Soner Yalçın Hücresi'nin ETÖ'deki Konumu

innuendo

HANZALA
Moderatör
Katılım
5 Nis 2007
Mesajlar
9,878
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
FİLİSTANBUL
Soner Yalçın Hücresi'nin ETÖ'deki Konumu

soner-yalcin-ergenekon-mit-oda-tv-hanefi-avci-sabri-uzun--213721h.jpg


Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu.


İddia edilen Ergenekon Terör Örgütü, yaklaşık 4 yıldır peş peşe yapılan operasyonlarla önemli ölçüde darbe aldı. Örgütün operasyonel kısmı en ağır darbe alan kolu oldu. İdeologlardan ise Doğu Perinçek tutuklu bulunması nedeniyle devre dışı kaldı. Yalçın Küçük ise uzun süre serbest olsa da yaşlı olması nedeniyle eski üretkenliğinden çok uzaktı. Şimdi tutuklu durumda.

Ergenekon’un hareket kabiliyetini sağlayan ayağı ideologlardı. İki üretken ideologun tasfiyesi örgütü oldukça zora soktu. Bu süreçte uzun zamandır hazırlanan, Aydınlık ekibi içerisinde pişirilip, merkez medya tecrübesi edinmesi sağlanan; Hem gazetecilik, hem televizyonculuk alanında tam donanımlı hale getirilen, Türkiye’de çok az kişide bulunabilecek “kişisel veri” bankasına sahip olan ve kişilerin röntgenini çıkarma konusunda uzmanlaştırılan biri vardı: SONER YALÇIN…

Yalçın Küçük’le koordineli biçimde örgütün yeni ideolog konumuna Soner Yalçın yükseltildi. Yalçın, bazen haftalarca evinden çıkmayan ve çılgın derecesinde çalışkan ve üretken bir isim.

Yalçın, uzun süredir medya dünyasında dölleme yapmakta ve kendine bağlı uçlarla hemen her medya kurumuna nüfuz etmekteydi.

Yalçın’ın nüfuz alanı sadece medya değil. Soner Yalçın Hücre Yapılanmasında birbiriyle senkronize çalışan bir yapı mevcut. Bunlar özetle;

MİT ayağı; Emniyet Ayağı; Medya Ayağı ve Siyaset Ayağı olarak özetlenebilir. Ergenekon Örgütü bu dörtlü yapı üzerinden yeniden toparlanmakta ve deşifre olan “Lobi” ve “Yeni Milis” gibi temel belgelerini yenilemekteydi.

Soner Yalçın’da bulunan “Medya 2010” belgesi bu çerçevede son derece kıymetli bir materyal. Burada örgütün özellikle medya üzerinden Psikolojik Savaşı nasıl başlatacağı ve yönlendireceği anlatılıyor.

YENİ STRATEJİ "ZİNCİRLEME KİTAP PROJELERİ"


Ergenekon’un açığa çıkması nedeniyle pek çok medya organına nüfuz etmek zorlaştı. Yalçın ekibi bunu bildikleri için oldukça farklı ve stratejik biçimler üzerine çalışmışlar. Bunlardan en önemlisi; Zincirleme Kitap Projeleri… Bu kitaplarla günler boyu manşetleri hakimiyetleri altına alabilecekleri ve aylar boyu sürecek tartışmalara yön verebilecekleri, yıpratmayı düşündükleri kesimlere ağır darbe indirebilecekleri planlanmış.

Bunun ilk örneği “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında görüldü. Günler boyu manşetler bu kitabı yazdı. Aylarca tartışıldı ve hedefteki Ergenekon davasını sürdüren savcılar hakimler ve polisler cemaat yaftalaması ile devre dışı bırakılmak istendi.

Hücrenin Psikolojik Harp yöntemini sürdürebilmesi için lojistik destek ise MİT ve Emniyet ayaklarından temin edilmekteydi.

