Hiç psikiyatriste gitmedim. İhtiyaç duymadım. Belki de ihtiyacım vardı da ben farkında değildim.
Bir psikiyatriste ihtiyacım olup olmadığına nasıl karar verebilirim acaba? Psikiyatriste gitmemi gerektiren bir durum varsa, zaten sağlıklı düşünemiyorum demektir. Sağlıklı düşünemeyen birisi de nasıl sağlıklı bir karar verip, psikiyatriste gitmeyi akıl eder? (Bu düşünce her zaman kafamı meşgul eder. Sadece bu meşguliyet nedeniyle bir gün psikiyatriste gitmem gerekebilir.
Öyleyse, psikiyatriste gitmem gerektiğine birisinin karar vermesi gerekmekte. Bu birisi kim olacak? Arkadaş, eş-dost, akraba? Ama belki de benim psikiyatriste değil, bir dost, arkadaş sohbetine ihtiyacım var... Arkadaşım, dinlemek, sorunlarımı paylaşmak yerine işin kolayına kaçar, beni psikiyatriste sepetlemeye çalışırsa hadi?.. Yani... Borç istemeye gittiğimiz bir arkadaşımızın, "Bankadan tüketici kredisi alsana... Faizler çok hesaplı..." cinsinden bir şeyler söylemesi gibi bir durum.
Bunlar işin psikiyatriste gitmeden önceki safhası. Bir de bunun sonrası var.
Psikiyatriste gittim, karşısına oturdum...
"Anlat" diyecek. Filmlerde öyle oluyor ya.
Ne anlatacağım ki doktora?.. Ya da anlatmaya nereden başlayacağım?
"Geçen yılki depremden sonra tüm dengem bozuldu. Deprem olduğunda apartmanın bodrumunu ilaçlıyorduk. Her tarafı hamamböceği talamıştı. Evler, koridorlar, merdivenler... Vığıl vığıl!.. Ben de apartman yöneticisiyim. Herkes laf ediyordu... Özel bir ilaçlama firmasıyla anlaştım. Çağırdım adamları, girdik bodruma... Daha ilaçlamaya yeni başlıyorduk ki... Sallanmaya başladı her taraf, her taraftan. Apartman yıkılmadı ama, bodrumun kapısı sıkışmıştı. İçeride kaldık ilaçlamacı çocukla... Işıklar da sönmüş, her taraf karanlık olmuştu. Ayaklarımın üzerinde, paçalarımda, hatta bazen kafamda, boynumda hamam böceklerinin gezdiğini hissediyordum. Ne kadar uğraşsam da kurtulmak için fayda vermiyordu. Birini atıyordum öteki geliyordu. Bu durumda tam on saat kaldık bodrumda. O zamandan beri bende bi tik hasıl oldu. Sürekli... Üzerimde böcek kovalıyormuş gibi elimi, üzerimi çırpıyorum.
Ben bunları anlatırken belki de psikiyatristim "Dekoder kimde var acaba?.. Bu maçı da izleyemezsem çıldırırım. Her maç aynı dert!.. Verseler şunu normal kanallardan ölürler sanki. Parayı kıyıp bir dekoder mi alsam ne yapsam?.. " diye akşam televizyonun vereceği maçı düşünüyordur.
Belki de bir yakınlarının düğünü vardır akşam gitmeleri gereken. "Bu gereksiz aktiviteden nasıl yırtarım?" diye ince hesaplar yapıyordur.
Öyleyse... Görevi ve mesleği gereği beni dinleyip bana muhtelif bir şeyler söyleyecektir.
Ama... Ama... Görevi gereği dinleyince, beni dinlemiş olmaz ki! Olur mu acaba? Yani psikiyatristler hastalarını her koşulda dinleyebilir mi? Bilmem. Hiç psikiyatriste gitmedim ki. Psikiyatrist bir tanıdığım da yok.
Biz ayın meslekten arkadaşlarla bir araya geldiğimizde, işimizden, mesleksel sorunlarımızdan konuşuruz. Sanırım her meslekte vardır bu. O zaman... Psikiyatristlik de bir meslek olduğuna göre, onlar da işten, hastalıklardan, hastalardan söz ediyorlardır mutlaka.
Hadi bizden de bahsediyorlarsa birbirlerine. Neden bahsetmesinler ki!.. Ne ayrıcalığımız var bizim yani?.. Sorunlarımız bizim için çok büyük ve önemli olabilir ama onlar için her gün gelen sekiz-on (belki de daha fazla) hastadan biriyiz sadece. Üç kuruşluk maaşımızdan kıt kanaat tasarruf ederek aldığımız birkaç yüz doları bankaya yatırmaya gittiğimizde, bankodaki kızın bu paranın bizim için önemini anlamasının mümkün olmaması gibi bir şeydir belki de. Belki de değildir. Hiç bilmiyorum.
