ße YouRSeLF
New member
Sağlam, ile yapılan röportajda öne çıkan başlıklar şöyle:
"Sokakta Aç Bir Çocuk Görsem Dayanamam, Ağlarım..."
Ertuğrul Sağlam nasıl bir çoçukluk geçirdi? Eşiyle nasıl tanıştı?
Çocuklarının hayatına kattığı anlam nedir? Çocuk sevmeyen insanlarla ilgili ne düşünüyor? Nelere ağlıyor, nelere gülüyor? Hangi dizileri takip ediyor? Şu anda hangi kitabı okuyor? Anne-babasına ilk ve son olarak söylediği yalan neydi? Dünyaya insanlık adına verdiği mesaj nedir? "Adam gibi adam" Ertuğrul Sağlam ile yeşil sahaların dışına çıkıp, özel dünyasını konuştuk. İşte, yukarıdaki soruların yanıtları, çocukluğundan bugüne hiçbir yerde okumadığınız bir Ertuğrul Sağlam röportajı:
Tribünlerimizin, "Adam gibi adam" diye tezahürat yaptığı Teknik Direktörümüz Ertuğrul Sağlam ile bu röportajda yeşil sahaların dışına çıkıp; özel dünyasının kapılarını araladık. Çocukluğundan başlayıp; kariyerini, eğitimini, tercihlerini, seçimlerini, evliliğini, çocuklarını, özel zevklerini, dünyanın sorunlarını konuştuk.
Bunları konuşurken, kalbinin sesi, gözlerine yansıdı; çocukluğunu anlatırken o günlere döndü; haylaz bir çocuk gibiydi... Söz, dürüstlüğe, disipline gelince tavizsizdi... Eşine olan aşkını anlatırken, gözlerinde minnet okunuyordu. Çocuklarıyla gittiği filmden söz ederken, çok mutluydu... Kızkardeşinden yadigar kalan yeğeni Elif'i konuşurken, gözlerinden yaşlar akmasın diye duduklarını ısırıyordu.
Ertuğrul Sağlam, ne hissediyorsa, ne yaşıyorsa, nasıl yaşıyorsa; kalkansız, sansürsüz anlattı: Sizin için yaşamınızda en önemli olan, yaşam felsefeniz nedir?
Annemden babamdan öğrendiklerimi, bana vermiş oldukları önemli öğütleri hiç taviz vermeden uygulayarak bugünlere geldim. Bu öğütlerin en önemlisi dürüstlüktür. Bunun yanı sıra iyi bir eğitim ve çok çalışmak benim hayatımın vazgeçilmezleridir. Bugün bir yerlere geldiysem, tabii ki iş ahlakının, disiplinin çok faydasını gördüm ama insanlar bana saygı gösteriyorlarsa bunun da en önemli nedeni dürüst olmam, karakter sahibi olmam ve bu anlayışın hayatıma hakim olmasıdır diye düşünüyorum.
Evet, yıllardır kamuoyu tarafından takdir edilen bir duruşunuz, kişiliğiniz var. Peki çocukluk yıllarınız nasıl geçti? Komşuların takdir ettiği uslu bir çocuk mu, yoksa top oynarken cam kıran bir çocuk muydunuz?
Çocukken çok hareketliydim. Özellikle erkek çocuklarda olan o haşarılık bende de vardı, öyle uyuşuk bir çocuk değildim. Şimdi kendi çocuklarımda da aynı durumu görüyorum. Futbol hayatımın her döneminde vardı. Zaten futbol oynayan bir çocuğun çok sakin olabileceğini de düşünemiyorum. Cam da kırdım, vazo da... Evde top oynarken vazoyu kırıp, annem durumu çakmasın diye tutkalla yapıştırırdım. Eve geç geldiğim günler de, sokaktan annemin topladığı zamanlar da oldu... Benden büyük iki ağabeyim var. Onlarla birlikte iyi bir ekiptik. Çocukluğumu dolu dolu yaşadım.
Babanızdan aldığınız en önemli nasihat neydi?
Ben 8-10 yaşlarındayken babam Ereğli Demir Çelik fabrikasında formendi. Demir Çelik'in lojmanlarının arkasında da meyve bahçeleri vardı. Meyve bahçelerine gidip iki tane büyük ayva çaldık. Bunları eve getirdim. Annemle babam onları nereden aldığımı sordular. Yukardaki bahçeden izinli aldığımı söyledim. Yakın mesafelerde oturduğumuz için oradaki insanlar da tanıdıktı. Tabii 5-10 dakika sonra, ayvanın haberi bizim eve geldi. Babam beni çok sert bir şekilde uyardı. Hayatımda anmemle babama söylediğim ilk ve tek yalandır o.
Ailem bizi yetiştirirken disiplini hiç elden bırakmadı, dürüstlük konusunda hiç taviz vermedi. Bunlar da benim hayatımda uyguladığım en önemli erdemler oldu. Oyuncularıma, sözümün geçtiği herkese, çocuklarıma, akrabalarıma da bunu öğütlüyorum. Bu konularda hayatımın hiçbir döneminde, sonucu ne olursa olsun hiç taviz vermedim.
Çocukluk yıllarınızda istediğiniz her şeye sahip miydiniz, yoksa ailenizin imkanları kısıtlı mıydı?
