W
WoLF
Guest
AMERİKALILAR PATARA'YLA NEDEN İLGİLENİYOR
Anadolu'nun en özgün kültürlerinden biri sayılan Likya uygarlığının başkenti olan Antalya'daki Patara'da 1988 yılından bu yana arkeolojik kazı yürütülüyor. 18 kilometrelik kumsalı, tarihi ve doğal zenginliğiyle iştah kabartan Patara, üç ayrı koruma şemsiyesine sahip olmasının yanında Türkiye'nin turizm politikalarıyla koşut olarak 1980'lerden buyana koruma ve gelişme arasındaki ince çizgide gelip giden çatışmaların da odağında bulunuyor.
KUMLARIN ARASINDAKİ TARİH
2000'li yılların başlarına kadar zorluklarla sürdürülen Patara kazıları, bölgede sıklıkla çıkan orman ve sazlık yangınları, rant kavgaları, sit alanı tartışmaları ve bir türlü bitmek bilmeyen koruma imar planı çalışmalarıyla anılıyordu. Kazıların maddi zorlukları bir yana, kazı alanının kumla kaplı olmasından kaynaklanan fiziki zorluklar da adeta iğneyle kuyu kazar gibi bir kazı sürecini beraberinde getiriyordu. Patara kazıları, onbinlerce kamyon kumun bölgeden taşınması içinde ayrı bir çaba gerektiriyordu.
DİKKATLERİ PATARA'YA ÇEKEN İLK VE ENLER
Ancak 2000 yılından sonra kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin iddialı tanıtımlarla kamuoyuna duyurulmaya başlanması, dikkatleri Patara'ya çekti. Bir iletişim yöntemi olarak sıklıkla kullanılan 'ilk' ve 'en' kavramı Patara'da tam anlamıyla karşılığını buluyor, bölgede ortaya çıkarılan ya da bir bölümü açıkta olan antik kalıntılar dünyanın 'ilk' ve 'en'leri olarak kamuoyuna duyuruluyordu. Arkeoloji çevreleri Patara kazılarıyla ilgili tartışmalara değinildiğinde, öncelikle bölgede olduğu varsayılan Apollon tapınağının arandığını ancak bir süre sonra bundan vazgeçildiğini söylüyorlar. Atina Olimpiyat oyunları başladığı sırada 'dünyanın ilk olimpiyatlarının Patara'da yapıldığı'na dair iddialar da basına yansımaya başlasa da Patara'daki ilk ve en'lerin en dikkat çekenleri 'dünyanın ilk deniz feneri' ve 'dünyanın ilk demokratik meclisi' iddiaları olacaktır.
Patara kazılarında ortaya çıkarılan ve bugün kumlarla kaplı olan antik limanın girişindeki deniz feneri, 'dünyanın en eski deniz feneri' olarak tanıtılmış, fenerin ayağa kaldırılması için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan, çeşitli resmi ve sivil kuruluşlara kadar uzanan kaynak arayışına girildiği bilgileri basına yansımıştı.
KUMLARIN ARASINDAN ÇIKAN LİKYA BİRLİĞİ MECLİSİ Mİ
2000 yılında kazılarına başlanan bir başka yapı da ilerleyen yıllarda 'dünyanın ilk meclisi' olarak adlandırılarak çeşitli kutlama projeleri için restore edilecek olan antik kalıntıydı. Kaş Kaymakamlığının resmi web sayfasında, Patara'daki söz konusu kalıntı şu ifadelerle tanıtılıyor: "Patara kazılarının daha ilk yılında, Tiyatro’nun kuzey karşısında ve yönü doğudaki Agora’ya dönük görkemli kalıntının ancak bir Birlik Meclisi olabileceği savlanmış; 2000 yılında başlanan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan tiyatro benzeri mimarisi ve önündeki revakta ele geçen, değişik kentlerden Lykiarkhların heykelleri için yazılmış, çok sayıda kaide yazıtı bu görüşü doğrulamıştır."
'DÜNYANIN İLK MECLİSİ', ABD ANAYASASINA İLHAM VERİYOR
Patara'daki kumların arasından yavaş yavaş açığa çıkarılmaya başlanan antik kalıntı, ilerleyen yıllarda bitmek bilmeyen bir tartışmanın odağında olacağından habersiz yüz yıllardır süren sessizliğinin son günlerini yaşıyordu. Önce 'Birlik Meclisi' olabileceği savlanan yapı, 2004 yazında Patara'ya yapılan bir gezinin ardından birden dünya ölçeğinde projelerin odağına yerleşiverir. Bu dönemde Patara kazı ekibi tarafından çeşitli yerlerde verilen konferanslar ve konuşmalarda, Patara'daki 'Birlik Meclisi'nin, 'dünyanın ilk demokratik meclisi' olduğu yönünde vurgular yapılması dikkat çeker. Ancak bu konudaki ilk önemli açıklama 2005 yılının Eylül ayında yapılır. Üstelik de ABD'nin en ünlü gazetelerinden birinde. 19 Eylül 2005 tarihli New York Times Gazetesi, Richard Bernstein imzalı bir haber yayınlar. "Türkiye'de kumlara gömülmüş bir meclis" başlığını taşıyan ve Patara'daki 'Birlik Meclisi'nin tanıtıldığı haberde, bölgenin tarihi ve Aziz Paul için önemine vurgu yapılarak "Amerikan Anayasası'nı yazanlar, 2 bin yıl önce Patara'da kurulu olan Antik Likya Federasyonu'nu örnek almış" bilgisine yer verilir.
