İnşaatlarda çalıştı, araba yıkadı, su sattı, simit sattı, çay sattı... Ne yapsa olmuyordu. Bin bir ümitle geldiği bu koca şehirde yine işsizdi işte.
Ellerini cebine attı, dilinde bir türkü, gönlünde hayaller, yürümeye başladı. Yağmur çiseliyordu. Köyü geldi gözlerinin önüne, ah çekti, bir sigara yaktı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Türküyü türküye ekledi, sigarayı sigaraya, uzaklara dalıp gitti gözleri. Yağmur hiç yağmadığı kadar şiddetle yağmaya başladı.
Bir yolu olmalı, diye düşündü. Zengin olanlar nasıl oluyordu sanki? Çok mu akıllıydılar, çok mu çalışkan?
Yakınlardaki bir inşaatın üst katına çıktı, bir sigara daha yaktı. Sırılsıklam olmuştu. Caddelerde arabalar yüzüyor, insanlar sağa-sola kaçışıyorlardı. Yarını kim bilebilir, dedi, iki saat önce günlük güneşlikti, şimdi sokaklardan nehirler akıyor.
O anda birisinin sel suları içinde çırpındığını fark etti. Belli ki yüzme bilmiyordu. Eyvah, dedi, adam boğuluyor!
Etrafta kimsecikler kalmamıştı. Koşarak aşağı indi, boğulmak üzere olan ihtiyarı kavradı, yüzerek kenara kadar getirdi. Adamı selden kurtardı.
Ertesi gün gazeteler Yüzyılın Yağmuru diye manşet attılar. Felaket ne boyuttaydı, hasar ne kadardı, kaç insan evsiz kalmıştı, tekrar böyle bir yağmur yağacak mıydı? Kimi belediyelere kızıyor, kimi tedbirsizlikten yakmıyor, kimi alınması gereken önlemlerden dem vuruyordu.
Bir gazetede ise, o yağmurda yaşanan bir insan öyküsü vardı: Sel suları içinde kollarıyla kavradığı bir ihtiyarı boğulmaktan kurtaran bir adamın fotoğrafı, üstte bir manşet: Selden Adam Kurtaran Adam...
Bir başka gazetenin iki acar muhabiri, ertesi gün selden adam kurtaran adamı arıyorlardı. Buldular. Kimdi, nereliydi, ne iş yapmıştı, selden adam kurtarmayı kimden öğrenmişti, ailede selden adam kurtaran bir başkası var mıydı... Her şeyi sordular, fotoğraflarını çektiler, gittiler.
Selden adam kurtaran adam röportajları ülkede olay oldu. Herkes birbirine selden adam kurtaran adamı anlatıyor, anneler çocuklarına onun fotoğraflarını gösteriyor, babalar çocuklarının kulağından tutup, yazık sana, diyorlardı, selden bir adam bile kurtaramadın! Halk caddelerde, otobüslerde, cafelerde, kahvehanelerde, her yerde onu konuşuyor, genç kızlar sevgililerinin selden adam kurtarıp kurtaramayacağını sorguluyorlar, maçlarda selden adam kurtaran adam pankartları açılıyordu.
Bir televizyonun çok seyredilen haber sunucusu etrafındakilere emirler yağdırdı: Onu bulun bana, bu akşam, hemen, anlıyor musunuz!.. Ekrana ilk biz çıkarmalıyız onu, haydi iş başına!..
Ve iki-üç saat sonra televizyonda şu anons yapıldı:
İlk kez bu gece, sadece bu programda... Selden adam kurtaran adam... Sakın kaçırmayın!..
Adam her akşam bir televizyon kanalındaydı artık. Selden adam kurtarmanın bir sanat olduğunu anlatıyor, selden adam kurtaran adam kurslarının yakında açılacağını müjdeliyor, kitabını nerede imzalayacağını, ilk konferansın ne zaman verileceğini bildiriyordu. Nihayet selden adam kurtaran adam albümü piyasaya çıkmak üzereydi, ilk küp için tankerlerle su taşınmıştı ve albümün tanıtımını kendi programında yapacaktı. Evet, kendi programı:
Selden Adam Kurtaran Adam Show.
Yıllarca o konferanstan bu konferansa, o programdan bu programa koştu durdu. Selden Adam Kurtaran Adam Seyahat, Selden Adam Kurtaran Adam Kebapçısı, televizyonu, yapım şirketi, sitesi, üniversitesi, marketler zinciri, sakızı, çikolatası...
