"Sekreteriniz Ne Kadar Maaş Alıyor Paşam?"

Vtnsvr

New member
"Sekreteriniz Ne Kadar Maaş Alıyor Paşam?"

Behiç Gürcihan




Bir gün bir grup arkadaşımla birlikte orta ölçekli bir bankanın ilgili yetkilileri ile toplantı halindeyiz. Amaçları sistemlerinin güvenliğini test etmemiz için "sızma testi" yaptırmak ve biz kendileri ile bu işin çerçevesini konuşuyoruz.

Çok havalılar. Bankaların paraya para demediği, ülkeyi devletten-milletten hortumladıkları paralarla bir teknoloji çöplüğüne (atmler, abartılı altyapı yatırımları, v.s.) çevirdikleri seneler. Henüz balon patlamamış.

Bankacı arkadaşlar çok havalı.

Milyonlarca dolar yatırdıkları elektronik ve ağ güvenlik sistemlerini anlatıyorlar;

"Sistemlerimize asla sızamazsınız ama yine de emin olmak istiyoruz"

demekteler.

Bu iddialı tavır karşısında bakıyorum bizim ekip iyice geriliyor, gözgöze geliyoruz ve bir iddia ortaya atıyorum :

"En fazla bir hafta içinde içerideyiz, hem de en tepede. Yapamazsak paranız iade"

Anlaşıyoruz.

Arkadaşlar bankanın teknik ekibi ile yapılacak çalışmanın teknik ayrıntılarını görüşmeye devam ederken ben toplantı odasından dışarı çıkıp, yönetim katındaki sekreterle sohbet etmeye başlıyorum.

Hoş bir hatun. Çok konuşkan maşallah. Laf lafı açıyor, hangi filmlerden hoşlandığı konusuna getiriyorum konuyu ve sevdiği cinsten bir filmden sözü açıp mutlaka izlemesi gerektiğini söylüyorum. Hatta daha da ileri gidip "ben size bir kopyasını yollarım" diyorum.

Bir "centilmen" olarak sözümü tutup yolluyorum ve ayrıca bir de telefon açıp,

"yolladığım CD'nin çalıştığından emin olmak istiyorum , bir takıp dener misiniz lütfen"

diyerek kadıncağızın saflığını iyice bir zorluyorum.

Film çalışıyor, kendisi çok memnun, ben daha da memnun.

Bir kadını mutlu etmenin mutluluğu değil sözkonusu olan (o işin nihai tahlilde imkansız olduğunu defalarca tecrübe edecek kadar hayat geçmiş üzerimizden)

Bizimkisi daha iki gün önce girdiğimiz iddiayı kazanmanın mutluluğu.

Milyonlarca dolarlık teknik ekipman içerisinde teknolojiden bihaber sekreteri kullanarak bankanın sistemine bir film üzerinden sızıyoruz. Oynatılan filmin içine gizlenen bir "truva atı" programcığı bize içeriden dışarıya, bankanın güvenlik sistemlerinin şüphelenmeyeceği bir protokol üzerinden tünel açıyor hemen.

Ondan sonrası Belgrad ormanında piknik misali. Arkadaşlarımız içeride bir bilgisayardan diğerine zıplayarak sonuçta yöneticinin bilgisayarına ulaşıyor ve bilgisayarın masaüstüne içinde şu ibare bulunan bir not bırakıyorlar:

Düşmanın seni beklemediği yerlere hızla yürü
Sun Tzu

Sonuç malum. İddiayı kazanıyor ve en önemlisi işimizi yapıp paramızı alıyoruz ve hazırladığımız raporun sonuna;

Teknolojiye yaptınız yatırımla insanlarınıza yaptığınız yatırım arasındaki makası kapatmalısınız aksi takdirde milyonlarca dolarlık güvenlik yatırımı bir majino hattından başka bir şey ifade etmeyecektir.

ifadesini yerleştiriyoruz.

Bu olaydan bir kaç sene sonrası...

Bu sefer devletimizin en önemli kurumlarından birinin en önemli birimlerinden birinde bir üst düzey bürokratı ziyaret ediyorum. Odasına girmeyi beklerken ön karşılama odasında sekreter hanımla sohbet ediyorum.

Sonunda içeri kabul ediliyoruz. İlgilendiğim mevzulardan söz açılınca güvenlik önlemlerinin ne kadar sıkı ve geçilmez olduğundan bahsetmeye başlıyor. O da ellerindeki teknolojiden çok emin.

