- Katılım
- 22 Haz 2007
- Mesajlar
- 10,386
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Hazreti Ömer, baba bir, ana ayrı olmasına rağmen kardeşi Zeyd'i aşırı derecede severdi. Çünkü Zeyd, kendisinden önce İslam'a girmiş, kendisinden önce hicret etmiş, bütün savaşlara da katılmıştı.
Hatta Bedir Savaşı'na giderken düşman oklarından koruyan tek zırhı kendisi almayıp kardeşi Ömer'e bırakmış, Ömer de ağabeyi Zeyd'in giymesini istemiş, böylece zırh ortada kalmış, savaşa ikisi de zırhsız gitmişlerdi. Sonra Hz. Ebu Bekir'in (ra) zamanında, 632'de yalancı peygamberler savaşında çok sevdiği kardeşi Zeyd şehit olmuş, böylece Hazreti Ömer de ihlas timsali Zeyd için; "Benden önce İslam'a girdi, benden önce şehitlik rütbesine erdi." diyerek gözyaşı dökmüştü.
Bir gün Medine çarşısında Mütemmim'le karşılaştı. Mütemmim de aynı savaşta öldürülen kardeşi Malik için gözyaşı döküyor, söylediği içli şiirlerle sakinleşmeye çalışıyordu. Keşke dedi, ben de senin gibi içli şiirler söyleyebilsem de kardeşim Zeyd için duyduğum acılarımı birazcık teskin edebilsem. Mütemmim buna itiraz ederek şöyle cevap verdi:
- Ya Ömer, dedi, benim kardeşim Malik, yanlış tarafta yer alarak Müslümanlara karşı savaşırken öldürüldüğü için ağlıyorum. Eğer senin kardeşin Zeyd gibi imanlılar arasında yer alarak şehit olsaydı ben üzüntülü şiirler söyleme ihtiyacı duymaz, sevinç kasideleri dinletirdim sizlere! Bu değerlendirmeyi dinleyen Hazreti Ömer:
- Mütemmim! dedi, şimdiye kadar beni hiç kimse böylesine gerçek bir sözle teselli etmedi. Gönlümde yanan ateşe bir kova su döktün bu yorumunla.
Böylece ihlas timsali kardeşi için duyduğu acıyı azaltan Hazreti Ömer, bir gün Medine'de sokak ortasında Zeyd'in katiliyle yüz yüze geliverdi. Bütün duygularıyla kendini toparlayan Hazreti Ömer, can yakıcı sorusunu sordu:
- Kardeşim Zeyd'i öldüren sen miydin? Adam sakin ve kararlı şekilde; 'Bendim' dedikten sonra:
- Ya Ömer, dedi, acele etme, beni dinle, kararını ondan sonra ver; sen adaletli bir insansın, senin vereceğin karara ben şimdiden razıyım, diyerek Hz. Ömer'e tüm üzüntülerini unutturan şu değerlendirmeyi yaptı:
- Zeyd, o savaşta beni küfür üzere iken öldürse de şu anda kavuştuğum imandan mahrum etseydi, Zeyd ne kazanırdı beni imansız olarak cehenneme göndermekle? Bunu lütfen bir düşün ya Ömer, dedikten sonra şöyle devam etti:
- Ama Rabb'imin takdirine bak ki, Zeyd'in eliyle beni cehenneme göndermedi, ama beni Zeyd'in hücumundan koruyarak yaşatıp iman nasip etti. Benim elimle de Zeyd'e şehitlik takdir edip onu da cennetteki şehitlerin makamına yükseltti. Ey Ömer! Sen bu iki İlahi takdirin hangi yanından üzüntü duyuyorsun? Benim Zeyd'in eliyle küfür üzere ölmeyip bana iman nasip etmesinden mi üzgünsün; yoksa Zeyd'in benim elimle şehit olup da cennette şehitlerin makamına uçmasından mı? Kaldı ki, ya Ömer, artık savaş bitmiş, barış devresi başlamış, üstelik ben de imanla şereflenmiş, seninle kardeş olmuşuz!
Bunları derin bir değerlendirme ile dinleyen Hazreti Ömer'in bir vasfı da 'vakkaf'lıktı. Yani bir yanlışı düzeltmek üzere hızla giderken karşısına aniden bir doğrunun çıkması halinde hemen fren yapıp zınk diye durur, karşısına çıkan yeni doğruyu direnmeden kabullenirdi. Aynı vasfını burada da gösterdi. Bakın yeni kararını nasıl verdi:
- Şükrederim Rabb'ime ki, savaşta ölen kardeşime şehitlik, kalan katiline de iman nasip eyleyip bana kardeş eylemiş! İnanıyorum ki mahşerde ölen şehitle öldüren mümin cennete doğru el ele tutuşup birlikte yürüyecekler. Öyle ise önce biz burada kol kola yürüme örneği verelim Medine sokaklarında da, kimse sana karşı bir düşmanlık duygusu taşımasın, iki taraf arasında kardeşliğimizi bozacak tatsız bir olay yaşanmasın.
Ne oldu bundan sonra biliyor musunuz? Kol kola birlikte yürüdüler Medine sokaklarında, savaşta Zeyd'i şehit ettikten sonra barışta saf değiştirip Müslüman olan yeni din kardeşiyle birlikte.
Bu tarihî olaya siz ne dersiniz bilemem. Ama ben, 'İşte İslam, işte Müslüman' diyorum!
AHMED ŞAHİN
Zaman
25 Kasım 2008, Salı