ruh sağlığını bozan amiller

sherif

HACKHELL İN SHERİFİ
Katılım
8 Kas 2005
Mesajlar
1,033
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Musul--Kerkük..;Bir Gece Ansızın Ordayız::..
Serveti bol, vücut yapısı sağlam ve her türlü konfora sahip olduğu halde, ruh sağlığı bozulmuş bulunan insanların bu duruma düşmelerinin sebebi, ruh ile beden müvazenesinin kurulamamasından, birbirinin, tamamlayıcısı bulunan maddi ve manevî unsurların ahenkli olarak çalışamamasından ileri gelmektedir.
Psikiyatri kliniklerinde uygulanan tedavi metodları gözden geçirildiği zaman, yüce dinimizin hakikatlerine doğru gelişen ilmî bir çalışmanın bulunduğu sevinçle görülmektedir. Zira maddî sahadaki ilimler inkişaf ettikçe dinimizin hakikatleri daha iyi anlaşılmış olacaktır. Ruhunda huzursuzluk fırtınası esen kimseler, İslam'a iltica ederek ruhî bir süküna kavuşacaklardır.
İnsanların ruh sağlığını bozan, buhranlar içinde kıvrandıran ve çok kere de dönüşü olmayan felaketlerin uçurumlarına sürükleyen hadiselerin değişik amilleri vardır. Ruhen tedirgin bulunan her insanın huzursuzluk sebebi aynı olmayabilir. Fakat aşağıda sayılan hususlardan biri ile malül bulunacağı muhakkaktır. Bu sebepleri şöyle sıralayabiliriz.
a) İNANÇSIZLIK:
İmanı olmayan veya inancı zayıflamış bulunan kimseler, kendilerini boşlukta kalmış bir cisim gibi hissederler. Bu gibi şahıslar, kendi nefislerine güven duyamazlar ve gönülleri ümitsizliğin karargahı haline gelmiş olur. Böyle bir ruh haletine kendilerini kaptırınca korkaklaşırlar, herkese karşı kuşku duyarlar ve her türlü teşebbüs fikrinden mahrum kalırlar.
Bunlar için hayat, endişelerle yüklü bir kıpırdanış haline dönüşür. Izdıraplar içinde kıvranan ruhları, bir dayanak ve manevî bir sığınak arar. Heyhat ki, inançsızlıkları sebebiyle, kendilerine bir penâh bulamazlar. Geceleri kabuslar; gündüzleri ise ruh çırpıntıları içinde geçer.
b) HASET:
Başkalarının elindeki nimeti ve evindeki saadeti çekemeyen hasetçi, onlardaki huzuru gördükçe, huzuru kaçar ve huysuzlaşır. «Bende olmadığı halde onda neden var?» sorusunu fikr-i sabit haline getirir ve Allah'ın takdir ve ihsanına isyankar bir tavır takınır. Neticede, «Madem ki bende yok, onda da olmamalıdır» diyerek, o şahsı bu nimetlerden mahrum bırakmak için, her çareye baş vurur ve her çeşit ahlaksızlığı irtikap eder. Rühunu saran kıskançlığın tesiri ile, huzursuzluğu her gün biraz daha artar. Onun huzursuzluğuna sebep olan şey'i teşhis edemeyen kimsenin kendisine acıyacağı tutar. Halbuki o, mazlum görünüşlü bir zalimdir.
İmam Gazali, İhyaü Ulûmid-dîn adlı eserinde, «Hasetçî gam ve kederden ebedî olarak kurtulamaz» demiştir. Onun içini saran kıskançlık hissinden daha büyük bir işkence yoktur. Çünkü o, nimet ve saadet içinde bulunan her kimi görse kıskanır ve onu bu nimetten mahrum bırakmak için her yola ve alçaltıcı teşebbüse baş vurur. Bunda muvaffak olamadığı zaman, başını taşa vurmuşçasına, huzuru kaçar ve rûhan perişan hale gelir. «Haset, ateşin odunu yediği gibi, iyilikleri yer (ve tüketir)» (Feyz'ül-kadir, c.3, s.413) hadis-i şerifi gereğince, ne amel defterinde sevap, ne de dizlerinde tab (Tab kelimesi "Takat ve kuvvet" manasınadır.) kalır. O, hem mahrum ve hem de mahzun bir hal ile başbaşa kalmış olur.
