Sen, beni, gördüğüm her yeşile Kendi gözüme bile tahammülsüz edensin.

inkisar_

New member

Ve gözkapağımdan diz kapağıma inen bir tâkatsizlikti ümit.
Saçım ağarırken tel tel, yumruk yumruk bir sancı vermedeydi yüreğime.
Gün bitiyordu senelerce, sen başlıyordun,
Güneş dahi batıyordu sen yerli yerindeydin;
Güne değil sana uyandım bunca zaman.
Gamzenin hayaliyle ısındım,
Ve yine o gamzenin altında gördüğüm riya kadar
Hiçbir rüzgar üşütmedi beni.
Kara kışlarda ahde vefâdaydım,
Ahdimdin, uhdemdin, davamdın.
İhanetin inadı büyüttü bende.
Sen, saçına taktığım güllere bastıkça
Ben gülzârımda bülbülleri defnediyordum.
Sen bir gülzârı kabristana çevirensin.​


Benim sergüzeştimin serlevhası olsa olsa inkisâr-ı hayâl olurdu;
Bir vîranedeydim, başım ellerimin arasında, gözüm toprağa bakıyordu.
Kader, çıkan bir tırnağımın acısını duymayayım diye
Diğerlerini de söküyordu tek tek ve içlerinde en çok
Zilletine şahitlik eden şehâdet parmağım kanıyordu.
Karda yürüyordum yalın ayak, sen karda kan iziydin.
Yıllarca sana baktım aynalarda,
Sorsalar, gözümün rengini ondan aldım derdim.
Sen, beni, gördüğüm her yeşile,
Kendi gözüme bile tahammülsüz edensin.


Sen gittin geceler hep dolunay oldu,
Ve ben içimde uluyan kurtlara mukabil
Aç köpekler besledim kalbimde.
Unutmak ve affetmek iyi kalpli insanların intikamıydı;
Affederken değil, unuturken hiç değil, sade seni hiçe sayarken
Kalbim iyi yerine zalim olmalıydı.


Sen, benden sonra, büyük bir usta elinden çıkma
Yağlı boya bir tabloda,
Kendine en çok yakıştığını düşündüğün mevkide yaşadın.
Sana olanı değil, olması gerekeni istemeyi öğretmişlerdi,
Sen, sadece, olması gerekeni sevmeyi bilensin.​


Ferahfezâ bir ağır semâî mukaddimesidir senin adın,
Ve ben, lâkırdım arasında adından bir harf geçer diye
Kimseye tek laf etmedim senden sonra.
Sen, Beşeriyetin en zahmetsizce yaptığını bana müşkül edensin.

Elini elimden aldığın gün,
Yerküre en uzun, en karanlık gecesini yaşıyordu,
Bense zifiri karanlıkta bir okyanus ortasında kalmış,
Ne bir sandala, ne sala, yalnız sana tutunmuştum.
Sen, karanlık ve soğuk suları bana mesken edensin.
Dünyanın yağmuruna, karına, fırtınasına şahitlik eden
Lâkin, göğe karşı değil, köküne doğru büyüyen
Cılız bir buğday fidesiyim ben
Sen, yağına takılmış paslı bir pusulanın gözünü görmez edensin.​


Bir güle, kırmızı kan damlaları düşürüyordum parmak ucumdan,
Gül rengini kanımdan alıyor,
Ve ben senin bir gül olduğunu, dikenlerinden anlıyordum.
Her gül solup dikeni kalıyordu,
Sen, bana ömrümce yetecek bir zehir oluyordun.
Ben senin ana fikrini çıkarmaya çalışırken
Sen beni ezberliyordun, ve içimde, her an
Zift gibi kararan, yapışan ve yakan zehrimi,
Günün birinde sana akıtacağımı da ezberinden biliyordun.
Fakat, sen, bu muhasebenin
Kabrinin başına taşınacağını tahayyül edemeyensin.


Her fiiliyat bir mukaddese vakfolunmalıydı hani?
Sen mukaddesatı maddiyatta arayıp da bulduğunu sandığın gün,
Gökkubbenin mavisi başıma çalınıyordu benim.
Sen giderken yalnız kendini değil;
Seninle dillendirilen bir hissi götürensin.

Kendimi hiç bu mertebe fakir bulmamıştım.
Kabrinin başındayım, beyhudeyim,
Ve elimde bir demet yediveren,
Ne fikrimde, ne de zikrimde rahmet duaları var.​


İşte bırakıp gittiler seni,
Ve bu dakikada bana öyle geliyordu ki seni,
Çok sevmek, aynı zamanda nefret etmek yüzünden ben öldürmüştüm.
Sense, bu ikinci ve asıl gidişinde de,
Sinirlerimi sonsuza dek tırmalayacak
Bir sual mıhlamıştın beynime:
Neden son uykuna dalmak için,
Birlikte sonsuzluğu yaşamayı hayal ettiğimiz
Bu kabristanı seçmiştin?
İşte sen, ölüyken de ızdırap verensin.

Karanlık, soğuk bir mezarsın sen bana artık
Uğultun servilerine rahat vermez
Meftûn olursun yüreğimdeki kana artık
Ufuktaki kızıllığı gözüm görmez
Üşüyeceksin, bil benim üstümdeki toprak
Mecbur kalacaksın ahh sormaya artık
Dağılacağım avucunda, hercâi yaprak
Sen solmuştun çoktan, ben de yokum artık...​



sarmaşık dergisi'nden
 

HTML

Üst