Hanefi Avcı, Emin Aslan, Sabri Uzun, Ahmet İlhan Güler liderliğinde Emniyet içerisinde bulunan yapı istihbari malzeme temininde ve üretiminde aktif rol almaktalar. Bu isimler hem kitapların yazımı için istenen istihbarat bilgileri ve dokümanları temin etmekteler hem de ilerisi için planlanan adımlar için belge üretimi faaliyeti sürdürmekteler. Ayrıca geçmişte AKP ve Cemaat içerisine rahatça hareket edebilmiş olmalarından dolayı sahip oldukları bilgileri kıymetlendirip, müdahalelerle Hücre’nin kullanabileceği şekle getirmekteler. Haliç’te Yaşayan Simonlar kitabının ikinci bölümü Hanefi Avcı’nın verdiği bilgiler ağırlıklı olmakla birlikte ekibin tamamının katkısıyla oluşturuldu ve Soner Yalçın’ın görevlendirdiği Nedim Şener tarafından kaleme alındı.


Hücrenin MİT ayağındaki isimlerden henüz sadece Kaşif Kozinoğlu deşifre edilebildi. Bilindiği gibi MİT bugüne kadar Ergenekon konusunda izleyici konumundaydı. Fakat MİT içerisinde, Asker Müsteşarlar döneminde oluşturulan oldukça derin bir yapı mevcut. Bu yapının tek müttefiki Soner Yalçın ve ekibi kaldı. Geçmişte pek çok gazeteciyle temas etmiş olsalar da Emniyet İstihbaratının gücünü artırması ve medyanın çeşitlenmesi nedeniyle deşifre korkusu nedeniyle profesyonel istihbaratçılarla çalışma gereği duyuldu ve bunu yapabilecek şuanda için tek profesyonel istihbaratçı gazeteci grubu Oda TV’de mevcut. MİT’in içindeki bir ekip bu çerçevede Soner Yalçın Hücresi’ne erişilmesi imkansız belgeler sundular. Soner Yalçın’ın hedef aldığı kişilerle ilgili, özel hayata ilişkin verilerin neredeyse tamamı bu yapıdan gitti.

MİT ayağının yanında özellikle Jandarma İstihbarat’ın içinde olduğu TSK desteğini de paralel olarak değerlendirmek gerekiyor. Ahmet Şık'tan Jandarmanın yaptığı dinlemelerin dijital kayıtları çıktı. Bu kayıtlar, herhangi bir iddianameden ya da soruşturmadan olmaması açısından kritik.

Hücrenin Siyasi Ayağında ise CHP var… Yalçın ekibi hem ürettikleri metaryellerin siyasetçiler eliyle gündeme taşınabilmesi hem de AKP’nin yıpratılmasından sonra bir mecra oluşturulabilmesi için siyasi bir partiyle işbirliğine ihtiyaç duydular. Deniz Baykal, Ergenekon Davası’na muhalif olsa da Soner Yalçın Hücresi’yle ilişkiye girmeye direndi. “Varan 1”in ortaya çıkması sonrası ODA TV bu kasetin üzerine adeta atladı. Soner Yalçın’ın çeşitli medya gruplarındaki uçları, Baykal’ın bu kasetten sonra partinin başında kalamayacağını işledi. Doğan medyasının da koroya katılmasıyla Baykal devrildi. Kılıçdaroğlu’na destek de yine ODA odaklı olarak kampanya şeklinde başlatıldı. Soner Yalçın medya desteğinin yanında Kılıçdaroğlu’na halkla ilişkilerde danışmanlık yaptı. Kılıçdaroğlu da ODA ekibiyle doğal müttefik olarak hareket etti ve Halk TV’nin kendilerin tahsisi için her türlü desteği sağladı. Fakat Deniz Baykal buna karşı çıktı. Baykal aday yapılmama endişesinden dolayı olayı sürüncemede bırakarak zamana yaydı. Direkt olarak sert muhalefet yapamadı. Baykal’ın oyalama taktikli direnişine karşı Hücre yeni bir plan devreye soktu. Baykal’ın kişisel zafiyetlerini kolayca analiz eden Hücre, Soner Yalçın’ın “tapelere” takılan konuşmasında görüldüğü üzere ODA TV çalışanı İklim Kaleli’yi “ikna için” gönderdi. İklim Kaleli, Baykal’la görüştü ancak bir ikna gerçekleşmedi. Bunun üzerine CHP içerisinde taciz edildiğini yaydı. Hatta bunu ilk olarak Kılıçdaroğlu’nun basın müşaviri Baki Özilhan’ın bilgisayarından ODA TV’den Barış Pehlivan’na mail atarak “adres vermek” suretiyle yaptı.

