biosx
New member
POSTAL-CÜPPE-CHP KARDEŞLİĞİ
Hür ve demokratik bir süreç sonrasında, yüzde 47 oy alarak demokratik meşruiyetini sandıkta tescilletmiş olan iktidarın, yargı reformu ve Anayasa değişiklik çabaları, hem yargı bürokrasisinin hem de siyasi muhalefetin sert söylemleriyle karşılaştı. AK Parti iktidarının, yargı bağımsızlığı ve daha demokratik düzen vaadiyle ilan ettiği yargı reformu ve Anayasa değişikliği tekliflerine itiraz edenlerin kullandıkları söylemlerle eylemleri ise evlere şenlik.
Önce yüksek yargı bürokrasiyle başlayalım…
Hani şu cumhuriyetin tek sahibi olduğunu sanan ve tek parti diktatörlüğü özlemiyle yanıp tutuşan ve iktidara gelmesinin tek seçeneği olarak yine tek parti diktatörlüğünü gören elit bir zümreyle postal oligarşisinin vesayetindeki yargı bürokrasisinden…
Bu kesimin, yani yürksek yargının, yargı bağımsızlığından ne anladığını Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker açıkladı.
Demokratik hukuk devleti ilkelerine ihanet eden, tarihe kara bir leke olarak geçecek cümlelerle üstelik.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, meşruiyetini kaybetmiş ve YARgısal süreci SAVsaklama misyonu üslenmiş YARSAV’ın düzenlediği panelde, “yapılmak istenilen düzenlemelerle yürütme, yargıyı daha da kuşatma altına almak istemektedir. …Yargının demokratik meşruiyeti, halk oyuyla kabul edilen Anayasa ile zaten sağlanmış bulunmaktadır" buyurmuş.
Dünyada, askeri darbelerin dikte ettiği ve sandık başlarında neredeyse dipçik zoruyla ‘evet’ oyu kullandırtılarak kabul edildiği hala hafızalarda olan bir Anayasa’yı “demokratik meşruiyet” tanımına oturtan bir yargı zihniyetinin başka türü de yok sanırım.
İşin aslı, cuntacı konseyin “parlamentoyu işgali” sırasında, apoletli cüppelerini sırtına geçirip, konsey üyeleri önünde esas duruşa geçmiş bir gelenekten, farklı bir yaklaşım da beklenemezdi.
Milletin kendisine yönelik kirli planları uygulama şüphesiyle, hakkında yargı süreci işlemeye başlamış bir savcıyı da içselleştiren bu zihniyet, olsa olsa postal ve cüppe kardeşliğinin bir yansımasıdır.
Yine askeri darbeyle dikte edilmiş bir Anayasa’yı, halk oyu ile kabul edilmiş diye tanımlayıp “demokratik meşruiyet” zemininde göstermek, bu kardeşliğin söylemi sayılabilir.
Gelelim siyasi muhalefete…
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin Malatya il kongresinde, AK Parti’nin yargı reformu ve Anayasa değişiklik teklifine yönelik eleştrilerini sıralarken, kendilerinin yargıya bakışını da ortaya koyuyordu aslında.
Deniz Baykal, iktidarın bu reform çabalarının altında, gelecekte iktidardan düşünce kendini koruyup kollayacak bir yargı ve Anayasal düzen yaratma çabası olduğunu iddia ediyordu.
Fakat yargının bugünkü halini anlatıyordu özetle.
Yargı bürokrasisini tekeline almış CHP zihniyetinin yargıdaki yansımasını tanımlıyordu alenen.
Yargının şimdiye kadar her fırsatta ifade ettiğim ideolojik referansını işaret ediyordu.
Ve yaramaz çocuk misali, oyuncağı elinden alınmışçasına feryat figan ediyordu.
Yargı bağımsızlığı deyince, yasama ve yürütmeyi kuşatma altına almış bir yapı anlayan Baykal, postal ve cüppe kardeşliğinin öteki ayağı olarak isyan ediyordu.
Parlamentonun, CHP tarafından beğenilmeyen tüm yasama faaliyetlerini kuşatan ve CHP’nin tüm başvurularıyla, çıkarılan yasaları iptal eden yargı bürokrasisi, Bayal için cansimidiydi oysa.
Parlamenter muhalefet deyince, asker ve yargıyla sürdürülecek dirsek temasını anlayan bir siyasi yapı için, gerçek anlamda yargı bağımsızlığı ve demokratik hukukun yerleşik hale gelmesi tehdit sayılıyor doğal olarak.
Baksanıza, yargıyı kendi vesayeti altına almaya öyle alışmış ki, yandaşlarının yargı sürecinde şüpheli ya da sanık konumuna düşmesiyle, soruşturma evresinin gizli tanıklarını ayartmadan tutun gizliliklerini açığa çıkarmaya kadar her türlü hırçınlığı sergiliyorlar.
2008 yılı Temmuz-Ağustos aylarıyla 2009 yılı Şubat-Mart aylarında Ergenekon soruşturma ve davasını ters yüz etmeyi amaçlayan ve bizzat tanık olduğum benzer bir filmi şimdi, onun bir uzantısı sayılan Erzincan-Erzurum hattında izliyoruz.
Bu filmin adına da yargı bağımsızlığı diyorlar.
Demek ki yargı sadece CHP’ye, ordu içerisinde yuvalanmış cuntacılara ve yargı bürokrasisindeki postal yalayıcılara hizmet ettiğinde bağımsız sayılıyormuş.
Hasan “PAŞAM” siz de bunu demek istemiştiniz değil mi?
