Sabetayist Devlete Darbe

RuTH

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
7 Nis 2006
Mesajlar
22,533
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Balıkesir


Bir kripto Yahudi olan Sabetayist İlhan Selçuk
, 9 Mart 1971’deki darbe girişimini başarısızlığa uğratarak 3 gün sonra 12 Mart Muhtırasını veren ekip tarafından cuntacılarla birlikte ünlü işkence merkezi Ziverbey Köşkü’nde sorgulandı.

İlhan Selçuk gibi, 9 Mart 1971’deki darbe girişiminde başarısızlığa uğratılan cuntacılar da aşırı solcuydu. Amaçları o zamanki CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit’i sosyalist şef olarak darbe yönetiminin başına getirip Irak ve Suriye’deki Baas türü bir rejimle Sovyetler Birliği kampına ülkeyi sokmaktı. Bu yüzden Bülent Ecevit 12 Mart Muhtırasının asıl hedefi benim diyerek Genel Başkan İsmet İnönü’nün sessiz kalmasına tepki göstererek görevinden istifa etti.

12 Mart Muhtırası tıpkı 12 Eylül gibi ABD yanlısı bir imajla gerçekleştirildi. Ne var ki Morison Süleyman diye Amerikancılığı dillere destan Süleyman Demirel bu muhtıra ile başbakanlıktan istifa ettirildi. Onun yerine CHP’li Prof. Nihat Erim Başbakanlığında kurulan teknokrat ağırlıklı kabinede Kemal Derviş gibi ABD’den gönderilen Atilla Karaosmanoğlu ile Sadi Koçaş Başbakan Yardımcıları olarak görev aldılar.

12 Mart müdahalesi ile birlikte bazı ordu mensuplarının birbirlerini CIA ve KGB ajanlığı ile suçladığı, astların üstlerine Ziverbey Köşkü’nde işkence yaptığı bir dönem yaşandı. 27 Mayıs askeri darbesinin yerinden oynattığı taşlar bir türlü yerine oturmamış, ordu içerisinde oluşan çeşitli klikler art arda darbe girişimlerinde bulunmuşlardı. Oluşan bu toz duman arasında kimin kim olduğu bilinmez hale gelmiş, sıkça saf değiştirmeler, ihanetler söz konusu olmuş, at izi it izine karışmıştı.

Sonraları ABD’nin desteği ile İsmet İnönü’yü devirip CHP’ye Genel Başkan olan Bülent Ecevit ünlü siyonist Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’in talebesi olarak ün yapmıştı
. Tıpkı Ergenekon soruşturmasında gözaltına alınan İlhan Selçuk gibi gazeteci olan Bülent Ecevit de önce aşırı solcu, sosyalist, komünist çizgide güçlü bir imaja sahipken sonra ulusalcı olmuş milliyetçi sol (!) diye bir ideoloji icat etmişti. Ecevit ve Selçuk’un bir diğer ortak yönleri Sabetayist olmalarıdır.

Bülent Ecevit, Başbakanlığı döneminde ordu içerisinde illegal olarak oluşturulan bir derin odağın varlığından söz edip partisince Trabzon’da düzenlenen mitingdeki konuşmasında halka durumu şikâyet etmişti. Elbette ki Kissenger’in talebesi unvanına sahip Ecevit’in şikâyetçi olduğu bir illegal örgüt ABD, NATO ve Batı’nın uzantısı olamazdı; ama yapılan suçlamalar bu doğrultudaydı!

Daha sonra tıpkı 12 Mart Muhtırası gibi bir cuma günü gerçekleştirilen 12 Eylül askeri harekâtının da ABD tarafından planlanıp gerçekleştirildiği sürekli yazıldı çizildi. Oysa dünya siyonizminin Türkiye’deki önemli bir kilit ismi olan İlhan Selçuk 12 Mart’ta olduğu gibi 12 Eylül’de de askeri yönetim tarafından gözaltına alınıp sorgulandı. Ne var ki 12 Eylül askeri darbe yönetimi bile pek üzerine gidemedi, bir gözdağı vermekle yetindi.

Hiç kuşkusuz ki her iki askeri müdahale de ABD’nin bilgisi, desteği ve planı dâhilinde gerçekleştirildi. Özellikle o dönem için başka türlüsü düşünülemezdi bile. Ancak gelişmelerin ortaya koyduğu asla yadsınamayacak bir diğer husus da bu planlar içerisine bir başka planın yerleştirilip gerçekleştirildiği gerçekliğidir: Millî derin devlet!

Kissenger’ın talebesi Başbakan Ecevit devletin içinde yuvalanmış bir kontrgerilla var diye ortalığı velveleye verip bu tehlikeli duruma dikkatleri çekerek herkesi uyarmaya çalışıyordu! Başında bulunduğu CHP-MSP Koalisyon Hükümetini bozması Kıbrıs fatihi Karaoğlan imajını oya tahvil etme gerekçesine bağlanmıştı ama asıl nedenin kontrgerilla dediği milli derin devleti tasfiye edip kökünü kazımak için şartları hazırlamak olduğu söylenebilir. Ancak bu hiçbir zaman mümkün olmayacaktı.

Cumhuriyet Gazetesi’nin Başyazarı İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasında olduğu gibi fakat çok daha dehşet şekilde yeri yerinden oynatan bir olay da 12 Eylül 1980 öncesinde meydana gelmişti: Ünlü bir Sabetayist ailenin mensubu olan Milliyet Gazetesi’nin Başyazarı Abdi İpekçi Ülkücü bir genç Mehmet Ali Ağca tarafından bir suikast sonucu öldürülmüştü.

O sırada Güneş Motel Kabinesi diye anılan Hükümetin Başbakanı olan Bülent Ecevit’in Abdi İpekçi suikastına ilişkin sarf ettiği artık önümü göremiyorum sözü dikkat çekip oldukça manidar karşılanmış ve çok tartışılmıştı. Ecevit’in bu sözünden ülkeyi yöneten polit büro veya konseyin ya da bugünkü popüler adıyla derin devletin başındaki kişinin Abdi İpekçi olduğu anlaşılmıştı.

