Patronun Hilton arsası! Başbakan’ın kirli feneri!

matjha

New member
Başbakan ne demeye getiriyor? Benim anladığım “görme fenerimi ben de görmeyeyim senin Hilton arsasındaki imar planını” demeye getiriyor.

Her anlamda.

Her mekânda.

Her zamanda.

Şantaja girer.

Hilton Aydın Doğan’ın.

255.5 milyon dolar verdi.

Devletten satın aldı.

Bu yüzden rahatlıkla “Patronun Hilton’u” diyebiliriz. Fakat “bu sadaka soyguncusu fenere” Tayyip Erdoğan’ın feneri diyebilir miyiz?

Evet diyebiliriz.

Belgesi var.

Şahidi bulundu.


***


Sabahattin Önkibar diye bir iyi gazeteci, TV programları da yapıyor. Yolsuzlukların da üzerine gidiyor. Sabahattin Önkibar, gazetecilik çizgisi itibariyle Necmettin Erbakan’a, Tayyip Erdoğan’a, Melih Gökçek’e, Abdullah Gül’e yakın olmuş bir isim. 10-15 yıl önce onlara inanıyor, onları destekliyor, Enver Ören’in Türkiye Gazetesi’nde yazıyordu. Şimdi Yeniçağ Gazetesi’nde köşesi var.

Geçtiğimiz Perşembe günü şunları yazdı:

“Yıl 1993.

O yıllarda RP mebusu olan Melih Gökçek arar ve aramızda şu diyalog geçer:

- Sebo Tayyip Erdoğan’ı tanıyor musun? Partimizin İstanbul İl Başkanı.

- Tanırım hemşerimdir.

- Ya kendisi yarın Ankara’ya geliyor. Bir özel TV kurma konusu var. Sen TGRT’nin kuruluşundan tecrübelisin, sana bazı teknik sorular soracaklar. Öğlen yemekte beraber olabilir miyiz?

- Elbette oluruz, ama Tayyip bey Ankara’ya misafir geliyor, ayıp olur, davet sahibi ben olayım. Yarın öğle için Büyük Ankara Oteli’nde yer ayırtıyorum.

Yemekte buluştuk...

Erbakan’a uğrayan Tayyip bey biraz geç katılıyor. Yemekte o güne kadar görmediğim ve tanımadığım Tayyip beyin asistanları tavırlı iki isim de var.

Peki kim midir bunlar?

Zekeriya Kahraman ile Zahid Akman.

Bugün bunlardan biri Türkiye’nin en önemli TV kanallarından birinin (Kanal 7) sahibi, diğeri de Türkiye adına TV’lerin devlet komiseri.

Tam burada duralım ve soralım:

Zekeriya bey, bugün değeri yüzlerce milyon dolar olan ve o günün şartlarında kuruluşu da abartısız 200 milyon dolar civarı kaynak gerektiren bu TV’ye söyler misiniz hangi kaynakla sahip oldunuz?

Evet kamu adına, inanç adına, ahlak adına, vicdan adına soruyorum bu parayı nereden buldunuz?

Siz ki Kanal 7 öncesinde maaşla çalışan sıradan bir insandınız.

Piyango mu çıktı, define mi buldunuz, nereden geldi bu paralar?”

Alman Eyalet Mahkemesi Savcıları Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminden arkadaşı, yandaşı, partidaşı, ülküdaşı olan Zekeriya Kahraman ile Zahid Akman’ı, “yoksullar, yetimler, garibanlara aktarılsın diye Allah rızası için verilmiş yardımları dişleyen mekanizmada aktif rol oynamakla” suçluyorlar.

Biz de bunu yazıyoruz.

Şimdi, “sadaka soygunculuğu” Alman mahkemelerine düşünce Başbakan “Patronun Hilton arazisini” hatırlayarak, yolsuzluklar üzerine giden gazetecileri susturmaya çalışıyor.

Aydın Doğan bir patron.

Bütün patronlar aynıdır.

Yatırımdan getiri beklerler...

Ve para yaparlar.

Aydın Doğan da Hilton’a para yatırmışsa bu yatırımdan para yapmaya çalışır, çalışıyordur. “Hilton arazisine de yüksek yoğunlukta imar izni verilsin” diye başvururuyorsa cesareti bizden değil Başbakan’dan alıyordur. Hatırladığım kadarıyla Tayyip Erdoğan Başbakan olduğu günlerde ilk yaptığı gezi Aydın Doğan’ın Kelkit’teki organik çiftliğineydi.

Birlikte traktöre bindi.

Fotoğraf çektirdi.


***


Övdü, cesaret verdi.

Yüreklendirdi.

Yatırım yapın, traktörünüze de binerim, arkanızı da sıvazlarım demek istedi. Ayrıca Tayyip Erdoğan’a ve partisi AKP’ye yakın yerli-yabancı iş adamları İstanbul’da Büyükşehir Belediyesi, TOKİ, Özelleştirme İdaresi, Turizm Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı aracılığıyla “arsalarının üzerine yüksek yoğunlukta imar izini çıkartabiliyorlarsa” Aydın Doğan da bu örneklere bakarak Hilton’a para yatırıyordur. Başbakan ve sonra gelen 2 İstanbul Belediye Başkanı partidaşı, “kent arsa ve bina rantlarının iş adamlarına değil kent halkına akmasını sağlayacak” bir kalıcı planı neden yapmadınız?

Ey okur!

Özetle şunu diyorum.

Aydın Doğan’ı korkutmaya çalışarak Başbakan bizim önümüzü kesmeye çalışıyor.

Başbakan şunu bilsin:

Aydın Doğan, korkup bizi gazetesinden atsa bile bir yolunu bulup yine yazarız. Başbakan gazeteleri partisiyle, gazetecileri de emir kulu haline getirdiği milletvekilleri ile karıştırıyor. Gazetelerde demokrasi var!

Patronu korkutarak gazeteci susturamazsınız.

Feodal çağda yaşamıyoruz.
 

HTML

Üst