safım belli olsun

gunvarior

New member
Safım belli olsun!
Rivayet odur ki, Nemrut İbrahim peygamberi (as) ateşe atacağı zaman herkesten ateşe odun taşımalarını istemiş. Bundan maksadı da Hazreti İbrahim'e düşman olanlarla O'na taraftar olanları tespit etmekmiş.

Herkes olanca gücüyle ateşe odun taşırken, küçük bir karınca ağzına aldığı bir damla suyla yola koyulmuş.
Karıncayı görenler, nereye gittiğini sorduklarında, "İbrahim'in ateşini söndürmeye gidiyorum." demiş.
Etrafındakiler karıncaya alaycı gözlerle bakmışlar ve "Senin gücün o ateşe kadar yürümeye yetmez. Hem ateşe ulaşsan da alevleri gözleri bulan bu ateşi senin bir damla suyun mu söndürecek?" diye sormuşlar.
Bahtiyar karınca hepimize ders olacak şu cevabı vermiş:
"Bu suyun ateşi söndüremeyeceğini ben de biliyorum. Ama bir Allah dostuna yardım etmenin, böyle bir zamanda safını belli etmenin şerefi bana yeter...
 

gunvarior

New member
peygamberimzin şakaları

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Saka Yapmayi Sever Fakat Asla Insanlari ÜzÜcÜ Ve Kirici Sakalar Yapmaz Ashabi'ninda Yapmasina Engel Olurdu.peygamberimiz'in Sakalarindan Biride SÖyledir; Bir GÜn Ümm-Ü Eymen Isimli Bir Kadin Resulullah'a Gelerek "ya Resulullah Kocam Sizi Davet Ediyor Deyince.resulullah Kocaniz Iki GÖzÜnde Beyazlik Olan Adam Mi? Diye Sordular. "hayir,onun GÖzÜnde Beyazlik Yoktur." "hayir,hayir Var. Kadin Yine "hayir Yok" Deyince Resulullah GÖzÜnde Beyazlik Olmayan Olur Mu? Buyurdular.


Kendisine Çocuk Yastan Itibaren Hizmetinde Bulunan Hz.enes'e Latife Olsun Diye Iki Kulakli Derdi.efendimizden YÜzlerce Hadis Nakleden Hz.enes'in Isitme Duyusu OldukÇa Kuvvetliydi.Çabuk İŞİtİrdİ Bu Saka Onun IÇin BÜyÜk Bir Iltifatti Ve Daha Dikkatli Dinlemeye Tesvik Manasi Tasiyordu.

Hz Alİ İle Beraber Kahvalti Etmektedİrler.hz Peygamber GÜlÜmsemektedİr,ÇÜnkÜ Çaktirmadan YedİĞİ Zeytİnlerİ Hz Alİ Nİn
ÖnÜne YiĞar.sonunda Hz Alİ Ye ÖnÜndekİ Zeytİnlerİ GÖstererek ;ey Alİ Çok AcikmiŞsin Herhalde, Ne Kadarda Çok Zeytİn YemİŞsİn”der.hz Alİ Şakayi Anlar Ve Hemen Cevap Verİr; “evet Ya Resulallah “der, Fakat Sİz DahaÇok AcikmiŞsiniz Herhalde , Baksaniza ÖnÜnÜzde HİÇ Çekİrdek Yok Çekİrdeklerİyle Beraber YemİŞsİnİz”.

YaŞli Bİr Kadin Mescİde Gelİr Ve Peygamber Efendİmİz’e; “ey Allah’in ElÇİsİ ,benİm İÇİn Dua Et De Allah Benİ Cennetİne Koysun.”der
Hz Peygamber ; “yaŞli Kadinlar Cennet E Gİremez”der.
Bunun Üzerİne Kadin ÜzÜlÜr Ve AĞlamaya BaŞlar. Resulullah GÜlerek ;ÜzÜlme”der,cennet ‘e Herkes GenÇleŞmİŞ Olarak Gİrecek”.

Bİr ArkadaŞi Peygamberİmİzden Bİr Bİnek Devesİ İster..o; “olur Der Senİ Bİr DİŞİ Deve Yavrusuna Bİndİrelİm”. ArkadaŞi ŞaŞirarak İtİraz Eder;
-“İyİ Ama Ben Deve Yavrusunu Napayim? İŞİme Yaramazkİ”
Hz Peygamber GÜler Ve; “bÜtÜn Develer Bİr DİŞİ Devenİn Yavrusu DeĞİlmİ” Der.
 

