Oruç ve mahalle baskısı üzerine

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Oruç ve mahalle baskısı üzerine

Es-Selamünaleyküm

Bir ramazan ayını daha geride bıraktığımız bu günlerde bayrama ulaşmanın sevinç ve heyecanını yaşıyoruz. Allah sonraki ramazanlara kavuşmamızı nasip eylesin. Oruç hepimizin bildiği gibi islamın beş şartından biridir. Yaratılmamızın ana gayesi Allaha layıkıyla kul olabilmekse eğer buda elbette ibadetten geçmekte. Namaz ve oruç ibadetleri bu sebepten Müslümanlar için büyük bir önem oluşturmaktadır.

Türk milleti islamı kabul ettiğinden bu yana İslamın yılmaz bir savunucusu, adeta bir kılıcı olmuştur. Kurduğu medeniyetler islamın gözbebekleri mesabesindedir. Bağrından çıkan kumandanlar İslam ordularının en namlı cihangirleridir. Dünya tarihi bu gerçeği inkar edemez.

İslamı en büyük tehtid olarak gören batı emperyalizmi için en büyük adım islamın kılıcı durumundaki türk milletinin dini hassasiyetlerini bozmak olmuş, asırlardır bunun için çabalayıp durmuşlardır. Bu memleketin evlatları kuran ve sünnet ekseninden uzaklaştıkça fakirleşmiş, onurunu yitirmiş, güçsüz kalmış, başsız kalmış, gerilemiştir. Dış eksenli yoğun menfi çalışmalar neticesinde anadoluda önce bidat çukuru halinle gelen bir İslami anlayış daha sonra yerini topyekün batı taklitçiliğine teslim etmiştir. Bugün gelinen noktada Anadolu Müslümanlarının dini hassasiyetleri zayıflamış ve yavaş yavaş değerlerimiz terk noktasına gelmiştir.

Evvela namaz, insanlarımız arasında koparılan ilk değer, kırılan ilk zincir, yıkılan ilk surdur. Dış mihraklı ve bu mihrakların yerli işbirlikçileri sayesinde namaz milletimizin göz nuru olmaktan çıkarılmış külfet haline getirilmiştir. Namaz dinin direğidir ve o direk yıkılırsa maalesef arkası gelecektir. Bugün üzeriden duracağımız husus namazdan ziyade oruç ibadeti üzerindedir. Namazdan alıkoyulan millet için şimdi de oruçtan vazgeçirtme çalışmalarına ağırlık verilmekte ve maalesef sonuna geldiğimiz bu ramazanda fitne çalışmalarının ilk meyveleri alınmaktadır.

Nerde o eski ramazanlar diyerek tebessümle bahsedilen ruh halinden sıyrılıp nereye gidiyoruzu konuşmak elzem haline geldi. Evet nereye gidiyoruz?

Çocukluk ve gençlik yıllarım alevi vatandaşlarımızında yoğun olarak yaşadığı bir orta Anadolu şehrinde geçti. Daha ilkokul çağlarında oruç tutmaya başladık ve Allah ömür ve sağlık verdiği müddetçe idrakimize çalınan İslam mayasını diri tutacağız inşallah. Oruç tutmayan alevi vatandaşlarımız sanki oruç tutuyorlarmış gibi bir tavır içerisinde oruç tutana saygı gösterir, ramazanın o manevi atmosferini birlik ve beraberlik içerisinde yaşardık.

O duyarlı vatandaş oruçlu komşusuna kokusu gider diye evinin camını bile açmazdı. Sokaklarda bir tek yiyip içene rastlanmadığı gibi tek tük açık olan ve seferiler, hastalar v.s için açık olan lokantalar içerisi görünmesin diye vitrinlerine perde çekerlerdi. İslam toplumu olmanın doğal bir manzarasıydı eski ramazanlar. Oruç içimizden henüz sökülmeyen dipdiri bir manevi kalemizdi.

