Paylaşım

SevencLoves

Altın Üye
Katılım
18 Haz 2005
Mesajlar
5,368
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
45
Konum
Cehennem
internette gezinirken buldum bu yazıyı okumaya değer diyorum


Yoksa Paylaşmasak mı?
Pazartesi, 18 Temmuz 2005
Internet'ten telif hakkı ihlali yapacak şekilde dosya paylaşanlara açılan davaların ardı arkası kesilmiyor. Bu noktada Internet ve amacını sorgulamak, bilgi kültürünün gelişiminin nerede olduğunu öğrenmek ve ahlâkî değerlerin telif hakları ile yasaklanmamış metinlerdeki varlığını görmek çok önemli. Özellikle iletişim ile değişen toplumların yeni yüzlerini görebilmek adına Internet'in anlam ve amacını sorgulayabiliriz. Internet bize bildiğimizden daha fazlasını öğretebilir.

Internet'in Anlamı


Internet'in bir çok amacı olabilir. Her ne kadar neresinden tutarsan o ihtiyaca cevap veren bir yapı olduğundan dolayı Nasreddin Hoca'nın Fili'ne benzetebilsek de, temelindeki işlev sayısal haldeki veriyi bir noktadan diğer noktaya iletmektir. Tabii ki teknolojideki ilerleme aynı zamanda bize verinin bir çok türünü sayısallaştırma imkânı vermiş durumda. Bu da bizi paylaşım kavramına getiriyor. Çünkü sayısal veri, eldeki malzemede azalma olmaksızın coğaltılabiliyor. İlkokuldaki problemlerde eldeki paranın üçte biri arkadaşa verilerek problen üretilirdi; halbuki burada eldekinde azalma olmadan bir paylaşım söz konusu. Teknoloji güzel şey, özellikle de elinizdekini maliyeti olmadan paylaşıp kamuya dağıtma imkânınız varken.

Internet iletişim, paylaşım demektir; aktarım değil. Örneğin bir haber sitesinden bir şeyi okumanız o haberi eksiltmez. Bizim burada makaleleri okumanız onları aynı zamanda başkalarının eşzamanlı veya eşzamansız şekilde okumasını engellemez, elinizdeki yazılımı bir başkasının da kullanması için kendi elinizdekinden feragat etmenize gerek yoktur. Yani ilkokuldaki problemler gibi paylaşılan şey fiziksel değildir. Sadece kopyalanabilir, çoğaltılabilir sayısal veridir.

Sayısal Paylaşım ve Ticarî Değerler

Eğer bir veriyi sayısal hâle getirip paylaşabiliyorsanız insanlara büyük faydalar sağlarsınız. Maliyetsiz şekilde herkes bir veri yığınına sahip olabilir. Eğer ticarî olarak bu konuyla ilgileniyorsanız bu sayısal kopya aratma konusu, içeriği satıyorsanız sizin için çok önemli kârlar sağlar. Örneğin bir müzik CD'sini fiziksel ve içerik maliyetini çok düşük maliyete ürettiğiniz hep kopyaya bölebilme şansınız vardır. Şüphesiz bu durum, siz ürünlerinizde standartlara yaklaştıkça sizin daha fazla şekilde telif hakkı ihlalleriyle karşılaşmanıza da sebep olacaktır. Örneğin CD'sine (aslında içindekine) bir kaç yüz lira değer biçilmiş olan bir yazılımı alıp basit bir optik okyucuda kopyalamamızın pratikte hiç bir engeli yok.

Kim Ne Yapıyor?

Buraya kadar yapılan açıklama sadece konu hakkında ön fikirlerdi. Bu dosya paylaşımı ve telif hakları konusunda kimin ne yaptığını kısa bir örnekle inceleyelim.

Büyük müzik şirketleri, müziği çoktan bir sanayi haline getirdi. Konumuz gereği olayı yalnızca müzikle sınırlandırmayalım: Kişisel bilgisayarlarca çooğaltılabilen telif hakkı içerikli her şey aslında Internet devriminden önce tam bir gelişkin sanayi dalıydı. Bu gelişkinliklerini hâlen korumalarına rağmen eskisi kadar rahat değiller. Zira içerikleri kendi istekleri haricinde kendilerine bir kazanç getirmeden çoğaltılıp dağıtılabiliyor. Dolayısıyla ilk yatırımın karşılığını fazlasıyla (hatta biraz fazlasıyla) alabiliyorlar.

