
Bizim alışık olduğumuz duygu sömürüsü yaparak melodram kavramına yüklenmektir yerel aşk filmlerinde. Ancak neyse ki Ömer Faruk Sorak, Aytaç Ağırlar ve Mehmet Aslantuğ gibi evrensel kriterler ile bu görüşü dengeli bir şekilde birleştiren ve hikaye anlatma sinemasına hakim olan yönetmenlerimiz var. Zira masalsı dokusuyla dikkat çeken “Aşk Tesadüfleri Sever”, gizemli dramatik yapısından güç alan “İncir Reçeli” ve hikaye kurgusuyla oynayarak duygu seli yaratan “Aşkın İkinci Yarısı”, kimi eksiklerine karşın ‘Türkiye’de aşk filmi nasıl olmalı?’ sorusunun cevabını veriyorlar. Bu sezon bir hayli konuşulan bu üç eserin DVD’leri bu ay içinde raflara giriyor.
Türk sinemasında aşk filmlerine bakınca Yeşilçam melodramlarındaki ‘duygusal’lık ile ‘melodram’ı birleştiren bir dokuya gideriz ister istemez. Aslında “Selvi Boylum, al Yazmalım” (1978), “Vesikalı Yarim” (1968) gibi örneklerin geleneği “Issız Adam” (2008) gibileriyle temsil ediliyor günümüzde. Ancak esas olan alanın içinde 2000’ler dünyasına ayak uydurarak şimdinin diliyle filmler üretmek. Bu şekilde de samimiyet ve başarının gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Elbette zaafları olan birkaç eli yüzü düzgün denemenin ardından...
Bizim kültürümüzle ve Sorak’ın becerisiyle yoğrulmuş masalsı bir eser
Tür alanında ‘yönetmenlik becerisi’nin uçlarına giderek ihtisas yapmayı kararlaştıran Ömer Faruk Sorak ve ilk filmlerini veren Aytaç Ağırlar ile Mehmet Aslantuğ da Hollywood estetiğini sinemamıza uyarlayan eserlerle çıkageldiler bu sezon içinde. Belki temellerini bir ‘hastalık’a bağlayarak kimi izleyiciye ‘duygu sömürüsü yapıyor’ düşüncesini yaşattılar. Ancak hem yönetmenlik becerilerinin gücü, hem oyuncularının samimiyeti, hem de bunu gerçekçi duygularla hissettirmeleri Çağan Irmak’ın ötesinde bir yere yerleştirdi bu isimleri.
“Aşk Tesadüfleri Sever” (2011), hafif masalsı bir çocukluktan başlayan aşk hikayesini anlatırken Belçim Bilgin ve Mehmet Günsur’dan güç alıyordu. Ömer Faruk Sorak’ın ustalaştığı reklam (video klip) estetiğinin katkısıyla geçmiş ile günümüzü birleştirme güdüsü filmin merkezi noktasını oluşturuyordu.
Oradan yola çıkarak bu ikilinin ‘tesadüfler’ ile bir araya gelmesi ise “Amélie” (“Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain”, 2001) ile başlayan masalsı romantik-komedi modelini hatırlattı bizlere. Filmin yıldızı Sorak ve iki başrol oyuncusuydu. Adeta bir ‘aşk ölümsüzdür. Ölünce de bitmez’ filmiydi bu eser. Bu noktada da seyircide iz bırakması garip karşılanmamalı. Hatta hasılat rakamı ile “Issız Adam”ı (2008) zorlaması Türk sineması için önemli bir atılım olarak görülebilir.
Sinemaskop formatında çekilmiş, gizemden güç alan bir duygu seli
Aslında Aytaç Ağırlar’ın “İncir Reçeli” (2011) de benzer bir cümlenin izini sürüyor. Melike Güner-Sezai Paracıkoğlu ikilisinin izinden Beyoğlu bölgesinde yaşayan entelektüel bir çiftin hikayesine uzanıyordu. Soru işaretlerini merkezine yerleştirmesi duygusal-dram damarının etkileyici olmasını sağladı filmin. Yönetmenin hikaye anlatma becerisiyle ikilinin ayrılıp barışmasını ve duygusal etkileşimini samimi hale getirmesi de bir başka önemli kozuydu bu oluşumun.
Yani Türk sineması belki de ilk kez anlatımdan güç alan iki aşk filmi ile öne çıkmaya çalışıyordu. Bu iki filmin yönetmeni de popüler sinemanın içinde varlıklarını sürdürecek simalar olarak, ‘masalsı’ veya ‘gizemli’ ilişki yaratma sevdası doğrultusunda başarıya ulaştılar. Kimi senaryosal açmazlara takılmaları ise şimdilik sağduyuyla karşılanabilir.
Hikaye kurgusunu bozarak kalplere seslenen sinematografisi güçlü bir film
Aslında Mehmet Aslantuğ’un ayrılmış evli bir çiftin hikayesini anlattığı “Aşkın İkinci Yarısı” (2010) da benzer özellikleri sahip. “Aşk Tesadüfleri Sever” gibi zaman atlamaları ve hikaye kurgusunda oynamalarla ilerleyen bu eser, kalpten bağlı ikilinin duygusal açmazlarını öne çıkarmayı seçiyor daha çok. Merkezi noktada ise onların çocuklarıyla ilişkisi ve yine ölümcül bir hastalık var.
Hikaye kurgusu ile oynanırken görüntü yönetmeninin çerçeveleme ve fotoğraflama konusundaki profesyonelliğinden güç alan yapıt, ‘evliliğin yol açtığı kayboluş’ üzerine bir duygusal-dram olarak anılabilir. Nihai sonuçta her üç yönetmenin de anlatı tercihleriyle, bazı eksiklerine karşın Türk sinemasına yakışacak postmodern aşk filmleri için ilk adımları attıklarını söyleyebiliriz. 2011-2012 sezonunda da bu olumlu sinyallerin hasatlarını görürsek şaşırmayalım.
Kerem Akça’nın Önerdiği 15 DVD:
1-Scott Pilgrim Dünyaya Karşı (Scott Pilgrim vs. the World)
2-Yol (The Road)
3-İki Aşık (Two Lovers)
4-Suç Zamanı (Los ‘cronocrimenes)
5-Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1 (Harry Potter and the Deathly Hallows: Part I)
6-Av Mevsimi
7-Saftirik Greg’in Günlüğü (Diary of a Wimpy Kid)
8-Çakal
9-İyi Yürek (The Good Heart)
10-Narnia Günlükleri: Şafak Yıldızının Yolculuğu (Chronicles of Narnia: The Voyage of the Dawn Treader)
11-Adı Çıkmış (Easy A)
12-Aşk Tesadüfleri Sever
13-Lise Ateşi (Assasination of a High School President)
14-Aşkın İkinci Yarısı
15-İncir Reçeli