Siz hangisini tercih ederdiniz??

muzo192

New member
1. Hava sıcak. Herkes öğle uykusunda. Mutfakta buz gibi bir limonata sürahisi duruyor. Uykudan kalkmışsınız. Öğleyin kadınbudu köfte ve domates soslu biber kızartması yemiş, iyice susamışsınız. Büyük bir bardağa limonata koyuyor, kana kana içiyorsunuz. Bir karasinek vızıldayarak mutfak perdesine konuyor. Pencereden sardunya saksıları ve elma ağaçları görünüyor. Elma ağaçlarının altındaki minderler sizi çağırıyor. Kitabınızı alıyor (Mesela Ayn Rand, Yaşamak İstiyorum) minderlere uzanıyor ve önünüzdeki uçsuz bucaksız yazın sessizliğinde keyfinize bakıyorsunuz.

2. Kalabalık bir ofis. Özel, camlı bölmenizde oturuyorsunuz. Dışarıda koşuşturan elemanlara bakıyorsunuz. Hepsi emrinizde. Ödleri patlıyor sizden. Hoşunuza gidiyor bu. Gıcıklık olsun diye kaşlarınızı çatıp gözlerinizi daha çok dikiyorsunuz üzerlerine. Tedirgin oluyorlar, fark ediyorsunuz. Bir sorun, bir aksilik, bir şey bulmanız lazım... Fiziğini en beğendiğiniz elemanı çağırıyorsunuz yanınıza, telefonla. Telefonu kapayışını, dik durmaya çalışarak gelişini izliyorsunuz. Kapıyı açık bırakmasını söyleyerek bağırmaya başlıyorsunuz. Burası bir iş yeri ve iş yerinde kırmızı giymek edep kurallarına aykırı. Elemanın yüzü kazağı ile aynı rengi alıyor ama ses çıkarmıyor. Çıkaramaz çünkü ve siz buna bayılıyorsunuz!

3. Karşınızdaki avazı çıktığı kadar bağırıyor. Ondan nefret ediyorsunuz. Arkanıza bakmadan çıkıp gitmek geliyor içinizden. Hatta kül tablasını da gitmeden önce kafasında paralamak istiyorsunuz. Birden kendinize sizi tutan şeyin ne olduğunu soruyor ve verdiğiniz yanıtı çok saçma buluyorsunuz. Ceketinizi alıyor, arkanıza bakmadan kapıya gidiyorsunuz. Ölesiye nefret ettiğiniz o kötülük torbasının şaşkın bakışlarını görmeseniz de tahmin edebiliyorsunuz... Kuduruyor öfkeden ve siz gidebilmenin, gitmenin sonsuz hazzı içinde yürümüyor, adeta uçuyorsunuz.

4. Saat 11.00'de kalkıyorsunuz. Mutfak personeliniz mükellef bir kahvaltı hazırlamış ama canınız hiçbir şey çekmiyor. Bir fincan kahve alıp pencereden şahane manzarayı izliyorsunuz. Kişisel bakım ve yoga dışında bugün yapacak hiçbir şey yok. Resim kursuna mı gitseniz, ahşap boyama kursuna mı?İkisinin de modası çoktan geçmiş. En iyisi bir yurt dışı seyahati yapmak. Hem Louis Vuitton çantaların yeni modellerini de görmek lazım. Ah, hayat ne kadar durağan ama siz hep bunu istememiş miydiniz?

5. İşte: Kutuyu cebinden çıkardı. Önünüze bıraktı. Evet evet! Sonunda evlenme teklifi geliyor ve geldi. Bunu yıllardır bekliyorsunuz. Herkes evlendi de boşandı bile. "Siz ne zaman evleneceksiniz yahu" sorusuna nihayet bir yanıt verebileceksiniz. Artık sizin de yüz otuz beş parça yemek takımınız ve zaman içinde evliliğin hoyratlığıyla bin beş yüz parça olmuş bir ruhunuz olacak. Nihayet. Olacak sonunda. Evleneceksiniz.


6. "Sen endişelenme, ben hallederim" diyor. Sorun bile olmayacak her küçük düğümü çözen biri var yanınızda. "Sen dur, ben yaparım; tamam, ben düşünürüm. Tamam merak etme" diyor. Merak etmiyorsunuz siz de... Siz çalışırken kimse uyumuyor. Aksine, birileri sorumlulukları paylaşmanın ötesinde, çekip alıyor omzunuzdan demir pelerini. Çürümüş omzunuz bu ağırlıktan. Çürümüş kafanızın bir köşesi yapılacakları düşünmekten. Nasıl da yorulmuşsunuz! Dağınık bir yaşamı toparlamak ortalığı toparlamaya benzemiyor ki... Huzur içinde uyuyorsunuz. Bir dağı tek başınıza taşımayacağınızı biliyorsunuz. Birisi yeni bir sorun eklemediği gibi ömrünüze, "sen dur biraz" diyor. "Bir soluk al." Duruyor ve derin bir soluk alıyorsunuz...
 

sonsuzluğa

Moderatör
Moderatör
bir limonata alıp bahçede ağacın altında oturmayı isterim doğrusu. sessiz sakin, tam bir huzur. :D

paylaştığın için sağol.
 

ALpMontana

КЯaL´da TaNıMaM КuяaL´da
bana pek uymuor ama lımonta dıım barı :) ayıp olmasın.​
 

HTML

Üst