Sonra da Kılıçdaroğlu’na en yakın ikinci isim olan Gürsel Tekin’e bu durumu anlattı. Tekin de bunu Soner Yalçın’la paylaştı. -Soner Yalçın gibi istihbarat dünyasının kompetanı bir ismin telefonlarının dinlenme ihtimalini bile bile Baykal gibi bir isim hakkındaki taciz durumunu İklim Bayraktar’la telefonda konuşması tesadüf olmasa gerek.- İklim Bayraktar daha sonra Kılıçdaroğlu’na giderek bu olayı anlattı ve Baykal’ı kameraya çekebileceğini bunun için kendisine bir cihaz vermelerini istedi. Baykal’ı seçimden sonra tehlike arzetmemesi için ebediyen gömmek istese de Kılıçdaroğlu, cihaz vermedi ve “kendi imkanlarınla çek” diyerek İklim Kaleli’nin önünü açtı.

Soner Yalçın Hücresi burada iki yönlü bir operasyon planlamaktaydı.

Birincisi Baykal'ın taciz iddiaları ile eli zayıflatılıp Halk TV satışına onay vermeye zorlanacak ve kayıt yapılarak da siyaseten geri dönüşü olmayacak şekilde tasfiye edilecekti.

İkinci operasyon ise Kılıçdaroğlu’na idi. Kılıçdaroğlu kayıt işine bir şekilde bulaştırılacak, böylece seçimlerden sonra Hurşit Güneş’in önünün kolay açılabilmesinde bu desteği şantaj malzemesi yapılabilecekti. (Yalçın’ın CHP’nin başına aslında Güneş’i istediği önceki tapelerde ortaya çıkmıştı)

Kılıçdaroğlu cihaz vermese de planın bir parçası gereği, cihazın istendiği ve “kendi imkanlarınla çek” dediği konuşma İklim Kaleli tarafından kaydedildi. (Kaleli kayıt olayını Ömer Faruk Eminağaoğlu’yla konuşurken ağzından kaçırıyor)

Kılıçdaroğlu&Gürsel Tekin ekibi de Soner Yalçın Hücresi’nden çeşitli faydalar elde etmekteler. Medyayı yönlendirme problemleri nedeniyle bu ekibi kullanırken, parti içi operasyonlarda da faydalanma yoluna gittiler. Seçimlerde ikinci parti çıkılmasından sonra Baykal’ın yapacağı atağı da Yalçın Ekibinin faaliyetleri sayesinde bitirmeyi hedeflediler. İklim Kaleli’nin önünün açılması bu yüzden.

VE MİT DEVREDE

Soner Yalçın Hücresi’nin Ergenekon’u yeniden yapılandıracak faaliyetlerini birkaç yıldır sürdürdükleri anlaşılıyor. Emniyet bir takım şeylerden kuşkulansa da klasik dinleme, takip gibi yöntemleri kullandığı için Hücre’yi deşifre edemedi.

Nedim Şener’in büyük bir rahatlıkla defalarca medya önünde ve savcı karşısında “Soner Yalçın’ı tanımıyorum” demesinin nedeni bu yeni yöntemler.

Ergenekon’un deşifre olan Yeni Milis belgesinde, birbirinden bağımsız ve birbirini tanımayan hücrelerin oluşturulma ve işleyiş biçimi belirlenmişti. Soner Yalçın’ın yeniden kurguladığı yöntemde ise Hücre içinde birbirinden irtibatsız elemanlar oluşturuldu. Bunlar sadece çengel yöntemiyle birbirine bağlılar ve direkt bağlarını bulmak Emniyet’in gücünü aşacak nitelikteydi.