ABD KONGRESİ'Nİ PATARA'DA TOPLAYALIM
New York Times'in bu haberi ertesi günü Türk basınında da geniş yer bulur ve Patara'daki antik kalıntının Amerikan Anayasasının şekillenmesinde rol oynamasına değinirler. Tabii bunun çok önemli bir tanıtım ve turizm fırsatı olduğu yönündeki yorumlar da arı ardına gelmeye başlar. Amerikan basınında çıkan haberde değinilen ayrıntılardan biri de Patara'daki antik kalıntının, Amerikan Anayasasının 220. yılı kutlamalarına da ev sahipliği yapacağı yönündedir. Haberde, Patara'ya 15 kilometre mesafedeki Kalkan'a yerleşen bu amaçla kutlamalar için hazırlıklar yapmaya başlayan Eski ABD Kongresi Üyesi Stephan Joshua Solarz'ın görüşlerine de yer verilir. Kısaca Solarz, Patara'daki bu bilginin kendisini heyecanlandırdığını dile getirmektedir.
SOLARZ'LA KALKAN'DA RANDEVU
New Yok Times'in Patara haberi bir iki gün tartışıldıktan sonra unutulur. Ancak haberde adı geçen ve kutlama projesinin odağındaki isim olan Solarz'ı bulup bu projenin ayrıntılarını konuşmak için Kalkan'a gidiyoruz. Solarz'ın da tanıdığı olan ve Kalkan'ın nitelikli otellerinden birinin işletmecisi olan bir tanıdığım aracılığıyla kendisine ulaşıyoruz ve talebimizi iletiyoruz. Kısa süre sonra görüşme talebimize olumlu yanıt geliyor ve 20 Ekim 2005 tarihinde Solarz'ın Kalkan sırtlarında bulunan ve 'Beyaz Saray' olarak adlandırılan villasında uzun bir söyleşi yapıyoruz.
SOLARZ'IN 'YENİ ŞAFAK' SORUSU
Solarz, söyleşi aralarında bir kaç gün önce Kalkan'a gelen ve yabancılara mülk satışı konusunda bir söyleşi gerçekleştiren, ayrıca çeşitli incelemelerde bulunan dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı, ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Onur Öymen'le ilgili bir kaç soru soruyor. Öymen'e Kalkanlıların ilgisinin ne ölçüde olduğunu öğrenmek isteyen Solarz, ayrıca Yeni Şafak Gazetesi'yle de ilgili bir kaç soru soruyor. "Şafak"ın ne anlama geldiğini öğrenmek istiyor.
'LİKYA MECLİSİ BİZİM MECLİSE BENZİYOR'
Solarz'a Patara'daki kutlama fikriyle ilgili bir çok soru soruyoruz ve özetle şunları söylüyor: "Beni büyüleyen şey, sadece evimden 15 dakika uzaklıktaki dünyanın ilk federasyonunun bulunması değil. Bu federasyonun, bizim anayasamızı yazanlara ilham kaynağı olması; ki biz onlara ‘Kurucu Atalarımız’ deriz. 1787 yazında Philadelphia’da 3 ay boyunca süren ve Anayasa’yı oluşturan Anayasa Kuruculular Meclisi’ndeki hararetli tartışmalarda, Likya Federasyonu’na çok sayıda atıfta bulunulmuştu. Bu Federasyonun başarısı örnek gösterilmişti. Bu Federasyonda üyeler, nüfuslarına ya da başka etkenlere göre farklı sayıda temsilciyle temsil edilmişti. Patara’da yapılan kazılarda bulunan binalardan birinin, bizim Amerikan federal sistemimize bir anlamda ilham kaynaklığı etmiş bir Parlamento’nun binası olması beni çok heyecanlandırıyor. Çok ilginçtir ki, bu Parlamento binası, bizim Kongre binamıza benzer şekilde, yarım daire biçimindeydi. Amerikan Anayasası’nın kabulunun 220. yılının kutlanacağı 2007 yılının yaz ayında, Amerika’yı temsilen Amerikan Kongre üyelerinden oluşan bir heyetin Patara’ya gelip, Türk Parlamenterlerden oluşan bir heyetle birlikte, Likya Parlamentosu’nu anmasını ve iki ülkenin nasıl ortak bir mirası paylaştığının altını çizmesini umuyorum."