Nitekim yine Sabetayist Toplumun önemli isimlerinden biri olan Hürriyet Gazetesi Yazarı Tufan Türenç yıllar sonra köşesinde bunu teyit eden bir anekdota yer vermişti. Yazdığına göre Abdi İpekçi bir keresinde Ankara’ya geldiğinde Başbakan Demirel kendisi ile görüşmek istiyor. Ancak vakti olmadığını söyleyerek Başbakanla Türenç’in odasındaki telefonda görüşüyor. Türenç, şahit olduğu telefon görüşmesi sırasında Demirel’in, Ecevit’e verdiğiniz desteği bana verseniz şu ülkeyi ona katlarım dediğini naklediyor.

Tabii, Demirel’in sözünü ettiği bu destek Türenç’in kamuflaj olarak ima ettiği gibi basın desteği değil, ilgilisi için ihsas ettiği derin devlet himayesidir. Zaten solcu Milliyet’in solcu Başyazarı Abdi İpekçi’nin sağcı Demirel’i desteklemesi söz konusu değildi; yararından çok zararı olurdu çünkü.

İşte Abdi İpekçi, bu konumu nedeniyledir ki suikast sonucu öldürüldüğünde ülke korkunç şekilde sarsılıp yankıları artçı sarsıntılar halinde onlarca yıl sürmüş, nice tesise ismi verilmişti
Buna karşın aynı zaman dilimi içerisinde resmi 4 koruması ile birlikte yine bir siyasi suikasta kurban giden Türkiye Cumhuriyeti eski Başbakanı Prof. Dr. Nihat Erim vakayı adiye muamelesi görüp unutulmaya terk edilmişti. Açıkçası Yahudi töresi 12 Mart Hükümetini kuran Prof. Nihat Erim’e ihanetinin bedelini ödetmişti.

Sabetayist Toplum unsurlarının hile rejimi ve köle düzeni illegal örgütlenmesini yürüten derin devlet yapılanmasına ölümcül darbeler indiren 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbe süreçlerini tu kaka edip her vesile ile yerden yere vurmaları boşuna değildir.

Bugün de yine Cumhuriyet Başyazarı İlhan Selçuk’un Ergenekon Soruşturması kapsamında gözaltına alınması; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de suçlandığı bir iddianameye dayandırılan kapatma davası açılması ve AKP iktidarının bir yargı darbesiyle devrilmesi girişiminden daha çok önemsendi, daha büyük gürültü kopardı. O kadar ki dünyayı sarsan olayı gölgeleyip adeta gündemin dışına itti.

Diğer yandan aynı operasyonla gözaltına alınan İstanbul Üniversitesi eski rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu, İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek ve diğerleri İlhan Selçuk’un yanında gölgede kalıp önemsizleştiler!

Bundan şöyle bir sonuç çıkarmak zor değil: Demek ki 1970’li yıllarda Abdi İpekçi’nin oturduğu Sabetayist Derin Devlet koltuğunda şu anda İlhan Selçuk oturuyor!

Elbette ki bununla Sabetayist Derin Devletin Ergenekon olduğunu ifade etmek istiyor değiliz. Ergenekon terör örgütü ancak Sabetayist derin devletin yönettiği illegal birimlerden sadece biri olabilir. Ergenekon’un merak edilen 1 numaralı ismini de böyle konumlandırıp değerlendirmek gerekir. Zaten ırkçı faşist bir sağcı çete olan Ergenekon’un aşırı solcu, sosyalist olarak bilinen İlhan Selçuk’un doğrudan yönetiminde olduğunu düşünmenin mantığı olmaz. Büyük patron, yani Kurtlar Vadisi’nin İskender Büyük’ü anlaşılıyor ki İlhan Selçuk’tur.

Sağcı, solcu, milliyetçi, liberal gibi görüşler, düşünceler Sabetayist Toplum unsurlarının konumları ya da rolleri gereği kullandıkları eğreti imajlar, takındıkları maskelerdir, daha fazla bir önem taşımazlar. Nitekim Abdi İpekçi ve Bülent Ecevit de bazen sosyalist, bazen milliyetçi ve ulusalcı olarak zaman ve şartlara göre lanse edilmişlerdir.

Siyasi nitelikli suikastlara ve faili meçhul cinayetlere uğrayan kişilerden yalnızca bir kısmının unutulmazlar listesine konulması ve hiç dillerden düşürülmemesi Sabetayist olmaları nedeniyledir. Nitekim bir siyasi suikastla ortadan kaldırılmasına karşın önemsenmeyip unutulmaya terk edilen 12 Mart kabinesinin CHP’li Başbakanı Prof. Nihat Erim’in Çingene asıllı olduğu biliniyor. Tıpkı Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Dışişleri Bakanı olan CHP’li Prof. Turan Güneş’in de Çingene olduğu gibi.

Kuruluşumuzdan beri El-Aziz Gazetesi olarak, hile rejimi ve köle düzeni kurucusu Sabetayist Toplum oligarşisi adına ülkeyi yöneten bir polit büro, bir gizli komite, popüler adıyla bir derin devlet olduğundan, onun karşısında rövanş mücadelesi veren aynı nitelikte kurulmuş bir de millî derin devlet varlığından hep söz ettik. Türkiye’nin, 12 Mart 1971 Muhtırası ile kendini gösteren bu iki derin devlet arasındaki örtülü iktidar mücadelesine sahne olduğunu ısrarla ifade ettik.

Keza, 28 Şubat 1997 post modern darbesinin püskürtülüp tersyüz edilmesi sonucu millî derin devletin bu süreçte legalleşerek millî devlet konumuna geldiğini, sadece bu durumun henüz resmen ilan edilip meşruiyet kazanamadığını da hep ifade ettik.

İşte bu nedenledir ki şimdi millî devlet, Sabetayist Toplum oligarşisinin derin devlet mensuplarına karşı devlet gücünü kullanıp çete ve mafya muamelesi yapabiliyor. Yani millî derin devlet resmi devlet konumuna geldiği içindir ki Sabetayist Toplum oligarşisinin derin devletini dağıtıp illegal örgüt konuma düşürmüş, çete ve mafya muamelesi yapıyor!