Nedim Şener, Hanefi Avcı ile irtibatlıyken; Ahmet Şık, Sabri Uzun’la irtibatlıydı. Ayfer İklim Kaleli, Kemal Kılıçdaroğlu’yla irtibatlıyken; Soner Yalçın Kaşif Kozinoğlu’yla irtibatlıydı. Bütün bu küçük çevrimlerin birleştiği nokta ise Soner Yalçın’dı. Ama Soner Yalçın’ın bu çevrimlerle görüşmesi teknik takiple yakalanamayacak biçimlerde gerçekleşiyordu.

İşte Emniyet’i çaresiz bırakan bu noktada denklemi parçalayan kuruluş Milli İstihbarat Teşkilatı oldu.


Bugüne kadar Ergenekon’u tribünden izleyen MİT, kritik bir bilgiyi paylaşıma soktu. O da; Soner Yalçın’ın İsrail İstihbaratı’yla bağlantısıydı. Emniyet’in tespit etmesinin mümkün olmadığı bu uluslararası bağlantı ve akış, yıllardır MİT tarafından takip edilmekteydi. Ancak MİT hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da sadece izleyiciydi.

Fakat Hakan Fidan, -Oda TV’nin kendisi ve ailesi hakkında yaptıkları dezenformasyonun etkisiyle de olabilir- İsrail İstihbaratı ve Soner Yalçın arasındaki net ve kesin olarak belirlenmiş istihbarat akışını, bu istihbarat akışında yapılan Türkiye içi planlamaları, bu akışla yapılan operasyonları ve üretilen materyalleri devlet katında güvenlik birimleri ile paylaştı.

Bu kıymetli bilgiler sonrası Emniyet İstihbarat, Soner Yalçın Hücresini hallaç pamuğuna çevirdi. Ekip bütün ağıyla çözüldükten sonra da operasyon başlatıldı. Olayın uluslar arası casusluk boyutundaki materyallerin gücü nedeniyle, gazetecilerin alınması sonrası kopması muhtemel medya fırtınası Ergenekon Savcıları ve operasyonu yürüten Emniyet Ekibi için önemsiz görüldü.

Özetle, Ergenekon’un yeniden yapılandırılması konusunda Soner Yalçın Hücresi’nin faaliyetlerinde denklemi öngörülemez biçimde MİT bozdu. Tüm bu fırtınaya rağmen Başbakan Erdoğan’ın da Ergenekon Savcılarının da rahat olmasının altında bu yatmaktadır…

 
Kaşif Kozinoğlu davayı genişletiyor

Kaşif Kozinoğlu davayı genişletiyor
176015_kozinoglu.jpg

Son yıllarda izine rastlanmayan eski MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu’nda bulunan belgelerin Cem Ersever, "Eşref Bitlis" suikastlarına kadar uzanacağı belirtiliyor.

Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasını yürüten Savcı Zekeriya Öz’ün talebi üzerine,İstanbulNöbetçi 10. Ağır Ceza Mahkemesi, eski MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu, Yalçın Küçük, gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da aralarında bulunduğu 11 kişi hakkında gözaltı kararı aldı. Şüphelilerin ev ve iş yerlerinde arama yapılırken, ele geçirilen belgeler incelemeye alındı. Yalçın Küçük (daha önce de gözaltına alınıp, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı) ve 10 Ocak 2011’de yurt dışına çıktığı belirlenen Kaşif Kozinoğlu dışında diğer şüpheliler aramalar sırasında adreslerinde bulundu. Son gelişmelerin, 14 Şubat’ta yapılan Oda TV operasyonunda ele geçirilen belgeler çerçevesinde gerçekleştiği belirtiliyor. ‘Ulusal Medya 2010’ isimli belge deliller arasında gösteriliyor. Oda TV operasyonunda tutuklanan şüpheliler, ‘terör örgütüne üye olmak’, ‘devletin güvenliğine ait gizli belgeleri temin etmek ve yayımlamak’, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’le suçlanmıştı.