'KURUCU ATALARIMIZ PATARA'DAN ESİNLENMİŞLER'
Bu bilgiyi ilk kez ne zaman öğrendiğini sorduğumuz Solarz, ayrıntılarıyla anlatıyor: "Bu bilgiyi 2004’te öğrendim. Sanırım ilk kez Prof. Işık ve ekibiyle tanıştıktan sonra Patara’ya yaptığım ziyaretlerden birinde öğrendim. Bunu Amerika’da pek az kimse biliyor, sanırım Türkiye’de de pek az biliniyor. Oysa bu, ABD ile Türkiye’yi daha da yakınlaştıracak çok önemli bir bilgi. Kazı bölgesini, tiyatroyu gezmiştim ama burada bir Parlamento binasının olduğundan habersizdim. Prof. Işık ile yaptığımız sohbetler sırasında, kendisi bu federasyon ile bizim anayasamız arasındaki benzerliklere dikkatimi çekti. Ben de Washington’da bununla ilgili bir araştırma yaptırdım. Anayasa Kurucular Meclisi’ndeki tartışmalar sırasında buraya atıfta bulunulduğunu öğrendim. Hatta, federal sistemi destekleyen gazetelerde ve halkı yazılan Anayasa’yı desteklemeye çağıran yazı ve makalelerde de bu tür atıflara rastladım. Kurucular Meclisi, Anayasa’yı bir taslak olarak hazırladığında, bunun geçerlilik kazanması için eyalet temsilcilerinin dörtte üçünün onayından geçmesi gerekmekteydi. Bu temsilcilerden bir kısmı, çok çeşitli gerekçelerle bu anayasaya karşıydı, bu yüzden, anayasayı savunanlar, çeşitli gazete yazıları ve makalelerle kamuoyuna anayasanın yararlarını ve önemini izah etmeye çalışmıştı. Bunların arasında, özellikle James Madison’ın, (daha sonra kendisi ABD Başkanı olacaktır) ve Aleksander Hamilton’ın, (o da ilk Hazine Bakanı olacaktır) yazılarında Likya Birliği veya Federasyonu’na atıflarda bulunulmaktaydı. Bu Birliğin başarıyla sürmesi, kurulmakta olan federal hükümetin başarısına örnek olarak verilmekteydi."
İşte o fotoğraflar
Amerikalı arkeolog Mellink, kazılar başlamadan yaklaşık 35 yıl önce.1954'de Patara'daki antik yapıyı böyle görüntüledi
Patara Kumsalı
Richard Bernstein
Solarz villa kalkan
Solarz'ın Kalkan'daki tapu kayıtları
Solarz’la söyleşi
Washington'daki- Patara KüLtürel gala yemeğinin davetiyesi
SEN DÜĞMENİ İLİKLE HERODOT'UN ÖNÜNDE
Patara dosyasında ilk bölümü dün yayınladık. (Okumak için tıklayın)
Solarzla yaptığımız görüşmenin ardından bu söyleşiyi ve konuyla ilgili bir haberi yayına hazırlamak üzere çalışmalara başlıyorum. Amacım Patara kazı ekibinden de konuyla ilgili bir görüş almak ve söyleşinin yanısıra bir de haber hazırlamak. 29 Ekim günü Antalya'dan ortak bir dostumuzla Kaş'a gelen Patara kazı Başkanı Prof. Fahri Işık ve eşi Havva Işık'la çalıştığım işyerinde kısa bir sohbet etme olanağı buluyoruz. Aynı günü akşamı da yine birlikte 29 Ekim kutlamalarına katılıyor, ortak dostlarımızla aynı masada uzun uzun sohbet ediyoruz. Bu arada Fahri Işık'a Patara'daki gelişmelerden söz ediyorum. New York Times'ta yer alan haberden, kutlamalardan ve yapılacak çalışmalardan ayrıntılar soruyorum. Önce heyecanla projeden söz eden ve bunun Patara ve Türkiye için ne denli önemli bir fırsat olduğundan söz eden Prof. Işık, kendisine ABD'li eski senatör Solarz'la görüştüğümü ve bununla ilgili bir haber hazırlığı içinde olduğumu söyleyince heyecanını yitiriyor. Kendisinden de konuyla ilgili bir görüş almak istediğimi belirtiyorum, "şimdi daha erken. Bu devletin projesi, meclisle birlikte yapılacak kutlama. Zamanı gelince konuşuruz" şeklinde bir yanıt veriyor. Bir kez daha yineliyorum görüş alma konusundaki düşüncemi. Ancak yine benzer bir yanıt veriyor Işık...
PROF. ŞAHİN'DEN ÇARPICI 'FEDERASYON' DEĞERLENDİRMESİ
Bu görüşmenin ardından hazırladığım habere konuyla ilgili bir uzmanın değerlendirmesini katmak istiyorum. Bu amaçla Likya bölgesini ve tarihini bilen bir kaç kişiyle görüşmek için kısa bir araştırma yapıyorum. Kendisine ulaştığım bir iki uzman bu konuda görüş vermekten kaçınıyor. Ancak o dönemde Akdeniz Üniversitesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı olan ve kendisini o güne kadar yalnızca yayınlarından bildiğim Prof. Dr. Sencer Şahin, bu konuda görüş vermeyi kabul ediyor. Prof. Şahin'e ayrıntıları aktarıp, "Türkiye’nin federatif sisteme fazlasıyla hassas olduğu ve bunu varoluşuna tehdit olarak algıladığı bir dönemde birilerinin kalkıp eski Anadolu uygarlıklarından biri olan Likya Federatif devlet sistemini, Türkiye üzerindeki emelleri belli olan bazı çevrelerin eline tarihi deliller oluşturacak şekilde referans göstermesi, ya cehaletle ya da art niyetle açıklanabilir" şeklinde özetlenebilecek değerlendirmesini aldıktan sonra haberi ve söyleşiyi yayına hazırlıyorum. Haberin yayınından önce son bir kez Prof. Fahri Işık'a eşinin telefonundan ulaşmaya çalışıyorum. Haberle ilgili görüş verip vermeyecekleri yönündeki soruma Prof. Havva Işık, "biz söyleyeceğimizi söyledik" yanıtını veriyor...