Deli Yürek ve Kurtlar Vadisi dizileri, millî derin devlet ile Sabetayist derin devlet arasındaki iktidar mücadelesini dolaylı yoldan kamuoyuna yansıtarak konuya ilişkin fikir vermek için bir yöntem olarak kullanıla geliyor. Başka bir ifade ile millî derin devlet, Sabetayistlerin kurduğu derin devleti ve kullandığı mafya-çete örgütlerini benzeri yöntemlerle ortadan kaldırarak legal iktidarını tahkim edip nihayet devleti teke indirmeye çalışıyor.

Bu yürütülen kesinlikle ideolojik bir mücadele değil, bütünüyle bir iktidar mücadelesidir. Bu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde olduğu gibi Türkiye’yi Müslüman Türkler mi yönetecek, yoksa Cumhuriyet dönemindeki gibi Sabetayist Yahudiler mi yönetecek? mücadelesidir. Gerisi teferruattır.

Ancak Yahudi Sabetayist Toplum adına hareket edenler paravan olarak kullandıkları laikliği öne çıkarıp tabulaştırmaya çalışırken; Müslüman Türk Toplumu adına hareket edenler demokrasiye vurgu yapıp öne çıkarmaya çalışıyorlar. Çünkü Sabetayist Toplum küçük bir azınlıktan ibaret olduğu için ancak kurucu irade adına bir zümre oligarşisi oluşturarak ülke yönetimini elinde tutabilir. Müslüman büyük çoğunluk ise demokrasi temelinde iktidar olup ülke yönetimine hâkim olabilir ancak. Yani amaç ne demokrasi ne de laikliktir; iktidarı ele geçirmek veya sağlama almak için ikisi de araçtır.

Böyle bakılmadığı takdirde özellikle son gelişmeleri anlamak, izah etmek ve herhangi bir ülke için normal kabul etmek mümkün değildir. Yoksa kazandığı bir seçim zaferi sonunda oylarını arttırarak ezici bir çoğunlukla geldiği ikinci dönem iktidarına ve içinden çıkardığı cumhurbaşkanına yönelik bir savcının çalakalem bir iddianame hazırlayıp bir yargı darbesi ile devirme girişiminde bulunması anlaşılır şey değildir.

Buna karşın Cumhuriyet Gazetesi başyazarı İlhan Selçuk’a çete reisi, üst düzey devlet görevlilerinde bulunmuş birtakım insanlara da çete demek olacak şey değildir. Nitekim İlhan Selçuk’un 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer döneminde sıkça Köşk’e çıktığı ve aralarında son derece içli-dışlı ilişkiler olduğu kamuoyunca biliniyordu. Ergenekon’un 1 numarasının ise bir eski genelkurmay başkanı olduğu imaları yapılıyor. Şimdi bir cumhurbaşkanına, bir genelkurmay başkanına, bir üniversite rektörüne İlhan Selçuk’un çeteleri demenin anlaşılır bir yanı var mı?

Öte yandan üst düzey devlet görevlilerinin içinde yer aldığı Ergenekon örgütünün İstanbul’un Anadolu girişindeki bir üçgende ve Ankara’ya girişlerden oluşan üçgende birtakım faili meçhul cinayetler işlediği iddiası ciddi şekilde söz konusudur. Keza ortada boncuk gibi bir Susurluk olayı var, korkunç Danıştay cinayeti var, MKE menşeli bomba ve silahların kullanıldığı ve çok miktarda yakalandığı bir dizi olay ve operasyon var…

Son olarak da Yargıtay Başsavcısının iktidara yönelik kapatma davası ile başlattığı yargı darbesi girişiminde dosya münderecatını Doğu Perinçek’in hazırladığına, dava açma talimatının İlhan Selçuk tarafından verildiğine dair devletin güvenlik güçlerinin elinde ciddi belgelerin olduğu iddiaları var. Zaten savcının ve güvenlik güçlerinin, ellerinde kesin kanıtlar olmadan böyle bir baskınla bu tutuklamaları yapmaları için akıllarını peynir ekmekle yemeleri gerekir. Hangi demokratik düzende seçimle gelip giden bir iktidarın baskısı böyle bir şeyi yaptırabilir?

Bu durumda şimdi Yargıtay Başsavcısı da mı çete? Onu destekleyen Yargıtay Başkanı ve üyeleri de mi çete? Keza destek çıkan hukuk fakülteleri dekanları da mı çete?

Ortada çok ağır suçlar işlenmiş olduğu doğru. Bunların organize suçlar olduğu da muhakkak. Bu organizasyonların devlet aygıtı içerisinde, yasa dışı yöntemlerle oluşturulup yönetildiği de kesin.

Ancak sıradan vatandaşın zannettiği gibi ortada akıl almaz bir karışıklık yok. Çünkü ülkede yaşanan bir örtülü derin iktidar mücadelesidir. Bunu CHP lideri Baykal da olabildiğince açık ifade ediyor. Yani her şey bu iktidar mücadelesinde derinlerde konuşlanmış karşıt iki gücün varlığını gösteriyor. AKP iktidarı bu güçlerden birinin sahibi değil sadece bir aracıdır.

Siyasi iktidar mücadelesi bütünüyle bir savaş gibidir… Güçlü olan, galip gelen, üstünlük sağlayan iktidar olup meşruiyet kazanır; ötekiler yasa dışı örgüt, asi ve suçlu muamelesi görürler. Nasıl ki bir askeri darbe girişimi başarılı olduğunda meşruiyet kazanıp kendi yönetimini kurar, başarısızlığı halinde asi olarak suçlanıp yargılanırsa; sivil darbe girişimi de çok farklı değildir.

Bu iktidar mücadelesinde gelinen noktada ağırlıklı güç, meşru yönetim ve devlet erki artık Müslüman Türk Toplumu adına siyaset yapanların eline geçmiştir, ülkeyi ve milleti de onlar temsil etme konumunda bulunuyorlar. Buna karşın sadece kurucu irade ve yürürlükteki anayasal/yasal mevzuat adına hareket edebilen Sabetayist Yahudi Toplumu ise bu mevzuatı yürütecek siyasi iktidar erkinden ve devlet aygıtından yoksun hale getirilmiştir. Hala elinde mevcut bulunan güç, imkân ve vasıtalar da asla ülke yönetimini yeniden ele geçirebilecek yeterlilikte değildir. Bu durumda ancak tahribat yapıp zarar verebilir ama hiçbir şekilde asla sonuç alamaz.

Bunu görüp farkına varan güç odaklarının güçlü tarafa tıpkı kum saatindeki gibi akmaları kaçınılmazdır.