“İslam toplumu” … İşte bu mükemmel ve aslında bütün dertlerimizin ilacı olan biricik tabir birilerini fena halde rahatsız ediyordu. Düğmeye bastılar önce üniversitelerde oruç tutmayanlar dövüldü gibi haberler yapılmaya başlandı. Bu haber ve tekzipler o kadar çoğaldı ki Müslümanlar barbar olarak anılmamak için doğal verecekleri bir tepkiden bile kaçındılar. Hani birilerinin fazlaca rahatsız olduğu mahalle baskısı varya o baskıyı kaldırmak için ilk adımdı bu tip haberler. Hoşgörü, diyalog, sınırsız özgürlük, demokratik -laik ülke v.s gibi süslü lafların arkasında İslam toplumu zarfı yırtılmaya- yıkılmaya çabalandı ve maalesef başardılar.

Mahalle baskısı kalkınca kantarın topuzuda kaçtı, önce sokaklarda el altında gizlenen sigara içenlere rastladık, sonra gittikçe artan ramazanda açık lokantalara. Aileler çocuklarına kıyamayıp oruç tutmalarına izin vermemeye başladı, oruca alışmayan bir nesil peydahlandı. Ve oruçtan uzaklaşma böylece devam etti.

Son gününü idrak ettiğimiz bu ramazan bilhassa büyük şehirlerde ramazanın artık esamesi bile okunmamaktadır. Alanen apaçık ortada yiyilip içilmekte hatta alkol tüketilmektedir. İş görüşmelerinde karşınızda çay içebilen firma yetkilisi gayet rahat ne içerisiniz diye sorabilmektedir. Fabrikalarda, işletmelerde öğle vakti yemekhaneler dolmaktadır. Ramazan ayının yavaş yavaş yaz aylarına denk gelmesi İslam toplumu imajını yıkmak isteyenler için avantaj sağlamış, bu avantaj geçirmekte olduğumuz ramazanda zafere dönüşmüştür. Artık günümüz müslümanı öyle hoşgörülüdür ki koca koca adamların futursuzca karşılarında yiyip içmelerine ses çıkartmamakta, yadırgamamakta kınamamaktadır. Yaşı 17-18 olmuş torununun oruç yemesine bir cümlecik nasihati bile yoktur günümüz müslümanının. emr-i bil-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker (iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak.) unutulmuştur. Oysa Kuran şöyle emretmektedir:

" İçinizden, insanları hayra çağıracak iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun..." (Al-i İmran Sûresi,104).

Bugün görünen noktada önümüzde ki 9-10 seneye tekabül eden yaz ayları oruçları böyle devam ederse türk milletinin oruçla olan bağını komple kesecek gibi görünmektedir. Muhafazakar(!) medyamızın ve İslamcı(!) yazarlarımızın bu tehlikeden haberi varmıdır acaba?

İslamcı maskeli liberal- demokrat ve mahalle baskısı istemezükçü aydınlarımız siz hoşgörü ve diyalog teraneleri çalarken namaz ve zekattan sonra oruçtanda vazgeçmiş bir Anadolu tehlikesi bütün çıplaklığıyla karşımızdadır. O din düşmanlarıyla ağız birliği ettiğiniz mahalle baskısına karşı çıkarak gelecek yıllarda karşımıza çıkacak korkunç manzarının bir mümessilide siz olacaksınız. Sizin mahalle baskısı dediğiniz olgu Müslüman bir toplum olabilmenin yapıtaşıdır.” İslam’da zorlama yoktur” diye günahlarına kılıf arayanlara “İslam’da müslüman olmayana zorlama yoktur” demek varken kenara çekilmenizin bedelini Müslüman-Türk milleti çekecektir.

Müslüman kardeşim, mukaddesatçı ağabeyim, milliyetçi gönüldaşım dini hassasiyetini gözden geçir ve oynanan şer oyunları boz. Orucunu layıkıyla tut, tutmayanları teşvik et, çocuğunu oruca alıştır.

Sana emredilen emr-i bil-ma'ruf, nehy-i ani'l-münker'in adını mahalle baskısı koydular, eğer mahalle baskısı buysa yaşasın oruç, yaşasın mahalle baskısı, Varolsun İslam toplumu.

Allah tuttuğunuz oruçları yaptığınız ibadetleri kabul eylesin, mübarek ramazan bayramınız kutlu olsun, tüm İslam aleminin hayrına ve kurtuluşuna vesile olsun inşallah…

türk ocağı
 
Aleyküm selam kardeşim.

Eline sağlık.
 