Biz 4 kardeştik; iki ağabeyim, bir kız kardeşim vardı. Ağabeylerimin bir tanesi benden 2 yaş, diğeri de 4 yaş büyüktü. Annem babam sağolsunlar, bize hiçbir konuda bir eksiklik hissettirmediler, çok büyük fedakarlıklar yaptılar. Özellikle eğitim hayatımızdaki başarıdan kesinlikle ödün vermediler. Babam üniversite mezunudur. İki ağabeyimden biri İstanbul Teknik Üniversitesi'nden mezun olarak mimar oldu, diğeri de Yıldız Teknik Ünivesitesi Elektronik Mühendisliği'nden mezundur. Ailemizde tahsil konusunda sıkı bir terbiye vardı. Eğitim hayatımızda babamdan ve ağabeylerimden kaynaklanan, ailede yukarıdan aşağı doğru giden bir eğitim kalitesi mevcuttur. Ben de eğitim hayatımdan taviz vermedim. Tahsil hayatımda hep iyi ve çalışkan bir öğrenci oldum. Futbol işin içine girince tabii ki eğitim hayatımda bazı sıkıntılar yaşadım. Yıldız Teknik Üniversitesi Metalurji Bölümü'nü kazandığımda 16 yaşımdaydım. Aynı zamanda Fenerbahçe'nin Alt Yapısı'nda oynuyordum. Metalurji zor bir bölüm olduğu için bir müddet sonra futbol ile okul arasında tercih yapmak zorunda kaldım. O zamanlar Genç Milli Takım'da da oynuyordum ve bir dönem üniversite hayatımı erteledim. Fakat üniversite hayatımı ertelemem içimde hep bir sıkıntı olarak kaldı. Fenerbahçe Alt Yapısı'ndan Gaziantepspor'a transfer olduğumda hemen üniversite sınavlarına hazırlanıp, ODTÜ'nün mühendislik fakültesini kazandım. Ancak Gaziantepspor'dan Samsunspor'a gidince, üniversiteyi yine bırakmak zorunda kaldım. Yine içimde bir sıkıntı oldu... En sonunda Samsun'da 19 Mayıs Üniversitesi Spor Akademesi'ni kazanıp, mezun oldum. Sonra eğitimimi yükseltmek için yine arayış içerisine girdim. Beşiktaş'ta oynadığım dönemlerde de Sakarya Üniversitesi'ne yüksek lisans için başvuruda bulundum. Marmara Üniversitesi'nden Ali Kızılet, Fenerbahçe Genç Takımı'nda da hocamdı. Onun da destekleriyle yüksek lisansa başladım. Fakat Beşiktaş'tan ayrılıp Samsun'a dönünce, yine eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Bu durum yine içimde sıkıntı yaratınca, Samsun'da yüksek lisansımı tamamladım. Dolayısıyla 4 sene üniversite, 3 sene yüksek lisansla beraber 7 senelik bir yüksek öğrenim hayatım oldu. Ailedeki eğitim geleneğimizi de tamamlamış oldum. Bu eğitim döneminde tabii ki hem futbol hayatımda hem de antrenörlük hayatımda bana çok büyük katkılar sağlayacak bilgilere sahip oldum.
Futbolcu olmanıza aileniz karşı çıktı mı?
İki ağabeyim de futbol oynuyordu. Ben de Ereğli Erdemirspor'da futbola başladım. Daha da öncesinde 10 yaşımda Cumhuriyet İlkokulu'nda ilkokullararası turnuvada gol kralı olup, Ereğli Erdemirspor'un minik takımına girdim. O dönemden sonra futbol hayatım lisansör olarak devam etti. O yıllarda tabii ki futbol bu kadar popüler değildi, insanlar futbolda bir gelecek görmüyordu ve her aile çocuklarının okuyarak bir meslek edinmesini istiyordu. Bu doğrultuda benim ailem de bir müddet futbol oynamama karşı çıktı. Ta ki B Genç Milli Takımı'na seçilip, Romanya Milli Takımı karşısında gol attığım güne kadar... O maçtan sonra ailem için de iş ciddiye bindi ve destekleri arttı. Daha sonra A Genç Milli Takım'a seçildim. Futbol oynamama karşı çıkan babam her akşam bana ballı sütler içirmeye, özel antrenmanlar yaptırmaya başladı. Tabii ki beni çalıştıran hocalarımın olumlu referanslarından sonra ailemin desteği arttı. İstanbul'a gelip Fenerbahçe'de oynarken, aynı zamanda Genç Milli Takım'da da oynuyordum. O sırada verdiğim bir karar benim hayatımı değiştirdi. PAF Takım'a yükselmiştim, o sezon sonunda oynadığım takımdan 3 kişi A Takım'a alındığı halde benim alınmamam Fenerbahçe'den ayrılma kararımı olgunlaştırdı ve Gaziantepspor'a gittim. Profesyonelliği orada tattım ve bu karar benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. O dönemden sonra da futbol, yaşam şeklim haline geldi. Bugün geldiğim noktayı değerlendirdiğimde, benim için köşebaşı dediğim noktalar vardır. O dönemlerde verdiğim kararların hepsinin isabetli olduğunu bugün görüyorum.
Hayatınıza yön veren başka hangi önemli kararlarınız oldu?