PATARA TARTIŞMALARI BAŞLIYOR
Haber, 8-9 Kasım 2005 tarihlerinde iki gün arka arkaya Yeni Çağ gazetesinde manşetten yayınlanıyor. Bir kaç gün içinde çeşitli köşe yazarları ve gazete haberlerine konu olan tartışmalar da başlıyor. Bu arada Kaş ve Kalkan bölgesinde yabancılara yönelik arazi satışlarının yaygınlaşması üzerine bu sürecin bölgede yaratacağı sosyal ve ekonomik sorunlara dikkat çekmek amacıyla Antalya'da kurulan Kalkan ve Atamülkünü Koruma Derneği'nin Başkanı, aynı zamanda Patara kökenli bir gazeteci olan Emine Karakitapoğlu, Patara kazıları hakkında Antalya Cumhuriyet Savcılığı'na bir suç duyurusunda bulunuyor. Karakitapoğlu, suç duyurusunda, Patara kazılarının bilimsel yöntemlerden uzak yapıldığı, tarihi eserlere zarar verildiği, üçü Türk, üçü de yabancı kökenli olmak üzere 6 bilimadamının kazılardan ayrıldığını iddia ettiği suç duyurusunun ardından basına verdiği demeçte, ABD Kongresi'nin Patara'da yapacağı duyurulan kutlamalara da değinir ve "kültürel alışveriş, turizm ya da küreselleşmenin gereği diye başlatılan bir çok sürecin, ciddi sosyal, ekonomik ve hepsinden önemlisi siyasi sonuçlarının olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır" ifadelerine yer vererek gelişmelerden endişe duyduklarını belirtir.
Karakitapoğlu'nun kazıların bilimsel yöntemlerle yapılmadığı yönündeki bu girişimi ve ABD meclisiyle yapılması planlanan kutlamalarla ilgili açıklamaları tartışmayı daha da alevlendirir. Ancak Patara kazı ekibinden bu süre içinde önemli bir açıklama gelmez. Kısa süre sonra sessizlik bozulur ve Karakitapoğlu'nun bu girişimine kazı ekibi de karşı bir dava açarak yanıt verir.
KAŞ'TA PATARA 'HAŞLAMASI'
Sessizliği bozan asıl girişim ise kısa bir süre sonra, 15 Nisan 2006 tarihinde Kaş'ta düzenlenen Turizm Haftası etkinlikleri sırasında ortaya çıkacaktır. Turizm Haftası etkinlikleri çerçevesinde Kaş'ta 'Likya'nın kültürü' başlığıyla bir konferans verecek olan kazı ekibi, bir kaç gün önceden Kaş Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Aydın aracılığıyla haber gönderip, konferansta hazır bulunmamı 'özellikle' talep ederler. Konferans günü geldiğinde, Kaş'taki ilçe protokolü tam kadro salondadır. Ancak salonun kenarında bekleyen bir grup köylü de dikkat çekmektedir. Kazı ekibi, Patara'dan konferansın yapılacağı salona getirilen çok sayıda köylü ve Patara Muhtarı Arif Otlu ile birlikte salondaki yerlerini alırlar...
'CASUS İŞTE BUYMUŞ!'
Amacı, turizm haftasında Likya'nın tarihi ve kültürel zenginliğini aktarmak olan konferansa ilk olarak kazı ekibinden Prof. Havva İşkan Işık başlar. Işık, duvara yansıttığı slaytlar eşliğinde yıllardır Patara'da çektikleri sıkıntıları, yapılan bütün çalışmaları dramatize eden bir üslupla anlatmaya başlar. Öyle ki, yaptıkları işin her ayrıntısını duvara yansıtan fotoğraflar eşliğinde dinleyenleri sorgulayan bir üslupta konuşmasını sürdüren Işık, konuşmasını Patara'yla ilgili haberlere ve bu haberleri yapan, konuyla ilgili yazı yazan gazetecilere getirir. Ve ağır hakaretler yağdırmaya başlar. Bu arada salonda bulunanlar şaşırmaya, homurdanmaya başlarlar. Bu arada salonda bulunan Patara köylülerinden bazıların birbirilerine beni işaret ederek "casus işte buymuş!" dediği yayılıyor kulaktan kulağa. Konuşmasını arada bir bağırarak, zaman zaman da salondakilere yönelik eleştirilerle, zaman zaman da 'dostlarım' şeklinde incelik dolu sözlerle sürdüren Işık'ın haleti ruhiyesini ortaya koymak açısından tartışmayla ilgili ilgisiz bir çok ayrıntıyla süslediği ifadelerinin önemli bölümlerini gazetecilerin video kayıtlarından aktarıyoruz:
SEN KİMSİN DE HEREDOT'TAN SÖZ EDEBİLİYORSUN!
"Herkes uzman olduğun alanda konuşsun. Uzmanlık alanına girmeyen konularda kimse ağzını açmaya cesaret etmesin. 'Heredot demiş ki...' Sen kimsin kardeşim 'Heredot demiş ki' diye başlıyorsun. Ne haddine senin! Düğmeni ilikle bir kere Heredot'un önünde... Heredot demiş ki, Likyalılar, Giritli olmayan Giritlilerdendir. Tabi Yunanca bilmiyor olabilirler onlar. Ben Yunancasından da okumuyorum. Türkçe çevirileri de var onun. Ne derdi Heredot; 'Likyalılar, Girit'ten gelmişlerdir' der. İşte bu kadar! Bu kadarını söylüyor. Ne döndürüp dolandırıyorsunuz?! Okuma yazmanız da mı yok sizin.
HEREDOT'UN KARŞISINA FAHRİ HOCA DİKİLDİ VE DEDİ Kİ...
