İlk bakışta konu size uzun gibi gelebilir,
Fakat yazar oyle güzel toparlamıski,bir solukta okuyacaksınız.
Önce ön bilgi olarak ,Dinler Tarihi uzmanı DR. lütfü Özşahin'in sözlerini aktarayım.
"Yahudiliğin tarihsel serüveninde Babil sürgününe kadar henüz Mesihlik anlayışı doğmamıştır.
Özellikle Batılı araştırmacılara göre Yahudilerin kendilerini kurtarıp "göksel-şeriat" devletini kurarak yeniden Kral Süleyman dönemindeki ihtişamlı günlerini getirecek Arz-ı Mev'ud, Büyük İsrail Projesi'ni gerçekleştirecek Mesih beklentisi yoktu.
Nabukadnezar M.Ö. 587'de Süleyman Mabedi'ni yıkıp 50 bin Yahudi'yi Babil'e köle olarak götürünce Yahudiler burada Zerdüştlük'teki son kurtarıcı simgesi olan Saoşyant inancından etkilenerek Mesih inancını geliştirdiler. Öyle ki, bütün sürgün ve işgal dönemlerinde kendilerini kurtaracak Mesih beklentilerini daima diri tuttular".
Sabetaycılar
İspanyollar, topraklarından İslâmiyeti silme çalışmalarına 1200lü ilk yıllarda başladılar. 1492ye gelindiğinde, çalışmalar hedefe ulaşmıştı. Sıra, Yahudilere Musevîlere gelmişti. Bilindiği gibi; Yahudilik ırk, Musevîlik ise dindir. Ancak Yahudi ırkı ile Musevî dini özdeşleşmiştir. Birlikte anılırlar.
Yahudiler, 1490 lı yıllara kadar İspanyada altın çağlarını yaşadılar. Bu tarihlerde başlayan asimilâsyon, sindirme ve göçe zorlama amaçlı baskılar, dayanılmaz hâle gelmişti. Yahudiler, Osmanlı Devletinden gelen dâveti kabul ederek 1492 yılında İspanyayı terk etmeye başladılar.
Göçmenler: İstanbul, İzmir ve Selânike yerleştirildiler. Huzur dolu, sâkin bir hayat yaşıyorlardı.
İzmirde, Kadifekale semtinin fakir Musevî ailelerinden oluşan alt kesimlerinde, l6 Eylül l626 tarihinde bir erkek çocuk dünyaya geldi. Adını Sabetay koydular. Aile soyadları Sevi idi. Sabetay Sevi, din adamı olarak yetiştirildi. O, 39uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı. 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti.
Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudileri bir araya toplayacaktır.
Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yapar. Taraftarlarının sayısı her gün artmaktadır. Avrupadan Yemene, Kuzey Afrikadan Anadoluya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar olur. Heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğar. Bu akım, Hıristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açmıştır.
İnsanlar, Sabetay Seviye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Taraftarlar: Efendimiz, Türkü tahtından indirecek ve dünyayı 18 krallığa bölecek. Diyorlardı.
Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devletinin başşehri İstanbula doğru yürüyüşe geçti.
Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı. Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevinin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: Bu can bu bedende olduğu sürece Müslümanım. Der, Aziz Mehmet Efendi adını alır.
Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder.
Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir.
Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir atraksiyon yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. Can bedenden çıktı. Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder.
Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, dönme veya avdeti denilir. Fakat onlar, İslâmiyeti kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluka sürgüne gönderilirler. Sabetay Sevi aynı yıl Arnavutlukta ölür.
Sabetay Sevinin hayattaki iddiaları kadar ölümü de fırtınalara yol açtı. Ona inananlar, Mesih olarak Müslüman olduğunu fakat Musevî olarak gökyüzüne uçtuğunu söyleyip, günün birinde tekrar dünyaya döneceğine ve bütün Yahudileri kurtaracağına inanırlar. Bu inançlarını korumak ve yaymak için teşkilâtlanırlar. Gizli, içine kapanık bir cemaat olarak Mesihlerini beklemektedirler. Sabetaycılar, daha sonra Selânike yerleşirler. Selânik Dönmesi isimlendirmesi böylece oluşur. Oradan da 1924 yılında topluca İstanbula gelirler.
