Sevginin değeri ve ölçüsü..!

ibrahimdag

New member
Sevginin ve değerin ölçüsü...

Üniversite yıllarımız.. Biz iki erkek arkadaşız.. Onlar da iki kız.. Öyle tanıştık SBF'nin kantininde.. Birlikte çıkıyoruz..
O yıllarda çıkma ne demek.. Sinemaya falan gidiyoruz öğleden sonraları. Akşam üzerleri de o zamanlar, çok ünlü Filiz Pastanesi'nde buluşup çay falan içiyoruz.. Gözlerden gözlere, zaman zaman birleşen ellerde bir flört var, hepsi o..
Çok sevdiğim bir şiir vardı, aklımda kaldığı kadarıyla, şöyleydi sanki o yıllardaki aşklarımızı anlatan..
Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinden belli, Benim yanan yüzümden. Susuyoruz, arada bir,
Gülüşerek başlıyoruz söze. Ne kadar gizlesek nafile, Bir şey var aramızda,
Senin gözlerinde ışıldıyor, Benim dilimin ucunda.. Söyleyemiyoruz "Seni seviyorum" diye.. Ama öyle şeyler yapıyoruz ki, her şey ayan beyan..
Ne mi yapıyoruz mesela..
Biz üçümüz, Mülkiyeliyiz.. "Aramızda bir şeyler olan" Ortadoğulu..
Bir gün öğleye doğru, üç Mülkiyeli, Kızılay'da rastlaştık..
Sinemaya gitmek üzere sözleşiyoruz. Uzaktan bizim Ortadoğulu çıktı meydana... "Hayrola" dedi. "Öğleden sonra sinemaya gidiyoruz, haydi sen de gel" dedim.
"Çok mu istiyorsun" dedi. "Evet" dedim... "Biletleri alın beni bekleyin. Senin için gelirim" dedi, koştu gitti.
Sinema ikide.. İkiye çeyrek kala buluştuk. Üç Mülkiyeli..
Ortadoğulu görünürde yok... Bizim kız, "Hadi girelim" dedi.. "O laf olsun diye "Gelirim" dedi. "Gelemez. Öğleden sonra final sınavı var. Nasıl gelir ki!..."
Biletlerin ikisini onlara uzattım.. "Gelecek" dedim.. "Siz girin, ben beklerim..." Saat iki buçuğu geçiyordu, sinemanın önünde bir taksi durdu.. İçinden nefese nefese, Ortadoğulu indi..
"Kusura bakma geç kaldım," dedi.. "Öğleden sonra final sınavım vardı. Bu sınava raporsuz girmezsek, dönem hakkım yanar. Bu yüzden girdim. Kağıdın altını hemen bomboş imzalayıp verdim. Fırladım, taksiye koşarken ayağım burkuldu, topuğum kırıldı.. Yurda gidip ayakkabımı değiştirmek zorunda kaldım. Bu yüzden geciktim.."
Sonra kulağıma eğildi... "Ama ne kadar geç kalırsam kalayım, kapıda beni bekleyeceğini biliyordum" dedi.
"Ben de geleceğini biliyordum" dedim, elini elimin içinde sıkarken.
Sevginin en yüce anıdır, inanmak... Ama ben başka şey anlatmak istiyorum, bugün..
İnsanları ne kadar seviyoruz.. Onlara ne kadar değer veriyoruz..
Bunun bir tek şaşmaz ölçeği var... Günlük hayatımızdaki önceliklerdeki yeri? "Hadi sen de gel" dediğimde "sınavım var, gelemem" diyebilirdi. Ortadoğulu.. Kimse de bir şey diyemezdi. Öyle demedi...