Ve bu Heredot'un karşısına sevgili iftiracılar, siz dikilmediniz. Tarihin babası olan bu Heredot'un karşısına Fahri Işık Hoca dikildi. Yol kılavuz anıtını buldu, üzerindeki Trimili yazıtını okudu, ve dedi ki, 'Lİkyalıların anayurdu olan Tirimili, bugünkü Dirmil'dir. Heredot yalan söylüyor' dedi ve yazdı bunu. (Alkışlar...)
Sizin ne haddinize Heredot'la ağzınızı açmak! Siz ancak gidip kasaptaki etlerin nasıl bir kalitede olduğunu anlayabilirsiniz. Bizim işimize karışamazsınız. Haddinize düşmez çünkü. Öğrenmek mi istiyorsunuz? Hani kitap yazmamıştık ya dostlarım; (bu arada salondaki çantasından bir kitap çıkartıp eline alarak havaya kaldırıyor, dinleyenlere gösteriyor) hani biz hiç yayın yapmamıştık ya dostlarım; işte bu kitabın içinde yazıyor; Fahri Işık'ın Heredot'a karşı başkaldırışı!
SİZ KORKAKSINIZ, BİZ CESURUZ!
Utanın! Utanın! Erdem, ancak ve ancak bizden önce yaşayanlara sahip çıkarak sahip olunur demiştik, bunu tekrar ediyorum. Siz bu korkularla ülkeyi bu hale getirdiniz zaten. Kafanız asla dik değil. Herşeyden korkarak, herşeyde paranoya yaratarak, her şeyden komplo teorisi üreterek... Korkaksınız! Biz cesuruz! Biz çünkü çalışıyoruz. Biz cesuruz, biz çalışıyoruz! Emek üretiyoruz. Sizin gibi oturup bilmem ne köşelerinde dedikodu yaparak insanlara iftira üretmiyoruz.
BENİMLE AYNI DÜZEYDE DEĞİLSİNİZ
On yıllarca süren koruma çalışmalarından sonra Patara gördüğünüz hale gelmiştir. Sevgili dostlarım biz Patara'yı böyle biliyoruz, böyle anlatıyoruz. Hiç bir kişi, ne Yusuf Yavuz, ne Emine Karakitapoğlu'na karşı benim bu ülkeyi ne kadar sevdiğime, ne kadar koruduğuma ve neyi nasıl gördüğüme dair yapacak bir yorumum yoktur. Kendilerini benimle aynı düzeyde görmüyorum. Önce benim düzeyime gelecekler, benim bilgime sahip olacaklar, benimle bunu tartışacak konuma gelecekler, ancak ondan sonra kendilerini muhattap olarak alabilirim.
SİZİ TARİH DEĞİL BEN YARGILARIM!
Biz bunun gibilerini çok gördük. Hiç bir şey üretmeyen, vatana millete hiç bir hayrı dokunmayan, dernekleri kendi çıkarları için kullanan, şov yapan, başkalarını karalamayı, onlara iftira atmayı ilke haline getiren insanlarla biz bininci kez karşı karşıyayız. Biz dürüstlüğümüzle, alnımızın açıklığıyla ve yaptığımız işin şeffalığıyla ayakta kaldık. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle.Ben 1988 yılından beri Patara'ayım. (Bu sırada slayta bir çocuk ve kadın bir fotoğrafı yansıtılıyor) Bu aile mücadele etti Patara için. Siz otururken! Siz yan gelip yatarken! Ve çocuğumu her zaman ikinci plana ittim ben Patara için. Siz otururken, siz keyif yaparken! Siz bunun hesabını bana veremezsiniz. Ve bizi suçlayamazsınız! Tarih sizi yargılar. Tarihe bile zaman kalmaz sizi ben burada yargılarım!"
PİREF ÖKKEŞ'İN 'BATAR HA!' KORKUSU
Işık'ın konuşması salonda gerilimi oldukça arttırır. O konuşmanın yarattığı etki bir kaç gün sonra, 29 Nisan 2006 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde Piref Ökkeş'in diline dolanacak, Piref Ökkeş o haftaki köşesinde 'Batar ha!' başlığıyla şunları yazacaktı: “ Sayın Piref Ökkeş Hocam, Kaç zamandır kafamı kurcalayan bir sorunla yemeden içmeden kesildim. Şöyle birkaç günlüğüne kafamı dinleyeyim diye Kaş kıyılarına doğru bir yolculuk yapayım dedim. Hem birkaç kitap karıştırır hem de çay bahçelerinde avarelik eder şu bahar yorgunluğunu atarım diye düşündüm. Hay demez olaydım. Efendim lafı uzatmadan maruzatıma geleyim. Kaş’ın henüz patates kızartması kokmayan sokaklarında gezinirken, Belediye hoparlöründen gelen sesle irkildim. Turizm Haftasını şenliklerle, kutlamalarla karşılayan yöneticiler, bir de bilimsel konferans tertip etmişler. Ne de güzel düşünmüşler. İşte bu bilimsel konferansın anonsunu Belediye hoparlöründen duyunca elime kağıt kalem alıp Belediye Salonunun yolunu tuttum. Salonu cıvıl cıvıl çocuklar, gençler, bakımlı hanımlar ve beyler doldurmuş.
BUGÜN PATARA İÇİN NE YAPTIN?