Toplumumuzdaki Konumları
Sabetaycıların; Mesihlerini beklemeleri, çoğunluğu muhafazakâr olan insanlarımız için bir problem oluşturmuyor. Ancak kendilerini gizleyen Sabetaycıların sıkıntıları var. Birincisi, kendi aralarında üç ana gruba ayrılmış durumdalar:
1- Yâkubiler,
2- Kapancılar,
3- Karakaşlar .
Her grubun alt kolları var. Gruplar ve kollar arasında çetin bir mücadele yaşanıyor. Asıl mücadele ise, Sabetaycılar ile Musevîler arasındadır.
Sabetaycılar, Müslüman gibi yaşamalarına rağmen Müslüman değiller. İbadetlerini sinagoglarda yapmak istiyorlar.
Musevîler ise, Müslüman gibi yaşadıklarından ve Musevîliğin gerekli ritüellerini yerine getirmediklerinden onları Musevî saymıyorlar ve ibadethanelerine kabul etmiyorlar, birlikte dua etmeyi reddediyorlar. Aralarındaki bu çekişmelerin oluşturduğu huzursuzluk, toplumumuzu olumsuz olarak etkiliyor.
Hele bir de Türk vatandaşı olmaları sebebiyle, İsrail hükümeti nezdinde haklarının aranıp verilmesini devletimizden istemiyorlar mı ?... Anlaşmazlıklar böylece milletlerarası boyutlara ulaştırılıyor. Yarın neler olabileceğini kestirmek mümkün değil.
Sabetaycılar gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde asimilâsyonist baskılar (!) altında bulunduklarını iddia ediyorlar. Fakat bu nasıl bir baskı ise, her iki dönemde paşalık, vezirlik, baş vezirlik, genel müdürlük, milletvekilliği ve bakanlık gibi devletin çok önemli makamlarına gelebiliyorlar. İş hayatında, sanat ve basın alanında bir numara olabilenler var.
Sabetaycıların, insanlarımıza ters gelen davranışları şöylece sıralanabilir:
-Sabetay Seviye tapanlar olmuş. Kendisine Allahlık izafe edilmiş. İtiraz etmemiş. Müslüman Türk halkının anlayışına göre bu sapkınlıktır.
-Devlete karşı ayaklanmış, yürüyüşe geçmiş. Bu hareket anarşi ve terördür.
-Sabetaycılar, Salt mantık açısından bakıldığında, Sabetay Sevi öğretilerinin kavranamayacağını söylüyorlar. Akla ve mantığa uygun olmayan bir felsefe ciddiye alınamaz.
-Sabetaycılar, 300 yıllık kültürlerini gizlice yaşamaktan şikâyetçiler. Türkiyede, 4000 yıllık kültürlerini yaşamak ve yaşatmak isteyenler var. Onları fundamentalist( yaradılışın kökenini araştirmak) ve çağ dışı olmakla suçluyorlar.
-İstekleri, Devletimiz tarafından karşılanmadığı için Türkiye bu gün, Osmanlı Devletinin çok gerisindedir. Bu şartlar altında hiç kimse, Türkiye nin Avrupalı sayılmamasından gocunmamalıdır. Diyorlar.
Azınlığın Çoğunluğua Dayatması
Türkiyedeki akl-ı selim sahipleri, Sabetaycılara, Ya sev, ya da git demiyor.
Yukarıda bir kısmı özetlenen olumsuzluklara rağmen Sabetaycılar, kültürümüzün alt zenginliklerini oluşturan bir grup olarak saygın insanlar halinde aramızda yaşama hakkına sahipler. Kimse varlıklarından rahatsız olmaz.
Saygınlığın devamını güçleştiren davranışlar, Sabetaycılardan geliyor.
-Milliyetçi ve muhafazakâr aydınlarımıza batıcı bir hayat tarzını dayatıyorlar. Millî ve manevî değerlere önem vermeyen kozmopolit insanlar olarak tanınıyorlar. Kendilerinin bu şekilde tanımlanmasından rahatsız olmadıklarını açıkça belirtiyorlar.
-Elhamdülillah Müslümanım Diyorlar. Fakat değiller. Bu durum, onlar için sadece bir dinî tercih olarak kalsa, kimsenin bir diyeceği olmaz. Olması gerekenin bu olduğunu söylemeleri insanı tedirgin ediyor.