Psikiyatristler hastalarını yolda gördüklerinde "İşte bizim deli geliyor?" diye düşünüyorlar mıdır acaba? Mesela... Belki de... Arkadaşlarının biriyle yolda sinemaya giden bir psikiyatrist, karşıdan gelen hastasını görünce arkadaşının kolunu çekiştirip, "Şu karşıdan gelen adam var ya... Bak bak... Tikini görüyor musun? Geçen yıl ki depremde hamamböcekleriyle bodrumda kapalı kalmış. Yazık. Kafayı yemiş gariban. Bana üç aydır gelip gidiyor ama... Düzelmesi çok zor." gibi laflar ediyordur belki de.
Offff... Canım çok sıkılıyor. Eskiden meyhaneler rakıları ardı ardına devirip, kıyasıya sohbet eden gruplarla dolu olurdu. İlerleyen saatlerde bazen kavga ederler, bazen sarılıp birbirlerine salya sümük ağlarlar, bazen de şapur şupur öpüşürdü koca koca adamlar. Hiç birinin de psikiyatriste gitmek aklına gelmezdi. Herhalde o muhabbetle, kavgayla, salya sümük ağlamalarla, öpüşmelerle millet birbirini terapi uygulardı hiç farkında olmadan.
O zamanlar psikiyatristler var mıydı acaba? Belki o içenlerin arasında psikiyatristler de vardı da bizim haberimiz yoktu.
Psikiyatristler ne kadar şanslı. Kendi kendilerinin ruhsal sorunları olduğunda hemen farkına varıyorlardır. Başlıyorlardır kendilerine terapi uygulamaya... Konuşuyorlardır kendi kendilerine istedikleri kadar. Hiçbir gizli saklı olmadan korkusuz, kaygısız.
Ama bizim millet kendi kendine konuşana deli der.
Offf... Çok canım sıkılıyor.
Bi psikiyatriste mi gitsem n'apsam?..
Yok ama... En iyisi bi meyhaneye gidip küfelik olana kadar içmek. Belki de orada bir psikiyatriste rastlarım...
Kim bilir?
MUSTAFA ÖNCÜL
Bir psikiyatriste ihtiyacım olup olmadığına nasıl karar verebilirim acaba? Psikiyatriste gitmemi gerektiren bir durum varsa, zaten sağlıklı düşünemiyorum demektir. Sağlıklı düşünemeyen birisi de nasıl sağlıklı bir karar verip, psikiyatriste gitmeyi akıl eder? (Bu düşünce her zaman kafamı meşgul eder. Sadece bu meşguliyet nedeniyle bir gün psikiyatriste gitmem gerekebilir.
Öyleyse, psikiyatriste gitmem gerektiğine birisinin karar vermesi gerekmekte. Bu birisi kim olacak? Arkadaş, eş-dost, akraba? Ama belki de benim psikiyatriste değil, bir dost, arkadaş sohbetine ihtiyacım var... Arkadaşım, dinlemek, sorunlarımı paylaşmak yerine işin kolayına kaçar, beni psikiyatriste sepetlemeye çalışırsa hadi?.. Yani... Borç istemeye gittiğimiz bir arkadaşımızın, "Bankadan tüketici kredisi alsana... Faizler çok hesaplı..." cinsinden bir şeyler söylemesi gibi bir durum.
Bunlar işin psikiyatriste gitmeden önceki safhası. Bir de bunun sonrası var.
Psikiyatriste gittim, karşısına oturdum...
"Anlat" diyecek. Filmlerde öyle oluyor ya.
Ne anlatacağım ki doktora?.. Ya da anlatmaya nereden başlayacağım?
"Geçen yılki depremden sonra tüm dengem bozuldu. Deprem olduğunda apartmanın bodrumunu ilaçlıyorduk. Her tarafı hamamböceği talamıştı. Evler, koridorlar, merdivenler... Vığıl vığıl!.. Ben de apartman yöneticisiyim. Herkes laf ediyordu... Özel bir ilaçlama firmasıyla anlaştım. Çağırdım adamları, girdik bodruma... Daha ilaçlamaya yeni başlıyorduk ki... Sallanmaya başladı her taraf, her taraftan. Apartman yıkılmadı ama, bodrumun kapısı sıkışmıştı. İçeride kaldık ilaçlamacı çocukla... Işıklar da sönmüş, her taraf karanlık olmuştu. Ayaklarımın üzerinde, paçalarımda, hatta bazen kafamda, boynumda hamam böceklerinin gezdiğini hissediyordum. Ne kadar uğraşsam da kurtulmak için fayda vermiyordu. Birini atıyordum öteki geliyordu. Bu durumda tam on saat kaldık bodrumda. O zamandan beri bende bi tik hasıl oldu. Sürekli... Üzerimde böcek kovalıyormuş gibi elimi, üzerimi çırpıyorum.
