Beşiktaş kadrosu açıklandığında, ilk onbir kadar ve hatta daha fazla kulübedeki isimler dikkatimi çekti...
Rüştü, Q7, Nihat, Bobo, Necip, Toraman, M.Aurelio! Son milli maçımızın kadrosunda olan Cenk ile İsmail 18’e sığmamıştı! Kulübedekileri dün akşam ilk onbire koyabilir, sahadakilerden o kadarını kenara çekebilirdiniz.
Ne var ki maçın akışı içinde kâğıt üzerindeki zenginliğin sahaya yansımasını göremedik. Beşiktaş artık herkesin bildiği anlayışla oynamaya çalıştı. CSKA da Beşiktaş’ı çabuk öğrenmiş. Öncelikle savunmasını sağlam tutan, sürpriz çıkışlarla; rakip hatalarından doğan fırsatları değerlendirerek hücum yapan bir takımdı. Bugüne kadar oynanan yabancı takımlardan tek farkı, savunma bilincinin daha oturmuş olmasıydı. Beşiktaş bu savunmayı açacak yaratıcılıkları, çabuklukları, kenar oyunlarını gösteremedi. İlk yarıda bir kez Holosko, Ernst’in topuyla ustaca kaçtı, arkası gelmedi.
Holosko demişken. Onu Beşiktaş’ta hep önde boş alanlarda koşturulan adam olarak düşünürüm. Dün böyle bir fırsat verilmişti. Ancak artık şu belli oldu ki o nişan alsa da hedefi vuramayan bir avcı gibi. Futbolu bilinçle değil, rastgele, alışkanlıklarla oynuyor. Bu da ancak rastgele güzellikler üretebiliyor. Beşiktaş savunmayı öne çıkarıp, oyunu çoğunlukla ikinci ve üçüncü bölgede tutarken bir dalgınlığa da düşüyor! Takım baskın yediğinde bocalıyor. Olmadık hatalar yapıyor. Dün rakip kaleden çok hatalarıyla kalesine korku yaşatan bir takımdı. Havasını Q7 girince biraz buldu ancak... O da kişiye özel hava, takımca yaratılan değil. Son 20 dakikada Bobo girdiğinde hücumlar etkinleşti.
Takımın en iyisi Ernst golü de bulan adam oldu. Dünkü gerçek şuydu. Maç yoğunluğu zorunluluk yaratsa da kadroyu bu denli keskin parçalara ayırdığınız zaman verim düzeyi aynı çizgide tutulamıyor.
Güven Taner