-Sağ-sol, lâik-dindar, Alevî-Sünni ve Türk-Kürt sürtüşmelerinde gizliden gizliye kışkırtıcı roller üstlendikleri sezinleniyor.
-Kimlik bunalımı içerisinde olmaları sebebiyle yaşadıkları huzursuzluk, giderek topluma yayılıyor.
Sabetay Sevi, kendi cemaatine; Benzet, fakat benzeme ! emrini vermişti.
Onlar, bu emir gereği, kendilerini Müslümana benzetiyorlar. Türkiyede Türk ve Müslüman olduklarını söylüyorlar. Milletlerarası platformlarda ise, Yahudi Musevî olduklarını iddia ediyorlar. Bu iki yönlü söylem, Müslüman-Türk imajımızı zedeliyor.
Kendilerini samimiyetle ortaya koyanlar, hoşgörü ile karşılanabilir. Çifte kimliği benimseyenler de... Onlar değişmeseler de olur. Fakat içerisinde bulundukları toplumu değiştirmeye çalışmaları hoş karşılanmıyor.
Yine de onlar, çifte kimlikleri ve çifte standartları ile alt kültürümüze ayrı bir renk katıyorlar. Tatlı tonlarda olmasa bile...
Oğuz Çetinoğlu
Türkiyede Sabatay Sevinin târikatına bağlı yüzbinlerce insan yaşamaktadır.
Bunlar tarihte ve günümüzde hâdiselerin gelişmesinde önemli rol oynayan çok tesirli bir güç teşkil ediyorlar. Gizli bir cemaat oldukları için kimliklerini ortaya çıkarmak oldukça zor olmakla beraber zamanla yapılmış bazı ifşaatlar, olaylar karşısındaki tutum ve davranışları, mevki ve ünvanlari ile kullandıkları tipik isimler bize bâzı ipuçları verebiliyor.
Bu bir kara liste değildir. Onları kimliklerinden ötürü yargılıyor da değiliz. Antisemitizm yapmak gibi bir niyet asla yoktur. Sadece gerçeklerin gün ışığına çıkarılması ve insanların hakiki kimliklerini saklamadan rahatça yaşabilecekleri bir toplum oluşmasına katkı sağlamaktır.
Yine Dinler Tarihi uzmanı DR. lütfü Özşahin'in yazdıklarına bakalım.
"Şüphesiz Sebatayistler üzerine ilk önceleri İslami kesimde ve şimdilerde sol tandanslı kesimlerde çok yazılıp çizilmektedir.
Ancak hemen belirtelim ki, özellikle Adnan Mendres'i de kapsayan Sabataycı suçlamalarla kantarın topuzu iyice kaçmışa benzemektedir.
Zira yarın işi öyle bir noktaya vardırırlar ki, milletin tarihsel ve toplumsal değerleri ile bütünleşen, topluma maddi ve manevi hizmet eden, yakın tarihimizde çok önemli kilometre taşları olan M.K.Atatürk, Mehmet Akif, Said Nursi, Necip Fazıl, Nurettin Topçu vs. gibi şahsiyetleri düzmece şecerelerle Sabataycı ilan edip toplumun tarihsel hafızasını dumura uğratabilirler".
alıntı
Fakat yazar oyle güzel toparlamıski,bir solukta okuyacaksınız.
Önce ön bilgi olarak ,Dinler Tarihi uzmanı DR. lütfü Özşahin'in sözlerini aktarayım.
"Yahudiliğin tarihsel serüveninde Babil sürgününe kadar henüz Mesihlik anlayışı doğmamıştır.
Özellikle Batılı araştırmacılara göre Yahudilerin kendilerini kurtarıp "göksel-şeriat" devletini kurarak yeniden Kral Süleyman dönemindeki ihtişamlı günlerini getirecek Arz-ı Mev'ud, Büyük İsrail Projesi'ni gerçekleştirecek Mesih beklentisi yoktu.
Nabukadnezar M.Ö. 587'de Süleyman Mabedi'ni yıkıp 50 bin Yahudi'yi Babil'e köle olarak götürünce Yahudiler burada Zerdüştlük'teki son kurtarıcı simgesi olan Saoşyant inancından etkilenerek Mesih inancını geliştirdiler. Öyle ki, bütün sürgün ve işgal dönemlerinde kendilerini kurtaracak Mesih beklentilerini daima diri tuttular".