İnsanlar, albümlere para vermek yerine içlerinen sevdikleri şarkıları kendi koleksiyonlarına ekliyorlar. Yazılımları "kırarak" kullanıyorlar. Filmleri yasadışı olarak çoğaltıyorlar ve dağıtıyorlar. Çoğunlukla bu dağıtım ticaret için yapılmıyor: İnsanlar sadece paylaşıyorlar, birinden dosya indirirken diğerine gönderiyorlar. Aslına bakarsanız bu tam bir sosyal dayanışma örneğiyken yasalar çerçevesinde birdenbire bir yasak ve ihlâl haline geliyor.


Paylaşımcılar, Korsanlar, Özgürlükçüler


Başlık biraz ilginç gelebilir; fakat bu tür insanları nitelerken bu kavramların sıkça birbirine karıştığını görebiliyoruz. Ya karışıyor ya da kasıtlı olarak karıştırılıyor, bu kısım biraz karanlık da olsa burada bahsedebileceğimiz kişiler bir şekilde yasalarla ve geçerli ticarî düznle arası çok iyi olmayan insanlardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu kişiler özellikle bundan yirmi yıl öncesinde, kişisel bilgisayarlar artık ilk defa ortaya çıkmaya başladığında kendi yazdıkları programları kendileri aralarında paylaşmanın verdiği yardımlaşma içgüdüsüyle hareket eden insanların devamı olarak günümüzde yer alıyorlar. Her ne kadar artık patent ve fikrî mülkiyet çemberi, çok daralmış ve dünyanın dizginlerini kendi kaynaklarıyla ellerine almış bir yapıda tezahür ediyorken bir şekilde geleneklerine devam etmeye çalışan insanlar var. Peki neden başlıkta üç farklı tanım tek bir paragrafa sıkıştırılmış gibi görünüyor?

Bu tür insanların şu sıralarda sık sık birbirlerine karıştırıldığı gözleniyor. Çünkü bilişimsel özgürlüğü savunmak isteyen birisinin açık şekilde fikrî mülkiyetlerin belirli güç odaklarına ait olmasına karşı bir fikri olması beklenir. Bunun yanında bu insanların bu tür bir fikrî mülkiyet adı altında belirli bilgi ve tekniklerin kamuya açılmasını balık vermek ve balık tutmayı öğretmek mantığıyla yapacaklarını düşündüğümüzde ve kendilerinin de örneğin yazılım konusunda ellerinden gelenleri ardlarına koymadan güzel eserler yazıp onları kamu malı yaptıklarını hesaba kattığımızda paylaşım konusunda aslında ne kadar ileri gidilebileceğini görüyoruz. Sayısal verinin dağıtımındaki düşük maliyet, bu paylaşımcı idelojinin sürekliliğini teminat altına alıyor.

Korsanlık sıfatı ise üzerinde bir uzlaşma olmayan bambaşka bir tartışma konusu olmakla beraber, genellikle bilgi sistemlerini kurcalayarak bilişim konularında fikrî mülkiyet sahiplerinin "cık cık çok ayıp" dediği şeylere el atan kişileri düşünebiliriz. Tabii bu sıfat aynı zamanda bir yazılımı veya fikrî mülkiyet altındaki bir eseri izinsiz olarak kopyalayıp kullanan kişiler için de kullanılıyor. Bu özgürlükçü ve paylaşımı erdem olarak gören insanlar için korsanlık sıfatı da bir miktar gereksiz gibi durmaktadır; zira onların mülkiyet sistemi ideali yönünde herşeyin kamuya, yani her insana ait olması düşünüldüğü için, herkese ait olan bir şeyin kullanımı kimsenin iznine bağlı değildir. Belirli kural ve nizamlar dahilinde ve mülkiyetin sınırlanmaması şartıyla herkes yararlanabilir. "Diğer taraftan" bakıldığında korsanlık olarak görünen şeyin "bu tarafta" pek bir karşılığı yoktur. Herkese ait olan bir şeyi sadece bir kişiden çalmanın veya bir kişiye vermenin faydası, bu şeyden sonsuz sayıda üretilebilip kullanılabilirken pek bir anlam ifade etmemektedir.

