Seyyid Nesimi

Gizli Özne

New member
Katılım
27 May 2007
Mesajlar
5,366
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
♀ ♥ ♂
SEYYİD NESİMİ​

Nesimi'nin hayatı hakkında pek az malumat vardır. Latifi'ye göre, Nesimi Bağdad civarında Nesim adlı nahiyede dünyaya geldiği için Nesimi mahlasını almıştır. Aşık Çelebi'ye göre Diyarbekirli.Riza-Kuli Han Hidayet'e göre de, Şirazlıdır.

Yukarıda görüldüğü üzere, elimizdeki kaynaklar, Nesimi'nin ne doğduğu yeri, ne de doğum yılını katiyetle tesbit için, kafi gelmemektedir. Bununla beraber, Nesimi'nin adının başında "seyyid" unvanı bulunması, bu hususta da muhtelif faraziyelerin ileri sürülmesine sebep olmuştur.

Kaynaklar, Nesimi'nin Esterabadlı Fazl Allah'a intisab ettiğni, onun inanç akidesini can-u gönülde benimsediğini, Fazl Allah'ın halifesi olarak Hurufiliği canı pahasına savunduğunu kaydederler.
Nesimi'nin Anadolu'ya gelişi ise, sultan Murat (Hüdavendigar) zamanındadır. Kardeşi Şah Handan "sırrı ifşa" etmemesini tenbih ettiği halde, Nesimi, meşhur:

Derya'yi muhit cuşa geldi
Kevn ile meken huruşa geldi

Şiir ile başlayan mesnevisi ile cevap vererek, buna tahamülü kalmadığını bildirmiştir.

İbn Hacar el-Askalani İnba al-gumr bi abna al-umr adlı eserinde Fazl Allah Hurufi'den bahsederken, Nesimi'yi de anar ve onun Malik Muayyad Sayf el-Din zamanında, hicri 821 (M. 1418)'de, Haleb'de, derisi yüzülerek, öldürüldüğünü söyler.

Muhammed b. Ragib b. Mahmud b. Haşim el-Tabbah el-Halabi, Nesimi'nin hicri 820-824 (M.1417-1421) senelerinde Haleb niyabetinde bulunan emir Yaş-Beg yamanında, derisi yüzülmek suretiyle, öldürüldüğünü söylemekte, hatta katline fetva veren ve idamı için müzakere ve yardımda bulunanların isimlerini bildirmektedir.

Refii: «"Nesimi elimden tutmasaydı, bilgisiz kalırdım »dedikten sonra, onu «"imad al-din, fazl-i Huda ve sirr-i Murtaza"» diyerek, medheder. İmad al-Din'in asıl ismi olmadığına ve sirr-i Murtaza terkibinin delaletine göre, Nesimi'nin Ali ismini taşımış bulunduğu hatıra gelebilir.

Hüseyin Baykara, Macalis al-uşşak'ta Nesimi'nin ölüm tarihini hicri 837 (M. 1434) olarak gösterir. Bütün bu muhtelif rivayetler arasında doğru olan cihet adının İmad el-Din, mahlasının Nesimi olduğu, Haleb'de derisi yüzülerek, öldürüldüğüdür.
Telif tarihi hicri 811 (M.1408) olan Beşaret-name (113b, beyit 9) Nesimi'nin yıllarca zındanda bağlı tutulduğunu söylüyor ve onu "şahid-i aşk-i Fazl-i zu'l-calal" diye anıyor ki, bu da Nesimi'nin hicri 811'den evvel öldürüldüğünü göstermektedir.

