İηvictus
Banned
- Katılım
- 2 Haz 2007
- Mesajlar
- 3,529
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Pokerin ülkemizin başına açtığı bela
OSMAN ÖZSOY
Belki şaşıracaksınız ama birkaç aydır ülkece yaşadığımız sıkıntıların temelinde poker oyunu olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim.
Kısaca anlatayım, şöyle…
Geçtiğimiz yılın nisan ayıydı. Çankaya seçimine yaklaşık bir yıl vardı ve ortalık gayet sakin görünüyordu. Tek parti iktidarının istikrar şemsiye altında her şey yolunda gibiydi. Fakat Atatürk’ün seçildiği dönem de dâhil her Çankaya seçimini sancılı atlatan ülkemiz için çok hayra alamet değildi bu tablo. Ülkede işlerin rast gitmesinden rahatsız olan fesat ocakları bir yerlerde muhakkak bir şeylerin hazırlığı içinde olmalıydı.
Kumar kâğıdının hiçbir türüne şimdiye kadar elim değmedi. Fakat ülkemizde iktidar mücadelesi ‘ya tutarsa’ anlayışıyla hep siyasi kumar şeklinde oynanıyordu. Siyasi kumarbaz çoktu ama kaybedilen oyunların faturası hep millete kesiliyordu. Bir gün üşenmedim ve internetten tüm kumar oyunlarının kurallarını indirdim. Ülkenin içinden geçtiği tablonun hangi oyunla daha çok ilişkili olduğunu karşılaştırdım. Amacım stratejik refleks analizi yapmaktı. Çünkü soysal alışkanlıklar davranışları da etkiliyordu. Karşıma poker çıktı.
Ardından ülkede her şeyin sütliman olduğu 2006 yılının 25 Nisanında gazetedeki köşemde konuyu irdeleyen bir yazı kaleme aldım. Aşağıdaki paragraf o yazıdan:
Masa devrilir mi?
“Bugüne kadar iktidarla muhalefet ya da hükümetle diğer kurumlar arasında yaşanan tüm gerginlikleri unutun. Yakında herkes tüm kartlarını açacak. Poker oyununda bir kural vardır. Eğer rakibinizin elinde 4 as varsa ve siz de oyunu kaybetmeyi içinize sindiremiyorsanız, masayı devirmekten başka çare yoktur. AKP 3,5 yıllık iktidarı döneminde ortaya koyduğu performansla, olası seçimlere elinde 4 as olduğu halde girmek üzere. Kaybetmeyi içine sindiremeyen siyaset içi ve dışı kurumlar, masayı devirmeyi ya da kartları yere çarpmayı göze alabilirler. Tablo çok hızlı tersine dönebilir” yazdım.
Yazının ardından bir e-posta gönderen okuyucumuz, blöf yapmak da pokerin vazgeçilmezlerinden biridir yazmış. Demek ki ben bunu atlamışım. (Mesela bilemiyoruz artık hangi blöf DYP ve Anavatan milletvekillerini Çankaya oylamasında Meclise girmekten alıkoydu. Bir gün açıklarlarsa biz de öğrenmiş oluruz.)
Ve kumar (iktidar mücadelesi) başlıyor…
Neyse biz konumuza dönelim.
Yazının üzerinden çok geçmeden menfur Danıştay saldırısı gerçekleşti. Bu saldırı bugünlere kadar uzanan huzursuzluğun ve uğursuzluğun bir bakıma miladı oldu. Ortalık bir daha sükûnete ermedi. Saldırgan yakalanmasaydı olayın seyri çok farklı cereyan eder, Ankara’da dengeler çok farklı kurulurdu.
Ben bizim yazı unutulup gitmiştir diye düşünürken, Danıştay saldırısının hemen ardından gazeteci Ünal Tanık Haber7.com’da: “Türkiye, Danıştay cinayetine adım adım hazırlandı. Osman Özsoy’un tespitleri doğru çıktı ve birileri “rakibin elinde 4 as olduğunu görünce masayı devirmek istedi” yazdı. (26 Mayıs 2006)
(http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=134453)
Benzerliğe bak…
Dikkatinizi çekerim bu süreç hala bitmedi. AKP Hükümetinin en büyük yanlışı sayısal çoğunluğu her şey sanması oldu. İktidar oyununun nasıl oynandığını algılamakta zorlandı. Hâlbuki iktidar kavgası en gelişmiş demokrasilerde bile sadece sandıkta yaşanmamaktadır. Mesela küresel baskı gruplarının çıkarları nedeniyle Bush’un ABD’ye başkan olması gerekiyordu. Seçimi rakibi Al Gore kazanmasına rağmen karışık ilişkiler yumağının ardından mahkeme kararıyla Bush başkan ilan edildi. (Bilmem bu olay size tanıdık geldi mi? Hani bazı ülkelerde yüksek mahkemeler cumhurbaşkanlığı konusunda karar veriyorlar ya, o bakımdan.)