İhtiyarladığında işlerini oğlu Sele bıraktı. Sel-, den Adam Kurtaran Adam Vakfının onursal başkanı sı-
fatıyla bütün dünyayı gezdi. Selden adam kurtarmaya kabiliyeti olan gençleri keşfedip onlara sahip çıkıyor, konferanslar veriyor, kitaplar yazıyor, yağmur yağdığında şükür duaları ediyordu. Doğduğu şehre Selden Adam Kurtaran Adam Okulunu yaptırmaya karar verdiğinde, oğlu Sel karşısına dikilip dedi ki: Baba, her şeyimizin adı Selden Adam Kurtaran Adam. Yeni bir marka lazım bize, okul bunun için iyi fırsat.
Teklifi bir şartla kabul etti: Selden Adam okulunun yanına Kurtaran Adam hastanesi de yapılacaktı. Oğlu mutluydu, o bir isterken iki markası birden olmuştu.
Şehrin belediyesi bir jest yapıp, hastaneyle okulun tam ortasında, Selden Adam Kurtaran Adam Bulvarının göbeğine heykelini diktiler. Açılış töreninde heykelin üstündeki örtü açılırken, selden adam kurtaran adamın yorgun kalbi bu heyecana dayanamadı, durdu. Selden adam kurtaran adam ölmüştü.
Hikaye bu ya, melekler geldiler, selden adam kurtaran adam olduğu için onu cennete götürdüler. Dünyadakinin aksine yüzü hiç gülmüyordu selden adam kurtaran adamın. Daima somurtuyor, bir köşede oturup öylece pinekliyordu. Bu durum meleklerden birinin dikkatini çekti. Nen var, diye sorunca, içini döktü adam:
- Burada ne selden adam kurtaran adam konferansı var, ne sel, ne de kurtarılacak adam, dedi. Melek gülümsedi.
Hemen bir selden adam kurtaran adam konferansı tertip edildi cennette. Kocaman bir salon, ön sırada enbiyalar, evliyalar, asfiyalar, arkada cennet ahalisi. Sunucu melek kısa ve özlü bir açış konuşmasından sonra adamı takdim etti:
- Şimdi karşınızda selden adam kurtaran adam.
Selden adam kurtaran adam kasıla kasıla geldi sahneye. Keyfi yerindeydi. Mikrofonu eline aldı, tam konuşmaya başlayacaktı ki, sunucu melek geri döndü, selden adam kurtaran adamın kulağına eğilip, aman dikkatli konuş, dedi. Sonra ön sıralarda oturan birini işaret ederek:
- Şu var ya, ön sırada oturan, sağdaki, hayır hayır, onun yanındaki... İşte o Nuh Peygamber...
Ellerini cebine attı, dilinde bir türkü, gönlünde hayaller, yürümeye başladı. Yağmur çiseliyordu. Köyü geldi gözlerinin önüne, ah çekti, bir sigara yaktı. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Türküyü türküye ekledi, sigarayı sigaraya, uzaklara dalıp gitti gözleri. Yağmur hiç yağmadığı kadar şiddetle yağmaya başladı.
Bir yolu olmalı, diye düşündü. Zengin olanlar nasıl oluyordu sanki? Çok mu akıllıydılar, çok mu çalışkan?
Yakınlardaki bir inşaatın üst katına çıktı, bir sigara daha yaktı. Sırılsıklam olmuştu. Caddelerde arabalar yüzüyor, insanlar sağa-sola kaçışıyorlardı. Yarını kim bilebilir, dedi, iki saat önce günlük güneşlikti, şimdi sokaklardan nehirler akıyor.
O anda birisinin sel suları içinde çırpındığını fark etti. Belli ki yüzme bilmiyordu. Eyvah, dedi, adam boğuluyor!
Etrafta kimsecikler kalmamıştı. Koşarak aşağı indi, boğulmak üzere olan ihtiyarı kavradı, yüzerek kenara kadar getirdi. Adamı selden kurtardı.
Ertesi gün gazeteler Yüzyılın Yağmuru diye manşet attılar. Felaket ne boyuttaydı, hasar ne kadardı, kaç insan evsiz kalmıştı, tekrar böyle bir yağmur yağacak mıydı? Kimi belediyelere kızıyor, kimi tedbirsizlikten yakmıyor, kimi alınması gereken önlemlerden dem vuruyordu.
Bir gazetede ise, o yağmurda yaşanan bir insan öyküsü vardı: Sel suları içinde kollarıyla kavradığı bir ihtiyarı boğulmaktan kurtaran bir adamın fotoğrafı, üstte bir manşet: Selden Adam Kurtaran Adam...
Bir başka gazetenin iki acar muhabiri, ertesi gün selden adam kurtaran adamı arıyorlardı. Buldular. Kimdi, nereliydi, ne iş yapmıştı, selden adam kurtarmayı kimden öğrenmişti, ailede selden adam kurtaran bir başkası var mıydı... Her şeyi sordular, fotoğraflarını çektiler, gittiler.