İfadeler alındıktan sonra zanlıların tutuklanıp tutuklanmayacağına mahkeme karar verecek. Ancak bu operasyonda kilit iki isim öne çıkıyor: Biri gazeteci Nedim Şener, diğeri eski MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu. Şener, daha çok ‘devlete ait gizli belgeleri deşifre etmek veErgenekonyapılanmasını övmek, bu yapılanmaya yardım etmek’le suçlanıyor. Ancak Şener’de aranan belgelerin ne olduğu merak konusu.

İddiaya göre, savcılık, bombalı suikastla öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun yarım kalan ‘Kürt Dosyası’nın kayıp parçalarını ve bu konuya dair bazı soruların cevaplarını arıyor. Oda TV mensupları, Soner Yalçın’da yakalanan irtibat ve belgeleri gizlemek suçlarından gözaltına alındı. Yalçın Küçük’ün evinin yeniden aranmasının ve şüpheli duruma düşmesinin sebebi ise iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü’nü övücü konuşmalar yapması, örgüt mensuplarıyla yeni irtibatlarının ortaya çıkması, devlete ait bazı gizli belgeleri bulundurması. Küçük, zaten Ergenekon’a üye olmaktan yargılanıyor. Fakat son operasyonun en önemli ve sürpriz ismi eski MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu oldu. İddialara göre, ‘devlete ait gizli belgeler’ Kozinoğlu tarafından sızdırılıyordu. Yıllardır pek ortalarda görünmeyen, net bir fotoğrafı dahi olmayan gizemli Kozinoğlu’nun izine savcının Soner Yalçın ve Nedim Şener üzerinden ulaştığı belirtiliyor.

Türkiye, eski MİT mensubu Kaşif Kozinoğlu adını ilk olarak 6 yıl önce MİT- Mafya-Yargıtay üçgeninde gelişen bir skandalla duydu. Kozinoğlu, karmaşık ilişkiler ağının tam ortasında duruyordu. Alaattin Çakıcı’nın davası için dönemin Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ile görüşmeler yapmıştı. İkili arasındaki konuşmalar yasal dinlemeye takılmıştı. Kozinoğlu görüşmeyi inkâr etti; ancak mahkeme, Çakıcı’nın ceza almaması için Yargıtay’daki dosyasını takip ettiği ortaya çıkan Kozinoğlu’nu 5 ay hapse mahkûm etti. Hakkında dava açılan ilk üst düzey MİT görevlisi olan Kozinoğlu’nun yolu Ergenekon’la yeni kesişmiyor. Özel Kuvvetler’in bir kolu olan Muharebe Arama Kurtarma Birliği’nin (MAK) de kuruculuğunu yapan eski MİT mensubu, görevi Ergenekon operasyonunda tutuklanan Levent Göktaş’a bırakmıştı. MİT’te Operasyon Başkanlığı’nın altında Asya Ülkeleri Daire Başkanı Vekilliği yapan Ergenekon şüphelisinin, ‘yükselebilmek için teşkilata sahte diploma verdiği’ de Çakıcı davası sırasında ortaya çıkmıştı.

İddiaya göre, Oda TV’de yapılan aramada devletin güvenliğini tehlikeye atacak çok gizli belgeler ele geçirildi. Belgelerin bir kısmını Soner Yalçın ve arkadaşlarına Kaşif Kozinoğlu’nun verdiği öne sürülüyor. ‘Koz’ isimli dosyada “Kozinoğlu’ndan gelen belgeleri değerlendirelim” deniyordu. Binbaşı rütbesiyleemekliolan Kozinoğlu, 1986’da Özel Harp Dairesi’nde çalışırken Polis Özel Harekât timlerini eğitmek üzere görevlendirildi. 1987’de ise MİT’in yurt dışında görev yapması için kurduğu birime atandı.