Gaziantepspor'a transfer olmam en önemli kararlarımdan ilkiydi. Orada iki sene oynadıktan sonra Boluspor ve Samsunspor arasında bir tercih yapmam gerekiyordu. O tercihimi Samsunspor'dan yana kullandım. Daha sonra yönetim krizi nedeniyle Samsunspor'dan ayrılmam söz konusu oldu. Aydınspor'un da iyi olduğu bir dönemdi ve tam onlarla imza aşamasına gelmişken vazgeçip Samsunspor'da kaldım. Ondan sonra da Samsunspor'da yükselişim başladı. Samsunspor'dan İstanbul'a transfer olacağım dönemde; Beşiktaş'ın yanı sıra Trabzonspor, Galatasaray ve Fenerbahçe'den de teklif vardı. Tercihimi Beşiktaş'tan yana kullanmam da bir dönüm noktasıydı. Yine Beşiktaş'ta oynarken Galatasaray'dan teklif geldi ama ben takımımda kaldım. Beşiktaş'tan ayrılmam istendiği dönemde "Hayır gitmiyorum, Beşiktaş'ta devam edeceğim" diyebilirdim ama yönetimin kararına saygı göstererek ayrıldım. Tekrar Samsunspor'a dönmek de benim için çok önemliydi. O gün çok daha cazip teklifler yapan takımlar vardı. İyi ki Samsunspor'u tercih etmişim çünkü antrenörlüğe orada başladım. Antrenörlüğe başladıktan sonra ilk senem sonunda tatsız olaylar yaşayıp, oradan Kayserispor'a geçmek, çok sevdiğim Samsun'dan ayrılmayı hiç düşünmediğim o dönemde bu kararı vermek önemliydi.
Baktığım zaman hayatımın yönünü değiştirecek çok önemli 5-6 tercihte bulunmuşum.
Samsunspor'u değil de Boluspor'u tercih etseydiniz, bu kadar mutlu bir aile hayatınız da olmayacaktı belki... Çünkü eşinizle Samsun'da tanıştınız. Tanışma hikayeniz nasıl oldu?
Eşimin babası, rahmetli kayınpederim polis memuru. Görev icabı Samsun'da çalışıyor. Orada çalışırken vefat ediyor ve eşimin ailesi Samsun'da kalıyor. Benim de o dönem Samsunspor'da çalıştığım yardımcı antrenörüm Necdet Hoca ile eşim aynı binada oturuyorlar. Necdet Hoca, çok babacan, biz futbolculara çok yardımcı olan, ağabey gibi sevdiğim, evine gidip yemek yediğim bir büyüğüm. Necdet Hoca'ya gelip giderken, onunla aynı binada oturan eşimle birbirimizi gördük, tanıştık. Bir sene görüştükten sonra evlenmeye karar verdik .
O da tabii ki benim hayatımın en önemli kararlarından birisidir. İnsanın başarılı olması için kesinlikle düzenli ve huzurlu bir aile yaşantısı olması gerekiyor. Bugün buralara geldiysem, bunda eşimin çok büyük katkıları olduğunu her fırsatta söylüyorum. Burada tekrar, huzurlarınızda eşime minnetlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.
Eşinize aşık olarak mı evlendiniz?
Tabii ki...
Aşk sizce nedir? Aşk hayatınızın neresinde?
Bence aşk anlatılacak değil, yaşanacak bir duygu. Benim eşimden önce de kız arkadaşlarım oldu ancak onlarla yaşayamadığım tüm güzel duyguları eşimle yaşadım. Bunun yanı sıra herkes söyler ya, "Aşk gelip geçicidir, önemli olan sevgidir" diye... Böyle uzun ve mutlu beraberliklerin devam edebilmesi için sevginin, saygının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz eşimle birlikte bütün bu güzel duyguların hepsini birbirimizde bulduk ve şükürler olsun ki halen de aynı şekilde devam ettiriyoruz. 1994 senesinde evlendik, 14 yıllık evliyiz. Ömrümüzün sonuna kadar böyle sevgiyle, aşkla, saygıyla devam etmesini diliyorum.
Peki baba olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
Çocuğu olmayan insanlara da saygı duyuyorum ama çocuk gerçekten insanın hayatında çok önemli. Çocuklar, insanın hayata sarılma duygusunu, sorumluluk alma duygusunu, mutluluğunu, huzurunu artırıyor. Çocuk sevgisinin de önemli bir erdem olduğunu düşünüyorum. Sadece kendi çocuğunuz için değil bütün çocuklar için insanın kalbinde sonsuz bir sevgiye yer olmalı... Ben çocuklara sevgi göstermek konusunda ketum davranan insanlardan hoşlanmıyorum. Benim çok eskiden beri çocuklara karşı bir zaafım vardır. İnsanın kendi çocuğu olunca bu duygu tabii ki daha üst seviyelere çıkıyor. İki çocuğum var; oğlum Burak 10 yaşında, kızım Berrak 5 yaşında. İkisi de hayatıma çok önemli değerler kattılar. Allah inşallah onların acısını bizlere göstermez. İnşallah onlarla beraber, onların mutluluklarını görererek yaşamaya devam ederiz.
Çocuklarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz? Onlarla evde futbol, saklambaç oynuyor musunuz?
Tabii oynuyoruz. Ancak yoğun maç trafiğimiz nedeniyle çocuklarıma arzu ettiğim kadar vakit ayıramadığımı üzülerek söylüyorum. Geçen gün, uzun bir aradan sonra sinemaya gittik. Bunu üç gün önceden planladık. Birlikte Maskeli Beşler filmini izledik ve sonrasında üç saat de gezdik, eğlendik. Hepimiz çok mutlu olduk. Fırsat buldukça ailemle vakit geçirmeye çalışıyorum. Bu yoğun dönem nedeniyle onlara biraz haksızlık yapıyorum, arzu ettiğim kadar vakit ayıramıyorum ama ailem de bana anlayış gösteriyor.
