S
SiR ReaLiST
Guest
Michael Petkovic: Geriye dönüp “bana en güven veren kaleci kimdi acaba” diye baktığımda, karşıma 2002’den 2005’e, 3 sezon boyunca Trabzonspor kalesini koruyan Petkovic çıkıyor. Bu seneyi saymazsak, sonrasında Sivasspor’da sergilediği istikrar da bu seçimin doğru olduğunun bir başka göstergesi.
Rigobert Song: Eller gibi Avrupa piyasası yüksek bir liberosu bile oldu Trabzonspor’un. Yine de tecrübesi ve profesyonelliği ile Song bu mevkiyi daha çok hak ediyor. Galatasaray’daki performansının altında kalsa bile…
Milan Stepanov: O da Eller gibi değerli bir oyuncu olduğunu FC Porto’ya transfer olarak ispatladı. Bugün altın bir on bir kurarken milli takımda da oynamış Tolga Seyhan mı yoksa Stepanov mu derseniz, Stepanov derim ben.
Osman Özköylü: Sert savunma anlayışı ve güçlü fiziğiyle milli takıma yükselmeyi başarmıştı Osman Özköylü. Birebir savunma yaptığı oyuncuları etkisiz hale getirirken, yan toplarda da rakip ceza sahası içinde oldukça etkili olurdu.
Gökdeniz Karadeniz: Fazla bir şey söylemeye gerek yok, faal futbol yaşamı devam ettiği için tüm futbolseverler onun gününde olduğunda sergilediği muhteşem futbolu seyretme imkanı buldular ve buluyorlar. Üzücü olan tek şey Karadeniz’in Maradonası’nın potansiyelini milli takıma taşıyamamış olması.
Marco Aurelio: Ucuz yollu transfer olarak geldiği Trabzonspor’da hücuma yönelik, artistik bir orta saha oyuncusuydu. Futbol tarihinde ender görülebilecek türden bir evrim geçirdi. Dünyada ismi geçen bir önlibero oldu, Türk oldu, La Liga oyuncusu oldu.
Hami Mandıralı: Hami seyretmiştir mutlaka onun gollerini ama, Roberto Carlos Hami’nin gollerini seyretmiş midir acaba? Fenerbahçe’deki futboluna bakılırsa, seyretmiş. Türkiye’ye geldikten sonra biraz havası insin, biraz özgüveni zedelensin diye birileri sanki Hami’nin gollerini içeren bir video kaseti gizlice gönedrmişler Carlos’a. Senden büyük Hami var demişler bir nevi. Hami onun tek ayağınla vurduğundan daha hızlısını iki ayağıyla vuruyordu üstelik. Hızı, dripling ve adam eksiltme yeteneği de cabasıydı. Ah bir de basit gol vuruşlarını becerebilseydi….
Miroslaw Szymkowiak: Türkiye’ye gelmiş en yararlı yabancı futbolculardan biri olduğu anlaşıldı kısa sürede. Ama Trabzonspor (daha doğrusu oynatmaya çalıştığı çağdışı futbol ve iletişim konusundaki yetersizlikleriyle Ziya Doğan) adama futbolu bile bıraktırttı. Hücum futbolundan derlediği güzellikler ve attığı gollerle bol bol futbol ziyafeti sunmuştu bize Polonyalı futbolcu.
İbrahima Yattara: Hagi, Sergen ve Ceyhun gibi virtüöz futbolcular futbolu spor çizgisinden alıp sanat çizgisine yaklaştırırlar. Ama bunun ciddi bir de yan etkisi vardır. Bu futbolcular kendilerini sporcu olarak değil, sanatçı olarak görmeye ve öyle de davranmaya başlarlar bir süre sonra. Jeneriklerin Yattarası attığı çalımlar, yaptığı assistler ve haddinden az da olsa - golleriyle bu 11’e rahat girer.
Fatih Tekke: Gönül isterdi ki buraya Gökhan Ünal’ı koyayım. Ama taraftarın o sahadayken yaptığı Fatih Tekke tezahüratları bile bunu imkansız hale getiriyor. Fatih Tekke’yi özel kılan yalnızca bir golcüde olması gereken değil, iyi bir ortasaha oyuncusunda olması gereken özelliklere de sahip olmasıydı.
Davor Vugrinec ve Orhan Çıkırıkçı: 2000 yılında 85 maçında forma giyip adına 29 gol attığı Trabzonspor’dan ayrılıp 5 yıl boyunca top koşturacağı İtalya’ya transfer oldu. Sonrasında ülkesi Hırvatistan’a dönen Vugrinec ilk sezonunda gol kralı olmaktan geri durmadı. 10 yıldan fazla bir süre Trabzonspor forması giyen Orhan Çıkırıkçı yıllarca rakip takımların sağbeklerinin korkulu rüyası olmuştu. Rüzgarın Oğlu adıyla nam salan Orhan şüphesiz ülkenin yetiştirdiği en iyi sol açıklardan biridir.
Ege Görgün, Goal.com