"Senin için herşeyi yaparım" dedi.. Benimle herhangi bir gün, herhangi bir saatte gidebilece- ği o sinemaya, sırf ben o gün istiyorum diye, o gün gidebilmek için, sınavdan "sıfır" almaya razı oldu.
Şimdi bir de herkesin günlük yaşantısında her zaman rastlanan başka örneklere bakın..
"Sevgilim, sana tapıyorum. Bugün buluşmayı çok isterdim ama, berberden randevu almıştım..."
"Alo, darling.. Bu gece seninle buluşacaktık ya.. Bir kız arkadaşım boy frendi ile bozuşmuş.. Onu teselli etmem gerek. Beni affet!"
"Hayatım, sen bir tanesin. Ama yarın buluşamayız.. Galatasaray'ın maçı var.."
Listeyi sabaha kadar uzatabilirsiniz. Şimdi, bir düşünün.. Hem size ileri sürülen özürlere.. Hem sizin ileri sürdüklerinize..
Kimi, neleri tercih ediyorsunuz, kimlere... Ve siz nelere tercih ediliyorsunuz?
Eğer, sizin için berberden, maçtan, sizi davet eden ya da size gelen herhangi bir arkadaştan sonra geliyorsanız, sakın onu sevdiğinizi falan dü- şünmeye kalkmayın.
İnsanlar bazen kendilerini de kandırır, sevdiklerine.. Ya da şüpheye düşerler; "Ona karşı duygularım, çok karışık.. Seviyor muyum acaba" diye..
Sevginin ve değerin en yanılmaz ölçeği, tercihtir, önceliktir...
"Hadi sinemaya gidelim" dediğinizde, arkada- şınız "tabii, harika" demeden önce "Ne film oynuyor" diyorsa, hele hele, ardından "Ben o filmi sevmem" deyip, buluşma teklifinizi reddediyorsa mesela, bilin ki asıl sevdiği sinemadır... Siz değilsiniz.. Siz ancak onun ilgisini çekecek bir film ve boş bir zamanını bulabilirsiniz, onunla buluşabilirsiniz.. Bunun adı da sevgi olamaz tabii.
Sevgide önemli olan bir arada olmaktır.
Sinema bahanedir, sadece...
Düşünün bakalım, sevdiğinizi sandığınız insanın, hayatınızdaki öncelik sırası nedir?
En tepede mi?.. O zaman gerçekten seviyorsunuz demektir. Ya da şöyle..
Hayatınızdaki en büyük önceliği daima size veriyorsa, hiç şüpheniz olmasın, en çok sizi seviyor. Onun için en değerli varlık sizsiniz.
Hem de karmaşık duygularınızı çözmenin, hem de onun duygularını kesinlikle belirlemenin en şaşmaz yoludur. Öncelik testi...
Çünkü en çok sevilen, en önce gelir... "Benim her şeyimsin" kolay laftır, herkes söyleyebilir. Eğer sizi her şeye tercih ediyorsa, ancak o zaman, her şeyisiniz demektir, gerçekten.
Birisiyle ilgili duygularınızdan ya da onun duygularından şüpheniz varsa, derhal bir "Öncelik" testini yapın, her günkü yaşantınızdan örnekleri hatırlayarak..
Şaşmaz gerçek hemen ortaya çıkacaktır. Sevgi, bir bakıma, önceliktir, çünkü!