Selden adam kurtaran adam röportajları ülkede olay oldu. Herkes birbirine selden adam kurtaran adamı anlatıyor, anneler çocuklarına onun fotoğraflarını gösteriyor, babalar çocuklarının kulağından tutup, yazık sana, diyorlardı, selden bir adam bile kurtaramadın! Halk caddelerde, otobüslerde, cafelerde, kahvehanelerde, her yerde onu konuşuyor, genç kızlar sevgililerinin selden adam kurtarıp kurtaramayacağını sorguluyorlar, maçlarda selden adam kurtaran adam pankartları açılıyordu.
Bir televizyonun çok seyredilen haber sunucusu etrafındakilere emirler yağdırdı: Onu bulun bana, bu akşam, hemen, anlıyor musunuz!.. Ekrana ilk biz çıkarmalıyız onu, haydi iş başına!..
Ve iki-üç saat sonra televizyonda şu anons yapıldı:
İlk kez bu gece, sadece bu programda... Selden adam kurtaran adam... Sakın kaçırmayın!..
Adam her akşam bir televizyon kanalındaydı artık. Selden adam kurtarmanın bir sanat olduğunu anlatıyor, selden adam kurtaran adam kurslarının yakında açılacağını müjdeliyor, kitabını nerede imzalayacağını, ilk konferansın ne zaman verileceğini bildiriyordu. Nihayet selden adam kurtaran adam albümü piyasaya çıkmak üzereydi, ilk küp için tankerlerle su taşınmıştı ve albümün tanıtımını kendi programında yapacaktı. Evet, kendi programı:
Selden Adam Kurtaran Adam Show.
Yıllarca o konferanstan bu konferansa, o programdan bu programa koştu durdu. Selden Adam Kurtaran Adam Seyahat, Selden Adam Kurtaran Adam Kebapçısı, televizyonu, yapım şirketi, sitesi, üniversitesi, marketler zinciri, sakızı, çikolatası...
İhtiyarladığında işlerini oğlu Sele bıraktı. Sel-, den Adam Kurtaran Adam Vakfının onursal başkanı sı-
fatıyla bütün dünyayı gezdi. Selden adam kurtarmaya kabiliyeti olan gençleri keşfedip onlara sahip çıkıyor, konferanslar veriyor, kitaplar yazıyor, yağmur yağdığında şükür duaları ediyordu. Doğduğu şehre Selden Adam Kurtaran Adam Okulunu yaptırmaya karar verdiğinde, oğlu Sel karşısına dikilip dedi ki: Baba, her şeyimizin adı Selden Adam Kurtaran Adam. Yeni bir marka lazım bize, okul bunun için iyi fırsat.
Teklifi bir şartla kabul etti: Selden Adam okulunun yanına Kurtaran Adam hastanesi de yapılacaktı. Oğlu mutluydu, o bir isterken iki markası birden olmuştu.
Şehrin belediyesi bir jest yapıp, hastaneyle okulun tam ortasında, Selden Adam Kurtaran Adam Bulvarının göbeğine heykelini diktiler. Açılış töreninde heykelin üstündeki örtü açılırken, selden adam kurtaran adamın yorgun kalbi bu heyecana dayanamadı, durdu. Selden adam kurtaran adam ölmüştü.
Hikaye bu ya, melekler geldiler, selden adam kurtaran adam olduğu için onu cennete götürdüler. Dünyadakinin aksine yüzü hiç gülmüyordu selden adam kurtaran adamın. Daima somurtuyor, bir köşede oturup öylece pinekliyordu. Bu durum meleklerden birinin dikkatini çekti. Nen var, diye sorunca, içini döktü adam:
- Burada ne selden adam kurtaran adam konferansı var, ne sel, ne de kurtarılacak adam, dedi. Melek gülümsedi.
Hemen bir selden adam kurtaran adam konferansı tertip edildi cennette. Kocaman bir salon, ön sırada enbiyalar, evliyalar, asfiyalar, arkada cennet ahalisi. Sunucu melek kısa ve özlü bir açış konuşmasından sonra adamı takdim etti:
- Şimdi karşınızda selden adam kurtaran adam.
Selden adam kurtaran adam kasıla kasıla geldi sahneye. Keyfi yerindeydi. Mikrofonu eline aldı, tam konuşmaya başlayacaktı ki, sunucu melek geri döndü, selden adam kurtaran adamın kulağına eğilip, aman dikkatli konuş, dedi. Sonra ön sıralarda oturan birini işaret ederek:
- Şu var ya, ön sırada oturan, sağdaki, hayır hayır, onun yanındaki... İşte o Nuh Peygamber...