Peki bu sınırlı vakitte, kitap okumaya, müzik dinlemeye fırsat bulabiliyor musunuz?
Müzik dinliyorum. Klasik bir tabirdir ama kulağıma hoş gelen her tür müziği dinlerim. Beni sanat müziği ve halk müziği dinlendiriyor ama bunun yanında pop da caz da rock da dinlerim.
Banyoda traş olurken, kendi kendinize şarkı söyler misiniz?
Evet, söylerim.
Son zamanlarda dilinize dolanan bir şarkı var mı?
Şarkı değil ama bir türkü son zamanlarda dilime dolandı; Ağrı Dağın Eteğinde...
Hangi tarz kitapları okumaktan hoşlanıyorsunuz?
Kişisel gelişim kitapları okumaktan hoşlanıyorum. İşimle ilgili kitapları da okuyorum. Şu anda Futbol ve Küreselleşme isimli kitabı okuyorum. Bu kitapta, işimizin biraz daha toplumsal yönünü ilgilendiren taraflarını irdelemeye çalışıyorum. Bunun yanında kişisel gelişim ve liderlikle alakalı yayınları takip etmeye çalışıyorum.
Televizyon izleyebiliyor musunuz? Dizileri takip eder misiniz?
İzlediğim diziler var. Binbir Gece'yi, Avrupa Yakası'nı, Annem'i ve Hatırla Sevgili'yi fırsat buldukça izliyorum. Tabii sürekli olarak takip edemiyorum. Arada 1-2 bölümü atlıyorum ama konuya hakim olduğum için sonunda ilişkilendirebiliyorum.
Sizinle ilgili insanların beynine kazınmış bir fotoğraf vardır; Beşiktaş'tan ayrılıp Samsunspor'a giderken, havaalanında ağladığınız görüntü. Beşiktaşlılar'ın unutamadığı ve hafızalarında çok taze duran bir fotoğraftır o. Siz hayatınızın içinde de ağlar mısınız, nelere duygulanırsınız?
Çok ağlarım. Ben belli etmesem de duygusal bir insanımdır. Mutluluktan ağlarım, Allah'ın bana vermiş olduğu nimetler karşısında şükrederken ağlarım, sıkıntı içinde olan insanları gördüğüm zaman ağlarım... Sokaktaki aç bir çocuk, bir hayvanın eziyet çekmesi beni ağlatır... Gözüm suludur benim.
Bugün dünyaya ve Türkiye'ye baktığınız zaman, en çok içinizi burkan ve değişmesini istediğiniz konular hangileri?
Öncelikle insanların mağduriyeti; açlık susuzluk, fakirlik... Bu beni çok etkiliyor. Çok uzağa bakmaya da gerek yok, ülkemizde de bu mağduriyetle yaşayan insanlar var. Bunun yanında terör, çaresiz, günahsız insanların terör sıkıntısına maruz kalması ve bundan olumsuz şekilde etkilenmesi de çok üzücü.
Yeğeninizle nasıl bir ilişkiniz var. Kızkardeşinizi kaybettiğinizde, yeğeniniz Elif yeni doğmuş bir bebekti.
Elif şimdi 11 yaşında. Zonguldak'talar. Annemle, babamla, ağabeyimle ve babasıyla beraber yaşıyor. Orada çok yakın bir ilişkileri var. Ben de kendi evlatlarımdan kesinlikle ayırt etmiyorum. Çok sık görüşemesek de, telefonla konuşuyoruz, gittiğimizde beraber oluyoruz. Biz yaşadığımız sürece bizim için çok önemli bir yadigardır Elif. O da benim üçüncü çocuğumdur.
Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz; öyle bir mesaj verin ki, bu röportajı okuyan herkese ışık tutsun...
İnsanların vicdani sorumluluklarını en üst seviyede hissetmeleri gerektiğini düşünüyorum. Biraz evvel söylediğim sıkıntıların çözülebilmesi açısından da, insanlar kendi hayatlarını yaşarken, kendi zevklerini sürdürürken sıkıntı yaşayan insanların çekmiş olduğu ızdırabı paylaşmak zorundalar.
Bu konuda herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, bence bir insanlık vazifesidir. Bunun yanında benim hayatım boyunca hiç aklımdan çıkarmadığım en önemli erdemlerden bir tanesi de şu olmuştur; kim nerede çalışıyorsa en üst seviyede iş ahlakına sahip olmalıdır. Ben bugün antrenörlük yapıyorum, kendi üzerime düşen vazifeyi yerine getiriyorum. Futbolcu aldığı paranın hakkını vermek zorunda. Muhasebeci işini layıkıyla yerine getirmek zorunda. Herkes kazandığını helal ettirmek zorunda. Kazandığının hakkını vermek zorunda. Bu konuyu biz, bu şekilde hayatımızın içine yerleştirebilirsek her şeyin düzeleceğine inanıyorum. Hayatın her kesimindeki bütün insanlar, siyasetçisi de bakkalı da bu konuyu bir yaşam felsefesi haline getirmek zorunda. Siz Beşiktaş Kulübü'nde çalışıyorsunuz bunu layıkıyla yapmak zorundasınız, ben burada Türk futboluna hizmet etmek zorundayım. İnsanlar vicdani sorumluluklarını ve iş ahlaklarını en üst derecede hissederler ve uygularlarsa, dünyadaki bütün sıkıntıların ortadan kalkacağına inanıyorum.
TEŞEKKÜRLER
"Sokakta Aç Bir Çocuk Görsem Dayanamam, Ağlarım..."
