uLash
Kaleidoscope
Paranoyak bir şairin dil sürçmesi sevda… Aşka inanmayanlara bileniyorum, keskin bir kalem kılığında… Seni işaret ediyor şahadet parmağım.
Ey yüreğime inen en kutsal vahiy, en masum günahımın savunması…
Ey, karasularında çocukluğumdaki gibi koşturduğum verimli hüznüm...
Sen miydin aşka secde ederken alnımı kanatan taş?
Kendi yörüngesinde dönen bir Adem idim en fazla senden evveli. Kendine secde eden ateş…
Senden evveli yazgısız bir kader, kabulü ret olunmuş bir dua, dilini yutmuş bir kilit iken, cennetin kevserine ulaşmış bir vusl sarhoşuydum seninle her-dem…
Yatağına sığmayan bir maviydim kendi karasından uzağa düşmüş ama kendi dalgasıyla dövüşen…
Ey kıyılarımı gönüllü teslim ettiğim korsan sevdam,
Kim öldürebilirdi beni, senin vurgunundan başka?
Müsvedde bir ömrün son matinesi bu sevda… Firavun kadar lanetli, Mecnun kadar aşka aç bir efsanenin çığlığı…
Her savruluşumda yetim düşeceğimden korkarak uzandığım dal… Hangi pazarda sattın beş kuruş etmeyecek köleliğimi?
Gömleğinde aşkı tehir etmiş bir kabin kan lekesi ve ruhundaki tırnak izimle dudaklarının kıvrımlarına çekilen bu denizde git nereye sürü(kle)nebilirsen.. Yalnız yılanlar mıymış gömlek değiştiren?
Sen yoktun ben seni ara(la)rken gecenin penceresinden..
Kim boğabilirdi ki beni senin karanlığından başka?
Ezik bir gül çığlığı şimdi sesimde Allaha ulaşma çabasında tüm münacatlar… Oysa cennetin rengârenk ikliminde el ele yürürken ne methiyeler dizmişti sana bu yürek…
Ölü bir Adam kalbinden dillenen, yetim bir çocuk gibi büyüyecek tüm dizelerimin vebali asılı boynunda...
Hesabı sende duvarlara çarpacak soğuk nefesimin ...
Ey karlı dağ başlarının ayazlı ve dingin yalnızlığında kaybolan sesim...
İçime çektiğimde yitirdiğim nefes, savunmasız şarkılarımın düğümlendiği notam...
Ey keşfetmeden terk etmeye mecbur kaldığım sevdem/im…
Ey kızgın kumlarda, yanan ayaklarımla serinliğine koştuğum vaham…
Sen miydin suya eğildiğimde sırtıma giren kurşun?
Ey yüreğime inen en kutsal vahiy, en masum günahımın savunması…
Ey, karasularında çocukluğumdaki gibi koşturduğum verimli hüznüm...
Sen miydin aşka secde ederken alnımı kanatan taş?
Kendi yörüngesinde dönen bir Adem idim en fazla senden evveli. Kendine secde eden ateş…
Senden evveli yazgısız bir kader, kabulü ret olunmuş bir dua, dilini yutmuş bir kilit iken, cennetin kevserine ulaşmış bir vusl sarhoşuydum seninle her-dem…
Yatağına sığmayan bir maviydim kendi karasından uzağa düşmüş ama kendi dalgasıyla dövüşen…
Ey kıyılarımı gönüllü teslim ettiğim korsan sevdam,
Kim öldürebilirdi beni, senin vurgunundan başka?
Müsvedde bir ömrün son matinesi bu sevda… Firavun kadar lanetli, Mecnun kadar aşka aç bir efsanenin çığlığı…
Her savruluşumda yetim düşeceğimden korkarak uzandığım dal… Hangi pazarda sattın beş kuruş etmeyecek köleliğimi?
Gömleğinde aşkı tehir etmiş bir kabin kan lekesi ve ruhundaki tırnak izimle dudaklarının kıvrımlarına çekilen bu denizde git nereye sürü(kle)nebilirsen.. Yalnız yılanlar mıymış gömlek değiştiren?
Sen yoktun ben seni ara(la)rken gecenin penceresinden..
Kim boğabilirdi ki beni senin karanlığından başka?
Ezik bir gül çığlığı şimdi sesimde Allaha ulaşma çabasında tüm münacatlar… Oysa cennetin rengârenk ikliminde el ele yürürken ne methiyeler dizmişti sana bu yürek…
Ölü bir Adam kalbinden dillenen, yetim bir çocuk gibi büyüyecek tüm dizelerimin vebali asılı boynunda...
Hesabı sende duvarlara çarpacak soğuk nefesimin ...
Ey karlı dağ başlarının ayazlı ve dingin yalnızlığında kaybolan sesim...
İçime çektiğimde yitirdiğim nefes, savunmasız şarkılarımın düğümlendiği notam...
Ey keşfetmeden terk etmeye mecbur kaldığım sevdem/im…
Ey kızgın kumlarda, yanan ayaklarımla serinliğine koştuğum vaham…
Sen miydin suya eğildiğimde sırtıma giren kurşun?