Nesimi bilhassa bektaşiler ile vahdet-i vücut akidesini benimsiyen sufiler tarafından büyük bir sufi olarak kabul edilmiş, hakkında bir çok menkıbeler meydana getirilmiştir. Bunlar arasında onun, yüzülen derisini sırtına alıp, Haleb'in 12 kapısından çıkarak, sırrolduğu menkıbesi de vardır. Nesimi'nin Divan'ı basılmış ise de, bu baskılar bir çok yanlışlar ile dolu olduğu demek pek de yanlış olmaz.
Şiirde büyük bir kudret gösteren Nesimi, ekseriya kendi akidesini telkine çalışmakla beraber, ladini ve aşıkane gazeller de yazmıştır. Kendisinin ayrıca tuyuğları ve bir divan teşkil edecek miktarda farsça gazelleri mevcuttur. Bunlar üzerinde henüz ilmi bir tarzda durulmuş değildir. Nesimi'nin İran şairlerini iyi bildiği anlaşılmakta ve bilhassa tasavvuf edebiyatında tesirinin sürekli olduğu görülmektedir. Bektaşiler Nesimi'yi 7 büyük ilahi şairden biri sayarlar. Onun geniş ölçüde bir tesir icra ettiği, Menavino ve Ricaut gibi avrupalı seyyahlar tarafından da müşahede edilmiştir.



ESERLERİNDEN BAZILARI





Gel benim fahr-i cihanım,kıblegahım Mustafa

Gel benim fahr-i cihanım,kıblegahım Mustafa
Cihanın umudu sensin,Padişahım Mustafa

Halil in kuyuna vardım,hacılar bayram eder
Arafat ta kurban kestim işte canım Mustafa

Bak şu kelb rakibe ki, yarime neler demiş
Okunan Kur an hakkiçün,iftiradır Mustafa

Ben ölünce katiplere vasiyet etsem gerek
Yazdıram sinim taşına,intizarım Mustafa

NESİMİ yem derde düştüm,derdimin dermanı yok
Derdimin dermanı sensin,ah u zarım Mustafa


Ey Gönül

Ey gönül el aynasına bakmanın faydası ne
Sernayeden zararın var satmanın faydası ne

Kendin kadrin bilmeyen ne bilir dostun kıymetin
Merkebin boynuna cevahir takmanın faydası ne

Çobana yazı gerek hem yayıla,hem gerneşe
Çobanı meclise imam etmenin faydası ne

Kargaya üleş gerek hem yiye hem çağıra
Karganın önüne şükker dökmenin faydası ne

Velhasılı Nesimi sen kendimi aleme faş eyleme
Köpeği hamama sokup yumanın faydası ne​


Hak kendi nurundan övmüş yaratmış

Hak kendi nurundan övmüş yaratmış,
Padişah eylemiş ilin üstüne..
Gördüm cemalini selavat verdim,
Sokulmuş civalar serin üstüne

VAllahi Kur an dır senin yüzlerin
Yasin-i Şeriftir iki gözlerin
(İnna Fetahna) dır senin sözlerin,
(Veddullah) inmiştir dilin üstüne

Kirpiklerin üstüne benler dizilir
İkrarından dönen Hakk tan üzülür
Ak göğsün üstüne (Tebbet) yazılır
(Vesşems) ,inmiştir kolun üstüne

Seyyid Nesimi dir şem in çırsı,
(Errahman) dır iki kaşın arası,
Güzel Besmeleyle Elham Süresi
Elif Lam inmiştir Kaddin üstüne..


Bugün ol dilber-i rana

Bu gün ol dilber-i rana
Benimle oldu hem-saye
Ki yüzü güneşe benzer
Latif kaşlarıdır aya

Beli ince,boyu uzun
Yüzü hubdur,sözü mevzun
Dili sihri,okur efsun
Gönlümü verdi yağmaya

Benim gönlüm alan dilber
Yüzü hubdur, sözü enver
Güzeldir Allah-u Ekber
Ne güzel beslemiş daya

Dedim: Ey hubların şahı
Terrahhüm eyle billahi
Gönül ikliminin mahı
Bu günü salma ferdaya

Dedim: Dilber lebin emsem
Olurdu derdime derman
Dedi:Vakti değil,ebsem
Düşersin ceng-ü kavgaya

Dedim: Dilber beni öldür
Gerek ağlat,gerek güldür
Nesimi çün sana kuldur
Serini koymuş ortaya​


Derdim ondur

Derdim ondur,çün dokuz diyemem ağyare men
Sekizinde kaldı aklım,yedisinde avare men

Altısı mende var iken,beşten çekemem elimi
Dörtte Hüda lütfederse,üçte buldum çare men