Seçtirmezler…
Şu işe bak, tam 2 yıl önce (14 Haziran 2005) şunu yazmışız:
“Kişisel kanaatim şudur: Çankaya Köşkü’nün herhangi bir nedenle zamanından önce boşalması durumu hariç, Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanını bu Meclis değil, bir sonraki Meclis seçecektir.”
Nitekim birçok yazımızda AKP’nin sayısal çoğunluğu altındaki mevcut Meclis’e cumhurbaşkanı seçtirmeyeceklerini defaatle yazmışız. Mesele seçtirmek istemeyenlerin ne yaptığı değil, buna karşı yapılacak hamlenin ne olması gerektiğiydi. AKP’nin bu konuda stratejik hazırlığı olmadığı anlaşıldı. Nitekim dün Başbakan, “cumhurbaşkanının nasıl seçileceği konusunda hala belirsizlik var” demek suretiyle, işin bir bakıma kontrolden çıktığını ifade etti.
Teröristler içimizde…
Her yazarın olduğu gibi bendenizin de eski yazılarına göndermede bulunma ihtiyacı insanı mahcup ediyor. Ama her yazı tarihe bir not düşmek olduğuna göre bazen hatırlatmak elzem oluyor.
1.5 yıl önce yayınlanan “Terörist dağdan indi bağı zorluyor” başlıklı yazıda Hükümete tarihi bir uyarıda bulunmuş de demişiz ki; “Hükümet ne yapıyor? Şu kritik süreçte hükümetin konuya yaklaşımını daha fazla eleştirerek, ciddi bir zafiyet görüntüsü varmış havası yaratmak istemem. Fakat bir nokta çok önemli… Hükümet hadiseleri kontrol edemezse ve iş çığırından çıkıyor görüntüsü oluşursa, Ankara'da hava değişecektir. Birçok konuda olumlu işlere imza atan hükümet, hiç ummadığı noktadan sarsılabilir. Şimdilik sadece gidişatın iyi olmadığını ifade etmekle yetineyim. Ülkenin dağına da, bağına da, sokağına da sahip çıkılmalıdır. Devlet idaresi zafiyet kaldırmaz.” (30 Mart 2006)
Yazımızı, 2,5 sene önce kaleme aldığımız “Pusu siyaseti” başlıklı bir başka yazıdan bir paragrafla sonlandıralım ve ardından bir soruyla bitirelim:
“Irak Savaşı'nın yaklaştığı günlerde bu işe sıcak bakmayan dönemin başbakanı Bülent Ecevit'i hastane odalarında tecrit edenler ve yatağa mahkûm edenler (hemen ardından da siyaset mühendisliğiyle ortalığı allak bullak edenler), Ortadoğu'da İran odaklı yeni hareketlenmelerin yaşandığı şu günlerde Türkiye'ye bir rol, AKP'ye de bir iyilik düşünmemeleri beklenemez. Gidişatın o istikamette olduğuna dair çok sayıda belirti var. Bakalım pusu siyaseti bu kez nasıl işleyecek? İçeride kimler taşeronluk üstlenecek göreceğiz.” (22 Şubat 2005)
Sahi, taşeron rolünü bugünlerde kimler oynuyor acaba? Şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapanlar, TSK ile Hükümetin arasına fitne ekenler kimler?
Bir gazeteci arkadaş, “Askerler şehit oluyor, subaylar nerde” yazdıktan sonra, “al sana subay” dercesine bir yarbayımızın ve binbaşımızın hemen ertesinde şehit edilmesi sahiden tesadüf mü?
Teröristi sadece dağdaki çapulcudan ibaret saymak mümkün mü?
Sahi neler oluyor bilen var mı?
Sırada hangi hamle var dersiniz?
