Psikoterapist

“İyileştiren ilişkidir.” der Irwın Yalom, Aşkın Celladı’nda.

Psikoterapist kimdir sorusunun yanıtını aramadan önce yapılması gereken tanım psikoterapinin ne olduğudur?Genel olarak psikoterapi; psikolojik sorunların tedavisi ve akıl sağlığının iyileştirilmesi için, davranış değişikliğine yönelik bir yeniden öğrenme çeşidi ve formel bir ortamda formel olmayan bir ilişki biçimidir.

Szasz en basit anlamıyla psikoterapi olayının iki kişi arasında karşılıklı bir etkileşim süreci olduğunu ve bu etkileşim süreci içinde yaşam gerçeklerinin ve sorunlarının konuşulup tartışıldığını belirtir. Psikoterapi süreci içinde tartışılan söz konusu yaşam gerçekleri ve sorunları bir hastalık olmadığına göre , psikoterapi olayı da bir tedavi yöntemi olmaktan çokpsikolojik sorunları olan kişinin kendisi ve başkalşarı hakkındaki iletişim biçimini değiştirmeyi amaçlayan bir dil sanatıdır.(Uzunöz, 1986).

Psikoterapiyi yönlendiren, yöneten, rehberlik eden , kısaca uygulayan kişi olan psikoterapistin kimliği ise var olan akımların tanımlarına ve bakış açılarına göre farklılaşır. Bu yüzden söz konusu akımları ve tedavi tekniklerini terapistin kimliğindeki ve üstlendiği roldeki değişimler açısından incelemek en uygunu olur.

Hisli’ye (1987) göre,bireysel olduğu kadar bir grupla birlikte de yapılabilen terapiler başlıca üç ana kola ayrılır. Bunlar: 1-Dinamik yaklaşımlı terapiler, 2- Davranışçı yaklaşımlı terapiler ve 3- Yaşantısal temalı terapilerdir. Hisli (1985) ayrıca Rasyonel Emotif terapi ve Kognitif terapi üzerinde de durmuştur ve bunları yukardaki üç ana grubun farklı bölümlerinde tanımlamıştır.
Işıklı’ya (1997) göreyse; tarihsel-kültürel açıdan bakıldığında dinsel-büyüsel ve deneysel-bilimsel olmak üzere iki gruba ayrılır.
McConnell’e (1989) göre, üç ana başlık altında toplanmaktadır. Bunlar: 1- Biyolojik terapiler 2-İç-Psişik terapiler (Psikoanalitik terapi, Hümanistik terapi, Danışan merkezli terapi, Transaksiyonel analiz ve Gestalt terapisi) 3-Sosyal/Davranışçı terapiler (Grup terapisi, Milieu-Çevre terapisi ve Davranışçı terapi)


Psikoanalitik terapi standart bir ortamda yapılır. Terapi süresince terapist hiçbir müdehalede bulunmaz, pasif bir şekilde hastanın söylediklerini dinler. Hastanın dikkatini kendi iç dünyasına yöneltmesini sağlar. Terapi süreci yapılandırılmıştır.
Danışan merkezli terapiler geçmişle ilgilenmezler. Terapi süreci danışan ile terapist arasındaki yaşantısal ilişki olarak tanımlanabilir. Psikoanalitik terapinin aksine sessiz olması şartıyla her türlü ortamda uygulanabilir. Yine psikoanalitik terapinin aksine ilişkide bir eşitlik olduğu en baştan ifade edillir ve terapist aktiftir.
Davranışçı terapilerde terapist diğer terapi yöntemlerindeki terapistlere göre çok daha aktiftir. Hastasıyla alış verişe bile gidebilir yada hastanın yakın çevresiyle ilişki kurabilir. Terapi bittikten sonra da hastayla ilişkisini sürdürebilir.
Rasyonel emotif terapilerde ise terapistin pek de alışılmadık bir role büründüğünü görebiliriz. Bu tür terapilerde terapistle danışan arasında yakın-sıcak ilişkiler gerekli değildir, hastayla didaktik bir tartışma içine girebilirler.

Bilişsel terapiyi uygulamak için gerekli olan genel ve özel beceriler :terapistin klinik bilgi ve eğitimi, görüşme becerileri ve genel terapötik becerileridir. Terapistin içten samimi açık olması çok önemlidir. Ayrıca sözel olmayan iletişimleri doğru olarak algılayabilecek ve iletebilecek duyarlılıkta olması ve hastada güven uyandırabilmesi gerekmektedir. Terapistin görevi terapide ortaya çıkan davranış tarzının altında yatan bilişsel çarpıtmaları saptamak ve hastanın bunları görmesini sağlamaktır. (Batıgün,2001).



Varoluşçu psikoterapi, bireyin varolmasından kaynaklanan endişelere odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımıdır. Ölüm , özgürlük,yalıtım ve anlamsızlık bireyin karşı karşıya kaldığında varoluşçu dinamik çatışmanın içeriğini oluşturan hayat gerçekleridir.(Yalom, 1999)
Psikoterapinin toplumun yalnızca küçük bir bölümüne ulaşabildiğine şüphe yoktur. Klinik psikologların psikoterapiyi merkezi uğraşları olarak ele almaları, toplumun yalnızca küçük bir bölümüne yardım edebilmeleri anlamına gelir. Fakat farklı alanlara odaklanmak, psikoloji bilgilerimizi insan problemleri ile ilgili olarak kullanabileceğimiz daha etkili yolları bulmamıza yardımcı olabilir.(Batıgün,Yılmaz,1999)

Tıbbi hastalıklara eşlik etmekte olan ruhsal sıkıntılar kişinin yataklı tedaviden etkili ve verimli bir biçimde yararlanmasına engel olduğu için hastanın mümkün olduğunca bekletilmeden görülmesi, en hızlı biçimde yararlanabileceği tekniklerin seçilmesi gerekmektedir. Çünkü bu hastaların ayaktan psikoterapi görmekte olan hastalar kadar zamanları hiçbir zaman olmamaktadır. Bu yüzden kullanılan teknikler mümkün olduğunca problem odaklı, güven vermeye, bilgilendirmeye ve desteklemeye yöneliktir. Çoğu psikoterapotik yaklaşımca kaçınılan “yönlendirme”ye ise zaman zaman başvurulabilmektedir. Görüşmeler sırasında hastanın, kaygılarını açığa vurmaya cesaretlendirilmesinin, yanı sıra, kullanmakta olduğu olumsuz başetme yöntemlerinin yerine olumlularını koyması sağlanmaktadır. Acil bir durum veya bir kriz söz konusu ise direkt olarak krize müdahale yöntemlerinin devreye sokulması gerekebilir. Tüm bunlardan anlaşılacağı gibi görüşmelerde yapılandırılmış veya zaman sınırlı gitmenin genel hastane hastaları açısından pek bir anlamı olamayacağı görülmektedir. Bu yüzden tek ve katı bir psikoterapotik süreci takip etmek yerine, eklektik bir yaklaşımla giderek tüm koşulları hastanın en fazla yararlanabileceği biçimde düzenlemenin oldukça önemli olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu hastalarla düzenli görüşmeler yoluyla giden seanslar yanı sıra bazen tek bir oturumluk psikoterapi uygulamalarının da yeterli ve etkili olabildiği görülmüştür. Ancak hangi yaklaşım kullanılırsa kullanılsın ilişkinin temelini umut aşılayıcı, daha sıcak, ilgili ve yakın bir tutumun benimsenmesi oluşturmalıdır.(Küçükbayır , )
 

HTML

Üst