Hatta önündeki dizüstü bilgisayarı alıp odanın dışına doğru yürümeye başlıyor. Ben de "ne yapıyor bu adam" gibilerden şaşkın gözlerle izlerken bir alarm çalmaya başlıyor.

Bürokratımız iddiasını kanıtlamış gözlerle dönüyor.

"Gördün mü, bu bilgisayarı tanımlı alanın dışına çıkaramazsın sistem hemen alarm verir"

O tarz bir mekan için yararlı bir teknoloji olduğuna şüphe yok ama yine o temel anlayış eksikliği göze çarpıyor.

"Efendim şu odanın dışındaki sekreter bayana ayda ne kadar para veriyorsunuz?"

O günün parası ile ayda 600 milyon kazandığını söylüyor.

"Yani bir yabancı istihbarat servisi sekreterinize sempatik kanallardan yakınlaşsa, bir açığını yakalasa, bir de üstüne üstlük 20 yıllık maaşından fazlasını (150 milyar TL) peşin olarak teklif etse aklına şeytanın düşmeyeceğine emin olabilir misiniz?"

Bir sessizlik...devam ediyorum...

"150 milyar bu birimin elindeki tek bir dizüstü bilgisayarın içindeki bilgiye ulaşmak isteyen bir odak için para mı? Siz bu bilgisayarda istediğiniz kadar tedbir alın, bünyenizde 600 TL'ye bir sivil çalıştırıyorsanız - istediğiniz kadar güvenlik kontrolü yapılmış olsun - bu riski taşırsınız. O zaman bu kadar teknoloji yatırımının bir anlamı kalır mı?"

O noktada tekrar masanın üzerindeki yerini alan dizüstü bilgisayarın alarmı çoktan susmuş.

Yetkili; istihbarata karşı koyma tedbirlerinden, güvenlik kontrollerinden bahsediyor ama altını çizdiğim şeyin kontrol eksikliği değil güven fazlalılığı olduğunu bir türlü anlatamıyorum kendisine.

"Sizin konumunuzdaki insanların bırakın müttefikinize, eşinize bile güvenme lüksünüz yok. Bu ülkenin namusunu taşıyorsunuz sırtınızda"

demek de fayda etmiyor. . Her zamanki gibi "paranoyaklıkla" suçlandığımızla kalıyoruz.

Devletin hassas kurumlarının siviller ve özel şirketlerle içiçe geçmeye başlamasının bir tuzak olduğunu ve "verimlilik", "esneklik" adına yapılan bu düzenlemelerin eninde sonunda Türkiye'nin kritik altyapılarına yönelik riski arttıracağını dile getiriyoruz.

Ne "Komplo teorisyenliğimiz" ; ne "sermaye düşmanlığımız" kalıyor.

.........................

Sizden bu iki hikayeye ortak bir manşet atmanız istense hangisini atardınız....

Gazetecilik standardınız Şamil Tayyar ayarındaysa manşet hazır :

"Ergenekon'un sekreter fetişizmi"

Yok o kadar alçalamam diyorsanız...

"Teknoloji fetişizminin sahte güven hissi"

manşetini tavsiye ederim...

İkisinde de elin teknolojisine gereğinden fazla güvenen ve kendi insanına gerekli yatırımı yapmayıp dışarıdan yapılarla gereğinden fazla hemhal olanların içine düştüğü durum sözkonusu.

Emareler her yerde....

Elin istihbaratı ile "terörle mücadelede mükemmeliyeti" yakaladığını zannedenler;

Türk Telekom İngilizlerin kucağına verilirken sesini çıkarmayanlar;

E-Devleti Microsoft'la inşa edecek kadar Microsoft'tan ve teknolojiden bihaber olanlar

(CIA ücretsiz de yapar neticede; Microsoft'a niye o kadar para veriyorsunuz. Tek isteği Ankara ile Langley arasında bir yedekleme hattı çekilmesi olacaktır. )

kendi seslerini You Tube'dan dinler hale düştüler.

Koç gibi sermayedarları adam yerine koyup "güven halkaları" içine alanlar, bu ülkenin koç gibi çocukları tırnakları ile bir teknoloji mücadelesi vermeye çalışırken; Boeing'e, Lockheed Martin'e akıttıkları kaynakların onda birini buralara akıtmadılar.