Yunus 99 yanılmıyorsam ' Rabbin dileseydi herkes iman ederdi. Böyle iken sen mi onları zorlayacaksın?'
Her ayeti her hadisi herkes kendine yontarsa işin içinden çıkılmaz. En güzeli hoşgörüyü geliştirmektir. Sizin yazdığınız yazıda Kafire hoşgörü müslamanı zorlama ister fiziksel ister psikolojik.
Ben vakit namazlarımı bile kılarken namaz kılmayan bir arkadaş grubunun içinde isem onlardan vakit gelmişse izin isteyip ayrı onların göremeyeceği yerde kılarım. Biliyorum onlarda en az benim kadar müslüman en az benim kadar iman sahibi ama her kulun duyduğu sorumluluk düzeyi nefsine hakimiyeti inancın gereği ibadetleri yapma isteği aynı değil. Ama biliyorum ki zaten içlerinden bu görevine yerine getirmemenin (yada saydığım belki dinen geçerli olmayan ancak insan psikolojisi ile açıklanabilecek durumları nedeniyle ) burukluğu hüznü ve suçluluk duygusu zaten var bunu onların gözüne sokmanın onları duygusal psikolojik olarak yaralamanın bir anlamı yok . Ben davetimi yapıyorum derken bezdirilmiş çok insan gördüm.
Birbirimize hoşgörü , hoşgörü ve elbette karşılıklı hoşgörü.
 
Yunus 99 yanılmıyorsam ' Rabbin dileseydi herkes iman ederdi. Böyle iken sen mi onları zorlayacaksın?'
Her ayeti her hadisi herkes kendine yontarsa işin içinden çıkılmaz. En güzeli hoşgörüyü geliştirmektir. Sizin yazdığınız yazıda Kafire hoşgörü müslamanı zorlama ister fiziksel ister psikolojik.
Ben vakit namazlarımı bile kılarken namaz kılmayan bir arkadaş grubunun içinde isem onlardan vakit gelmişse izin isteyip ayrı onların göremeyeceği yerde kılarım. Biliyorum onlarda en az benim kadar müslüman en az benim kadar iman sahibi ama her kulun duyduğu sorumluluk düzeyi nefsine hakimiyeti inancın gereği ibadetleri yapma isteği aynı değil. Ama biliyorum ki zaten içlerinden bu görevine yerine getirmemenin (yada saydığım belki dinen geçerli olmayan ancak insan psikolojisi ile açıklanabilecek durumları nedeniyle ) burukluğu hüznü ve suçluluk duygusu zaten var bunu onların gözüne sokmanın onları duygusal psikolojik olarak yaralamanın bir anlamı yok . Ben davetimi yapıyorum derken bezdirilmiş çok insan gördüm.
Birbirimize hoşgörü , hoşgörü ve elbette karşılıklı hoşgörü.

Bahsettiğiniz mevzu elbette hassastır ve kendince bir sosyolojik ilim gerektirmektedir. İbadet gösteri amacı taşımaz. sevdirin zorlamayın ikazı ince bir taktik gerektirir. İşki sevdirmeye çalışıyormuyuz, yoksa her koyun kendi bacağından asılırmı diyoruz işte bu nokta önemlidir. Hepimiz bir çobanız ve güttüklerimizden sorumluyuz öyleyse İslam bireyselliği değil cemaati yani toplumu esas alır ve toplum dahilinde yaşanır. Bireyselliğe indirgendiği vakit kopuşlarda yaşanacak ümmet parçalanacaktır. Parçalanan bir ümmet müslümanlara zulüm kapısının açılışı demektir. Misal günümüz dünyası ve müslümanların hali. Bütün bunlara yelken açacak bir hoşgörü karmı getirir zararmı muhasebesini iyi yapalım.
 
konunun devamına binaen..

Karamsarım dostlarım, Kösoğlu ağabeyim kadar ümitli değilim

Zaman, zaman çok iyimser yazılar, analizler okuyoruz. Yeni bir medeniyet inkişafının eşiğinde olduğumuzu, Türk’ün talih sarkacının yeniden yükselişe doğru döndüğünü söyleyenler var. Keşke bende o kadar iyimser olabilsem.

Medeniyetleri insanlar kurar. İnsanın kalitesinin yükselmesi, medeniyet sarkacının da yukarıya dönmesi demektir.

Şimdi soruyorum hangi insanla?