Ben bunları anlatırken belki de psikiyatristim "Dekoder kimde var acaba?.. Bu maçı da izleyemezsem çıldırırım. Her maç aynı dert!.. Verseler şunu normal kanallardan ölürler sanki. Parayı kıyıp bir dekoder mi alsam ne yapsam?.. " diye akşam televizyonun vereceği maçı düşünüyordur.
Belki de bir yakınlarının düğünü vardır akşam gitmeleri gereken. "Bu gereksiz aktiviteden nasıl yırtarım?" diye ince hesaplar yapıyordur.
Öyleyse... Görevi ve mesleği gereği beni dinleyip bana muhtelif bir şeyler söyleyecektir.
Ama... Ama... Görevi gereği dinleyince, beni dinlemiş olmaz ki! Olur mu acaba? Yani psikiyatristler hastalarını her koşulda dinleyebilir mi? Bilmem. Hiç psikiyatriste gitmedim ki. Psikiyatrist bir tanıdığım da yok.
Biz ayın meslekten arkadaşlarla bir araya geldiğimizde, işimizden, mesleksel sorunlarımızdan konuşuruz. Sanırım her meslekte vardır bu. O zaman... Psikiyatristlik de bir meslek olduğuna göre, onlar da işten, hastalıklardan, hastalardan söz ediyorlardır mutlaka.
Hadi bizden de bahsediyorlarsa birbirlerine. Neden bahsetmesinler ki!.. Ne ayrıcalığımız var bizim yani?.. Sorunlarımız bizim için çok büyük ve önemli olabilir ama onlar için her gün gelen sekiz-on (belki de daha fazla) hastadan biriyiz sadece. Üç kuruşluk maaşımızdan kıt kanaat tasarruf ederek aldığımız birkaç yüz doları bankaya yatırmaya gittiğimizde, bankodaki kızın bu paranın bizim için önemini anlamasının mümkün olmaması gibi bir şeydir belki de. Belki de değildir. Hiç bilmiyorum.
Psikiyatristler hastalarını yolda gördüklerinde "İşte bizim deli geliyor?" diye düşünüyorlar mıdır acaba? Mesela... Belki de... Arkadaşlarının biriyle yolda sinemaya giden bir psikiyatrist, karşıdan gelen hastasını görünce arkadaşının kolunu çekiştirip, "Şu karşıdan gelen adam var ya... Bak bak... Tikini görüyor musun? Geçen yıl ki depremde hamamböcekleriyle bodrumda kapalı kalmış. Yazık. Kafayı yemiş gariban. Bana üç aydır gelip gidiyor ama... Düzelmesi çok zor." gibi laflar ediyordur belki de.
Offff... Canım çok sıkılıyor. Eskiden meyhaneler rakıları ardı ardına devirip, kıyasıya sohbet eden gruplarla dolu olurdu. İlerleyen saatlerde bazen kavga ederler, bazen sarılıp birbirlerine salya sümük ağlarlar, bazen de şapur şupur öpüşürdü koca koca adamlar. Hiç birinin de psikiyatriste gitmek aklına gelmezdi. Herhalde o muhabbetle, kavgayla, salya sümük ağlamalarla, öpüşmelerle millet birbirini terapi uygulardı hiç farkında olmadan.
O zamanlar psikiyatristler var mıydı acaba? Belki o içenlerin arasında psikiyatristler de vardı da bizim haberimiz yoktu.
Psikiyatristler ne kadar şanslı. Kendi kendilerinin ruhsal sorunları olduğunda hemen farkına varıyorlardır. Başlıyorlardır kendilerine terapi uygulamaya... Konuşuyorlardır kendi kendilerine istedikleri kadar. Hiçbir gizli saklı olmadan korkusuz, kaygısız.
Ama bizim millet kendi kendine konuşana deli der.
Offf... Çok canım sıkılıyor.
Bi psikiyatriste mi gitsem n'apsam?..
Yok ama... En iyisi bi meyhaneye gidip küfelik olana kadar içmek. Belki de orada bir psikiyatriste rastlarım...
Kim bilir?
MUSTAFA ÖNCÜL