ODTÜ'lü!..

Kaç yıl geçti aradan vallahi hatırlamıyorum.. Bir ODTÜ'lü öyküsü yazmıştım. Öykü dediysem, başımdan geçen.. En yankılanan yazımlarımdan biridir.. Ben daha sonra bu yazıya kaç kez atıf yaptım hatırlamıyorum.. Yasemin'e de yıllardır istek ya- ğar.. İlle de bu yazı tekrar.. Aslında iki yazı.. Birer hafta ara ile.. Öykü ve devamı..
Şimdi işte fırsat.. Minnacık tatile giderken, ODTÜ'lü yazılarımın hem de ikisini birden bırakıyorum size.. Tam pazarlık..
İyi pazarlar!..
"O kız ne oldu"

"Peki ama o kız ne oldu?"
Bir hafta boyu, bildik bilmedik beni gören pek çok kişi bu soruyu sordu bana..
"Ne oldu Ortadoğulu?"
Okuyucu galiba bizi zorla romancı yapacak.. Üniversite yıllarımızda başımızdan geçen bir olayı anlatmıştık, geçen cumartesi günü.. Benimle sinemaya gelmek için, Ortadoğu final sınavında, kağıdı boş verip, randevusuna koşan kız arkadaşımı.. Diyordum ki, bugünün gençlerine...
Birisi hakkındaki duygularınızı tartamıyor musunuz ya da birisinin sizin hakkınızdaki hislerini ölçemiyor musunuz, o zaman işte size şaşmaz bir tartı.. Öncelik sırası..
Bakın bakalım, onun hayatındaki öncelikler listesinde kaçıncı sıradasınız.. Ya da o sizin öncelikler sıranızda, kimlerin ve nelerin ardından geliyor? Berberi ile randevusu var diye, özür diliyorsa ya da siz, onun buluşma isteğini "Galatasaray'ın maçı var" diye geri çevirebiliyorsanız, bilin ki "Sen benim herşeyimsin" sözü gerçek değildir. Anlatmak istediğimiz şeyi anlayan, dinleyen kaç kişi oldu bilmem, ama dedim ya, Ortadoğulu kızı merak eden çok oldu..
"Niye evlenmedin onunla Hıncal Ağabey" dedi, bir dost hatta.
Evlenmeyi düşündük.. Hiç unutmam.. ODTÜ kantininde oturuyoruz bir gün.. "Çok çok çocuğumuz olsun" dedi. "On bir tane..."
Futbol takımı kurmak istiyordu herhalde.. Bana, "Bana herşeyi yapabilirsin Hıncal" demişti. "Ama bir tek şeyi yapma.. O zaman affetmem.. Beni aldatma.." Ben de şöyle demiştim..
"Benim de hayat boyu affetmeyeceğim bir şey var. Sen de onu yapma sakın.. Gazeteciyim, popüler bir yaşantım var. Etrafımda bir yığın insan görünecektir. Dolayısı ile bir yığın da dedikodu.. Sana söylenenlere inanma.. Bu konuda inanman gereken tek kişi benim. Bana inanmadığını görürsem, her şey biter.."
Korktuğum başıma geldi... Çok yakınındaki insanlar, kim bilir hangi kompleksle gidip, "Hıncal falanca ile geziyor" demişler.. Bana sormadı bile.. Kayboldu ortadan. Ortak arkadaşımızdan öğrendim, kayboluşun sebebini..
Bana inanmayanı, bırakın inanmayı, sorma gereği dahi duymayanı, ben de aramadım, açıkçası... İki ay sonra, sömestrde memleketine gitmiş. Bir telgraf.. "Şu tarihte geliyorum, beni istasyondan al.." Gittim, aldım. Oturduk bir yerde.. Havasına baktım. Hâlâ kendisini aldattığımı düşünüyor, hâlâ şüphe ediyor, ama benden vazgeçemiyor. Bu yüzden affediyor beni.. "Anladım ki, erkekler bazı şeyleri yaparlar, doğal karşılamam gerek" diyor. Gecenin bir vakti. Yurda bıraktım onu.. Sonra sabaha kadar düşündüm.
Şüphe üzerine sevgi, şüphe üzerine aşk, şüphe üzerine yuva kurulur mu diye.
Hayatım, bana değil, başkalarına inanan birini ikna etmekle geçecek.
Hayır.. Sevgi çok, ama çok kutsal bir şey. Şüphe ile sevgi bir arada asla gitmez. Giderse şüphe, sevgiyi dejenere eder, eninde sonunda.
Sevgiye, ona ve kendime olan saygım, kararımı vermemi kolaylaştırdı. Başkalarının lafına inanıp, benden şüphe edecek biri ile ömür boyu birliktelik olur muydu ki?
Şüphenin incelttiği bağı kopardım.. Aradan yıllar geçti. Evlendiğini duydum. Bir gün Kızılay'da rastlaştık.. Bir bebek arabası itiyordu. Selamlaştık.. "Bak Hıncal, bu bebeğim" dedi.. Dünya tatlısı bir bebek, gülücükler dağıtıyordu arabada. Önce bebeğe baktım uzun uzun.. Sonra başımı kaldırdım.. Gözlerinin içine baktım.. Sustuk.. Biraz bakışlarımız konuşurken.. Bana mı öyle geldi bilmem.. Sanki şöyle demek istiyorduk aynı anda birbirimize..
"Bu bebek, bizim bebeğimiz olabilirdi!"
Bu, onu son görüşüm oldu...

------------------------------------
--------------------------------------
Tşk..!
 

HTML

Üst