Kozinoğlu’nun MİT süreci Mehmet Eymür’le başlamıştı. Fakat ne olduysa sonraları araları bozuldu ve ayrı düştüler. Bunu 24 Ağustos 1998 tarihinde Eymür’ün eşinden öğreniyoruz. Gazeteci Fatih Altaylı’nın Hürriyet gazetesindeki (22 Ağustos 1998) yazısına cevap veren Janset Eymür şöyle bir açıklamada bulunuyor: “Yavuz Ataç’ı metresi Neyzi isimli kadınla birlikte yurt dışına Alaattin Çakıcı ile birlikte operasyona yollayan Şenkal Atasagun’un kendisidir. Keza Alaattin Çakıcı’yı MİT’e empoze eden de yine kendisidir. Bunları eşleri dâhil bütün MİT camiası biliyor. Bunlar nasıl olsa ortaya çıkmayacak mı? Kırmızı pasaportun kimler tarafından verildiği, Çakıcı’yı kimlerin görevlendirdiği, Birdal (Akın) olayının kilit ismi Mehmet Kulaksızoğlu’nun kimlerin himayesinde olduğu, Yavuz Ataç, Kaşif Kozinoğlu gibi kişilerin MİT’te kimlerden himaye gördüğü nasıl olsa ortaya çıkacak. Onun için suçluluk telaşı içinde eşime ‘değişti’ demek, onu bütün olayların içinde gibi göstermek insafsızlıktır.”

Kaşif Kozinoğlu’nu Ergenekon’a yaklaştıran en büyük etkenlerden biri Ergenekon sanığı emekli Yarbay Korkut Eken’le irtibatı. Eken, Mehmet Ağar’ın Emniyet Müdürlüğü’ne atanmasının ardından müşavir oldu. 12 Mart 1995’te Gazi Mahallesi’nde başlayan olaylar sırasında oluşturulan Güvenlik Masası’nda ‘Özel Harekât Danışmanı’ olarak yer aldı.

Susurluk Komisyonu’na yaptığı açıklamada Abdullah Çatlı’yla bir yemekte tanıştığını, Çatlı’nın 1980 öncesinde kullanılmış olabileceğini ve Tarık Ümit’i tanıdığını söyledi. Çete iddialarının asılsız olduğunu ileri sürdü. İstanbul DGM’de süren ‘Çete Davası’nda yargılandı. Emniyet’e ‘Hospro’ şirketi tarafından hibe edilen ve bir bölümü ortadan kaybolan silahlarla ilgili olarak Eken’le birlikte Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Şemsettin Can Polat, Necmettin Ercan, Mustafa Teber, Tekin Hatipoğlu, Nazmi Kara, Ömer Aydoğan, Niyazi Pek hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Mehmet Ağar bu soruşturma sırasında verdiği yazılı ifadede silahları Korkut Eken’e senet karşılığı teslim ettiğini ileri sürdü. Kaşif Kozinoğlu’nun bütün bu bilgilerden haberi vardı. Çünkü hem Korkut Eken hem de Ergenekon sanığı İbrahim Şahin, Kozinoğlu ile irtibat hâlindeydi.

Kozinoğlu’nun, Cem Ersever,Eşref Bitlisolaylarını çok iyi bildiği de belirtiliyor. İddialara göre, Ersever’in kayıp kitabı (basılmayan) “Şam’daki Kemancı”nın bir kopyası da Kozinoğlu’nda. Bu kitapta derin yapılanmaların anlatıldığı gibi Eşref Bitlis suikastına dair de önemli belgeler bulunuyordu.


 
Deniz Baykal'dan taciz iddialarına sert yalanlama.
thumbnail.php

Ergenekon'da gözaltına alınan alınıp savcılıktan bırakılan Odatv muhabiri İklim Bayraktar'ın ifadesinde röportaj için gittiği Baykal'ın kendisini taciz ettiğini öne sürmesi gündemi sarstı. Deniz Baykal iddialarla ilgili “Bir açıklamam yok” demişti. Bugün ise Baykal'ın avukatından yazılı açıklama geldi.

Eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın avukatı Muzaffer Yılmaz, “bir tacize ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden kişinin, iddiasını ispat ederek konuyu yargıya taşımasını” istedi.