Esasen bu iktidar mücadelesinde, Sabetayist Toplum oligarşisinin uzun yıllardır sürekli güç kaybına uğrayarak sahip olduğu mutlak iktidar günlerinden gelerek bu çaresiz duruma düştüğü dikkate alınırsa direniş göstermesinin umut verici akıllıca bir yönü yoktur.

İlave bir handikapları da hedefine aldıkları AKP iktidarını ilk baştan beri desteklemiş olmalarıdır. AKP iktidarı yeni işbaşına gelmiş de değil, ikinci döneminin başında ve artık oturup kökleşmiş durumadır. Önünde uzun bir iktidar süresi bulunması da büyük bir avantajıdır.

Göz ardı edilemeyecek bir husus da AKP’nin içinden bir Cumhurbaşkanı seçip çıkamaz denilen Çankaya’ya çıkarmış ve devletin baş koltuğunu ele geçirmiş olmasıdır. Önemli devlet kuruluşlarının başında bulunan Sabetayist Toplumun güvenceleri konumundaki unsurlar da bir bir yerlerinden uzaklaştırılmaktadırlar. Örneğin onların tabiriyle Merkez Bankası ve YÖK kaleleri düşmüş durumdadır. Diğerlerinin de art arda düşmeye devam edeceğinden şüphe yoktur. Hele bu agresifleşen mücadele ortamında sürecin daha da hızlandırılması kaçınılmaz olacaktır.

Sabetayist Toplumun DSP dışında güvenebileceği bir siyasi parti, TÜSİAD dışında kullanabileceği bir sivil toplum örgütü neredeyse kalmamış durumdadır.


Başta TRT olmak üzere medyanın büyük kısmı AKP iktidarı tarafından ele geçirilmiştir. Geri kalan medya organlarının hem iktidara hem de millet çoğunluğuna karşı bir mücadeleyi uzun süre sürdürebileceğini düşünmek hiç de makul değildir.

Millet çoğunluğu denilince sadece AKP’nin aldığı % 46 küsur oy dikkate alınmamalıdır. Hiç kuşkusuz ki MHP’nin, DP’nin, Saadet Partisi’nin, BBP’nin oyları da bu mücadelede AKP iktidarı yanında sayılır. Lider kadrolarının parti yönetimlerini ellerinde tutmaları ve milletten oy almaları laikçi kesime karşı milli iradeyi temsil eden iktidarın yanında yer almaları halinde mümkündür. Yoksa 22 Temmuz Genel seçiminde DP ve ANAP’ın başına gelenler önümüzdeki yerel seçimde onların da başına gelebilir.

Sabetayist Toplumun yeterli bir dış desteği de yoktur. İsrail ve dünya siyonizmi ne kadar bastırırsa bastırsın; ne Avrupa Birliği ne de ABD bugün alternatifi dahi bulunmayan AKP iktidarını karşısına alıp Sabetayist Topluma açıktan sahip çıkabilir, destek olabilir. Başsavcının açtığı kapatma davası da bir şekilde engellenmese bile aylar sürecektir. Bu uzun süreçte neler olabileceğini tahmin etmek bir yana dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlar.

Çok fazla bilinmeyen gayet önemli bir husus da ABD’de Başkan Bush liderliğindeki Beyaz Saray yönetiminin de Yahudi Lobileri ile çok ciddi ve agresif bir iktidar mücadelesi yürütüyor olmasıdır. Siyonist NEO-CON’ların tüm aleyhteki çabalarına rağmen Bush yönetimi AKP iktidarı ile bir stratejik ittifak içerisindedirler. Yani Sabetayist Toplum için dışarıdan da gelebilecek pek bir yardım söz konusu değildir. Gelse bile bu hiçbir zaman açıktan, resmen ve yeterli düzeyde olmayacaktır.

Türkiye’yi ziyaret eden Başkan Yardımcısı Dick Cheney bize kalırsa ABD’deki Yahudi Lobisi ve İsrail karşısında Türkiye ve Arap ülkelerinden destek arama gezisine çıktı. Çünkü bu seçim yılında ölüm-kalım iktidar mücadelesi alabildiğine sürerken pek dış geziye çıkmayı sevmeyen Dick Cheney için kalkıp Irak ve Afganistan konularını dert edineceğini düşünmek çok isabetli değildir. Dick Cheney sadece Irak ve Afganistan sorunlarını bahane edip iç politikadaki mücadele için destek aramaktadır. Zaten dolaştığı ülkelerin Irak ve Afganistan konusunda pek ABD’nin derdine çare olacak halleri de yoktur. Bir tek Türkiye destek olabilir ki bunun da olmayacağı son derece net ve açık.

İlhan Selçuk bu durumu bildiği için ayakları yere değmiş gözüküyor. Nitekim Uğur Dündar aracılığıyla Başbakan Erdoğan’a gönderdiği ve Star Tv ana haberde verilen mesaj bunu gösteriyor. Başbakan’dan gerilimi azaltmasını istiyor Sayın Selçuk…

Ne demek; emri olur!

Kaynak
 
sebatay sevi

şimdi bu yazdıkalrının yada aldıklarının hepsinin bir koplo teorisi olduğunu belirtseydin daha iyi olurdu. çünkü bu ülkede bir çok kişiye sebatayist yakıştırması ve yapıştırması yapıldı. önceleri masonluk yakıştırması yapılıyordu baktılar bişey tutmuyo şimdide sebatayist yakıştırması yapılıyo. bunun önderlerinden biride kurtlar vaadisi senaryo danışmanı olan soner yalçındır. soner yalçın kimlerine göre solcu kimlerine göre ulusalcı kimlerine göre islmacılarla kolkola gezen biri bana göreyse oprotinisttir. yani girdiği kabın şeklini alan adam. bir insanın sebatayist olması yada olmamamsı ne kadar önemlidir. siz birisine sebatayist dediniz diye o kişi sebatayist olmak zorundamıdır. yada bu ülkede sebatay sevinin yolunda gitmek suçmudur. ben sebatayist değilm. sebatayistleride savunmuyorum. sadece anlayamadığım neden bazılarını üzerine çamur atmak için bu kadar uğraştığınızdır. ilhan selçuk sebatayistmi??? bir zamanlarda alpaslan türkeşe rum denilmişti. (kıbrıslı olmasından yola çıkılarak) süleyman demirele mason denildi. bence kimin ne olduğuyla değil kendinizin ne olduğuyla ilgilenin. bir vatansevermisiniz yoksa her laf atılan kişiyi linç etmek için bekleyen sırtlan sürüsümüsünüz??? nesiniz?
 
