyunda kabul görmesi sayesinde sağladık. Üyelerimizin desteğinin altını çiziyorum. Çünkü, her biri kendine özgü fikirlere sahip, kendi alanlarının lideri olmaya alışmış, farklı siyasi görüşlerden gelen bireylerin, çok önemli konularda temsil iradelerini kurumsal bir yapıya devredebilmeleri azımsanabilecek bir şey değildir. İçimizden çıkan farklı sesler ise zenginliğimiz olmuştur.”
TÜSİAD’ı 39 yıl ayakta tutan zenginliğin, farklılıkların birliği olduğuna işaret eden Koç, “Her kritik rapordan sonra TÜSİAD’ın çatladığını ileri sürmeye hevesli çevreler ortaya çıkmıştır, ama TÜSİAD güçlenerek yoluna devam etmiştir” dedi.
Koç, şöyle konuştu:
“39 yıldır TÜSİAD’ın partiler üstü kalmasını, ekonomide, siyasette, sosyal konularda taraf olup taraftar olmamasını sağlayan da bu yapıdır. Hemen her hükümet, övgü ve takdirlerimizi memnuniyetle karşılarken, gerektiği zaman yönelttiğimiz eleştirilerimizden ise fazlasıyla rahatsız olmuş, hatta zaman zaman konuşmamızı engellemek için demokrasilerde olmaması gereken tarzda polemikler yaratmış, baskılar uygulamıştır. Ön cephede genellikle derneğin başkanı gözüktüğü için, kimi başkanlarımız kişisel olarak da hedef tahtasına oturtulmuştur.
YALÇINDAĞ: DAYANIŞMA RUHUNA HENÜZ KAVUŞMUŞ DEĞİLİZ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, gelecek dönemin uluslararası dinamikleri, enerjinin jeopolitiği ve ekonomisinin Türkiye’yi, uluslararası sistemde daha öne çıkaran bir rol oynamaya neredeyse ittiğini, ancak bu potansiyelin hayata geçirilmesi için gereken toplumsal ve siyasal huzur, mutabakat zemini ve dayanışma ruhuna henüz ulaşılmadığını kaydetti.
Yalçındağ, 3 yıl önce başladığı TÜSİAD Başkanlığı görevinden bugün ayrılacağını, son kez bu sıfatla üyelerin huzurunda olmaktan mutluluk duyduğunu belirterek başladığı konuşmasında, geçirdiği kaza nedeniyle toplantıya telekonferans yöntemiyle katılan YİK Başkanı Mustafa Koç’a acil şifalar diledi, ayrıca, Haiti’de yaşanan felaketle ilgili yaraların en kısa zamanda sarılması temennisinde bulundu.
Geçtiğimiz 3 yılın, Türkiye’de köklü siyasi değişikliklerin yaşandığı, dünya ekonomisinin derin bir kriz yaşadığı döneme denk geldiğini belirten Yalçındağ, sıkıntıların ya da yaşanan çalkantıların sona erdiğini söylemenin mümkün olmadığını ifade etti.
Ancak bu çalkantılardan sonra ortaya çıkacak tablonun herkes açısından sağlıklı ve ümit verici olacağından şüphe etmediğini dile getiren Yalçındağ, dünyanın ekonomik ve siyasal olarak, benzeri ancak büyük yapısal dönüşüm dönemlerinde görülen bir değişimden geçtiğini, 1930’lardan bu yana yaşanan en derin ekonomik krizin ortaya çıkardığı tabloda küresel ekonomik gücün sanayileşmiş batı dünyasından BRIC ülkelerine doğru kaydığını anlattı.
Soğuk savaş döneminde şekillenen kurumsal düzenlemelerin çağımız dünyasında yetersiz kalmaya başladığını, dünya ekonomisiyle ilgili kararların bundan böyle sadece G7 bünyesinde değil G20 bünyesinde alınmasına karar verildiğine dikkati çeken Yalçındağ, küresel ekonominin yönetiminin daha katılımcı ve demokratik hale getirilmesi ihtiyacının kuvvetle hissedildiğini dile getirdi.
Ekonomide tanık olunan bu güç kaymasının bir sonucu olarak kalkınmakta olan ülkelerin dünya siyasetinde daha fazla söz sahibi olmak istediğini belirten Yalçındağ, şunları kaydetti:
“Dünyada yeni bir güç dağılımı ve dengesi şekillenirken BM’nin örgüt yapısının da daha katılımcı ve demokratik bir yönde bugünün gerçeklerine uyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gündemde...
Türkiye bu tablo içinde öne çıkan bir ülkedir. G20 üyesi ve bölgesel bir güç olarak profili yükselen bir devlettir. Merkezinde bulunduğu hepsi de sorunlu, çevre bölgelerin ekonomik dinamosu konumundadır.
Batı’ya açık, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmasından dolayı Türkiye’nin yumuşak gücüyle etrafını etkileyebilen bir ülke haline geldiğini görüyoruz. Gelecek dönemin uluslararası dinamikleri, enerjinin jeopolitiği ve ekonomisi Türkiye’yi, uluslararası sistemde daha öne çıkaran bir rol oynamaya neredeyse itiyor. Ne var ki bu potansiyelin hayata geçirilmesi için gereken toplumsal ve siyasal huzura, mutabakat zeminine, dayanışma ruhuna henüz kavuşmuş değiliz.”
TÜSİAD’IN YENİ YÖNETİM KURULU SEÇİLDİ
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneğinin (TÜSİAD) yeni yönetim kurulu seçimi tamamlandı.
TÜSİAD 40. genel kurulunda gerçekleştirilen seçimlerde 200 üye oy kullanırken, 2 geçersiz oya karşılık 198 üyenin oyuyla, Ümit Boyner, Lucien Arkas, Mehmet Ali Aydınlar, Cansen Başaran Symes, Tayfun Bayazıt, Haluk Dinçer, Erman Ilıcak, Ali Kibar, Volkan Vural ve Muharrem Yılmaz’dan oluşan yeni yönetim kurulu seçildi.
Genel kurulun divan başkanı Sedat Aloğlu, seçim sonuçlarını duyurduğu konuşmasında, “Yönetim Kurulu, zaten 2 aylık bir süreç içerisinde oluştu. Bu dönem içerisinde kendi aralarındaki görev bölümlerini de önceden bir anlamda oluşturmuşlardı. Bu görev bölümü ve başkan seçme konusu en kısa şekilde halloldu. Kendi aralarında yaptılar ve bu şekilde önümüzdeki 2 yıl TÜSİAD’a ülkeye, hizmet verecek olan Yönetim Kurulu belirlenmiş oldu” ifadelerini kullandı.
“AB ÜYELİK SÜRECİ, SON 3 YILDA NEREDEYSE DONMA NOKTASINA GELDİ”