Peygamberler de hata yapabilir ama vahiy onu düzeltir

MARCUSX

New member
Katılım
19 Ocak 2008
Mesajlar
2,051
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kaf Dağının Ardı
Peygamberler de hata yapabilir ama vahiy onu düzeltir

Bir dergide beni eleştiren bir yazı yayınlamış. Yazının sahibi mealimi tenkit ediyor: “Yeni Ufuklar Yayınevi’nin yayınladığı ‘Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meali’ isimli kitap, Enbiya Suresi 87’nci ayetine şu şekilde anlam vermektedir: Zünnun’u (balık karnına girmiş olan Yunus ibn Matta’yı) da an, zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihayet karanlıklar içinde (kalıp), ‘Senden başka tanrı yoktur. Senin şanın yücedir, ben zalimlerden oldum’ diye yalvardı.”

Şimdi biraz düşünelim: Bir peygamberin Allah’ın kendisine güç yetiremeyeceğini düşünmesi mümkün mü? Elbette değil. Soralım bu kişiye: Neden peygamberin böyle düşünmesi mümkün değilmiş? Ayet senin söyeldiğin anlamı taşımıyor. Ya Arapça bilmiyorsun yahut kasten çarpıtıyorsun. Az da olsa Arapça bilen, ayetin böyle olmadığını bilir. Ayeti çarpıtan, anlamayan ben değilim, bu yazının sahibidir. Kur’ân, vahiy dışında peygamberle diğer insanlar arasında fark görmez. Peygamber de hata yapabilir ama vahiy onu düzeltir. Peygamberlerin masumiyeti sadece vahiyle ilgilidir. Bunun dışında Peygamberin de diğer insanlar gibi olduğu vurgulanır.

“Üzerimde bir günah var”

“Ben de sizin gibi bir insanım. Sadece bana vahyolunuyor.” Peygamberler de hata yapabilir. Nitekim peygamberlerin ilki kabul edilen Hz. Adem, kendisine yasaklanan meyveden yemesi yüzünden cennetten kovulmuş. Yunus görevlendirildiği elçiliği bırakıp kaçmış, bu yüzden denize atılmakla cezalandırılmış. Musa bir Mısırlıyı öldürmüş ve bu yaptığının günah olduğunu da belirtmiştir: “Hem benim üzerimde onlara karşı işlediğim bir günah da var (onlardan bir adam öldürmüştüm). Onların beni öldürmelerinden korkuyorum” (Şuara: 14). Hâlâ “Peygamberin şöyle düşünmesi böyle düşünmesi mümkün mü?” demenin anlamı var mı? Hz. Peygamber’in de zaman zaman ayak sürçmeleri olmuş, vahiy onu düzeltmiş ve yüce Allah, belki Peygamberinin gönlünden geçmiş olan yanlış düşünceleri de affetmiş, silmiştir.

“Biz senin bunalan göğsünü açmadık mı?”

Zeynep olayında Peygamber’in içinde tuttuğu bir şeyi insanlara söylemekten çekindiği, oysa insanlardan değil Allah’tan çekinmesi gerektiği Peygamber’e sitem şeklinde anlatılır: “Eşini yanında tut, Allah’tan kork diyordun fakat Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde gizliyordun, insanlardan çekiniyordun. Oysa asıl çekinmene lâyık olan Allah idi” (Ahzab: 37). Ayette Peygamber’in düşündüğü bir şeyi insanlara söylemekten çekinmesinin doğru olmadığı anlatılmaktadır. Kur’ân, Peygamber’in bazı ayak sürçmelerinden söz etmektedir: “Allah seni affetsin, niçin onlara izin verdin?” Demek ki Peygamber’in izin vermesi hata idi ki, Allah ona sitem etmekte “Allah seni affetsin” demektedir. Fetih Suresi’nde Peygamber’e günah da nispet edilmektedir. Surenin baş tarafını okuyalım: “1- Biz sana apaçık bir fetih verdik. 2- Ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın (bütün tasalarını gidersin) ve sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin.”