Sonuç ortada...

Gelecek; bir 10 sene öncesine göre çok daha ümit vaadediyor ama teknolojinin politiğini müttefiğin politiğine kurban etmeye hazır zihniyetlerin bu geleceği her an karartma yeteneği sözkonusu.

Atatürk'ün kurduğu ve 1940'lara yaklaşırken ihracat yapmaya başlayan uçak fabrikamızı bir senede tencere , sonra da ranza fabrikasına dönüştürmüş bir Millet'in evladı olmak korkularımızı daha da derinleştiriyor.

Milli savunma şirketi diye bildiğimiz şirketlerin başına Lockheed Martin'lerin temsilcilerini koymuş bir devletin vatandaşları olmak bizi daha da korkutuyor.

Kendi insansız hava uçaklarımızın adı bile geçmezken ve bölgede canına dişine takmış mücadele eden subaylar "kendi imkanlarımla satın alacağım, bana yeter ki küçük insansız hava uçağı yollayın" diye eşe dosta haber salmışken; medyamızın "İsrail'in insansız hava uçağının terörle mücadeledeki katkısına methiyeler" düzüyor olmasına ne demeli...

Dolayısı ile;

taşeron sermaye ile hemhal; ABD ile müttefik ; İsrail'le kanka olanların;

ülkenin bütün kritik altyapıları yabancılara peşkeş çekilirken kafasını çevirenlerin;

inşa edeceği teknolojik altyapı ülke adına bir majino hattından başka bir şey ifade etmeyecektir.

İnsana yapılmayan yatırım eninde sonunda parasını verdiği teknoloji ile kendisini esir edecektir.

Sun Tzu'nun bir başka sözü ile bitirmek gerekirse


Düşman bir kaos içindeyse, kendi kendini yener
 

turboo

New member
gerçekten güzel bir konu

anlaşılacak şekilde özetliyeyim..

sistem ne kadar değerli olursa olsun onu koruyacak olan insanlardır

iştee biz bunun farkında olduğumuz için insanlarada yatırım yaptık eğitim hamleleri yaptık çünkii sistemimizi korumaları için bilinçli olmalılar...

açtığımız imam hatip liseleri nden pırıl pırıl Cumhuriyet savunucusu Atatürkçü nesiller yetişiyor
işte bu basit bir kanıt ...yani sisteme verdiğimiz değer kadar insanlarımıza da değer veriyoruz onları sistemi koruması için yetiştiriyoruz

böyle bir mesaj yazdığım için ciğerim parçalanıyorrr............................
 

gazap17

New member
bir solukta okudum harika bir olay (gerçekse)
güzel bir hikaye (hayalse)

bu hikayeye bir de şunu eklemek gerek
maliye memuru yada müfettişi
aldığı 900-1500 arası bir rakam
denetlediği zengin
milyondolarlık
hadi bakalım yapsın layıkıyle?

sizin vergi denetmeniniz ne kadar alıyor Sn.Unakıtan?
 

ße YouRSeLF

New member
Harikaydı


EMEĞİNE SAĞLIK
 

FYSM

New member
Devletine müdürüne güvense yapacak vardır ama ...

bir solukta okudum harika bir olay (gerçekse)
güzel bir hikaye (hayalse)

bu hikayeye bir de şunu eklemek gerek
maliye memuru yada müfettişi
aldığı 900-1500 arası bir rakam
denetlediği zengin
milyondolarlık
hadi bakalım yapsın layıkıyle?

sizin vergi denetmeniniz ne kadar alıyor Sn.Unakıtan?

Onurlu namuslu memurlarda vardır ( takdir edersiniz ) aldığı parayla denetlediği merciyi kıyaslamadan çalışan insanlarımızda vardır. Bir yandanda sana katılmamak mümkün deil, maaşlar çok düşük !
EMEKLİ ler naapsın elindeki maaşı bile alıyorlar :vur

Eline yüreğine sağlık dostum güzel yazı. Acı ama gerçek olan senin eleştrilerine o paşa nasıl atgözlüğü ile bakar, yoksa o gözlüklerle bakmakta ısrar ederken asıl işinimi itiraf ediyor ???
öyle ise yanmışız...
Tek şansımız Sun Tzu
Düşman bir kaos içindeyse, kendi kendini yener
 

HTML

Üst