gunvarior

New member
* Yilandan KamÇi *

* YILANDAN KAMÇI *

Sabahın erken saatlerinde, iki atlı arkadaş yola çıkmışlar. Fakat iki kişiden birisi âmâ imiş. Giderlerken âmâ olan şahıs, attan aşağıya kamçısını düşürmüş. Fakat itimad edemediği için, öbür arkadaşına da kamçının düştüğünü ve yerden almasını söylememiş, kendisi inip aramaya karar vermiş, inmiş atından el yordamıyla kamçıyı aramış, derken, kendi kamçısını bulamamış ama eline ondan daha güzel yumuşak bir şey geçmiş. Bu kamçı daha güzelmiş diyerek alıp atına binmiş. Fakat o kamçı diye bulup aldığı kamçı değil gecenin soğuğundan hareketsiz hale gelmiş bir yılanmış ve o âmâ gözleri görmediği için onu kamçı sanarak almış.Derken biraz sonra hayli ilerlemiş olan arkadaşına yetişmiş. Arkadaşı sormuş:
- Yahu neredesin? diye... Âmâ cevap vermiş:
- Kamçımı düşürmüştüm, gerçi düşürdüğüm kamçıyı bulamadım ama, ondan daha güzel ipek kaplamalı bir kamçı buldum, işte demiş.
Tabii gözleri gören adam anlamış onun yılan olduğunu ve arkadaşını ikaz etmiş: .
- At o elindekini, o kamçı değil, soğuktan hareketsiz hale gelmiş bir yılandır. Biraz sonra ısınırsa sokar seni, demişse de âmâ inanmamış ve:
- Sen yalan söylüyorsun, bana attırıp sen alacaksın değil mi?, diyerek yılanı elinden bırakmamış.
Biraz sonra, havalar ısınıp yılanın sırtı kızdıktan sonra harekete geçen yılan, adamın müsait bir yerinden sokup zehirlemiş ve adamı mahvetmişti. Yılan soktuktan sonra adamın aklı başına gelmiş ama, iş de işten geçmiş tâbi...

* İşte Böyle, Adamın Hakikati Görecek Gözü Yok, Kendisine Yol Gösterenlerede İnanmaz, Tabii ki Sonu Hüsran Olacak *

Kaynak :
* Büyük Dini Hikayeleri
 

gunvarior

New member
fatih sultan mehmet mahkemede

İşte, Fatih Sultan Mehmet, işte İstanbul'da bir Rum; Fatih Sultan Mehmet talepte bulunuyor, diyor ki:
"Orada cami yapacağım, arazini bana satmanı istiyorum." Biliyorsunuz her arazinin bir rayiç bedeli vardır; yani o çevrede o arazinin ne kadar para ettiği aşağı yukarı herkes tarafından bilinir. Alt hududu bir de üst hududu vardır. Fatih Sultan Mehmet, üst hududun iki katını veriyor; ama Rum vermemekle ısrar ediyor. Cami kurulmasına gönlü razı olmuyor. Bir Hıristiyan; bu da onun kabahati değil, içinden gelen şey öyle. Hak sahibi vermezse vermez; ama Fatih Sultan Mehmet'in de kızmış kafası. "O kadar fazla para verdiğim halde, bu adam vermiyor; demek ki bunu inadından yapıyor; nefsani davranış bu. Ben cami yapacağım, benimki nefsani değil ruhani" diyor. Alıyor adamın arsasını, bastırıyor; camiyi yapıyor.

Adam perişan. Adamı üzgün gören biri:"Ya bu kadar üzüntünün sebebi ne?" Anlatıyor adam derdini "İşte" diyor. "Yapabileceğim bir şey yok ki! Bunu yapan Padişah; daha ötesi yok, onun üstünde kimse yok. O bana bunu yaptığına göre her şey bitti". diyor. Bizim Osmanlı diyor ki: "Her şey bitmedi, bu memlekette kadılar vardır. Gidersin kadıya, adaletsizliği anlatırsın. Padişah da olsa o hesabı görür".
"Yani" diyor "ne demek istiyorsun?" (Adam hiç inanamıyor bir defa söylenenlere.) Adamcağız hiç inanamıyor; ama "Hadi gideyim mahkemeye, ben müracaat edeyim." diyor. Kadıya müracaat ediyor.
Gerçekten de Fatih Sultan Mehmet mahkemeye gelince, adamın gözleri hayretten açılıyor. Fatih Sultan Mehmet ayakta; Kadı Efendi oturuyor ve mahkeme başlıyor. Fatih Sultan Mehmet'in, adamın arsasını zorla iktisab etmekten elinin kesilmesi konusunda bir karara varılıyor. Fatih Sultan Mehmet'in eli
kesilecek. Ama Osmanlı adaletinde, bir müessese daha var; eğer bir şeyin bedeli ödenirse ve alacaklı taraf, hak sahibi taraf bunu kabul ederse, o ceza düşer. Bu kanun gereğince teklifte bulunuluyor.
Deniyor ki: "Bunun bedeli şu kadar altın, bu kadar altına karşılık, onun elinin kesilmesinden vazgeçiyorsan,, Padişah ödemese bile, onu sana beyt'ül mal öder. Razı mısın?" Rum, şaşkın şaşkın Padişah'a bakıyor , inanamıyor, sonra "Tabi razıyım. Razı olmaz mıyım? O padişah" diyor.
Adam razı olduktan sonra, Fatih Sultan Mehmet diyor ki :"Benden beyt'ül mal'ın talebi 200 altın; ama ben 2000 altın vereceğim ve her gün de bir altın daha ödenmesini istiyorum. Senenin 365 günü, her gün bir altın ödenecek bu zata." Ve mahkeme biter bitmez kadı yerinden kalkıyor, Fatih Sultan Mehmet'in
ayaklarının yanına gelip diz çöküyor, "Padişahım şu ana kadar ben, Allah'ı temsil ediyordum, ben oturuyordum siz ayaktaydınız. Çünkü siz maznun mevkiindeydiniz. Allah'ı temsil eden siz değildiniz. Adaleti veya adaletsizliği temsil ettiğiniz mahkemenin sonunda belli olacaktı. Ben Allah'ı temsil ediyordum; adaletin sahibi bendim o sırada. Şimdi benim görevim bitti. Şimdi bana, sana tâbî olan, senin
imparatorluğunun bir kadısı olarak el etek öpmek düşer" diyor. Padişahın eteğini öpüyor ve ondan sonra padişah oturuyor, ötekiler dışarı çıkıyorlar
 

HTML

Üst