Sabetaycılar
İspanyollar, topraklarından İslâmiyeti silme çalışmalarına 1200lü ilk yıllarda başladılar. 1492ye gelindiğinde, çalışmalar hedefe ulaşmıştı. Sıra, Yahudilere Musevîlere gelmişti. Bilindiği gibi; Yahudilik ırk, Musevîlik ise dindir. Ancak Yahudi ırkı ile Musevî dini özdeşleşmiştir. Birlikte anılırlar.
Yahudiler, 1490 lı yıllara kadar İspanyada altın çağlarını yaşadılar. Bu tarihlerde başlayan asimilâsyon, sindirme ve göçe zorlama amaçlı baskılar, dayanılmaz hâle gelmişti. Yahudiler, Osmanlı Devletinden gelen dâveti kabul ederek 1492 yılında İspanyayı terk etmeye başladılar.
Göçmenler: İstanbul, İzmir ve Selânike yerleştirildiler. Huzur dolu, sâkin bir hayat yaşıyorlardı.
İzmirde, Kadifekale semtinin fakir Musevî ailelerinden oluşan alt kesimlerinde, l6 Eylül l626 tarihinde bir erkek çocuk dünyaya geldi. Adını Sabetay koydular. Aile soyadları Sevi idi. Sabetay Sevi, din adamı olarak yetiştirildi. O, 39uncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Toplumu kurtarabilecek ilâhi bir güce sahip olduğunu söylemeye başladı. 31 Mayıs 1665 tarihinde Mesih olduğunu ilân etti.
Yahudi inancına göre Mesih (kurtarıcı), kendilerine bu günkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yayına dağılmış olan Yahudileri bir araya toplayacaktır.
Sabetay Sevi, haham olarak sinagoglarda ateşli konuşmalar yapar. Taraftarlarının sayısı her gün artmaktadır. Avrupadan Yemene, Kuzey Afrikadan Anadoluya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar, kaynaşmalar olur. Heyecan kasırgası ile Yahudiliğin resmî tutumundan ayrı, yeni ve radikal bir akım doğar. Bu akım, Hıristiyanlar arasında etkileşimlere, Müslümanlar arasında ise sert ve ciddî tartışmalara yol açmıştır.
İnsanlar, Sabetay Seviye tapmaya, sinagoglardaki konuşmalarından sonra taşkınlıklar yapmaya başladılar. Kimse, neler olabileceğini kestiremiyordu. Taraftarlar: Efendimiz, Türkü tahtından indirecek ve dünyayı 18 krallığa bölecek. Diyorlardı.
Sabetay Sevi, oluşmasına yol açtığı heyecan seline kapıldı. Taraftarlarıyla birlikte Osmanlı Devletinin başşehri İstanbula doğru yürüyüşe geçti.
Bu olay üzerine Sevi tutuklandı ve yargılandı. Sultan Dördüncü Mehmet, çok uzun süren yargılamayı perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevinin önüne iki seçenek kondu: İddialarından vazgeçmezse öldürülecek, Müslümanlığı kabul ederse, hayatı bağışlanacaktır. Sevi: Bu can bu bedende olduğu sürece Müslümanım. Der, Aziz Mehmet Efendi adını alır.
Taraftarlarının bazıları bu ihaneti kabullenmez ve intihar ederler. Çoğunluk ise Müslümanlığı kabul eder.
Mesih, yâni kurtarıcı, kendisini kurtarabilmek için dinini değiştirmiştir.
Bir müddet sonra da taraftarları arısındaki intiharları durdurabilmek ve insanları kendisine çekebilmek için bir atraksiyon yapar: Cübbesinin içine bir kuş yerleştirerek topluluğunun huzuruna çıkar. Burada cübbesinin önünü açarak sakladığı kuşu uçurur. Can bedenden çıktı. Diyerek, eski dinine döndüğünü îma eder.
Sabetay Sevi ve yandaşlarına, dinlerinden döndükleri için, dönme veya avdeti denilir. Fakat onlar, İslâmiyeti kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Musevîliğe inanmaktadırlar. Bu durum, yetkililerin gözünden kaçmaz. 1676 yılında Arnavutluka sürgüne gönderilirler. Sabetay Sevi aynı yıl Arnavutlukta ölür.