Ertuğrul Sağlam nasıl bir çoçukluk geçirdi? Eşiyle nasıl tanıştı?
Çocuklarının hayatına kattığı anlam nedir? Çocuk sevmeyen insanlarla ilgili ne düşünüyor? Nelere ağlıyor, nelere gülüyor? Hangi dizileri takip ediyor? Şu anda hangi kitabı okuyor? Anne-babasına ilk ve son olarak söylediği yalan neydi? Dünyaya insanlık adına verdiği mesaj nedir? "Adam gibi adam" Ertuğrul Sağlam ile yeşil sahaların dışına çıkıp, özel dünyasını konuştuk. İşte, yukarıdaki soruların yanıtları, çocukluğundan bugüne hiçbir yerde okumadığınız bir Ertuğrul Sağlam röportajı:
Tribünlerimizin, "Adam gibi adam" diye tezahürat yaptığı Teknik Direktörümüz Ertuğrul Sağlam ile bu röportajda yeşil sahaların dışına çıkıp; özel dünyasının kapılarını araladık. Çocukluğundan başlayıp; kariyerini, eğitimini, tercihlerini, seçimlerini, evliliğini, çocuklarını, özel zevklerini, dünyanın sorunlarını konuştuk.
Bunları konuşurken, kalbinin sesi, gözlerine yansıdı; çocukluğunu anlatırken o günlere döndü; haylaz bir çocuk gibiydi... Söz, dürüstlüğe, disipline gelince tavizsizdi... Eşine olan aşkını anlatırken, gözlerinde minnet okunuyordu. Çocuklarıyla gittiği filmden söz ederken, çok mutluydu... Kızkardeşinden yadigar kalan yeğeni Elif'i konuşurken, gözlerinden yaşlar akmasın diye duduklarını ısırıyordu.
Ertuğrul Sağlam, ne hissediyorsa, ne yaşıyorsa, nasıl yaşıyorsa; kalkansız, sansürsüz anlattı: Sizin için yaşamınızda en önemli olan, yaşam felsefeniz nedir?
Annemden babamdan öğrendiklerimi, bana vermiş oldukları önemli öğütleri hiç taviz vermeden uygulayarak bugünlere geldim. Bu öğütlerin en önemlisi dürüstlüktür. Bunun yanı sıra iyi bir eğitim ve çok çalışmak benim hayatımın vazgeçilmezleridir. Bugün bir yerlere geldiysem, tabii ki iş ahlakının, disiplinin çok faydasını gördüm ama insanlar bana saygı gösteriyorlarsa bunun da en önemli nedeni dürüst olmam, karakter sahibi olmam ve bu anlayışın hayatıma hakim olmasıdır diye düşünüyorum.
Evet, yıllardır kamuoyu tarafından takdir edilen bir duruşunuz, kişiliğiniz var. Peki çocukluk yıllarınız nasıl geçti? Komşuların takdir ettiği uslu bir çocuk mu, yoksa top oynarken cam kıran bir çocuk muydunuz?
Çocukken çok hareketliydim. Özellikle erkek çocuklarda olan o haşarılık bende de vardı, öyle uyuşuk bir çocuk değildim. Şimdi kendi çocuklarımda da aynı durumu görüyorum. Futbol hayatımın her döneminde vardı. Zaten futbol oynayan bir çocuğun çok sakin olabileceğini de düşünemiyorum. Cam da kırdım, vazo da... Evde top oynarken vazoyu kırıp, annem durumu çakmasın diye tutkalla yapıştırırdım. Eve geç geldiğim günler de, sokaktan annemin topladığı zamanlar da oldu... Benden büyük iki ağabeyim var. Onlarla birlikte iyi bir ekiptik. Çocukluğumu dolu dolu yaşadım.
Babanızdan aldığınız en önemli nasihat neydi?
Ben 8-10 yaşlarındayken babam Ereğli Demir Çelik fabrikasında formendi. Demir Çelik'in lojmanlarının arkasında da meyve bahçeleri vardı. Meyve bahçelerine gidip iki tane büyük ayva çaldık. Bunları eve getirdim. Annemle babam onları nereden aldığımı sordular. Yukardaki bahçeden izinli aldığımı söyledim. Yakın mesafelerde oturduğumuz için oradaki insanlar da tanıdıktı. Tabii 5-10 dakika sonra, ayvanın haberi bizim eve geldi. Babam beni çok sert bir şekilde uyardı. Hayatımda anmemle babama söylediğim ilk ve tek yalandır o.
Ailem bizi yetiştirirken disiplini hiç elden bırakmadı, dürüstlük konusunda hiç taviz vermedi. Bunlar da benim hayatımda uyguladığım en önemli erdemler oldu. Oyuncularıma, sözümün geçtiği herkese, çocuklarıma, akrabalarıma da bunu öğütlüyorum. Bu konularda hayatımın hiçbir döneminde, sonucu ne olursa olsun hiç taviz vermedim.
Çocukluk yıllarınızda istediğiniz her şeye sahip miydiniz, yoksa ailenizin imkanları kısıtlı mıydı?