c) KİN VE İNTİKAM HiSSi:
İnsanlarla iyi geçim yolu tutmak, iyi bir müslüman olmanın ayrılmaz bir lazımı olmaktadır. Halk ile uyum sağlayamayan ve geçimsizlik yapanlar, intikam hissini tahrik etmiş olurlar. Bu gibi şahıslar, kindarlıklarını son hadde vardırınca, düşman bellediği şahıstan intikam alma yolunu tutarlar. Kindarlık ile dindarlık, birbiri ile barışmayan iki zıt huydur.
Bu kimsenin kin beslediği şahıs, nefsini müdafaa zaruretini duyarak, karşı tedbire başvurur, intikam hissine kendini kaptıran bir kimse, zarar yapsa da, zarara uğrasa da sonunda perişan olur. Felaketler, devamlı olarak onun kapısında nöbet tutar ve müsait bir vasat doğunca bela okunun hedefi olmaktan kurtulamaz.
İntikam hissi ile kendini ruhî sarsıntılara kaptıran kimsenin gözü, hakkı görmez; kulağı, nasihat dinlemez olur. Onun hayatı ya bir hastahanede veya bir hapishanede son bulur. Ruhu rahat, vücudu istirahat ve kalbi sükunetten mahrum olarak yaşar.
d) ÖFKE:
Akl-ı selim sahibi bir mü'min, azami derecede öfkelenmemeye gayret göstermelidir. Zira kendini gadaba kaptıran bir kimse, isabetli karar verme kabiliyetini zayi eder. Delinin hareketleri ile aklını iyi kullanamayan bir şahsın davranışları arasında büyük benzerlikler müşahede olunmaktadır. Çünkü öfkenin karar ettiği kafadan akıl firar eder. Akıl, vücut şehrinin valisi durumundadır. Onun emri altında hareket eden uzuvlar, aklın kontrolünden kurtulacak olursa her zarara temayül eder.
Öfkelenmiş olması sebebiyle muhakemesi zayıflayan bir kimse, ani bir çıkışla, sonunun nereye varacağı evvelden bilinmeyen hareketlere teşebbüs ediverir. «Öfke ile kalkan zarar ile oturur» atasözü'nün doğruluğunu, tehevvüre kapılarak işlediği yanlış hareketler ile teyit etmiş olur. Zinde bir ruh ve huzur içinde yaşamak arzusunu duyanlar, İslama ters düşen hareketlerin çıkmaz sokaklarında dolaşmamalı; haklı olsa bile, kötü kimselerle dalaşmamalıdır.
e) MEVKİ VE MAKAM HIRSI:
Arzuladığı işe ehliyeti olup olmadığını düşünmeksizin, bir mevki elde etme hırsı içine düşenler, heveslendiği makamı hayatının gayesi haline getirirler. Bu yanlış noktadan hareketle yola çıkanlar, arzuladığı makama ulaşmak için şeref ve haysiyetini rencide edecek hareketlerden çekinmezler. Bu gibi hırsa kendini kaptıranlar ruhu, başka türlü huzura ermez. Her işin mevki ile çözüme kavuşacağına inananlar, makam için her türlü alçaklığı sineye çekerler.
Ayağının altında tutulması gereken makamı başına taç edenler, merkebin sırtına binecek iken onu sırtında taşıyan bir şahıs gibi, güç ve gülünç duruma düşerler. Mevki için öpmedik el, çalmadık kapı bırakmazlar. Basit bir makama oturabilmek için, alçalmanın en çirkin örneklerini sergileyip, insanlık şerefini ayaklar altında çiğnetirler.
 
Eline sağlık...Güzel bi paylaşım olmuş...Allah razı olsun...
 
Geri
Üst