Bugün sahip olduğumuz insan malzemesi ile bazı yazarların işaret ettiği büyük dirilişi gerçekleştirmek mümkün mü?

Ramazanı yeni bir hafta önce geride bıraktık.

Bu ayda büyük şehirlere gittiğim zaman bütün umutlarımı kaybediyorum. Sokaklar inançlı bir millete işaret etmiyor, inançsız, ibadetsiz bir topluluğa işaret ediyor. İstanbul’un,Ankara’nın, İzmir’in bazı sokakları, semtleri hiç Ramazan gelmemiş gibi bizim ruh iklimimize uzak duruyor.Her milletin bir inancı var.Ramazanda metropollerde gezen bir insan,sokağa taşan inançsızlığa, nezaketsizliğe, pervasızlığa, ahlaksızlığa bakarak bu milletin inançlı bir millet olduğunu söyleyebilir mi?

Sabri Ülgener Osmanlı’yı kuran ahlakın aşk ahlakı olduğunu söyler. Aşk ahlakı Allah’ın ahlakıdır. Allah’ın ahlakı ile ahlaklanan bir milletin neler yaptığını tarih her gün bize fısıldıyor. Fedakârlığı, mahviyeti, yardımseverliğ, güzel ahlakı esas alır. Hani nerede o millet?

Gün geçtikçe çözülüyor, bir daha düzelmeyecek şekilde çürüyoruz. Bu ahlakla bırakınız yeni bir medeniyet inşa etmeyi bu toprakları muhafaza etmemiz bile zordur.

Büyük şehirler dediysem bundan küçük kentler muaf değil. Büyük şehirlerde gözlenen ahlaki tereddi, süratle küçük şehirlere de yayılıyor. İnançsızlık, ahlaksızlık, ruhsuzluk artık meydan okuyarak geziyor.

İnsan günah işleyebilir, ama günahından utanması onu gizlemesi bir meziyet hatta fazilettir. İnsanın günahını ifşa etmesi, onunla iftihar eder noktaya gelmesi ise tam bir ahlaki tükeniştir. Bu ölçülerle baktığımız zaman acaba Türkiye nerede duruyor. Aşk ahlakına bürünmüş bir soylular kadrosu görebiliyor musunuz? En iddialı hareketlerin en iddialı kadrolarının bile menfaat karşısında nasıl küçüldüklerine, nasıl bir birini kazıklamaya çalıştıklarına yakinen tanık oldum.

Ümit var olanlara saygı duyuyor, onları ümit ahlakını empoze ederek, ahlaklılara öz güven aşıladıkları için takdirle yâd ediyorum. Ama bizin hakikatimiz budur. Müslüman bir milletin ramazan ayında sokakları hiç ramazan gelmemiş gibi duruyorsa veyl o milletin haline.

Ahlak meselemizi halletmeden hiçbir meselemizi halledemeyiz.

Keşke bir kutlu ses çıkıp bizi bir defa da güzel ahlaka çağırsa. Sur-u İsrafil çalınmadan bize bir büyük hesap gününün varlığını hatırlatsa. İnanın bu bizim için her şeyden daha hayırlı olurdu. Bu kadar siyaset yazacağımıza keşke kalemlerimize mana üfleyip, biraz da ahvali perişanımızı yazsak. Ama yazamıyoruz, particilik, menfaatperestlik ruhumuza işlemiş. İslam ise kapı önünde içimize girecek bir gedik arıyor.


selçuk özdağ_vakit
 
Bu ülkenin burnu çok sürtünecek eğer bu kafa ile giderse

Allahla dinle diyanetle başörtüsü ile vb daha uğraşılırsa korkarım helakimiz tarihte hiçbir kavme benzemiyecek şekilde olacak...

Güncel olaylara bu nazarla bakarsak "karşı mahalle"nin adamları hemen ne alakası vardır diyorlar

Onlara diyoruz ki gidin Kısası Enbiya(Peygamberler Tarihi) okuyun.Cenabı Allah bir kavmi helak etmeden evvel ne gibi uyarılarda bulunmuş gerek tabiat olayları gerek kıtlık gibi olaylarla nasıl ihtar etmiş bir anlayın.

Ama bir millet yüzünü Kabeden New Yorka çevirirse,Kabeye değil Hürriyet heykeline saygı duyar onun ruh haline bürünür
 
Geri
Üst