Yılmaz, “Deniz Baykal'ın vekili” sıfatıyla yaptığı yazılı açıklamada, “Odatv'de gazetecilik yaptığını söyleyen bir kişinin, 24 Ocak 2011 tarihinde, Deniz Baykal'ın sekreterini iki, korumasını da bir kez arayarak ısrarla görüşmek istediğini” belirterek, “Görüşme gerekçesi olarak, herhangi bir gazetecilik faaliyeti, röportaj talebi dile getirilmemiştir. Bazı fotoğraflar verileceği söylenmiştir” ifadesine yer verdi.

Deniz Baykal'ın bu kişiyle tanışmadığını ve ziyaret öncesi aralarında telefon görüşmesi yapılmadığını kaydeden Yılmaz, görüşmenin Baykal'ın TBMM'deki “22 metrekarelik odasında gerçekleştiğini” bildirdi. Odanın konumuna ilişkin bilgiler veren Yılmaz, “Ziyaretin 15 dakika sürdüğünü, herhangi bir fotoğraf getirilmediğini, ziyaretçinin de herhangi bir gerginlik yaşamadan gülen bir yüzle oradan ayrıldığını” ifade etti.

Avukat Yılmaz, açıklamasında şunlara yer verdi:

“Deniz Baykal'ın o gazeteci ile gerçekleştirdiği tek görüşme budur. Bu görüşmeden sonra da onu ne telefonla ne de elektronik ortamda aramıştır, mesajlaşmıştır. Buna karşılık, o gazeteci Deniz Baykal'ı ev telefonundan, gözaltına alınıncaya kadar defalarca aramıştır. Bu telefon görüşmelerinde yapılan buluşma talepleri, gece gündüz evine çağırma girişimleri, Deniz Baykal'ı evinde ziyaret etme istekleri kararlı bir şekilde reddedilmiştir. Bir şantaj ve komplo projesinin yaşama geçirilmesine fırsat verilmemiştir.

Bir tacize ve tecavüze maruz kaldığını iddia eden kişi, derhal iddiasını ispat etmeli, konuyu yargıya taşımalıdır. Taciz, tecavüz iddialarının dile getirilmesi gereken yer gazete sütunları, TV ekranları değil, yargı mercileridir.”

Baykal'ın avukatı Muzaffer Yılmaz, “İddia sahibine ispat imkanı sağlamak üzere” konuyu kendilerinin yargıya taşıyacaklarını da bildirdi.

“Ergenekon” soruşturması kapsamında gözaltına alınan Odatv Ankara muhabiri İklim Bayraktar'la ilgili haberlerde, Deniz Baykal'a yönelik bazı iddialar da yer almıştı. (A.A)


Medya Gündem - Gözaltına alınana kadar Baykal'ı hep o aramış!
 
İşte Odatv'de çıkan savaş planları

İşte Odatv'de çıkan savaş planları
Soner Yalçın'ın sahibi olduğu Odatv'de ele geçen bir belgede "savaş planları" ortaya çıktı.

174493_oda-tv.jpg


Belgede "Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlardan tavrımız, varoluş-yok oluş savaşındaki düşman unsurlara karşı olan tavrımızla aynı olmalıdır" deniyor.

Ergenekon soruşturması kapsamında Odatv'den ele geçirildiği belirtilen şok bir belgede, derin yapının yürüttüğü mücadelenin Kurtuluş Savaşı ndaki mücadeleden farkının olmadığı vurgulandı.

İki sayfalık PDF belgesinde "Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlardaki tavrımız varoluş-yok oluş savaşındaki düşman unsurlara karşı olan tavrımızla aynı olmalıdır" şeklinde ifadeler yer aldı. Kamuoyunun davalar aleyhine yönlendirilmesi ve Ergenekonsanıklanna destek sağlaması için 'bilinçlendirme' ve 'yönlendirme' amaçlı tavsiyelerin yer aldığı belge, Ergenekon davalarıyla ilgili medyada davanın seyri, içerik ve delillerin konuşulması yerine kamuoyunu etkileyecek çeşitli psikolojik unsurların en başından bu yana son derece planlı ve sistemli bir şekilde uygulandığını gözler önüne seriyor. Programlara katılacakların hukukçu ve akademisyen kimliğinin ön plana çıkarılması istenen belgede, "ülke elden gidiyor teması sürekli işlenecek" deniliyor.

