Sevgiliniz telefon etse ya da sadece mesaj gönderse ve saat 5'te "o ağacın altında" buluşalım dese, bu randevuya kayıtsız kalabilir misiniz? O günkü işlerinizi ve diğer randevularınızı saat 5'e göre düzenlemez misiniz? Ne yapıp edip o saatte orada olmanın bir yolunu, bir çaresini bulmaz mısınız?
Sizin ve ailenizin bugün olduğunuz yere gelmenizde unutulmaz katkıları olan, dar zamanlarda hep yanınızda olan, her sıkıntıda kendisine başvurduğunuz bir büyüğünüzün sizinle görüşmek için belli bir saatte belli bir yerde beklediğini bilseniz; hem sevdiğiniz, hem saydığınız, hem de şükran duyduğunuz bu zatın randevusuna geç kalmayı göze alabilir misiniz? Bütün programınızı iptal etmek pahasına da olsa ona gitmez misiniz? Üstelik bu büyüğünüz ille de belli bir yere gelmenizi istemese, tam olarak şu saatte ve şu dakikada gelmenizi istemese de, iki saat - üç saat gibi geniş bir zaman dilimi içinde ve sizin istediğiniz bir yerde şöyle ayaküstü 5-10 dakika sizi görmek istese, onun randevusuna kayıtsız kalabilir misiniz?
Sevgiliniz size randevu verdi. Velinimetiniz size randevu verdi. Sizi seviyor, sizin de O'nu sevdiğinizi belki günde kırk sefer duymak istiyor. Günde beş kez sizi kucaklamak istiyor. İki eliniz kanda bile olsa, bu çağrıya kulak tıkayabilir misiniz?
Her an nefes almak insana bıkkınlık verebilir mi? Her gün su içmekle insan su içmekten usanır mı? Sevgilinin bir randevusundan ayrılan ikinci randevuyu iple çekmez, hasretle beklemez mi? O, günde 5 randevu verdi. Birincisi daha güneş doğmadan sabah serinliğinde, ikincisi öğle sıcağında, üçüncüsü ikindi telaşesi arasında... Dördüncü
randevu hemen güneşi uğurlar uğurlamaz, beşincisi gecenin örtüsüne büründüğü vakit...
Bu 5 randevu beş kase ab-ı hayat. Bu beş randevu gönül evimizi çatılı tutan, her gün yeniden onardığımız beş direk. Bu beş randevuya icabet ettiğiniz zaman evinizin önünde akan bir ırmakta günde beş kez yıkanmış gibi pırıl pırıl, tertemiz olursunuz. Ne bir toz zerresi, ne de nahoş bir koku barınabilir vücudunuzda. Günde beş kez tüm kirinizden, pasınızdan, gamınızdan, kederinizden arınma ; pozitif enerji yüklenme fırsatı bu. Gelin bu fırsatımızı heba etmeyelim. "Benim üstüm is pas içinde" demeyelim. Seni çağırıyor zaten. Randevu veren O. "Kendimi hazır hissetmiyorum" demeyelim. O seni her halükarda seviyor. O sana uzak değil. Kim O'ndan daha yakın olabilir ki sana? Elimiz boş gidecek değiliz elbet sevgilimizin randevusuna. Belki "suç" götüreceğiz. Belki "iki büklüm sırtımızda pek güç" götüreceğiz. O sırtımızdan yükümüzü alacak. O'nun kapısına varınca gönlümüz ferahlayacak. O kapıdan içeri adım atınca şanımız yücelecek. Bu çağrıyı duyacağız, o kapıya gideceğiz, o kaselerden ab-ı hayatı içeceğiz ve derdimizi, kirimizi o ırmağın suyuyla yıkayacağız. Unutmayalım, gecikmeyelim: randevumuz var!
Tüm engelleri aşarak sevgilinizin randevusuna gittiniz. Hemen bu "iş"i aradan çıkarıp günlük rutin işlere dönmeye mi çalışırsınız; yoksa bu buluşmayı mümkün olduğunca uzatmaya mı? Sevgilinizle birlikteyken aklınız ondan başka herkeste, fikrimiz oradan başka her yerde mi olur; yoksa o anları, o dakikaları olabildiğince yoğun yaşamaya mı çalışır, onun dışındaki her şeyi unutur musunuz?
