- Katılım
- 25 Haz 2005
- Mesajlar
- 9,652
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 40
Son zamanlarda “PKK terörünün askeri yöntemlerle sona erdirilemeyeceği, siyasi çözüm gerekiyor” şeklindeki, görüşler yine gündeme gelmeye başladı..
Peki ne demektir siyasi çözüm?
İşte bu sorunun cevabını kimse söylemiyor. O zaman düşündük ki siyasi çözümün ne anlama geldiğini biz açıklayalım..
Siyasi çözüm “Türkiye hükümetinin PKK ile dolaylı veya doğrudan masaya oturup sorunları görüşüp bir sona varması” demektir.. Hiç lafı kıvırtıp bükmeyelim.. Siyasi çözüm bu anlama gelir..
Kültürel çözüm, sosyal çözüm, bunlar siyasi çözüm anlamına gelmez.. Onun için eğer bu “iki kelime” ile amacınız PKK ile masaya oturmamız gerektiğini söylemekse, bunu da açık açık söyleyin..
Bunun bir örneği yakın tarihte yaşandı. İngiltere, Kuzey İrlanda’da barışı sağlamak için IRA ile doğrudan değil ama onun siyasi kolu olan ve Parlamento’da yer alan Sinn Fein partisi ile masaya oturup durumu müzakere etti. Uzun bir müzakere süreci sonucu İngiltere ile IRA arasında barış sağlandı ve silahlar sustu.
Şimdi aynı şeyin Türkiye’de yapılmasını sağlamak isteyenlere bazı gerçekleri anlatmaya çalışayım:
PKK’nın son noktada amacı, ne kültürel, ne de sosyal haklardır. PKK’nın nihai noktadaki amacı Güneydoğu Anadolu bölgesinin “özerk olmasıdır..” Bunun da bir adım ilerisi “bağımsızlık” anlamına gelmektedir.
Siz ne kadar kültürel ve sosyal hak verirseniz verin, PKK bunlardan tatmin olmayacak ve planladığı nihai noktaya doğru ilerlemeye devam edecektir..
Aslında bölgede “bağımsız bir Kürdistan Devleti’nin kurulması” sadece PKK’nın değil ama aralarında yaptıkları konuşmalardan bilindiği üzere Barzani ve Talabani’nin de hedefidir. Ve sadece bugünkü Başbakanımız Tayyip Erdoğan değil ama ondan önceki başbakanlarımız da bu gerçeği bilmekteydiler.
Bugün gelinen noktaya baktığınız zaman tanımlamanın “bağımsızlık değil ama özerklik olduğunu” Irak’taki yeniden yapılanma çalışmalarında da görebilirsiniz.. Çünkü şartlar Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti kurulmasına olanak sağlamamaktadır. Bu nedenle de Barzani ve Talabani gayet pragmatik davranmaktadırlar. Özetle bu iki Kürt lider “Hele önce bir özerklik gelsin, arkasına bakarız” demektedirler.
Peki biz, yani Türkiye Cumhuriyeti ne yapmalıdır?
Onu ben bilmem.. Karar verecek olan ben değilim. Karar verecek olanlar Türkiye’yi yönetenler, bu iddiada olanlardır.
Benim PKK konusunda çok takıldığım bir başka nokta var. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, bir basın toplantısında “Dağdaki PKK’lıların üçte birinin Suriyeli olduğunu” açıklamasıdır.
Diyelim ki, dağda 4 bin 500 PKK’lı var. Üçte biri 1500 kişi eder.. Peki bizim Başbakan artık neredeyse kanka olduğu Suriye lideri Beşir Esad ile bu konuyu niye konuşmaz ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ona iletmez? İşte bunu anlamıyorum. Bu sorunu Suriye lideri ile konuşmak dostane ilişkilere zarar filan da vermez.
Türkiye, Humeyni ülkemiz idaresi hakkında her türlü melaneti yaparken bile Tahran’la ilişkisini kesmemişti. Her fırsatta duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu.
O zaman aynı şeyi bugün Suriye ile olan ilişkilerimiz de yapabiliriz. Örneğin, Suriye’den örgüte katılımları engellemek için ortak hareket edebiliriz. Ne bileyim, yapılacak bir dolu şey var..
Hatay’da son yaşanan terör olayları, PKK’nın Suriye’de hâlâ var olduğu ve rahatça hareket edebildiğinin bir göstergesidir ayrıca..
MİT’in raporları Başbakan Erdoğan’ın önünde.. Başbakan’ın gereğini yapmasını Türkiye bekliyor...