İş modeli olarak özgürlükçüler, eğer konu alanını daraltırsak özgür yazılımcılar, ürünü değil hizmeti satmak konusunda eğilimlidirler. Her ne kadar bazı GNU/Linux sürümlerinin kutuyla satıldığını görsek de aslında para ödenen şey kutu ve içindeki yazılım değil, karşılığında verilen kurulum ve kullanım desteğidir. Bununla beraber, genellikle bu alanda tercih edilen lisanslama modeli olan genel kamu lisansı ve benzeri lisanslar kodu ve üretimin yapıldığı diğer kaynakları açtığından, özgür yazılımcılar için iş kolu firmalar tarafından işe alınarak ürünleri/ürünlerini çalıştıkları firmaya göre ölçeklemek gibi konular olabilmektedir. Bunu bir şekilde albümü dağıtıp konserden para kazanmak gibi düşünebiliriz.


Patentçiler, Mülkiyetçiler, İş Adamları
 
Günümüzde bir çok eserin değeri onun ticarî değeriyle ölçülüyor. Artık ortaya özgün ve estetik bir şey çıkartmak, onu "satamadığınız" sürece pek anlamlı değil. Satmaktan kasıt, ona finansal bir değer biçilmesini sağlayıp hayatınızı idame ettirecek kadar bir gelir sağlamanız; aklınıza sadece bir zanaatkâr gibi bir atölyede eseri anında üretip tezgâhta satmak gibi bir iş modeli gelmesin. Siz satılacak bir "şey" ürettiğinizde pazarlanması mümkün oluyor. Hatta ürettiğiniz "şey"in bir niteliği olmasa bile günümüzün raylı sistem tüketim toplumunun desteğiyle kısa sürede tüketilip yerine yenilerinin gelmesi sağlanabiliyor.

Böyle bir ekonomik düzenin içinde, size en büyük getiriyi sağlayabilecek şey, düşük maliyete yüksek kârlar sağlayabilecek üretim yöntemleri kullanılan ürünlerdir. Bir otomobil de üreterek çok para kazanabilirsiniz belki; fakat her bir otomobili üretmek size çok büyük meblağlara malolur. Fakat sayısal veri bir defa üretildiğinde çoğaltılması çok düşük maliyetlere sahiptir. Bu özelliğin kullanılarak sıkı telif ve mülkiyet kanunlarıyla kuşatılmış pazarlar oluştuğundan dolayı, bu yöntemler gayet yüksek kâr oranları barındırmaktadırlar. Her ne kadar yüksek kârlar söz konusu olsa da bu kârlılığın artarak devam etmesi bir çok çeşitli yollarla desteklenmektedir.

Patentler ve fikrî mülkiyet hakları, geliştirilmiş fikirlerin ve buluşların korunmasının en etkin yoludur. Ürettiğiniz fikrin veya eserin, geliştirdiğinizin yöntemin size ait olması ve bundan ticarî gelir elde etmeniz doğal bir hakkınızdır. Bununla beraber rekabeti engelleyici çılgınlıkta patent dağıtımının olduğu yerlerde gelişim ve rekabet konularının sekteye uğradığını düşünebiliriz. Çünkü çok genel yöntemlerin patentlenmesi durumunda örneğin sizin içten yanmalı bir araba motoru üretmeniz, bu yönde bir hakları saklanmış bir patent söz konusuysa, belirli ücretler ödemeyi göze almadan pek mümkün olmaz. Dolayısıyla her ne kadar bu sürecin hiç bri noktasında bu işe müdahale edecek kişilerin nesnelliği veya öznelliği tam olarak hesaplanamayacak olsa da, patent denilen kavramın gerçekten özgün çalışmalara (kime göre neye göre sorusu akla gelebilir) verilebilmesi gerekmektedir. Bu tür bir işlemin sağduyu-çıkar çatışması haricinde bir yere varmayacağı bilindiği için patentlemenin bazen önüne hiç bir engel koyulmuyor. Sonucunda da karşımıza bir internet sitesinde kullanıcının son baktığı ürünleri listeleyen ve ona göre önerilede bulunan bir sistem için birbirini dava eden firmalar çıkıyor. İlginç bir gözlem olarak, patentçilerin özgürlükçülerden farklı olarak, ellerindekini sunuş şekilleri sebebiyle yalnızca bu işten ticarî çıkar gözetmeyenlere değil aynı zamanda benzer patentçi firmalara da saldırgan rekabet ortamı sebebiyle zarar verdiklerini söyleyebiliriz. Tabii bunun yanında, inandırıcı gelmeyebilir; fakat gerçektir, yazılım endüstrisinde özgürlükçü iş modellerinin düşünsel temeli olan GNU/GPL lisansının da bir grup Amerikalı avukat tarafından rekabete aykırı şekilde fiyat belirleyici bir anlaşma olduğu gerekçesiyle dava konusu edildiğini de hatırlatmak isteriz.