Patara’da filizlenen ve taa Amerikalara kadar uzandığı savlanan demokrasi ve kültür hakkında konuşmak üzere büyük bir incelik içinde kürsüye gelen hanım konuşmacı, ( Kendisine bilimadamı dedi nedense?) salondakileri selamladıktan sonra avaz avaz bağırmaya başlamaz mı? Bütün salonda bir patırtı, şaşkınlık... Allah sizi inandırsın ben böyle bilimci görmedim Hocam. Elindeki mikrofonu arada bir salonda oturanlardan birine doğru sallıyor; “şerefsizler, namussuzlar!” diye haşladıktan sonra “Ey Kaş halkı, bu gün Patara için ne yaptınız ha!” gibi cümleler kuruyordu. Sonra slayt makinesine doğru sesleniyor, “değiştir çocuğum” komutları veriyor ve elinde kazma kürek çalışan insanların olduğu bir takım resimleri duvara yansıtıyor ve yine bağırıyordu. “ Ey cahiller, siz nasıl yüce Herodot’un adını ağzınıza alıyorsunuz, siz kim oluyorsunuz da Runik Alfabeden söz ediyorsunuz? İşte ispatı. Şu fotoğraflara iyi bakın da utanın! Siz daha dünyada yokken biz buralarda taş taşıyor, kum çekiyorduk!”
SİZİ GİDİ FANİLER SİZİ
Salonu dolduran tüm faniler gibi ben de o biçim tırstım haliyle. Bağır çağır, bir saatlik hışımdan sonra tam “bilimle iyice terbiye olduk, yüce rabbim kimseyi bilimle terbiye etmesin” derken ikinci konuşmacı geldi kürsüye. İkinci bilimci Hoca da lafı öncülünün kaldığı yerden alarak aynı biçimde sürdürdü haşlamasını: “ Benim duvarlarım Atatürk resimleriyle doludur, siz kim oluyorsunuz da bilimden bahsediyorsunuz? Sizi gidi faniler sizi!” Salondakilerin bir çoğu garip hareketlerle bu haşlama faslına alkışlarıyla eşlik ediyor ne olup bittiğini anlamadan her hakaret faslından sonra bilimle sınanmanın rahatlığını yaşıyorlardı. Bilimin halkı böyle muhakeme edeceğini kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim. Ah Ökkeş Hocam, inanın bütün salondakiler gibi ben de yerin dibine girdim. O yüce bilimcilerimizin böylesi zorluklar yaşadığını bilseydim her sabah kendi kendime sorardım; “Ey fani, bu gün Patara için ne yaptın?”
DEMOKRASİ BÖYLE BİR ŞEYMİŞ DEMEK
O gün kafama dank etti Hocam. Meğer ne kadar cahil cühela bir halk olmuşuz. Düşünün taa Amerikalardan, Washingtonlardan elin oğlu Patara’yı keşfediyor, “burası bizim atalarımızın demokrasi mabedidir” diye methiyeler düzüyor... Biz şuracıkta burnumuzun dibindeki bu değerin farkına varamamışız. Meğer konferans bunun için yapılıyormuş. Demek demokrasi böyle bir şeymiş. Bilimciler halkı karşısına alacak ve avazı çıktığı kadar bağırarak haşlayacak.
DEMOKRASİ PAT DİYE PATARA'DAN GELİRSE
Çocukların yüzlerini görmeliydiniz Ökkeş Hocam. Hepsinin gözlerinde Patara’nın nasıl bir demokrasiye kaynaklık ettiğini görmenin üzüntüsü vardı. Benim asıl sorum şu; bir dostum Patara adının, tepeden bakınca bir hançeri andıran yapısından dolayı “ Batar ha!” kelimesinden türeyerek Patara’ya dönüştüğünü anlattıydı. Siz bilimciler şu fani halkı bu konuda aydınlatırsanız sevineceğiz hocam. Bu patırtının Patara ile bir ilgisi var mı? Yoksa demokrasi pat diye Patara’dan geliverirse şu ülkenin hali nice olur?"
15 nisan 2006 patarakonferansı
15 nisan 2006 tarihinde patara için verileceği söylenen konferans, sözlü saldırı aracı olarak kullanılacaktı
Çizer sunder erdoğan patara konferansını böyle çizdi
ANTİK KENTE VİLLA YAPILIR MI
Patara’daki 400 villa tartışmasıyla ilgili Antalya’da düzenlenen basın toplantısında konuşan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, anayasa ve yasaların güvencesi altındaki Patara’ya konut inşa etmeye çalışanlar ve buna izin verenler suç işliyor dedi.
Antalya'nın Kaş ilçesine bağlı Patara antik kentindeki ‘400 villa’ tartışması sürüyor. Üç ayrı koruma statüsü bulunan antik kentte, 2008 yılında hazırlanan koruma amaçlı imar planında yapımına onay verilen 400 dolayındaki villaların bir kısmının inşaatı sürerken, gelişmeye tepki gösteren sivil toplum örgütleri Patara’da suç işlendiğini öne sürdü.
‘KANITLAR ULAŞINCA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ’
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz ile Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, arkeolog-yazar Nermin Bayçın ve TTKD Kaş Sorumlusu Munise Ozan Orhan'la birlikte Ansan Sanat Galerisi'nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında konuşan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, anayasa ve yasaların güvencesi altındaki Patara'ya konut inşa etmeye çalışanlar ile buna izin veren kamu kurumlarının yöneticilerinin de suç işlemiş olacağını belirterek, “Bu suça karışanlar 2 ile 5 yıl arasında hapis cezası ile yargılanabilecek. Suçun oluştuğuna dair kanıtların elimize ulaşması halinde cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunacağız” diye konuştu.