şimdi bu yazdıkalrının yada aldıklarının hepsinin bir koplo teorisi olduğunu belirtseydin daha iyi olurdu. çünkü bu ülkede bir çok kişiye sebatayist yakıştırması ve yapıştırması yapıldı. önceleri masonluk yakıştırması yapılıyordu baktılar bişey tutmuyo şimdide sebatayist yakıştırması yapılıyo. bunun önderlerinden biride kurtlar vaadisi senaryo danışmanı olan soner yalçındır. soner yalçın kimlerine göre solcu kimlerine göre ulusalcı kimlerine göre islmacılarla kolkola gezen biri bana göreyse oprotinisttir. yani girdiği kabın şeklini alan adam. bir insanın sebatayist olması yada olmamamsı ne kadar önemlidir. siz birisine sebatayist dediniz diye o kişi sebatayist olmak zorundamıdır. yada bu ülkede sebatay sevinin yolunda gitmek suçmudur. ben sebatayist değilm. sebatayistleride savunmuyorum. sadece anlayamadığım neden bazılarını üzerine çamur atmak için bu kadar uğraştığınızdır. ilhan selçuk sebatayistmi??? bir zamanlarda alpaslan türkeşe rum denilmişti. (kıbrıslı olmasından yola çıkılarak) süleyman demirele mason denildi. bence kimin ne olduğuyla değil kendinizin ne olduğuyla ilgilenin. bir vatansevermisiniz yoksa her laf atılan kişiyi linç etmek için bekleyen sırtlan sürüsümüsünüz??? nesiniz?


benim kaynağım soner yalçın değildir, konu hakkında kitapları vardır ama kendisini kaynak olarak almam.

Sabatayın yolundan gitmek suçtur demedim...
Herkesin kendi dini inancıdır saygı duyarım, kimseye de laf etmem...

Ama !!! sapkın inançları gereği benim ülkemde bütün köşe başlarını
kapıp, bürokrasi de olsun, tv de olsun, siyasette olsun düşünebileceğin
her yerde en üst mevkilerde olup ülkemi ve milletimi KENE gibi
sömürürlerse ORADA DUR derim.

Evet İlhan Selçuk Sabatayisttir ve bu da yetmezmiş gibi Siyonisttir :)

Alparslan Türkeş'in de ne olduğunu çok çok iyi biliyorum ;)
Ben Vatanseverim, Sırtlan kelimesini de size iade ediyorum ;)


Durmak Yok !!! Uyumaya Devam !!!
 
Fofer yakıştıramadım.Nerde Ulusal degerleri savunanlar var saldırılıyor.Hadi Bülent Ecevit'e bari saldırmasaydın.Hataları olmuştur ama Bülen Ecevit uygulamalarıyla benim görebildigim en büyük vatanseverlerden biridir.En büyük hatası ise bana göre en büyük hain olan Fethullah Gülen'e sahip çıkmış olmasıdır ve garip olanda bu yazıların kaynagınında bu şahısın finansörlerinden olması kuvvetle muhtemeldir.Şimdi siz Ecevit'in Vatanseverligini bırakacaksınız ve etnigiyle ugraşacaksınız.Örnegin ben kişilik olarak Ecevit'i eger dediginiz dogru olsa bile milyonlarca satılmış Türk'e degişmem ki degişmeyeceklerim arasında İlhan Selçuk'ta var.Aynı kaynaklardan saldırılan diger saldırınıza ugrayanlarada var.
 
Yazının altında benim imzam yok ;)
Kimseye de saldırdığım da yok...
Bazı noktalara dikkat çekmek istedim sadece

Sol görüşlü arkadaşlarım beni AKP yanlısı olarak algılamaktalar
Ki uzaktan yakından alakam bulunmamakta...

Bundan 3-5 yıl öncesinde MİT Müsteşarı Şenkal ATASAGUN'un bir röportajını okumuştum
Mecliste telekulak çetesinin patlak verdiği, Meclis'in grup toplantı salonlarının dinlendiği
zamandan sonra yayımlanmıştı.

Röportajı yapan yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir soru sormuştu :
-Cumhurbaşkanının da odasını dinliyor musunuz?
Sayın ATASAGUN tarihi bir cevap vermişti
-Dinlememize gerek yok. Bu ülkede bizim istemediğimiz kimse Cumhurbaşkanı olmaz !!!
Bir Hukuk Devleti olan ülkemizde alenen söylenen bir cümle... Üzerinde durmak gerekmez mi?


Belki Varlık Vergisinden haberiniz vardır....
1946 yılında İnönü Zamanında Varlık Vergisi adı altında vatandaşlar gruplara ayrılmış ve Sabatayistler (D) grubuna dahil edilip, müslümanlardan ve gayrimüslimlerden daha fazla vergiye dahil tabi tutulmuşlardır...

Aynı şekilde 1946 yılında yaşanan VARLIK VERGİSİ olayında sayın Rahşan ECEVİT'in de en az Şenkal ATASAGUN'un ki gibi tarihi bir cevabı vardı...

1972 yılında İsmet İNÖNÜ'yü devirdiğinde "Ben Varlık Vergisinin intikamını aldım" demişti.

Yurdum insanı AKP yi İslamcı bir parti olarak görmeye ve Sol görüşlülerde AKP'nin ülkemizi İran'a veya Malezya'ya benzetmeye çalıştığını düşünerek Muhalefet yapmaya devam ederse sonumuz yakındır ;)
 
Yazının kaynağı nedir, belirtirsen iyi olur.
 
bu ülkede sebatay sevinin yolunda gitmek suçmudur. ben sebatayist değilm. sebatayistleride savunmuyorum. sadece anlayamadığım neden bazılarını üzerine çamur atmak için bu kadar uğraştığınızdır.