Telif haklarının sıkı şekilde korunması konusunda ise aslına bakarsanız denilecek çok bir şey yok. Hiç kimseyi kendi ürettiği bilgiyi veya eseri bir çıkarı olmadan paylaşmadığı için suçlayamayız. Kamu yararından önce ticari kurumun yararları içinde yaşadığımız ekonomik düzende daha önemli durumdadır. En büyük sorun ise aslında şurada: Patent ve mülkiyet hakları, kullanımı için gerekli bedel ödenmiş olan eserlerin kullanımı konusunda da sürekli bir alan daraltma ve kullanıcıyı daha fazla "sıkma" (sulu meyve sıkmayı düşünün) eğiliminde. Yeni yazılımlar, yeni ürünler ve zorunlu güncellemeler bir yanda, paylaşımla ilgili her türlü yöntemin mümkün mertebe engellenilmeye çalışılması, bunun yanında kendileriyle mücadele edebilecek diğer firmaların da patenetler yoluyla durdurulmaya çalışılması konuları söz konusu olunca durum içinden çıkılmaz bir hâl alıyor.


Ara Yolu Var mı?


Fikrî mülkiyetler konusunda mucizevî bir "çıkar yol" yok. Çünkü bu iş modeli bir çok kişinin ekmek yemesini sağlıyor (örneğin yazılı basın), tabii ekmekten daha fazlasını yiyebilenler de mevcut (müzik ve film şirketleri). Fakat maliyetlerin üzerindeki kârlar ve satıcılar tarafında "sürümden kazanırız, yeter" düşüncesinin olmaması sebebiyle bu konuda bir son gelmeyecek. İnsanları yasaklarla yönlendirmek yerine fiyatlarla yönlendirmek konusuna duyarlılık gösterilse her şey daha güzel olacaktır. Her ne kadar firmalar çekilen her bir yasa dışı yazılım veya programın kendilerine zarar olarak yazmak isteseler de, eğer birisi bir programı elde edemiyorsa onu kullanmayacağı düşüncesi daha mantıklı geliyor. Bu şekilde, örneğin yazılım olarak düşünürsek, bir yazılımın etiketi çok pahalıysa ve "kırarak kullanma" imkânı bulunmuyorsa rakiplerin daha düşük fiyatlı benzer ürünleri değerlendirilmeye alınır; hatta özgür yazılımcılar tarafından geliştirilmiş ücretsiz dağıtılan sürümleri gözden geçirilir (tabii burada işin patentlerle ilgili kısmı olan dosya yapıları ve tersine çevirme işlemleri giriyor ki o burada anlatılmayacak kadar uzun bir konu). Her zaman ve her konuda bu durumun da geçerli olmadığını görebiliyoruz.


Sonuç


Her ne kadar bu makale tamamen Internet ile ilgili olmasa da, günümüzün en önemli bilgi paylaşım aracı olan Internet ve onun kullanımını göz önüne aldığımızda "Internet" başlığı altında yer edinmeye hakkı olduğuna karar verdik. Tartışılacak konu ise şu: Her şeye rağmen dayanışmayı insanlığın bir parçası olarak görüp paylaşmak mı, yoksa her şeyi ticarî ürün hâline getirip telifler ve patentler ile paranın gücüne hürmetimizi sunmak mı? Söylemden taraflı olduğumuzu düşünmeyin, ama durum budur: İnsanlar yardımlaşmayı ve paylaşmayı severken yasalar üreticilerin yanında gözüküyor. Tabii bu sadece bir nokta; neresinden baksanız farklı bir şey ortaya çıkacaktır.

Richard Stallman bir konuşmasında insan toplumuyla ormanı ayıran şeyin yardımlaşma ve dayanışma olduğunu söylemiş. Olaylara fikrî mülkiyetleri çiğneme hareketi olarak değil de bir içgüdü olarak bakarsak yadımlaşmaktan daha iyi bir şey olamaz; fakat artık insanlar tarafından paylaşılabilecek herşey fiyat etiketleriyle donatılıyor. Her geçen gün bir yerlerde birileri bizleri daha güvenli sistemlere mahkum ederek kendilerince güvenliğimizi sağlama adına bir şekilde verileri paylaşmamızı engellemeye çalışıyor



Sdn Den alıntı
 
Sevencloves haber iyi ama bunu yapmak için çok büyük bi caydırıcı güç olması lazım
 
Geri
Üst