Biz 4 kardeştik; iki ağabeyim, bir kız kardeşim vardı. Ağabeylerimin bir tanesi benden 2 yaş, diğeri de 4 yaş büyüktü. Annem babam sağolsunlar, bize hiçbir konuda bir eksiklik hissettirmediler, çok büyük fedakarlıklar yaptılar. Özellikle eğitim hayatımızdaki başarıdan kesinlikle ödün vermediler. Babam üniversite mezunudur. İki ağabeyimden biri İstanbul Teknik Üniversitesi'nden mezun olarak mimar oldu, diğeri de Yıldız Teknik Ünivesitesi Elektronik Mühendisliği'nden mezundur. Ailemizde tahsil konusunda sıkı bir terbiye vardı. Eğitim hayatımızda babamdan ve ağabeylerimden kaynaklanan, ailede yukarıdan aşağı doğru giden bir eğitim kalitesi mevcuttur. Ben de eğitim hayatımdan taviz vermedim. Tahsil hayatımda hep iyi ve çalışkan bir öğrenci oldum. Futbol işin içine girince tabii ki eğitim hayatımda bazı sıkıntılar yaşadım. Yıldız Teknik Üniversitesi Metalurji Bölümü'nü kazandığımda 16 yaşımdaydım. Aynı zamanda Fenerbahçe'nin Alt Yapısı'nda oynuyordum. Metalurji zor bir bölüm olduğu için bir müddet sonra futbol ile okul arasında tercih yapmak zorunda kaldım. O zamanlar Genç Milli Takım'da da oynuyordum ve bir dönem üniversite hayatımı erteledim. Fakat üniversite hayatımı ertelemem içimde hep bir sıkıntı olarak kaldı. Fenerbahçe Alt Yapısı'ndan Gaziantepspor'a transfer olduğumda hemen üniversite sınavlarına hazırlanıp, ODTÜ'nün mühendislik fakültesini kazandım. Ancak Gaziantepspor'dan Samsunspor'a gidince, üniversiteyi yine bırakmak zorunda kaldım. Yine içimde bir sıkıntı oldu... En sonunda Samsun'da 19 Mayıs Üniversitesi Spor Akademesi'ni kazanıp, mezun oldum. Sonra eğitimimi yükseltmek için yine arayış içerisine girdim. Beşiktaş'ta oynadığım dönemlerde de Sakarya Üniversitesi'ne yüksek lisans için başvuruda bulundum. Marmara Üniversitesi'nden Ali Kızılet, Fenerbahçe Genç Takımı'nda da hocamdı. Onun da destekleriyle yüksek lisansa başladım. Fakat Beşiktaş'tan ayrılıp Samsun'a dönünce, yine eğitimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Bu durum yine içimde sıkıntı yaratınca, Samsun'da yüksek lisansımı tamamladım. Dolayısıyla 4 sene üniversite, 3 sene yüksek lisansla beraber 7 senelik bir yüksek öğrenim hayatım oldu. Ailedeki eğitim geleneğimizi de tamamlamış oldum. Bu eğitim döneminde tabii ki hem futbol hayatımda hem de antrenörlük hayatımda bana çok büyük katkılar sağlayacak bilgilere sahip oldum.
Futbolcu olmanıza aileniz karşı çıktı mı?
İki ağabeyim de futbol oynuyordu. Ben de Ereğli Erdemirspor'da futbola başladım. Daha da öncesinde 10 yaşımda Cumhuriyet İlkokulu'nda ilkokullararası turnuvada gol kralı olup, Ereğli Erdemirspor'un minik takımına girdim. O dönemden sonra futbol hayatım lisansör olarak devam etti. O yıllarda tabii ki futbol bu kadar popüler değildi, insanlar futbolda bir gelecek görmüyordu ve her aile çocuklarının okuyarak bir meslek edinmesini istiyordu. Bu doğrultuda benim ailem de bir müddet futbol oynamama karşı çıktı. Ta ki B Genç Milli Takımı'na seçilip, Romanya Milli Takımı karşısında gol attığım güne kadar... O maçtan sonra ailem için de iş ciddiye bindi ve destekleri arttı. Daha sonra A Genç Milli Takım'a seçildim. Futbol oynamama karşı çıkan babam her akşam bana ballı sütler içirmeye, özel antrenmanlar yaptırmaya başladı. Tabii ki beni çalıştıran hocalarımın olumlu referanslarından sonra ailemin desteği arttı. İstanbul'a gelip Fenerbahçe'de oynarken, aynı zamanda Genç Milli Takım'da da oynuyordum. O sırada verdiğim bir karar benim hayatımı değiştirdi. PAF Takım'a yükselmiştim, o sezon sonunda oynadığım takımdan 3 kişi A Takım'a alındığı halde benim alınmamam Fenerbahçe'den ayrılma kararımı olgunlaştırdı ve Gaziantepspor'a gittim. Profesyonelliği orada tattım ve bu karar benim hayatımda bir dönüm noktası oldu. O dönemden sonra da futbol, yaşam şeklim haline geldi. Bugün geldiğim noktayı değerlendirdiğimde, benim için köşebaşı dediğim noktalar vardır. O dönemlerde verdiğim kararların hepsinin isabetli olduğunu bugün görüyorum.
Hayatınıza yön veren başka hangi önemli kararlarınız oldu?