Sedat Sertoğlu
Açık konuşun
Güneydoğu sorunu mu, yoksa terör mü, ne ise ne...
Ama şu siyasi çözüm'den neyi kastettiğinizi biraz açmanız lâzım.
***
Siz ne istiyorsunuz?
Açık konuşun.
-?Toprak mı, Bayrak mı, özel bir Milli Marş mı, Bağımsız bir Devlet mi?
Cevap verin artık.
Deyin ki.
Evet, istiyoruz.
-?Kendi bütçemizi kendimiz yapacağız.
-?Kendi vergimizi kendimiz toplayacağız.
-?Kendi memurumuzu, savcımızı, yargıcımızı, polisimizi, öğretmenimizi kendimiz tayin edecek, maaşlarını kendimiz ödeyeceğiz. (Aman ne güzel).
- Alemin teknolojisini kullanmaktan bıktık usandık, kendi medyamızı kendimiz kuracağız... Yol, su, elektrik, hastane, fabrika istemekten artık utanır olduk, hepsini kendimiz yapacağız. TBMM'nde işimiz yok. Kendi Meclisimizi kendimiz kuracağız.
***
Vallahi harika olur.
Belki o zaman sizi AB'ye bile alırlar.
Ama söyleyin şunu.
Ağzınızdan çıksın, bir duyalım. Ne istediğinizi bir bilelim.
Belki işimize gelir, fevkalâde anlaşırız. İyi komşuluk eder, gül gibi geçiniriz. Vize meselesini hiç düşünmeyin, hallederiz.
Ama söyleyin şunu, bir duyalım.
Siz ne istiyorsunuz sahi?
Haa... bir ihtimal, belki bunların hiçbirini değil de siz sadece imtiyaz istiyorsunuzdur.
Yoo, onu veremeyiz.
Çünkü bizde de yok.
***
Sizler mert insanlarsınızdır.
Açık konuşun yahu.
Siyasi çözüm falan diye lâfı gevelemeyin. Çünkü anlaşılmıyor.
Ne istiyorsanız tek tek sayın.
Yoksa utanıyor musunuz?
Vallahi utanıyor da olsanız siz her siyasi çözüm dedikçe, biz de size soracağız:
- Ne demektir bu? Madde madde sayın.
Haydi bakalım.
Rauf Tamer
Siyasi çözüm diyen eli kanlı pkk'nın destek ve yardakçılarına açık sorular
Peki ne demektir siyasi çözüm?
İşte bu sorunun cevabını kimse söylemiyor. O zaman düşündük ki siyasi çözümün ne anlama geldiğini biz açıklayalım..
Siyasi çözüm “Türkiye hükümetinin PKK ile dolaylı veya doğrudan masaya oturup sorunları görüşüp bir sona varması” demektir.. Hiç lafı kıvırtıp bükmeyelim.. Siyasi çözüm bu anlama gelir..
Kültürel çözüm, sosyal çözüm, bunlar siyasi çözüm anlamına gelmez.. Onun için eğer bu “iki kelime” ile amacınız PKK ile masaya oturmamız gerektiğini söylemekse, bunu da açık açık söyleyin..
Bunun bir örneği yakın tarihte yaşandı. İngiltere, Kuzey İrlanda’da barışı sağlamak için IRA ile doğrudan değil ama onun siyasi kolu olan ve Parlamento’da yer alan Sinn Fein partisi ile masaya oturup durumu müzakere etti. Uzun bir müzakere süreci sonucu İngiltere ile IRA arasında barış sağlandı ve silahlar sustu.
Şimdi aynı şeyin Türkiye’de yapılmasını sağlamak isteyenlere bazı gerçekleri anlatmaya çalışayım:
PKK’nın son noktada amacı, ne kültürel, ne de sosyal haklardır. PKK’nın nihai noktadaki amacı Güneydoğu Anadolu bölgesinin “özerk olmasıdır..” Bunun da bir adım ilerisi “bağımsızlık” anlamına gelmektedir.
Siz ne kadar kültürel ve sosyal hak verirseniz verin, PKK bunlardan tatmin olmayacak ve planladığı nihai noktaya doğru ilerlemeye devam edecektir..
Aslında bölgede “bağımsız bir Kürdistan Devleti’nin kurulması” sadece PKK’nın değil ama aralarında yaptıkları konuşmalardan bilindiği üzere Barzani ve Talabani’nin de hedefidir. Ve sadece bugünkü Başbakanımız Tayyip Erdoğan değil ama ondan önceki başbakanlarımız da bu gerçeği bilmekteydiler.