Sabetay sevi Dünyayı kötülüklerden arındıracağına tüm Yahudileri mukaddes İsrael’e götürerek orada yeniden tapınağı inşa edeceğine inanıyordu. Yahudiliği ikiye böldü. Sadece Osmanlı'da bir milyon kişiyi peşinden sürükledi. Her kıtada binlerce mürit edindi. Mahkemeye çıkarıldı, kerhen Müslüman oldu. İnananların çoğu peşini bıraktı ufak bir grup onu takip ederek Müslüman oldu. Bunlar dış görünüşte Müslüman veya Hristiyan, gerçekte Kabbala Musevi inancına sahip günümüze kadar gelen bir cemaattir. Halk arasında Sabetaycılık adı ile bilinir. İnananları ona Amira derler.Yahudiler, günün birinde bir Mesih'in gelerek kendilerini bu acılardan kurtaracağını düşünüyorlardı. Zor koşullar altında Yahudiler arasında mistizme inananların sayısı da giderek artıyordu. Yahudi mistizminin en önemli kaynaklarından biri 'Kabala' idi. Görünenin arkasında mutlaka bir başka şeyin gizlendiği fikrinden hareket eden Kabalistler, kutsal metinlerde çeşitli sayılar ve matematiksel işlemlerle gizli gerçeği ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı.
Ortaya çıkarılmaya çalışılan gizli gerçekler arasında kurtarıcı Mesih'in kim olacağı ve hangi tarihte geleceği de vardı. Bu görüşler içinde en çok rağbet görenlerinden birisi de milenyumda (1000'li yıllarda) bir Mesih'in mutlaka geleceği şeklindeydi. Yine Kabala'da 666 sayısının şeytanın yılı ya da sayısı olduğu şeklinde bir inanış bulunuyordu. (Revelation 13:18, Hexakosioihexekontahexaphobia) Bu iki sonuçtan hareketle, 1666 yılının 'hayati önemine' ilişkin yaygın bir inanış oluştu.

İşte sabetay sevi gerçeği hangi çıkarlar için çalıştıkları kime hizmet ettikleri burada kısaca özetlenmiş gerek mason gerek sebetay gerek röteryan hepsi aynı inanışa hizmet için varlar yani yahudi mitisizmi .
bu ülkede sabatay sevinin yolundan gitmek suçmudur diye sormuşsun sence suç değilmi?
 
Yazının kaynağı nedir, belirtirsen iyi olur.

Yazının sonunda kaynak yazısının üzerine mouse u tutarsan görürsün ;)

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının tek sebebi Sabatayistlerdir...

Bu ülkeye hiç yararı olmayacak, yetmezmiş gibi siyonizme hizmet edecek ve sen
Sabayatistlerin ne günahı var diyeceksin? Adama gülerler...

22 Adar (Mart) gecesi yapılan Kuzu Bayramı Sabatay Sevi'nin müritlerine armağanıdır.
Kuzu bayramında ne türlü pislikler ve sapkınlıkların yapıldığını bilmiyorsanız, elinizi altında internet denen bir şey var...

 
insanın sebatayist olması yada olmamamsı ne kadar önemlidir. siz birisine sebatayist dediniz diye o kişi sebatayist olmak zorundamıdır. yada bu ülkede sebatay sevinin yolunda gitmek suçmudur. ben sebatayist değilm. sebatayistleride savunmuyorum. sadece anlayamadığım neden bazılarını üzerine çamur atmak için bu kadar uğraştığınızdır. ilhan selçuk sebatayistmi??? bir zamanlarda alpaslan türkeşe rum denilmişti. (kıbrıslı olmasından yola çıkılarak) süleyman demirele mason denildi. bence kimin ne olduğuyla değil kendinizin ne olduğuyla ilgilenin. bir vatansevermisiniz yoksa her laf atılan kişiyi linç etmek için bekleyen sırtlan sürüsümüsünüz??? nesiniz?

sebatayist in ne demek olduğunu biliyosan ve yolundan gidiyosan senin de ondan farkın kalmaz türkeş in ne olduğunu herkes biliyo ayrıca girdiği kabın şeklini alan insan kavramına uyan kişi dersen ona en büyük örnek s.demirel dir.
 
fofer seni tebrik ediyorum çok güzel bir konu açmışsın ve yorumların dahil yazdıklarına katılıyorum...
 
Yazının sonunda kaynak yazısının üzerine mouse u tutarsan görürsün ;)

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasının tek sebebi Sabatayistlerdir...

Bu ülkeye hiç yararı olmayacak, yetmezmiş gibi siyonizme hizmet edecek ve sen
Sabayatistlerin ne günahı var diyeceksin? Adama gülerler...

22 Adar (Mart) gecesi yapılan Kuzu Bayramı Sabatay Sevi'nin müritlerine armağanıdır.
Kuzu bayramında ne türlü pislikler ve sapkınlıkların yapıldığını bilmiyorsanız, elinizi altında internet denen bir şey var...




Gözümden kaçmış teşekkürler .Diğer satırların muhattabı ben değilim herhalde.Bu arada
kaspersky verdiğin kaynağı engelliyor güvenli bi site değil galiba
 
Fofer geç bu işleri alet olma emperyalistlerin oyununa bak sana bir link veriyorum youtubeden şimdi o linkte Atatürk ve yunana ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin'e bile hatta hatta özbe öz Anadolunun bagrından Uşak'tan İzmir'e göçen Latife Hanıma kadar Türkiye'de bir kaçı hariç Vatansever insanlar hep sebataycı gösterilmiş.Nerde Fethullah'ın karşısında olan var Sebataycı olmuş.Eger onlar sebataycıysa ve Vatana sahip çıkıyorlarsa,bende bir Müslüman olarak; kendini müslüman gösterip ABD işbirlikçisi fethullahın arkasında olanların yanında olacagıma sözde sebataycıları kendime daha yakın görürüm.
http://www.youtube.com/watch?v=mfn_MO2xleE
 
Hasan Tahis'in gerçek ismi Osman NEVRES'tir ve aynı cemaatin mürididir ;)
 
fofer sanada emperyalist veya faşist diyecekler aman neler ediyorsun :)

sebatay ve mason denir mi hiç bu ülkede:D
_____________________

Allah topunun belasını versin :goz:
 
Hasan Tahis'in gerçek ismi Osman NEVRES'tir ve aynı cemaatin mürididir ;)

ama ne hikmetse,Yunan'a ilk kurşunu sıkıyor ve şehit oluyor.Gerçi bilmiyorum etnigini ama etnik önemli degilmiş.Önemli olan Vatan millet sevgisiymiş eger böyle etnigine göre insanlarımızı yargılar ve suçlarsak;Bu ülkede bir sürü etnik vatandaşımız var ve onları küstürüğr ve ülkemizin bölünmesini saglarız.Demekki bunları iddia edebildigine göre bunları önemsemiyorsun demektir.Yani söyleyemedigin kısmıyla Atatürk'te sebataycı oluyor öylemi?Öyleyse Mason derneklerini kapatan Atatürk degilmiydi?Lütfen emperyalizmin oyunlarına gelmeyelim bizler böyle konularımızı kaşırsak.Ulus,Vatan gibi ortak özelliklerimize zarar veririz herhalde senin arzunda bu olsa gerek?
 