Ne buyurdunuz?
Hür ve demokratik bir süreç sonrasında, yüzde 47 oy alarak demokratik meşruiyetini sandıkta tescilletmiş olan iktidarın, yargı reformu ve Anayasa değişiklik çabaları, hem yargı bürokrasisinin hem de siyasi muhalefetin sert söylemleriyle karşılaştı. AK Parti iktidarının, yargı bağımsızlığı ve daha demokratik düzen vaadiyle ilan ettiği yargı reformu ve Anayasa değişikliği tekliflerine itiraz edenlerin kullandıkları söylemlerle eylemleri ise evlere şenlik.
Önce yüksek yargı bürokrasiyle başlayalım…
Hani şu cumhuriyetin tek sahibi olduğunu sanan ve tek parti diktatörlüğü özlemiyle yanıp tutuşan ve iktidara gelmesinin tek seçeneği olarak yine tek parti diktatörlüğünü gören elit bir zümreyle postal oligarşisinin vesayetindeki yargı bürokrasisinden…
Bu kesimin, yani yürksek yargının, yargı bağımsızlığından ne anladığını Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker açıkladı.
Demokratik hukuk devleti ilkelerine ihanet eden, tarihe kara bir leke olarak geçecek cümlelerle üstelik.
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, meşruiyetini kaybetmiş ve YARgısal süreci SAVsaklama misyonu üslenmiş YARSAV’ın düzenlediği panelde, “yapılmak istenilen düzenlemelerle yürütme, yargıyı daha da kuşatma altına almak istemektedir. …Yargının demokratik meşruiyeti, halk oyuyla kabul edilen Anayasa ile zaten sağlanmış bulunmaktadır" buyurmuş.
Dünyada, askeri darbelerin dikte ettiği ve sandık başlarında neredeyse dipçik zoruyla ‘evet’ oyu kullandırtılarak kabul edildiği hala hafızalarda olan bir Anayasa’yı “demokratik meşruiyet” tanımına oturtan bir yargı zihniyetinin başka türü de yok sanırım.
İşin aslı, cuntacı konseyin “parlamentoyu işgali” sırasında, apoletli cüppelerini sırtına geçirip, konsey üyeleri önünde esas duruşa geçmiş bir gelenekten, farklı bir yaklaşım da beklenemezdi.
Milletin kendisine yönelik kirli planları uygulama şüphesiyle, hakkında yargı süreci işlemeye başlamış bir savcıyı da içselleştiren bu zihniyet, olsa olsa postal ve cüppe kardeşliğinin bir yansımasıdır.
Yine askeri darbeyle dikte edilmiş bir Anayasa’yı, halk oyu ile kabul edilmiş diye tanımlayıp “demokratik meşruiyet” zemininde göstermek, bu kardeşliğin söylemi sayılabilir.
Gelelim siyasi muhalefete…
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin Malatya il kongresinde, AK Parti’nin yargı reformu ve Anayasa değişiklik teklifine yönelik eleştrilerini sıralarken, kendilerinin yargıya bakışını da ortaya koyuyordu aslında.
Deniz Baykal, iktidarın bu reform çabalarının altında, gelecekte iktidardan düşünce kendini koruyup kollayacak bir yargı ve Anayasal düzen yaratma çabası olduğunu iddia ediyordu.
Fakat yargının bugünkü halini anlatıyordu özetle.
Yargı bürokrasisini tekeline almış CHP zihniyetinin yargıdaki yansımasını tanımlıyordu alenen.
Yargının şimdiye kadar her fırsatta ifade ettiğim ideolojik referansını işaret ediyordu.
Ve yaramaz çocuk misali, oyuncağı elinden alınmışçasına feryat figan ediyordu.
Yargı bağımsızlığı deyince, yasama ve yürütmeyi kuşatma altına almış bir yapı anlayan Baykal, postal ve cüppe kardeşliğinin öteki ayağı olarak isyan ediyordu.
Parlamentonun, CHP tarafından beğenilmeyen tüm yasama faaliyetlerini kuşatan ve CHP’nin tüm başvurularıyla, çıkarılan yasaları iptal eden yargı bürokrasisi, Bayal için cansimidiydi oysa.
Parlamenter muhalefet deyince, asker ve yargıyla sürdürülecek dirsek temasını anlayan bir siyasi yapı için, gerçek anlamda yargı bağımsızlığı ve demokratik hukukun yerleşik hale gelmesi tehdit sayılıyor doğal olarak.
Baksanıza, yargıyı kendi vesayeti altına almaya öyle alışmış ki, yandaşlarının yargı sürecinde şüpheli ya da sanık konumuna düşmesiyle, soruşturma evresinin gizli tanıklarını ayartmadan tutun gizliliklerini açığa çıkarmaya kadar her türlü hırçınlığı sergiliyorlar.
2008 yılı Temmuz-Ağustos aylarıyla 2009 yılı Şubat-Mart aylarında Ergenekon soruşturma ve davasını ters yüz etmeyi amaçlayan ve bizzat tanık olduğum benzer bir filmi şimdi, onun bir uzantısı sayılan Erzincan-Erzurum hattında izliyoruz.
Bu filmin adına da yargı bağımsızlığı diyorlar.
Demek ki yargı sadece CHP’ye, ordu içerisinde yuvalanmış cuntacılara ve yargı bürokrasisindeki postal yalayıcılara hizmet ettiğinde bağımsız sayılıyormuş.
Hasan “PAŞAM” siz de bunu demek istemiştiniz değil mi?
Ne buyurdunuz?
kaynak