- Katılım
- 10 Ara 2005
- Mesajlar
- 7,669
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Bir sosyalist sizce inançlı olabilir mi? Kendime çok sorduğum bu sorunun cevabını ideolojinin yakın tarih kökenine inerek aramaya başladım. Kamu nazarında sosyalizm ile komünizm arasında hiç fark yoktur, şöyle de ifade edilebilir her sosyalist aynı zamanda bir komünisttir ve her komünist aynı zamanda da bir sosyalisttir. Oysaki komünizm ve sosyalizm arasında emeğin bireye yansıması yönünden son derece önemli bir fark vardır. Sosyalizmde emeğe göre ücret tayin edilirken komünizmde gereksinimler baz alınır.
Konuyu fazla detaylandırmıyorum çünkü amacımız burada sosyalizmin dinle olan ilişkisini anlamaya çalışmak. Bilindiği üzere Ekim devriminden sonra Lenin son derece detaylı çalışmalar yapmıştır, hatta Marx'tan daha çok komünizmi anlamaya çalışmış ve bir sosyalist devlet kurmuştur. Emperyalist mücadelenin önünde kale oluşturmuş, tüm emekçileri bir çatı altında toplamanın hayalini kurmuştur. İşte bu hayal neticesinde sermayeye karşı savaş açmıştır. Bizde konumuza sadık kalarak o dönemde kimlerin elinde sermaye varmış anlamaya çalışalım.
İnsanları inançları yüzünden yargılayan kiliseler o dönemde sermayenin merkezi idi. Engizisyon yasalarının uygulanması, halk arasında inançlı inançsız ayrımlarına yol açmış din tam anlamıyla Lenin'in ifadesiyle bir afyon gibi kullanılmıştır. Bu nedendendir ki, sosyalizmin oluşma sürecinde sermayaye karşı koymak için Kiliselere müdahele gerekmiştir.
Sosyalizm hiçbir zaman insanların inançlarına karışmamış, ama bazı sınırlamalarda getirmiştir, kimliklerde din ibaresinin olmamasını, kiliselere ve dinsel ibadethanelere devlet yardımının kesilmesini, feodal toplumun gereği olan kilisenin devletle bağlarının koparılmasını, modern proletarya oluşumu çerçevesinde belirlemiştir. Ayrıca din kişinin özel sorunu olarak tanımlanmıştır.
Lenin Sosyalizm ve Din adlı eserinde de Kiliseler konusu şöyle irdelenmiştir.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Görüleceği üzere Lenin yukarıdaki incelemesinde, kiliselerin bir uyutma politikası sürdürdüğünü, halkı feodalitenin egemenliğine hapsettiğinden bahsetmektedir. Burada Dine "koyu sis" demesini yine o günkü koşullarda değerlendirelim. Yüzlerce yıllık bir feodal toplum mantığına hapsolmuş, kaybetmekten, ezilmekten, sömürülmekten şikayetçi olmayan insanların susmalarında ve sindirilmelerinde kilisenin sert disiplin uygulamaları belirmektedir.
Birde Marksın diyalektik mataryalizm mantığıyla konuyu ele alırsak herşeyin madde olarak savunulduğu bir ideolojide tabikide inançtan söz etmek mümkün değildir, ancak inanca devletin destek vermemesi inançsızlığın kapılarını da açmaz. Her toplumun belli değer yargıları vardır ve bunu sistemlerin değiştirmesi mümkün değildir. Bu nedenden ötürü inanç serbestliğinin olması demek devletin dini kurumlara yardım yapacağı veya dini kurumlarla işbirliği oluşturacağı anlamına gelmez.
Sosyalizmi ekonomik politika açısından değerlendirip, ayrıca Lenin'in dönem koşullarındaki söylemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleştiği analiz edelirse, sosyalizmin inançla da inançsızlıkla da bir problemi yoktur. Dinin özel bir konu olduğunu ve devletin dinle bağlantısının olmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Peki gelelim sorumuza sizce bir sosyalist inançlı olabilir mi?
İlk cevap benden
Neden olmasın?
Konuyu fazla detaylandırmıyorum çünkü amacımız burada sosyalizmin dinle olan ilişkisini anlamaya çalışmak. Bilindiği üzere Ekim devriminden sonra Lenin son derece detaylı çalışmalar yapmıştır, hatta Marx'tan daha çok komünizmi anlamaya çalışmış ve bir sosyalist devlet kurmuştur. Emperyalist mücadelenin önünde kale oluşturmuş, tüm emekçileri bir çatı altında toplamanın hayalini kurmuştur. İşte bu hayal neticesinde sermayeye karşı savaş açmıştır. Bizde konumuza sadık kalarak o dönemde kimlerin elinde sermaye varmış anlamaya çalışalım.
İnsanları inançları yüzünden yargılayan kiliseler o dönemde sermayenin merkezi idi. Engizisyon yasalarının uygulanması, halk arasında inançlı inançsız ayrımlarına yol açmış din tam anlamıyla Lenin'in ifadesiyle bir afyon gibi kullanılmıştır. Bu nedendendir ki, sosyalizmin oluşma sürecinde sermayaye karşı koymak için Kiliselere müdahele gerekmiştir.
Sosyalizm hiçbir zaman insanların inançlarına karışmamış, ama bazı sınırlamalarda getirmiştir, kimliklerde din ibaresinin olmamasını, kiliselere ve dinsel ibadethanelere devlet yardımının kesilmesini, feodal toplumun gereği olan kilisenin devletle bağlarının koparılmasını, modern proletarya oluşumu çerçevesinde belirlemiştir. Ayrıca din kişinin özel sorunu olarak tanımlanmıştır.
Lenin Sosyalizm ve Din adlı eserinde de Kiliseler konusu şöyle irdelenmiştir.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Görüleceği üzere Lenin yukarıdaki incelemesinde, kiliselerin bir uyutma politikası sürdürdüğünü, halkı feodalitenin egemenliğine hapsettiğinden bahsetmektedir. Burada Dine "koyu sis" demesini yine o günkü koşullarda değerlendirelim. Yüzlerce yıllık bir feodal toplum mantığına hapsolmuş, kaybetmekten, ezilmekten, sömürülmekten şikayetçi olmayan insanların susmalarında ve sindirilmelerinde kilisenin sert disiplin uygulamaları belirmektedir.
Birde Marksın diyalektik mataryalizm mantığıyla konuyu ele alırsak herşeyin madde olarak savunulduğu bir ideolojide tabikide inançtan söz etmek mümkün değildir, ancak inanca devletin destek vermemesi inançsızlığın kapılarını da açmaz. Her toplumun belli değer yargıları vardır ve bunu sistemlerin değiştirmesi mümkün değildir. Bu nedenden ötürü inanç serbestliğinin olması demek devletin dini kurumlara yardım yapacağı veya dini kurumlarla işbirliği oluşturacağı anlamına gelmez.
Sosyalizmi ekonomik politika açısından değerlendirip, ayrıca Lenin'in dönem koşullarındaki söylemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleştiği analiz edelirse, sosyalizmin inançla da inançsızlıkla da bir problemi yoktur. Dinin özel bir konu olduğunu ve devletin dinle bağlantısının olmaması gerektiği vurgulanmaktadır.
Peki gelelim sorumuza sizce bir sosyalist inançlı olabilir mi?
İlk cevap benden
Neden olmasın?
Nurullah Güngör