Sevginin İspat Şekli...

ibrahimdag

New member
Sevgi ne ister, sevgili ne bekler denirse, cevabı şu hâdiseden alalım:
İmam Zührî [r.a] naklediyor: Ensar'dan güvenilecek birisi bana şunları anlattı:
"Resûlullah [a.s] abdest aldığında veya tükürdüğünde, Ashaptan birileri, Resûlullah'ın abdest suyunu ve tükrüğünü havada kapıp, bereketlenmek için yüzlerine ve vücudlarına sürüyorlardı. Bir defasında. Resûlullah [a.s];
-Niçin böyle yapıyorsunuz? diye sorduğunda; onlar:


-Bereketlenmek ve sevap kazanmak için! diye cevap verdiler. Bunun üzerine Resûlullah (a.s):

-Kim Allah ve Resulünün kendisini sevmesini istiyorsa, konuştuğunda doğru söylesin, emânete hainlik yapmasın, komşusuna eziyet etmesin, buyurdu. (Ali el-Muttakî, Kenzu'l -Ummal, VIII, 228; Heysemî, Mecmau'z -Zevâid, VIII, 271; Kurtûbî, el-Câmi', IV, 61; bkz; Seyyid Mu-hammed b. Alevî, Mefâhim Yecibu en-Tusahhah, 100-102.)

Efendimiz (s.a.v) Allah ve peygamber sevgisini ispat için sırf şekilde kalan şeyleri değil, güzel ahlakı tavsiye etmiştir; çünkü bir peygamberin gönderiliş gayesi, insanları yüksek ahlaklara ulaştırarak yüceltmektir.

Salih insanlara karşı zahiri edeb ve hürmet güzeldir, ancak onunla yetinmek ciddi bir aldanıştır. Gaye, birilerini yüceltmek değildir. Bizden istenen şey, iman, ihlas ve güzel ahlakla Allah katında kıymetlenmek ve yücelmektir.

Müridin mürşidine sevgi ve bakışı konusunda Kutbu'r-Rabbanî İmam Şa'rânî (k.s) şu uyarıda bulunur:

"Müride gereken edeplerden birisi de, kendisine emredilen ve nehyedilen şeylerde gevşek davranmaması, sırf mürşidi hakkındaki güzel itikadı (ve himmet beklentisi) ile yetinmemesi ve: "Efendimin, mürşidimin nazarı bana yeter!" dememesidir. Hiç şüphesiz bu, bir cehalet ve yolu bilmemektir. Sahabe-i Kiram'dan birisi, Resûlullah'a (a.s):

-Cenette seninle birlikte olmak istiyorum, deyince, Allah Resulü (a.s) kendisine:

-O halde çokça secde ile kendi adına bu işte bana yardımcı ol, (Müslim, Salat, 225; Ebû Dâvud, Tatavvu', 22; Nesâî, Tatbik, 79.) buyurdu.

Yine Efendimiz (s.a.v), kızı Fatıma'yı (r.ah):

"Ey Fatımal Kendini ateşten kurtaracak amellere sarıl. Bil ki ben, Allah'tan gelen bir şeyi senden gideremem" (Buhârî, Vasâya, 11; Nesâî, Vasâya, 6; Dârimî, Rikak, 23.) sözleriyle uyararak; onun Peygamber kızı olmasına değil, Allah için yapacağı amellere sarılması gerektiğini hatırlattı.

Allah Resulü (s.a.v) bu konuda şu temel hükmü bildirmiştir:

"Ameli kendisini geri bırakanı, nesebi ileri geçiremez." (Ebû Dâvud, ilim, 1; Tirmizî, Kur'an, 10; ibnu Mâce, Mukaddime, 17.)

Şeyh Ebu'l-Abbas el-Mürsî (rah) demiştir ki: "Mürid, şeyhi ile övünen kimse değildir. Asıl mürid, mürşidinin kendisiyle övündüğü kimsedir." (Şârânî, el-Envâru'l -Kudsiyye, I, 200.)

Büyük mürşid İmam Rabbanî (k.s) de amelsiz ve gayretsiz kalıp, mürşidinin büyüklüğü ile avunan ve kelimelerle tasavvufu savunanları şöyle uyarmıştır:

"Ameli bırakıp veya amelde gevşek davranıp meşayıhın ruhaniyeti, teveccühü, istimdadı bize yeter düşüncesi ile aldanmamak gerekir.

Mürşidinden başka, üzerinde kemalat ve tasarruflar müşahede ettiğin diğer büyükler, hakikatte, kendisine uyulan mürşidin letaiflerinin bir yansımasıdır.

Kalbi bir noktada tutmak, bir yöne, tek mürşide yönelmek lazımdır.

Teveccühün dağınık olması, kalbin bir o yana, bir bu yana dönüp durması zarar getirir, Allah korusun..." (İmam Rabbani, Mektubat, I, 148. Mektub.)

SEMERKAND DERGİSNDEN ALINTIDIR.
 

HTML

Üst