Sabetay Sevinin hayattaki iddiaları kadar ölümü de fırtınalara yol açtı. Ona inananlar, Mesih olarak Müslüman olduğunu fakat Musevî olarak gökyüzüne uçtuğunu söyleyip, günün birinde tekrar dünyaya döneceğine ve bütün Yahudileri kurtaracağına inanırlar. Bu inançlarını korumak ve yaymak için teşkilâtlanırlar. Gizli, içine kapanık bir cemaat olarak Mesihlerini beklemektedirler. Sabetaycılar, daha sonra Selânike yerleşirler. Selânik Dönmesi isimlendirmesi böylece oluşur. Oradan da 1924 yılında topluca İstanbula gelirler.
Toplumumuzdaki Konumları
Sabetaycıların; Mesihlerini beklemeleri, çoğunluğu muhafazakâr olan insanlarımız için bir problem oluşturmuyor. Ancak kendilerini gizleyen Sabetaycıların sıkıntıları var. Birincisi, kendi aralarında üç ana gruba ayrılmış durumdalar:
1- Yâkubiler,
2- Kapancılar,
3- Karakaşlar .
Her grubun alt kolları var. Gruplar ve kollar arasında çetin bir mücadele yaşanıyor. Asıl mücadele ise, Sabetaycılar ile Musevîler arasındadır.
Sabetaycılar, Müslüman gibi yaşamalarına rağmen Müslüman değiller. İbadetlerini sinagoglarda yapmak istiyorlar.
Musevîler ise, Müslüman gibi yaşadıklarından ve Musevîliğin gerekli ritüellerini yerine getirmediklerinden onları Musevî saymıyorlar ve ibadethanelerine kabul etmiyorlar, birlikte dua etmeyi reddediyorlar. Aralarındaki bu çekişmelerin oluşturduğu huzursuzluk, toplumumuzu olumsuz olarak etkiliyor.
Hele bir de Türk vatandaşı olmaları sebebiyle, İsrail hükümeti nezdinde haklarının aranıp verilmesini devletimizden istemiyorlar mı ?... Anlaşmazlıklar böylece milletlerarası boyutlara ulaştırılıyor. Yarın neler olabileceğini kestirmek mümkün değil.
Sabetaycılar gerek Osmanlı, gerekse Cumhuriyet döneminde asimilâsyonist baskılar (!) altında bulunduklarını iddia ediyorlar. Fakat bu nasıl bir baskı ise, her iki dönemde paşalık, vezirlik, baş vezirlik, genel müdürlük, milletvekilliği ve bakanlık gibi devletin çok önemli makamlarına gelebiliyorlar. İş hayatında, sanat ve basın alanında bir numara olabilenler var.
Sabetaycıların, insanlarımıza ters gelen davranışları şöylece sıralanabilir:
-Sabetay Seviye tapanlar olmuş. Kendisine Allahlık izafe edilmiş. İtiraz etmemiş. Müslüman Türk halkının anlayışına göre bu sapkınlıktır.
-Devlete karşı ayaklanmış, yürüyüşe geçmiş. Bu hareket anarşi ve terördür.
-Sabetaycılar, Salt mantık açısından bakıldığında, Sabetay Sevi öğretilerinin kavranamayacağını söylüyorlar. Akla ve mantığa uygun olmayan bir felsefe ciddiye alınamaz.
-Sabetaycılar, 300 yıllık kültürlerini gizlice yaşamaktan şikâyetçiler. Türkiyede, 4000 yıllık kültürlerini yaşamak ve yaşatmak isteyenler var. Onları fundamentalist( yaradılışın kökenini araştirmak) ve çağ dışı olmakla suçluyorlar.
-İstekleri, Devletimiz tarafından karşılanmadığı için Türkiye bu gün, Osmanlı Devletinin çok gerisindedir. Bu şartlar altında hiç kimse, Türkiye nin Avrupalı sayılmamasından gocunmamalıdır. Diyorlar.
Azınlığın Çoğunluğua Dayatması
Türkiyedeki akl-ı selim sahipleri, Sabetaycılara, Ya sev, ya da git demiyor.