PATARA MECLİSİ REKLÂM MALZEMESİ YAPILIYOR
Patara Antik Kenti'nin ranta kurban gittiğini ve 400 lüks villanın yapılacağını savunan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz ise buradaki bir binanın tarihteki ilk demokratik meclis olduğu öne sürülerek, inşa edilmek istenen villaların yüksek fiyattan satışı için reklâm yapıldığını iddia etti. Reklam malzemesi yaratılması amacıyla bilimin de bilim dışı yöntemlerle kullanıldığını ileri süren Gündüz, rant kaygılarıyla bazı kişilerin bölgede sessiz sedasız arsa topladığını savundu.
PATARA ALLİANOİ OLMASIN!
Gündüz, tarihe saygı, geleceği koruma, üreme alanları bu bölgede bulunan nesli tükenmekte olan caretta caretta türü deniz kaplumbağalarını koruma ve küresel ısınmaya karşı vicdani sorumluluk duygusuyla Patara'da yaşananlara itiraz ettiklerini belirterek, mücadele için sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 'Patara Bizim Grubu'nu oluşturacaklarını bildirdi. Grup için hazırlıkları sürdürdüklerini söyleyen Gündüz, şöyle konuştu: “Gözümüz kulağımız Patara'dadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin sit alanları koruma konusunda zafiyeti var. Patara, Allianoi'nin (Yortanlı Barajı göleti içinde kalacak olan antik kent) kaderine terk edilmesin. Toplum vicdanını harekete geçmeye davet ediyoruz.”
193 KİLOMETREKARELİKÖÇK ALANI TEHDİT ALTINDA
TTKD Kaş Sorumlusu Munise Ozan Orhan da Patara'nın 1990 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇK) ilan edildiğini hatırlatarak, Eşen Çayı'nın suladığı 193 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Patara ve çevresinin ekolojik, doğal, tarihi ve kültürel değerleri hakkında bilgiler verdi. Orhan, yapılaşmayla tüm bu değerlerin tehdit altında olduğunu vurguladı.
GERÇEKDIŞI ÖNEMSETME ÇABASI
Basın toplantısına yazılı açıklamalarıyla destek veren Prof. Dr. Sencer Şahin ve Araştırmacı Yazar Giray Ercenk de Patara’daki villa tartışmasıyla ilgili görüşlerini aktardılar. Akdeniz Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer Şahin, açıklamasında Patara çevresinde yaratılan bu günkü arsa spekülasyonlarının temelinde, antik Patara kentine yüklenen, ama gerçekle en küçük ilişkisi olmayan bir önemsetme çabasının yattığını öne sürdü. Şahin, “dünyanın demokratik ilk parlamento binası Patara’da yapılmış; demokrasi burada doğmuş, binanın yeri de tespit edilmiş, Amerikan Kongre binası da Patara’daki bu parlamento binasının bir kopyasıymış, bu keşfin dünyaya ilan edilmesi gerekiyormuş” şeklindeki bu önemsetme çabası üzerine TBMM’nin harekete geçerek dünyanın ilk parlamento binası denen yapıya sahip çıktığını, ardından da restorasyonunu üstlenerek 2011 yılında dünya parlamenterlerini Patara’ya davet ederek bu keşfin dünyaya ilan edilmesini programına aldığını vurguladı.
DEMOKRASİNİN SEFİLLEŞTİĞİ KENTTİ
Patara’ya yüklenmek istenen tarihi önemin ardından ören yerine bakan ve özellikle restore edilmiş binayı gören noktalardaki arazilerin müthiş şekilde rant yaptığını öne süren Şahin “bugün gelinen sonuç ise ortada; yüzlerce villa Patara yamaçlarını dolduracak!” ifadelerini kullanan Şahin, açıklamasında ayrıca şu görüşlere yer verdi: “işin bilimsel açıdan aslına bakıldığında, Patara antik kenti bırakınız demokrasinin doğduğu yer olmayı, tam tersine demokrasinin sefilleştiği bir kenttir. Çünkü başkentlik yaptığı Likya eyaleti üçüncü sınıf bir Roma valisinin emir kuluydu. Bu valinin ‘olur’u alınmadan hiçbir karar yürürlüğe konamazdı. Tarihin ilk parlamento binası olarak kamu parasıyla restore edilen bina yıkıntısı ise bir odeion’du (konser salonu.) Likya Federal Devleti’nin meclisi, yılda sadece bir kez tiyatroda toplanırdı. Bunların hepsinin kanıtı ya da yazılı belgesi var. Ama kamu parasıyla restore edilen binanın parlamento binası, ya da meclis binası olduğuna ilişkin tek bir kanıt, tek bir belge yok. Öyle ise durup dururken Patara’ya neden böyle uydurma bir tarihi önem yüklendi? İşte bu sorunun cevabını bugün arsa spekülasyonu yapan patronların geçmişteki planlarında aramak gerekir. Daha da elim olanı işin siyasi boyutudur. Roma İmparatorluğu gibi emperyalist bir devletin üçüncü sınıf bir valisinin yönetimine verilmiş Likya Federal Devleti ile tam bağımsız olduğuna inanmak istediğimiz TBMM ile arasında paralellik kurulmuş olmasıdır.”