Ey Nesimi çün iki gönül hali değildir
Anın için yalvarırım gece gündüz bir e men


Kalbim defter,dilim kalem yazarım

Kalbim defter,dilim kalem yazarım
Hakikat emrini duyaldan beri
Yitirdim Leyla mı gurbet gezerim
Mecnun gibi aşka uyaldan beri

Bize dört kitaptan haber verildi
Kamil olduk akıl başa derildi
Kafir Şeytan merdut oldu sürüldü
Hakkın dergahından sürelden beri

Çıkıncak Mi raca Hazret-i İmam
Diledi Mevladan ümmetin tamam
Nur ile sarıldı bu cümle alem
Saadet tacını geyelden beri

Mahlasım NESİMİ ismim ALİ dir
Bu çarh dönmektedir,sanman halidir
Şükür kalbim iman ile doludur
Cürm-ü isyanımız bilelden be​


Gazel

cananı benim sevdiğimi can bilir ancak
gönlüm dileğin dünyada canan bilir ancak

bildim hem akl ile hem ilm ile hakkı
şöyle bildim onu ki kuran bilir ancak

ibdal oluben beyliğin eden arifi gör ki
bu saltanatın kadrini sultan bilir ancak

kim aşk denizine dalıp gark olagörsün
bu aşk denizinin bahrini umman bilir ancak

ey saki getir devr-i ayağın tozu ile sun ki
bu devr- ayağın devrini devran bilir ancak

işret meclisine gelip giden meyler içilir
pinhane çeker şöyle ki şeytan bilir ancak

hiç kimse Nesimi sözünü fehm edebilmez
bu kuş dilidir bunu süleyman bilir ancak


Güldür Gül

Ben bugün pirime vardım
Pirin cemali güldür gül
Oturmuş tahtı mekana
Tahtı revanı güldür gül

Gülden terazi tutarlar
Gülü gül ile tartarlar
Gül alır gül satarlar
Çarşı pazarı güldür gül

Gülden degirmeni döner
Onun ile gül döverler
Akar arkı döner çarkı
Bendi pınarı güldür gül

Ak gül ile kırmızı gül
Çift yetişmiş bir bahçede
Bakışları hare karşı
Har-ı ezharı güldür gül

Gel ha gel Seyyid Nesimi
Hak nefesi güldür gülün
Şu öten garip bülbülün
Derdi figanı güldür gül​


Sefer oldum aynı gare

Sefer oldum aynı gare
Gider oldum diyarımdan
Felek zullmetti ayurdu
Beni gül yüzlü yarimden

Ölem bir gün,gidem bir gün
Tenim türab olsun her gün
Gelir muhabbet kokusun
Yel estikçe gurabundan

Senin aşkın muhabbetin
Yakar beni derunumdan
Figanım arşa yükseldi
Felekler yandı ahımdan

Seyyid Nesimi nin ahı
Gidenler gelmiyor dahi
Yetiş ey Kerbela Şah ı
Mahrum etme didarından










Diğer Yazar ve Şairler İçin​



rica-ederim.gif
 
" Kirpiklerin üstüne benler dizilir
İkrarından dönen Hakk tan üzülür "

"Halk kültürü ulusal kültürün en önemli, en verimli kaynaklarında biridir. Halk şiiri ise bu kaynakların en etkin, en yaygın ve özgün kollarındandır. Halk şiirinin genellikle sözlü bir etkinlik olması ve egemen çevrelerce küçümsenmesi onun yazılı kaynaklara geçmesini kısıtlamıştır. Bu nedenle, halk yığınları onu yüzyıllarca gözü gibi korumuş, kulaktan kulağa ve kuşaktan kuşağa aktararak bugünlere getirmiştir. Geçmişte resmi tarihlerle şair tezkireleri ona pek az yer ayırmışlardır. Okuyup yazma bilenlerce sonradan düzenlenen cönkler ise hem sayılıdır, hem de çoğu zaman yitip gitmiştir. Cumhuriyet döneminde ise uzmanlarca yapılan yayınlarla sınırlı kalmıştır."

Asım Bezirci'nin bu söyledikleri halk edebiyatını ve şaiirlerini ne kadar önem verdiğimizi gösteriyor.
 
Geri
Üst