Zinde kuvvetler göreve

İşte belgede yer alan şok ifadeler:

■ Şu anda yapılan mücadelenin Kurtuluş Savaşı döneminde yapılan mücadeleden hiçbir farla yoktur. Ergenekon, Balyoz vb. operasyonlardaki tavrımız varoluş-yok oluş savaşındaki düşman unsurlara karşı olan tavrımızla aynı olmalıdır. Ülkemizin aydınlık insanlarında tekrar Kuvva-i Milliye ruhu uyandırılmalıdır. Bu hususta toplumun her kesimindeki (Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Medya, Siyaset, Yargı, Sivil Toplum Örgütleri (STÖ) vb. zinde kuvvetler göreve çağrılmak ve aydınlık bir gelecek için yapılan 2. Kurtuluş Savaşı'nda Kuvva-i Milliye saflarında yerlerini almaları sağlanmalıdır."

'Kilit haberleşmeciler'

■ Görsel medyadaki tartışma ve haber programlarına kilit haberleşmeci statüsünde olan kişilerin davet edilmesi sağlanmalıdır. Bu kişilerin köşe yazarı, akademisyen ve hukukçu kimliği ön plana çıkarılmalıdır. Konjonktür gereği zaruret olmadıkça emekli personelin davetlere icabet etmesi uygun görülmemektedir.

Ülke elden gidiyor teması devamlı olarak işlenmelidir. Davaların menfi sonuçlanması durumunda Cumhuriyet'in kazanmalarının kaybedileceği yazılı ve görsel medyadaki vatansever unsurlar tarafından sürekli işlenmelidir. Bunun yanı sıra muhakeme yeteneği yüksek ve olayları iyi analiz eden rütbeli personellere davaların kritiği yaptırılarak aynı temayı işleyen yazılar, yansılar ve afişler hazırlatılmalıdır. Elde edilen dokümanlar öncelikle muvazzaf personele daha sonra haber siteleri ve e-posta yoluyla geniş halk kitlelerine ulaştırılmalıdır.

Bu millet her zaman mazlum ve mağdurun yanındadır. Mağduriyet teması titizlikle işlenmelidir. Malum davalardaki şüpheli veya sanık durumunda olan vatansever insanların kendilerine yapılan muamele ve işleyen sürece ilişkin söylemleri, röportaj, haber, makale vb. yazıları medyanın aydınlık tarafını temsil edenlere geciktirilmeden servis edilmeli ve ivedi şekilde yayınlanması sağlanmalıdır.

■ Bu süreçte kullanılacak uygun bir jargon geliştirilmelidir. İrticai unsurların, süreçte ismi geçen arkadaşlarımız ve davalar için kullandıkları "Darbeci, Cuntacı, Ergenekoncu, Balyozcu, Poyrazköy sanık veya sanıkları gibi ifadeler yerine kesinlikle TSK mensupları, asker, vatanseverler vb. ifadeler kullanılmalıdır.

Yargıya psikolojik markaj

■ Yargı mensupları üzerlerine düşen görevleri eksiksiz yerine getirmelidir. Nihai hedef tüm davalardan beraat olmalıdır. Ancak taraflı olan yerel mahkemelerin tutumu ilk etapta çok önemlidir. Akademisyenler, hukukçular, yazılı ve görsel basında yargının taraflı davrandığı sürekli işlenmelidir. Duruşmalarda sanıklar ve avukatları tarafından her türlü olumsuz tutum ve davranış sergilenerek yerel mahkemelerin karar vermesi zorlaştırılmalı, alınan kararlar da yargının taraflı davrandığının birer delili olarak gösterilmelidir.

 
Geri
Üst