Yukarıda bir kısmı özetlenen olumsuzluklara rağmen Sabetaycılar, kültürümüzün alt zenginliklerini oluşturan bir grup olarak saygın insanlar halinde aramızda yaşama hakkına sahipler. Kimse varlıklarından rahatsız olmaz.
Saygınlığın devamını güçleştiren davranışlar, Sabetaycılardan geliyor.
-Milliyetçi ve muhafazakâr aydınlarımıza batıcı bir hayat tarzını dayatıyorlar. Millî ve manevî değerlere önem vermeyen kozmopolit insanlar olarak tanınıyorlar. Kendilerinin bu şekilde tanımlanmasından rahatsız olmadıklarını açıkça belirtiyorlar.
-Elhamdülillah Müslümanım Diyorlar. Fakat değiller. Bu durum, onlar için sadece bir dinî tercih olarak kalsa, kimsenin bir diyeceği olmaz. Olması gerekenin bu olduğunu söylemeleri insanı tedirgin ediyor.
-Sağ-sol, lâik-dindar, Alevî-Sünni ve Türk-Kürt sürtüşmelerinde gizliden gizliye kışkırtıcı roller üstlendikleri sezinleniyor.
-Kimlik bunalımı içerisinde olmaları sebebiyle yaşadıkları huzursuzluk, giderek topluma yayılıyor.
Sabetay Sevi, kendi cemaatine; Benzet, fakat benzeme ! emrini vermişti.
Onlar, bu emir gereği, kendilerini Müslümana benzetiyorlar. Türkiyede Türk ve Müslüman olduklarını söylüyorlar. Milletlerarası platformlarda ise, Yahudi Musevî olduklarını iddia ediyorlar. Bu iki yönlü söylem, Müslüman-Türk imajımızı zedeliyor.
Kendilerini samimiyetle ortaya koyanlar, hoşgörü ile karşılanabilir. Çifte kimliği benimseyenler de... Onlar değişmeseler de olur. Fakat içerisinde bulundukları toplumu değiştirmeye çalışmaları hoş karşılanmıyor.
Yine de onlar, çifte kimlikleri ve çifte standartları ile alt kültürümüze ayrı bir renk katıyorlar. Tatlı tonlarda olmasa bile...
Oğuz Çetinoğlu
Türkiyede Sabatay Sevinin târikatına bağlı yüzbinlerce insan yaşamaktadır.
Bunlar tarihte ve günümüzde hâdiselerin gelişmesinde önemli rol oynayan çok tesirli bir güç teşkil ediyorlar. Gizli bir cemaat oldukları için kimliklerini ortaya çıkarmak oldukça zor olmakla beraber zamanla yapılmış bazı ifşaatlar, olaylar karşısındaki tutum ve davranışları, mevki ve ünvanlari ile kullandıkları tipik isimler bize bâzı ipuçları verebiliyor.
Bu bir kara liste değildir. Onları kimliklerinden ötürü yargılıyor da değiliz. Antisemitizm yapmak gibi bir niyet asla yoktur. Sadece gerçeklerin gün ışığına çıkarılması ve insanların hakiki kimliklerini saklamadan rahatça yaşabilecekleri bir toplum oluşmasına katkı sağlamaktır.
Yine Dinler Tarihi uzmanı DR. lütfü Özşahin'in yazdıklarına bakalım.
"Şüphesiz Sebatayistler üzerine ilk önceleri İslami kesimde ve şimdilerde sol tandanslı kesimlerde çok yazılıp çizilmektedir.
Ancak hemen belirtelim ki, özellikle Adnan Mendres'i de kapsayan Sabataycı suçlamalarla kantarın topuzu iyice kaçmışa benzemektedir.
Zira yarın işi öyle bir noktaya vardırırlar ki, milletin tarihsel ve toplumsal değerleri ile bütünleşen, topluma maddi ve manevi hizmet eden, yakın tarihimizde çok önemli kilometre taşları olan M.K.Atatürk, Mehmet Akif, Said Nursi, Necip Fazıl, Nurettin Topçu vs. gibi şahsiyetleri düzmece şecerelerle Sabataycı ilan edip toplumun tarihsel hafızasını dumura uğratabilirler".
alıntı