(Bir durum tespiti yapan bu yazı moralinizi bozmasın, ülkemizin geleceği çok aydınlık)
--------------------------------------------------------------------------------
OSMAN ÖZSOY
Belki şaşıracaksınız ama birkaç aydır ülkece yaşadığımız sıkıntıların temelinde poker oyunu olduğunu biliyor muydunuz? Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim.
Kısaca anlatayım, şöyle…
Geçtiğimiz yılın nisan ayıydı. Çankaya seçimine yaklaşık bir yıl vardı ve ortalık gayet sakin görünüyordu. Tek parti iktidarının istikrar şemsiye altında her şey yolunda gibiydi. Fakat Atatürk’ün seçildiği dönem de dâhil her Çankaya seçimini sancılı atlatan ülkemiz için çok hayra alamet değildi bu tablo. Ülkede işlerin rast gitmesinden rahatsız olan fesat ocakları bir yerlerde muhakkak bir şeylerin hazırlığı içinde olmalıydı.
Kumar kâğıdının hiçbir türüne şimdiye kadar elim değmedi. Fakat ülkemizde iktidar mücadelesi ‘ya tutarsa’ anlayışıyla hep siyasi kumar şeklinde oynanıyordu. Siyasi kumarbaz çoktu ama kaybedilen oyunların faturası hep millete kesiliyordu. Bir gün üşenmedim ve internetten tüm kumar oyunlarının kurallarını indirdim. Ülkenin içinden geçtiği tablonun hangi oyunla daha çok ilişkili olduğunu karşılaştırdım. Amacım stratejik refleks analizi yapmaktı. Çünkü soysal alışkanlıklar davranışları da etkiliyordu. Karşıma poker çıktı.
Ardından ülkede her şeyin sütliman olduğu 2006 yılının 25 Nisanında gazetedeki köşemde konuyu irdeleyen bir yazı kaleme aldım. Aşağıdaki paragraf o yazıdan:
Masa devrilir mi?
“Bugüne kadar iktidarla muhalefet ya da hükümetle diğer kurumlar arasında yaşanan tüm gerginlikleri unutun. Yakında herkes tüm kartlarını açacak. Poker oyununda bir kural vardır. Eğer rakibinizin elinde 4 as varsa ve siz de oyunu kaybetmeyi içinize sindiremiyorsanız, masayı devirmekten başka çare yoktur. AKP 3,5 yıllık iktidarı döneminde ortaya koyduğu performansla, olası seçimlere elinde 4 as olduğu halde girmek üzere. Kaybetmeyi içine sindiremeyen siyaset içi ve dışı kurumlar, masayı devirmeyi ya da kartları yere çarpmayı göze alabilirler. Tablo çok hızlı tersine dönebilir” yazdım.
Yazının ardından bir e-posta gönderen okuyucumuz, blöf yapmak da pokerin vazgeçilmezlerinden biridir yazmış. Demek ki ben bunu atlamışım. (Mesela bilemiyoruz artık hangi blöf DYP ve Anavatan milletvekillerini Çankaya oylamasında Meclise girmekten alıkoydu. Bir gün açıklarlarsa biz de öğrenmiş oluruz.)
Ve kumar (iktidar mücadelesi) başlıyor…
Neyse biz konumuza dönelim.
Yazının üzerinden çok geçmeden menfur Danıştay saldırısı gerçekleşti. Bu saldırı bugünlere kadar uzanan huzursuzluğun ve uğursuzluğun bir bakıma miladı oldu. Ortalık bir daha sükûnete ermedi. Saldırgan yakalanmasaydı olayın seyri çok farklı cereyan eder, Ankara’da dengeler çok farklı kurulurdu.
Ben bizim yazı unutulup gitmiştir diye düşünürken, Danıştay saldırısının hemen ardından gazeteci Ünal Tanık Haber7.com’da: “Türkiye, Danıştay cinayetine adım adım hazırlandı. Osman Özsoy’un tespitleri doğru çıktı ve birileri “rakibin elinde 4 as olduğunu görünce masayı devirmek istedi” yazdı. (26 Mayıs 2006)
(http://www.haber7.com/artikel.php?artikel_id=134453)
Benzerliğe bak…
Dikkatinizi çekerim bu süreç hala bitmedi. AKP Hükümetinin en büyük yanlışı sayısal çoğunluğu her şey sanması oldu. İktidar oyununun nasıl oynandığını algılamakta zorlandı. Hâlbuki iktidar kavgası en gelişmiş demokrasilerde bile sadece sandıkta yaşanmamaktadır. Mesela küresel baskı gruplarının çıkarları nedeniyle Bush’un ABD’ye başkan olması gerekiyordu. Seçimi rakibi Al Gore kazanmasına rağmen karışık ilişkiler yumağının ardından mahkeme kararıyla Bush başkan ilan edildi. (Bilmem bu olay size tanıdık geldi mi? Hani bazı ülkelerde yüksek mahkemeler cumhurbaşkanlığı konusunda karar veriyorlar ya, o bakımdan.)