O randevu verdi. Tadını çıkarın!
Sizin ve ailenizin bugün olduğunuz yere gelmenizde unutulmaz katkıları olan, dar zamanlarda hep yanınızda olan, her sıkıntıda kendisine başvurduğunuz bir büyüğünüzün sizinle görüşmek için belli bir saatte belli bir yerde beklediğini bilseniz; hem sevdiğiniz, hem saydığınız, hem de şükran duyduğunuz bu zatın randevusuna geç kalmayı göze alabilir misiniz? Bütün programınızı iptal etmek pahasına da olsa ona gitmez misiniz? Üstelik bu büyüğünüz ille de belli bir yere gelmenizi istemese, tam olarak şu saatte ve şu dakikada gelmenizi istemese de, iki saat - üç saat gibi geniş bir zaman dilimi içinde ve sizin istediğiniz bir yerde şöyle ayaküstü 5-10 dakika sizi görmek istese, onun randevusuna kayıtsız kalabilir misiniz?
Sevgiliniz size randevu verdi. Velinimetiniz size randevu verdi. Sizi seviyor, sizin de O'nu sevdiğinizi belki günde kırk sefer duymak istiyor. Günde beş kez sizi kucaklamak istiyor. İki eliniz kanda bile olsa, bu çağrıya kulak tıkayabilir misiniz?
Her an nefes almak insana bıkkınlık verebilir mi? Her gün su içmekle insan su içmekten usanır mı? Sevgilinin bir randevusundan ayrılan ikinci randevuyu iple çekmez, hasretle beklemez mi? O, günde 5 randevu verdi. Birincisi daha güneş doğmadan sabah serinliğinde, ikincisi öğle sıcağında, üçüncüsü ikindi telaşesi arasında... Dördüncü
randevu hemen güneşi uğurlar uğurlamaz, beşincisi gecenin örtüsüne büründüğü vakit...
Bu 5 randevu beş kase ab-ı hayat. Bu beş randevu gönül evimizi çatılı tutan, her gün yeniden onardığımız beş direk. Bu beş randevuya icabet ettiğiniz zaman evinizin önünde akan bir ırmakta günde beş kez yıkanmış gibi pırıl pırıl, tertemiz olursunuz. Ne bir toz zerresi, ne de nahoş bir koku barınabilir vücudunuzda. Günde beş kez tüm kirinizden, pasınızdan, gamınızdan, kederinizden arınma ; pozitif enerji yüklenme fırsatı bu. Gelin bu fırsatımızı heba etmeyelim. "Benim üstüm is pas içinde" demeyelim. Seni çağırıyor zaten. Randevu veren O. "Kendimi hazır hissetmiyorum" demeyelim. O seni her halükarda seviyor. O sana uzak değil. Kim O'ndan daha yakın olabilir ki sana? Elimiz boş gidecek değiliz elbet sevgilimizin randevusuna. Belki "suç" götüreceğiz. Belki "iki büklüm sırtımızda pek güç" götüreceğiz. O sırtımızdan yükümüzü alacak. O'nun kapısına varınca gönlümüz ferahlayacak. O kapıdan içeri adım atınca şanımız yücelecek. Bu çağrıyı duyacağız, o kapıya gideceğiz, o kaselerden ab-ı hayatı içeceğiz ve derdimizi, kirimizi o ırmağın suyuyla yıkayacağız. Unutmayalım, gecikmeyelim: randevumuz var!
Tüm engelleri aşarak sevgilinizin randevusuna gittiniz. Hemen bu "iş"i aradan çıkarıp günlük rutin işlere dönmeye mi çalışırsınız; yoksa bu buluşmayı mümkün olduğunca uzatmaya mı? Sevgilinizle birlikteyken aklınız ondan başka herkeste, fikrimiz oradan başka her yerde mi olur; yoksa o anları, o dakikaları olabildiğince yoğun yaşamaya mı çalışır, onun dışındaki her şeyi unutur musunuz?
O randevu verdi. Tadını çıkarın!