Gaziantepspor'a transfer olmam en önemli kararlarımdan ilkiydi. Orada iki sene oynadıktan sonra Boluspor ve Samsunspor arasında bir tercih yapmam gerekiyordu. O tercihimi Samsunspor'dan yana kullandım. Daha sonra yönetim krizi nedeniyle Samsunspor'dan ayrılmam söz konusu oldu. Aydınspor'un da iyi olduğu bir dönemdi ve tam onlarla imza aşamasına gelmişken vazgeçip Samsunspor'da kaldım. Ondan sonra da Samsunspor'da yükselişim başladı. Samsunspor'dan İstanbul'a transfer olacağım dönemde; Beşiktaş'ın yanı sıra Trabzonspor, Galatasaray ve Fenerbahçe'den de teklif vardı. Tercihimi Beşiktaş'tan yana kullanmam da bir dönüm noktasıydı. Yine Beşiktaş'ta oynarken Galatasaray'dan teklif geldi ama ben takımımda kaldım. Beşiktaş'tan ayrılmam istendiği dönemde "Hayır gitmiyorum, Beşiktaş'ta devam edeceğim" diyebilirdim ama yönetimin kararına saygı göstererek ayrıldım. Tekrar Samsunspor'a dönmek de benim için çok önemliydi. O gün çok daha cazip teklifler yapan takımlar vardı. İyi ki Samsunspor'u tercih etmişim çünkü antrenörlüğe orada başladım. Antrenörlüğe başladıktan sonra ilk senem sonunda tatsız olaylar yaşayıp, oradan Kayserispor'a geçmek, çok sevdiğim Samsun'dan ayrılmayı hiç düşünmediğim o dönemde bu kararı vermek önemliydi.
Baktığım zaman hayatımın yönünü değiştirecek çok önemli 5-6 tercihte bulunmuşum.
Samsunspor'u değil de Boluspor'u tercih etseydiniz, bu kadar mutlu bir aile hayatınız da olmayacaktı belki... Çünkü eşinizle Samsun'da tanıştınız. Tanışma hikayeniz nasıl oldu?
Eşimin babası, rahmetli kayınpederim polis memuru. Görev icabı Samsun'da çalışıyor. Orada çalışırken vefat ediyor ve eşimin ailesi Samsun'da kalıyor. Benim de o dönem Samsunspor'da çalıştığım yardımcı antrenörüm Necdet Hoca ile eşim aynı binada oturuyorlar. Necdet Hoca, çok babacan, biz futbolculara çok yardımcı olan, ağabey gibi sevdiğim, evine gidip yemek yediğim bir büyüğüm. Necdet Hoca'ya gelip giderken, onunla aynı binada oturan eşimle birbirimizi gördük, tanıştık. Bir sene görüştükten sonra evlenmeye karar verdik .
O da tabii ki benim hayatımın en önemli kararlarından birisidir. İnsanın başarılı olması için kesinlikle düzenli ve huzurlu bir aile yaşantısı olması gerekiyor. Bugün buralara geldiysem, bunda eşimin çok büyük katkıları olduğunu her fırsatta söylüyorum. Burada tekrar, huzurlarınızda eşime minnetlerimi, saygılarımı ve sevgilerimi gönderiyorum.
Eşinize aşık olarak mı evlendiniz?
Tabii ki...
Aşk sizce nedir? Aşk hayatınızın neresinde?
Bence aşk anlatılacak değil, yaşanacak bir duygu. Benim eşimden önce de kız arkadaşlarım oldu ancak onlarla yaşayamadığım tüm güzel duyguları eşimle yaşadım. Bunun yanı sıra herkes söyler ya, "Aşk gelip geçicidir, önemli olan sevgidir" diye... Böyle uzun ve mutlu beraberliklerin devam edebilmesi için sevginin, saygının da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Biz eşimle birlikte bütün bu güzel duyguların hepsini birbirimizde bulduk ve şükürler olsun ki halen de aynı şekilde devam ettiriyoruz. 1994 senesinde evlendik, 14 yıllık evliyiz. Ömrümüzün sonuna kadar böyle sevgiyle, aşkla, saygıyla devam etmesini diliyorum.
Peki baba olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
Çocuğu olmayan insanlara da saygı duyuyorum ama çocuk gerçekten insanın hayatında çok önemli. Çocuklar, insanın hayata sarılma duygusunu, sorumluluk alma duygusunu, mutluluğunu, huzurunu artırıyor. Çocuk sevgisinin de önemli bir erdem olduğunu düşünüyorum. Sadece kendi çocuğunuz için değil bütün çocuklar için insanın kalbinde sonsuz bir sevgiye yer olmalı... Ben çocuklara sevgi göstermek konusunda ketum davranan insanlardan hoşlanmıyorum. Benim çok eskiden beri çocuklara karşı bir zaafım vardır. İnsanın kendi çocuğu olunca bu duygu tabii ki daha üst seviyelere çıkıyor. İki çocuğum var; oğlum Burak 10 yaşında, kızım Berrak 5 yaşında. İkisi de hayatıma çok önemli değerler kattılar. Allah inşallah onların acısını bizlere göstermez. İnşallah onlarla beraber, onların mutluluklarını görererek yaşamaya devam ederiz.
Çocuklarınızla nasıl vakit geçiriyorsunuz? Onlarla evde futbol, saklambaç oynuyor musunuz?
Tabii oynuyoruz. Ancak yoğun maç trafiğimiz nedeniyle çocuklarıma arzu ettiğim kadar vakit ayıramadığımı üzülerek söylüyorum. Geçen gün, uzun bir aradan sonra sinemaya gittik. Bunu üç gün önceden planladık. Birlikte Maskeli Beşler filmini izledik ve sonrasında üç saat de gezdik, eğlendik. Hepimiz çok mutlu olduk. Fırsat buldukça ailemle vakit geçirmeye çalışıyorum. Bu yoğun dönem nedeniyle onlara biraz haksızlık yapıyorum, arzu ettiğim kadar vakit ayıramıyorum ama ailem de bana anlayış gösteriyor.