“Allah’ın yardımı yakındır”

Demek ki Peygamber’in hatalı düşüncesi olmuş, bunalımları olmuş ki verilen fetihle bu hata ve günahı bağışlanmış gönlü huzura kavuşturulmuş. Bir de İnşirah Suresi’ni okuyalım: “1- Biz senin (bunalan) göğsünü açmadık mı (ondaki bunalımları, sıkıntıları giderip onu ilim, hikmet ve huzurla genişletmedik mi)? 2- Ve atmadık mı senin üzerinden yükünü? 3- Ki (o, ağırlığından) sırtını çatırdatmıştı.” Birçok ayette peygamberlerin de zaman zaman bunalımlara düşüp içlerinden yanlış düşünceler, kuşkular geçtiği bildirilmektedir: “Yoksa siz, sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki nihayet peygamber ve onunla birlikte inananlar: ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı yakındır” (Bakara: 214). Yani ey Allah’a ve Elçisi’ne inananlar, siz sizden önceki peygamberlere ve elçilere uyanların çektikleri sıkıntı, güçlük ve belalara uğrayıp onlar gibi çeşitli sınavlardan geçmeden, düşmanlardan korku çekerek sarsılmadan ve “Allah’ın yardımı nerede?” diyecek duruma gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?

Bağnaz yorumlar Kur’ân’ı çarpıtıyor

Bakara Suresi 214’üncü ayet, bunalım anında peygamber de dahil, bütün inananların “Allah’ın yardımı daha ne zaman gelecek?” diyecek duruma düştüklerini belirtmektedir. Hatta Yusuf Suresi’nde bu bunalım daha açık boyutuyla anlatılır: “... Ne zaman ki, elçiler umutlarını kestiler ve kendilerine söylenenin yalan olduğunu (kâfirlere karşı kendilerine yapılacağı vaadedilen yardımın yapılmayacağını) sandılar, işte o zaman onlara yardımımız geldi ve dilediğimiz kimseler kurtarıldı. Azabımız suçlular topluluğundan asla geri çevrilmez” (Yusuf: 110). Peygamberler, gönderilmiş bulundukları halkların inanacağından, yola geleceğinden umudu kesince Allah’ın kendilerine söz verdiği yardım ve zaferin gecikmesinden ötürü artık kendilerine yardım edilmeyeceğini, kavimlerini azapla tehdit etmelerinin yalana çıkacağını, bu yüzden de kavimleri tarafından yalancılıkla suçlanacaklarını sanmışlar. İşte tam böyle umutsuzluğa düşüp iyice bunaldıkları sırada Allah’ın yardımı gelmiş. Allah’ın dilediği kimseler kurtarılmış, suçlular cezalandırılmışlardır.

Bu ayetteki, “Ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ” cümlesinin tam Türkçe’si, “Kendilerine yalan söylendiğini sandılar” demektir. Yani öyle bir bunalım içine girdiler ki, kendilerine söz verilen zaferin gelmeyeceğini, kendilerine bu konuda yalan söylendiğini sandılar. Bu ayet, insanın bunalım anındaki kuşkularını, psikolojik durumunu yansıtmaktadır. Burada Allah’ın yardımını bekleyen peygamberlerin, yardım gecikince kavimlerinin sürekli sataşmaları, incitmeleri karşısında sarsılarak Allah’ın yardımının geleceğinden kuşkuya düştükleri, bunaldıkları bir sırada bu yardımın geldiği buyurulmaktadır. Daha nice örnekler verilebilir.

Bu insanlar peygamberleri bir elçi değil, tanrı derecesine çıkarma gafletine düşüyor, kendilerine göre sözüm ona bir takım felsefi yorumlar yapıyorlar. Yapılan bu yorumların Kur’ân ile ilgisi yoktur. İşte bu bağnaz yorumlardır ki, Kur’ân’ı çarpıtıyor ve peygamberlere Kur’ân’ın tanımadığı sıfatlar veriyor, böylece tevhit inancını bozuyorlar. Böylelerine ne denir ki? Yetmedi bu adamların, bu bağnazların saldırıları. Aleyhimde kitaplar yazdılar, iftiralar ettiler. Hâlâ öfkelerini dindiremediler. Ama Kur’ân’ın dediği gibi bir gün “Kubitû kema kubetellezine min kablihim: Kendilerinden öncekiler, Hakk’ın gazabıyla tepelendikleri gibi kendileri de tepeleneceklerdir.” Evet o aleyhimde kitaplar yazanlar şimdi Hakk’ın Divanı’nda.

KAYNAK 1
KAYNAK 2
KAYNAK 3
 
Geri
Üst