Fofer yakıştıramadım.En büyük hatası ise bana göre en büyük hain olan Fethullah Gülen'e sahip çıkmış olmasıdır ve garip olanda bu yazıların kaynagınında bu şahısın finansörlerinden olması kuvvetle muhtemeldir.



ikide bir vatan haini diyorsun asıl vatan haini kim herkes biliyor şimdi söyleyeceğim banlayacaklar her lafında Fettullah güleni ortaya atmanı anlayamıyorumm


Şimdi sana soruyorum vatan haini dediğin biri neden Dünyanın dört bir yanında Türk
Okullarının açılmasına vesile oluyor onu anlayamıyorum bence bi düşün tabii tarafsız düşünebilrsen ya bu adam vatan haini tamam ama niye bu kadar okulun açılmasına vesile oldu

acaba vatan haini mi eğer ki Dünyanın dört bir yanında Türkçenin konşulamasına vesile olmak ve Türkiye yi tanıtmak vatan hainliği ise kabulum ama değil


Bu kadar konuşuyorsun laf atıyorsun iftira atıyorsun peki sen ne yaptın bu ülke için



sen ve senin gibileri medyadaki Cumhuriyet gazetesi gibisiniz her daim ortamı germek herkese çamur atmak için elinizden geleni yaparsınız
 
Bu forumda Ulusal degerlerimize saldıranları kınıyorum.Bak Hasan Tahsin kimmiş?Bu insan Sebataycıysa,Atatürk sebataycıysa bende sebataycıyım.Allah bizi sizin gibi Müslümanlardan korusun.Amerikan İşbirlikçilerini,Vatikanın işbirlikçilerini savunacaksınız bu millet için canını vermiş,var etmiş insanlara saldıracaksınız.Eger siz kendinize Türk diyebiliyorsanız;ben sizler adına utanıyorum.Yazıklar olsun sizlere! Yukarıdaki biride Milliyetçiymiş valla biz bitmişiz be Fethullah Milliyetçilerin kalelerini bile satın almış.



HASAN TAHSİN KİMDİR ?
İzmir Basını'nın gururla andığı sembolü Şehit Gazeteci Hasan Tahsin aynı zamanda Türk Kurtuluş Hareketinin ilk kurşununu sıkarak bir milletin destanını başlattı.

1919 Yılı 15 Mayıs'ında İzmir Limanını dolduran Yunan Donanmasının içinden karaya ayak basmak için sabırsızlanan Yunan Efzun alayını yaşlı gözlerle izleyen İzmirliler, tarihin en karagününü yaşıyordu. Mavi - Beyaz bayraklarla donatılmış Kordonboyu o sabah hiç de ışıldamıyordu. Rum kızları eteklerini savurarak şarkılar söyleyip dans ederken ,Yunan Efzun Alayı karaya ayakbastı. Bando önde Başpapaz Hristamos önderliğindeki Efzun Alayı arkada Kordon boyunda gövdegösterisine başlamıştı. Hemen orada bir kıraathanede saçları dağınık esmer tenı güneşten iyiceyanmış bir genç kendi kendine söyleniyordu 'Kollarını sallaya sallaya mı girecekler? Olmaz... Olamaz ki. Sonunda ölüm var .. Kan var. .Bunu anlamalılar.

Bu genç Selanik'ten İzmir'e göç etmiş , Recep oğlu Osman Nevres beyden başkası değildi.Hasan Tahsin takma adını kullanıyordu. Selanik'te 1888 'de dünyaya gelen Hasan Tahsin orada Fevziye Lisesi'ni bitirdi. Devlet sınavını kazanıp Paris'te Sourbonne Üniversitesi Siyasi İlimlerAkademisi'ni bitirdi. İstanbul'a döndükten sonra, Osmanlı Devleti aleyhine Balkanları karıştıranİngiliz Buxton kardeşlerin bu faaliyetlerini önlemekle görevlendirildi. Buxton kardeşlere Bükreş'te birtünelde suikast düzenleyen Hasan Tahsin 10 yıla mahkum edildi. Birinci Dünya Savaşında, Bükreş'in Osmanlı Devleti ve müttefik Almanya tarafından alınmasından sonra , 2 yıl hapis yattığıbu yerden 1916 yılında kurtuldu. Mütarekenin karanlık günlerinde İzmir'e geldi. Osmanlı Sulh veSelamet Cemiyeti'nin sözcülüğünü yapan Hukuk-u Beşer (İnsan Hakları) Gazetesi'nin başyazarlığınıyapmaya başladı.

Hukuk-u Beşer Gazetesi'nin başyazarı vatanperver Hasan Tahsin takma isimli Osman Nevres ogüne kadar kalemiyle , eylemleriyle bu istila akıbetini göstermeye çalışmış bir gazeteciydi. İştekorktuğu başına gelmiş , Efzun Alayı Kordonboyunda zafer çığlıkları atıyordu.Birden yerinden fırladı,aynı anda kendisini Yunan işgal askerlerinin karşısında buldu. Az önce kalemini hırsla kıranparmakları arasındaki Rovelver silahı ile ilk kurşunu attı. Kalabalığı yarıp tek başına fırlayan uzunboylu siyah elbiseli adamın attığıilk kurşun Efzun Alayının sancaktarını yere serdi. Sancaktar boğukbir sesle yere yıkılırken, o elindeki Rovelverle peşi sıra kurşun sıkmaya başladı. Hiç beklenmedik buateş karşısında, önce paniğe uğrayan Yunanlılar gerilediler , peşlerindeki Rum kalabalığıarasından denize düşenler görüldü. Fakat karşılarında ateş edenin yalnızca bir kişi olduğunu farkedenYunan Efzun Alayı hemen karşı ateşe başladı. Silahlardaki kurşunlar biten Hasan Tahsin, süngüdarbeleriyle şehit edildi. Hırslarını Hasan Tahsin'in vücudunu paramparça etmekle de alamayanEfzunlar, bu defa sağa sola tüfekle, mitralyözle ateşe başladılar, hatta denizden Yunan torpidolarıda ateşe katıldı. Bu sırada sivil halk arasından çok sayıda can veren oldu.

