Risale-i Nur hizmetkârları

-HaKiKaT-

Altın Üye
Altın Üye
Katılım
22 Haz 2007
Mesajlar
10,386
Reaction score
0
Puanları
0
29kwcpz.jpg
Ömer Özcan Bey "Risale-i Nur Hizmetkârları, Ağabeyler Anlatıyor-2" isimli kitabında, uzun yorucu çalışmalarının neticelerini, orijinal, teyitli ve tashihli olarak istifadelerimize sunuyor...
Bu kitapta karşılaştığım farklı, orijinal bilgileri sizlere aktarmaya çalışacağım:

"Hz. Üstad'ın Sav (köyünü) sevmesi ise, bin kalem ile yazıya (R. Nurları yazmaya) herkesin iştirak etmesinin yanında; Savlıların müzevirlik yani ispiyonculuk yapmayıp, münafıkane davranmayıp, hizmetlere hiç engel çıkarmamalarındandır. Savlıların en avamı, en câhili bile, hizmetlere yanaşmasa bile, hiçbir zaman hizmet edenleri rahatsız edici bir harekette bulunmamıştır."

"Üstad, Hasan Feyzi Efendi'nin yazmış olduğu Risale-i Nur hakkındaki manzumeleri için 'Ben dua makamında okuyorum, çünkü bu manzumeler ilhamla yazılmış, sizler de dua makamında okuyunuz.' buyurmuş."

Ali İhsan Tola Ağabey diyorki: "Hz. Üstad bana şöyle dedi: 'Hizmet zamanı yemeyi içmeyi terk edersen, nefsine hizmet ettiremezsin, dalâlet olur. İhtiyacı olan gıdayı verir de, hizmet-i imaniyede çalıştırırsan, Allah rızası için cihad olur. Ben de tashih hizmetlerinin çok olduğu şu günlerde gözlerim yoruluyor. Gözlerimin yorgunluğunu gidermek için kuzu etinden köfte yaptırması için Bayram'ı gönderdim.' Köfteler geldiğinde bir tane de bana yedirdi." (Bu sözlerin sebebi, Ali İhsan Tola Ağabeyin yetmiş günlük riyazat yapıp aç kalması idi.)

Hâfız Ali Mülayim anlatıyor: "Askerde, onbaşı, sonra çavuş oldum. Bir gün Isparta merkeze bağlı Eğirdir yolu üzerinde bulunan Ali Köy tarafındaki atış talimine gittik. Atış yapıldı, öğle vaktiydi ve herkes istirahat ediyordu. Baktım, Eğirdir Gölü tarafından yolda tozları kaldırarak bir taksi geliyor. Tekrar baktım, içimden 'Herhalde bu gelen tugay komutanının taksisidir.' dedim. Şimdi buradan geceçek, bakacak subaylar yatıyor, herkes dağınık bir vaziyette... Ceza alacağız... Bu düşünceyle yanımda yatan komutanımı uyandırdım. 'Ne var Mülayim Çavuş?' dedi. Dedim ki, 'Komutanım, bak gelen taksi tugay komutanının taksisi değil mi?' Baktı, baktı... 'Valla odur!' dedi. Hemen düdük çaldı. Herkes kuşandı. Subaylar, astsubaylar, takımlar, mangalar, herkes bütün alay hazırlandı. Taksi alaya yaklaşınca, ben, 'Esas duruş! Hizaya gel! Selam duuur!' diye bağırdım. Herkes esas duruşa geçti ve selam durdu. Taksi geldi... geldi... Birinci takım çavuşu olarak ben de böyle selam durmuşum. Hafifçe eğildim, baktım taksinin içine. Allah Allah! Cübbeli, sarıklı birisi ellerini iki yanına sallayarak selam veriyordu bize. 'Allah Allah! Nasıl olur bu? Osmanlı devletinden hâlâ böyle bir paşa kalsın? Allah Allah! Askerlikte böyle bir şey de söylemediler ki, bize!' dedim içimden. Taksi biraz gitti, gitmedi. Komutan bağırdı: 'Ulan bu işi kim ayarladı?' Dediler: 'Mülayim Çavuş!' Ben sandım benimle kafa buluyorlar. Bir de baktım ki bir tokat, bir daha, bir daha. Ama öyle dayak yemişim ki, anamdan babamdan böyle bir dayak yememiştim. Öyle ki, ağrıdan sabaha kadar uyuyamadım. 1958'de Isparta'da birbirinin aynı olan iki adet Chevrolet taksi vardı. İkisi de aynı renkti. Birisi Üstad'ın, diğeri ise tugay komutanı paşaya aitti.'

Prof. Dr. Saffet Solak diyor ki: "Bediüzzaman, 'Allâhü Ekber!' diye öyle bir tekbir aldı ki, inanın zangır zangır titredi... Mübarek vücudunun ber zerresiyle öyle bir titreyişi vardı ki! Anlatmak kabil değil. Bakın bunu anlatırken hâlâ tüylerim ürperiyor. Bunu gözümle ben müşahede ettim."

Daha bunlar gibi pek çok güzel hatıra bu kitapta...



21 Temmuz 2008, Pazartesi
Abdullah AYMAZ, ZAMAN​
 
abi Abdullah Aymaz abinin bu haftaki (27/07/08) yazısı da müthiş okumanızı tavsiye ederim
 
Zaten sizde olmasaniz,bu forumda 1 dk durmam
saol kardeşim saol
 
Geri
Üst