Bugün gelinen noktaya baktığınız zaman tanımlamanın “bağımsızlık değil ama özerklik olduğunu” Irak’taki yeniden yapılanma çalışmalarında da görebilirsiniz.. Çünkü şartlar Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt Devleti kurulmasına olanak sağlamamaktadır. Bu nedenle de Barzani ve Talabani gayet pragmatik davranmaktadırlar. Özetle bu iki Kürt lider “Hele önce bir özerklik gelsin, arkasına bakarız” demektedirler.
Peki biz, yani Türkiye Cumhuriyeti ne yapmalıdır?
Onu ben bilmem.. Karar verecek olan ben değilim. Karar verecek olanlar Türkiye’yi yönetenler, bu iddiada olanlardır.
Benim PKK konusunda çok takıldığım bir başka nokta var. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ, bir basın toplantısında “Dağdaki PKK’lıların üçte birinin Suriyeli olduğunu” açıklamasıdır.
Diyelim ki, dağda 4 bin 500 PKK’lı var. Üçte biri 1500 kişi eder.. Peki bizim Başbakan artık neredeyse kanka olduğu Suriye lideri Beşir Esad ile bu konuyu niye konuşmaz ve bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ona iletmez? İşte bunu anlamıyorum. Bu sorunu Suriye lideri ile konuşmak dostane ilişkilere zarar filan da vermez.
Türkiye, Humeyni ülkemiz idaresi hakkında her türlü melaneti yaparken bile Tahran’la ilişkisini kesmemişti. Her fırsatta duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu.
O zaman aynı şeyi bugün Suriye ile olan ilişkilerimiz de yapabiliriz. Örneğin, Suriye’den örgüte katılımları engellemek için ortak hareket edebiliriz. Ne bileyim, yapılacak bir dolu şey var..
Hatay’da son yaşanan terör olayları, PKK’nın Suriye’de hâlâ var olduğu ve rahatça hareket edebildiğinin bir göstergesidir ayrıca..
MİT’in raporları Başbakan Erdoğan’ın önünde.. Başbakan’ın gereğini yapmasını Türkiye bekliyor...
Sedat Sertoğlu
Açık konuşun
Güneydoğu sorunu mu, yoksa terör mü, ne ise ne...
Ama şu siyasi çözüm'den neyi kastettiğinizi biraz açmanız lâzım.
***
Siz ne istiyorsunuz?
Açık konuşun.
-?Toprak mı, Bayrak mı, özel bir Milli Marş mı, Bağımsız bir Devlet mi?
Cevap verin artık.
Deyin ki.
Evet, istiyoruz.
-?Kendi bütçemizi kendimiz yapacağız.
-?Kendi vergimizi kendimiz toplayacağız.
-?Kendi memurumuzu, savcımızı, yargıcımızı, polisimizi, öğretmenimizi kendimiz tayin edecek, maaşlarını kendimiz ödeyeceğiz. (Aman ne güzel).
- Alemin teknolojisini kullanmaktan bıktık usandık, kendi medyamızı kendimiz kuracağız... Yol, su, elektrik, hastane, fabrika istemekten artık utanır olduk, hepsini kendimiz yapacağız. TBMM'nde işimiz yok. Kendi Meclisimizi kendimiz kuracağız.
***
Vallahi harika olur.
Belki o zaman sizi AB'ye bile alırlar.
Ama söyleyin şunu.
Ağzınızdan çıksın, bir duyalım. Ne istediğinizi bir bilelim.
Belki işimize gelir, fevkalâde anlaşırız. İyi komşuluk eder, gül gibi geçiniriz. Vize meselesini hiç düşünmeyin, hallederiz.
Ama söyleyin şunu, bir duyalım.
Siz ne istiyorsunuz sahi?
Haa... bir ihtimal, belki bunların hiçbirini değil de siz sadece imtiyaz istiyorsunuzdur.
Yoo, onu veremeyiz.
Çünkü bizde de yok.
***
Sizler mert insanlarsınızdır.
Açık konuşun yahu.
Siyasi çözüm falan diye lâfı gevelemeyin. Çünkü anlaşılmıyor.
Ne istiyorsanız tek tek sayın.
Yoksa utanıyor musunuz?
Vallahi utanıyor da olsanız siz her siyasi çözüm dedikçe, biz de size soracağız:
- Ne demektir bu? Madde madde sayın.
Haydi bakalım.
Rauf Tamer
Siyasi çözüm diyen eli kanlı pkk'nın destek ve yardakçılarına açık sorular