Hasan Tahsin şehit edildiğinde 31 yaşındaydı. Güler yüzlü, neşeli bir vatansever olaraktanımlanan Hasan Tahsin, işgal acısına dayanamayan yüreğinin sesini dinleyip tek başına da olsa bir alaya savaş açacak kadar cesurdu. Atılan bu kurşun Türk Kurtuluş Savaşının meşalesiniyakarken, bütün dünyada Türk ulusunun bu işgali hazmedemeyeceğinin mesajını veriyordu.

Bugün Konak Meydanı'nda bir elinde bayrağı diğer elinde Rovelveri ile anıtlaşan bu genç,TürkBasınının bir sembolü olarak tarihe gülümsüyor

Hasan Tahsin 15 Mayıs 1919 günü Konak Meydanı'nda İzmir'i işgal eden istilacı güçlere ilk kurşunu atan kahraman bir gazetecidir. Şehit olacağını bile bile ilk kurşunu atan Hasan Tahsin Türk basınının gurur kaynağıdır.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin öncülüğünde,Türk ulusunun katkı ve desteğiyle 1974 yılında Şehit Gazeteci Hasan Tahsin ve arkadaşlarının anısına İzmir'in Konak Meydanı'nda "İlk Kurşun Anıtı" yaptırılmıştır. İlk Kurşun Anıtı düzenlenen görkemli bir törenle zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından açılmıştır.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti tarafından her yıl 15 Mayıs'ta İzmir'in Konak Meydanı'nda İlk Kurşun Anıtı önünde düzenlenen törenle Şehit Gazeteci Hasan Tahsin minnet ve şükranla anılmaktadır
 
ama ne hikmetse,Yunan'a ilk kurşunu sıkıyor ve şehit oluyor.Gerçi bilmiyorum etnigini ama etnik önemli degilmiş.Önemli olan Vatan millet sevgisiymiş eger böyle etnigine göre insanlarımızı yargılar ve suçlarsak;Bu ülkede bir sürü etnik vatandaşımız var ve onları küstürüğr ve ülkemizin bölünmesini saglarız.Demekki bunları iddia edebildigine göre bunları önemsemiyorsun demektir......................Öyleyse Mason derneklerini kapatan Atatürk degilmiydi?Lütfen emperyalizmin oyunlarına gelmeyelim bizler böyle konularımızı kaşırsak.Ulus,Vatan gibi ortak özelliklerimize zarar veririz herhalde senin arzunda bu olsa gerek?


sen vatana hizmet olarak algılarsın, ben siyonizme hizmet olarak algılarım...
bence sen sabataycıları biraz araştır ;)

Beni itham ettiğin söz çok ağır onu mesajından editle....
Ben Mustafa Kemal için böyle bir cümle kurmadım...

Evet Mason localarını Mustafa Kemal kapattı Allah Razı olsun...
Kapattı ama Mustafa Kemal'in vefatından sonra açanlarda sözde kemalistler değil miydi?
Kendi yazdıklarınla yada savunduklarınla ters düşmüş olmuyor musun?

Benim arzumlarım beni ilgilendirir ;)
Sende benim kadar Vatansever olsaydın Siyonistleri bana savunmazdın...


edit:
neden konuyu çarpıtıyorsun, benim yazdıklarımda Fettullah GÜLEN'in savunan bir taraf mı var?

1888 Fevziye Lisesi mezunudur...
biraz kitap okursan fevziye lisesinin o yıllarda bir cemaat okulu olduğunu bilirdin ;)
 


sen vatana hizmet olarak algılarsın, ben siyonizme hizmet olarak algılarım...
bence sen sabataycıları biraz araştır ;)

Beni itham ettiğin söz çok ağır onu mesajından editle....
Ben Mustafa Kemal için böyle bir cümle kurmadım...

Evet Mason localarını Mustafa Kemal kapattı Allah Razı olsun...
Kapattı ama Mustafa Kemal'in vefatından sonra açanlarda sözde kemalistler değil miydi?
Kendi yazdıklarınla yada savunduklarınla ters düşmüş olmuyor musun?

Benim arzumlarım beni ilgilendirir ;)
Sende benim kadar Vatansever olsaydın Siyonistleri bana savunmazdın...


edit:
neden konuyu çarpıtıyorsun, benim yazdıklarımda Fettullah GÜLEN'in savunan bir taraf mı var?

1888 Fevziye Lisesi mezunudur...
biraz kitap okursan fevziye lisesinin o yıllarda bir cemaat okulu olduğunu bilirdin ;)
Fofer;Ben sadece sana cevap vermiyorum.Yukarıda bana cevap verenlerede hitap ediyorum evet sen Atatürk'ü karıştırmadın ama verdigim linkte Atatürk te karıştırılıyor.Gerçi sen Hasan Tahsin'ide karıştırmamıştın ama onuda linkte söyleyince onada gerekli etiketi yapıştırmıştın.Benim için kimin etniginin ne oldugu önemli degil,bana göre önemli olan Vatanına ve Milletine sahip çıkmasıve sevmesi ki bu insanların Vatanseverlikleri tartışılmaz.Günümüzde üç beş kuruşa Mayışan insanlar varken Hasan TAHSİN gibi tek başına Yunan'ın karşısına çıkıp,emperyalizme savaşımımızın ataşini yakıp şehit olan bir vatansevere,yine emperyalistler tarafından Ulusal degerlerimize saldırılmasına sebeb olursan,ben de bana ihanet etmeyen her kim olursa olsun.Kendi dindaşıma karşı onların yanında olacagım.
 
Geri
Üst