Peki bu sınırlı vakitte, kitap okumaya, müzik dinlemeye fırsat bulabiliyor musunuz?
Müzik dinliyorum. Klasik bir tabirdir ama kulağıma hoş gelen her tür müziği dinlerim. Beni sanat müziği ve halk müziği dinlendiriyor ama bunun yanında pop da caz da rock da dinlerim.
Banyoda traş olurken, kendi kendinize şarkı söyler misiniz?
Evet, söylerim.
Son zamanlarda dilinize dolanan bir şarkı var mı?
Şarkı değil ama bir türkü son zamanlarda dilime dolandı; Ağrı Dağın Eteğinde...
Hangi tarz kitapları okumaktan hoşlanıyorsunuz?
Kişisel gelişim kitapları okumaktan hoşlanıyorum. İşimle ilgili kitapları da okuyorum. Şu anda Futbol ve Küreselleşme isimli kitabı okuyorum. Bu kitapta, işimizin biraz daha toplumsal yönünü ilgilendiren taraflarını irdelemeye çalışıyorum. Bunun yanında kişisel gelişim ve liderlikle alakalı yayınları takip etmeye çalışıyorum.
Televizyon izleyebiliyor musunuz? Dizileri takip eder misiniz?
İzlediğim diziler var. Binbir Gece'yi, Avrupa Yakası'nı, Annem'i ve Hatırla Sevgili'yi fırsat buldukça izliyorum. Tabii sürekli olarak takip edemiyorum. Arada 1-2 bölümü atlıyorum ama konuya hakim olduğum için sonunda ilişkilendirebiliyorum.
Sizinle ilgili insanların beynine kazınmış bir fotoğraf vardır; Beşiktaş'tan ayrılıp Samsunspor'a giderken, havaalanında ağladığınız görüntü. Beşiktaşlılar'ın unutamadığı ve hafızalarında çok taze duran bir fotoğraftır o. Siz hayatınızın içinde de ağlar mısınız, nelere duygulanırsınız?
Çok ağlarım. Ben belli etmesem de duygusal bir insanımdır. Mutluluktan ağlarım, Allah'ın bana vermiş olduğu nimetler karşısında şükrederken ağlarım, sıkıntı içinde olan insanları gördüğüm zaman ağlarım... Sokaktaki aç bir çocuk, bir hayvanın eziyet çekmesi beni ağlatır... Gözüm suludur benim.
Bugün dünyaya ve Türkiye'ye baktığınız zaman, en çok içinizi burkan ve değişmesini istediğiniz konular hangileri?
Öncelikle insanların mağduriyeti; açlık susuzluk, fakirlik... Bu beni çok etkiliyor. Çok uzağa bakmaya da gerek yok, ülkemizde de bu mağduriyetle yaşayan insanlar var. Bunun yanında terör, çaresiz, günahsız insanların terör sıkıntısına maruz kalması ve bundan olumsuz şekilde etkilenmesi de çok üzücü.
Yeğeninizle nasıl bir ilişkiniz var. Kızkardeşinizi kaybettiğinizde, yeğeniniz Elif yeni doğmuş bir bebekti.
Elif şimdi 11 yaşında. Zonguldak'talar. Annemle, babamla, ağabeyimle ve babasıyla beraber yaşıyor. Orada çok yakın bir ilişkileri var. Ben de kendi evlatlarımdan kesinlikle ayırt etmiyorum. Çok sık görüşemesek de, telefonla konuşuyoruz, gittiğimizde beraber oluyoruz. Biz yaşadığımız sürece bizim için çok önemli bir yadigardır Elif. O da benim üçüncü çocuğumdur.
Son olarak nasıl bir mesaj vermek istersiniz; öyle bir mesaj verin ki, bu röportajı okuyan herkese ışık tutsun...
İnsanların vicdani sorumluluklarını en üst seviyede hissetmeleri gerektiğini düşünüyorum. Biraz evvel söylediğim sıkıntıların çözülebilmesi açısından da, insanlar kendi hayatlarını yaşarken, kendi zevklerini sürdürürken sıkıntı yaşayan insanların çekmiş olduğu ızdırabı paylaşmak zorundalar.
Bu konuda herkesin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi, bence bir insanlık vazifesidir. Bunun yanında benim hayatım boyunca hiç aklımdan çıkarmadığım en önemli erdemlerden bir tanesi de şu olmuştur; kim nerede çalışıyorsa en üst seviyede iş ahlakına sahip olmalıdır. Ben bugün antrenörlük yapıyorum, kendi üzerime düşen vazifeyi yerine getiriyorum. Futbolcu aldığı paranın hakkını vermek zorunda. Muhasebeci işini layıkıyla yerine getirmek zorunda. Herkes kazandığını helal ettirmek zorunda. Kazandığının hakkını vermek zorunda. Bu konuyu biz, bu şekilde hayatımızın içine yerleştirebilirsek her şeyin düzeleceğine inanıyorum. Hayatın her kesimindeki bütün insanlar, siyasetçisi de bakkalı da bu konuyu bir yaşam felsefesi haline getirmek zorunda. Siz Beşiktaş Kulübü'nde çalışıyorsunuz bunu layıkıyla yapmak zorundasınız, ben burada Türk futboluna hizmet etmek zorundayım. İnsanlar vicdani sorumluluklarını ve iş ahlaklarını en üst derecede hissederler ve uygularlarsa, dünyadaki bütün sıkıntıların ortadan kalkacağına inanıyorum.
TEŞEKKÜRLER