Seçtirmezler…
Şu işe bak, tam 2 yıl önce (14 Haziran 2005) şunu yazmışız:
“Kişisel kanaatim şudur: Çankaya Köşkü’nün herhangi bir nedenle zamanından önce boşalması durumu hariç, Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanını bu Meclis değil, bir sonraki Meclis seçecektir.”
Nitekim birçok yazımızda AKP’nin sayısal çoğunluğu altındaki mevcut Meclis’e cumhurbaşkanı seçtirmeyeceklerini defaatle yazmışız. Mesele seçtirmek istemeyenlerin ne yaptığı değil, buna karşı yapılacak hamlenin ne olması gerektiğiydi. AKP’nin bu konuda stratejik hazırlığı olmadığı anlaşıldı. Nitekim dün Başbakan, “cumhurbaşkanının nasıl seçileceği konusunda hala belirsizlik var” demek suretiyle, işin bir bakıma kontrolden çıktığını ifade etti.
Teröristler içimizde…
Her yazarın olduğu gibi bendenizin de eski yazılarına göndermede bulunma ihtiyacı insanı mahcup ediyor. Ama her yazı tarihe bir not düşmek olduğuna göre bazen hatırlatmak elzem oluyor.
1.5 yıl önce yayınlanan “Terörist dağdan indi bağı zorluyor” başlıklı yazıda Hükümete tarihi bir uyarıda bulunmuş de demişiz ki; “Hükümet ne yapıyor? Şu kritik süreçte hükümetin konuya yaklaşımını daha fazla eleştirerek, ciddi bir zafiyet görüntüsü varmış havası yaratmak istemem. Fakat bir nokta çok önemli… Hükümet hadiseleri kontrol edemezse ve iş çığırından çıkıyor görüntüsü oluşursa, Ankara'da hava değişecektir. Birçok konuda olumlu işlere imza atan hükümet, hiç ummadığı noktadan sarsılabilir. Şimdilik sadece gidişatın iyi olmadığını ifade etmekle yetineyim. Ülkenin dağına da, bağına da, sokağına da sahip çıkılmalıdır. Devlet idaresi zafiyet kaldırmaz.” (30 Mart 2006)
Yazımızı, 2,5 sene önce kaleme aldığımız “Pusu siyaseti” başlıklı bir başka yazıdan bir paragrafla sonlandıralım ve ardından bir soruyla bitirelim:
“Irak Savaşı'nın yaklaştığı günlerde bu işe sıcak bakmayan dönemin başbakanı Bülent Ecevit'i hastane odalarında tecrit edenler ve yatağa mahkûm edenler (hemen ardından da siyaset mühendisliğiyle ortalığı allak bullak edenler), Ortadoğu'da İran odaklı yeni hareketlenmelerin yaşandığı şu günlerde Türkiye'ye bir rol, AKP'ye de bir iyilik düşünmemeleri beklenemez. Gidişatın o istikamette olduğuna dair çok sayıda belirti var. Bakalım pusu siyaseti bu kez nasıl işleyecek? İçeride kimler taşeronluk üstlenecek göreceğiz.” (22 Şubat 2005)
Sahi, taşeron rolünü bugünlerde kimler oynuyor acaba? Şehit cenazeleri üzerinden siyaset yapanlar, TSK ile Hükümetin arasına fitne ekenler kimler?
Bir gazeteci arkadaş, “Askerler şehit oluyor, subaylar nerde” yazdıktan sonra, “al sana subay” dercesine bir yarbayımızın ve binbaşımızın hemen ertesinde şehit edilmesi sahiden tesadüf mü?
Teröristi sadece dağdaki çapulcudan ibaret saymak mümkün mü?
Sahi neler oluyor bilen var mı?
Sırada hangi hamle var dersiniz?
(Bir durum tespiti yapan bu yazı moralinizi bozmasın, ülkemizin geleceği çok aydınlık)
--------------------------------------------------------------------------------