PATARA DÜNYA ÖLÇEĞİNDE DEĞERLİ BİR ÖRNEK
Anadolu Akdeniz’inin önemli liman kenti olan Patara’nın, coğrafyanın üretimi, sosyolojiyi, inancı ve tarihi belirlediğine ilişkin savın doğruluğunu belgeleyen dünya ölçeğinde çok değerli bir örnek olduğunu belirten Araştırmacı Yazar Giray Ercenk ise, açıklamasında Kaş ve Kalkan yöresi bugün, yabancıların mülk almak için yarıştığı bir bölge durumunda olduğuna dikkat çekti.
HALK DIŞARI, ZADEGÂN İÇERİ!
Bölgedeki yoksul halkın, ata yurdu mülklerini yok pahasına sattığına değinen Ercenk, “Patara çevresindeki yapılaşmaya karşı çıkmanın bugün bir vatan borcu olduğunun altını çizdiği açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Patara’nın arkeolojik ve doğal sit alanı bağlamında korunması için, Antalya’da, Kaş’ta faaliyet gösteren; çevreye ve tarihe duyarlı Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile birlikte zor üretim ve yaşam koşulları içinde olmasına karşın duyarlı yöre halkının, koruma adına birlikte sergiledikleri özverili uğraş hatırlardadır. Patara’nın bugünkü duruma gelmesinde bu iki kesimin katkısının yadsınmaz. Bin yıldan buyana, yörenin sıcağına, bataklığına, sivrisineğine katlanan Gelemiş halkının, turizmle birlikte değer kazanan Patara çevresinden uzaklaştırılması için verilen onca kavganın, suçlamaların, mahkemelerin ardından; ancak zenginin zadegânın alabileceği 400 adet Villa yapmak neyin nesi, anlamak mümkün değil. Patara düze çıktıktan sonra, taliplileri arttı. Antik Kente nazır mülk sahibi olma bir yana, yakın olmak bile büyük ayrıcalık şimdilerde. Halk dışarı, zengin zadegân içeri.Gönül isterdi ki; yörenin bin yıldır sahibi olan halkın, kabul edilebilir makul taleplerine bile, arkasına STK’ları alarak karşı çıkarken adeta aslan kesilenlerin; kentin, sit alanı içinde olup olmadığı tam belli olmayan yakın bir yerinde 400 villa yapımına sessiz kalmalarını anlayan varsa beri gelsin.”
Basın toplantısının ardından “Patara Bizim” adıyla örgütlenerek Patara’daki yapılaşmaya karşı mücadele etme kararı alan sivil toplum örgütleri, kurulacak olan 'Patara Bizim Grubu'nda, TTKD, Çağdaş Hukukçular Derneği, Yurtsever Cephe, Alevi Kültür Derneği Antalya Şubeleri ve yerel derneklerin temsil edileceğini açıkladılar.
AMERİKALILAR PATARA'DA PETROL MÜ BULDU
Patara'da yapılan hazırlıklar son hızla devam ederken Amerika'dan gelen haberlere göre Solarz'ın ardından Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Cliff Stearns de Patara'daki gelişmelere sahip çıkan bir konuşma yapıyordu. Florida milletvekili Stearns, 16 Mayıs 2006’da Cumhuriyetçilere yönelik yaptığı konuşmada dile getirdiği; “Amerikan Demokrasisinin kökeni, bin 800 yıl ve 7 bin mil uzakta, Patara’da” sözleriyle bu kez 'Amerikan anayasasına ilham olmasının yanında, Ortadoğu'ya yerleştirmeye çalıştıkları demokrasi fikrinin de Patara'ya dayandırıyordu: "Atalarımızın bu düşünce ve görüşleri, şu an bize eski ve yabancı gelebilir. Ama biz bu kongrede her gün federalizm ile ilgili sorularla yüz yüze kalıyoruz. Bir ülkenin federalist sistemi gücünü merkezi yetkinin ve anayasasının politik parçaları arasında paylaştırır... Irak’a ve diğer Orta Avrupa ülkelerine demokratik bir sistem geliştirmeleri konusunda yardım ederken veya eski Sovyet ülkelerinin burjuva demokrasisine öğütlerde bulunurken, bir yandan da dünya üzerindeki demokrasinin doğası ve Likyalılar hakkında tartışıyoruz. Irak’taki demokrasiye rehberlik ederken edindiğimiz deneyimler, bu tarz bir demokrasinin çabuk sonuç alınan bir demokrasi şekli olmadığını gösteriyor. Antalya’daki arkeoloji profesörü Fahri Işık’a, Gül Işın’a, Patara bölgesini keşfeden Havva İşkan Işık’a, Likyalıların hükümet üzerindeki etkisine dikkat çeken James W. Müller’e, beni Patara’daki buluntularla tanıştıran Robert’e (Livingstone) ve en önemlisi çalışmalarından dolayı Prof. Işık’a teşekkür etmek istiyorum."
PATARA OİL&GAS LLC!
Steanrs'ın açıklamalarıyla zamanlama açısından denk düşer mi bilinmez ancak bu arada içinden 'Patara' geçen ABD kaynaklı bir başka bilgiye daha ulaşıyorduk. Houston’da kurulan bir petrol şirketi Patara adını kullanarak antik kentte bulunan tarihi deniz fenerini kendisine logo yapıyor, bu ilginç gelişme konuyu dikkatle izleyen az sayıdaki insan arasında“Amerikalılar Patara’da demokrasi ararken petrol mü buldular?” esprilerine neden oluyordu. Amerikalı Petrol şirketinin logo olarak seçtiği Patara Deniz Fenerinin, dünyanın en eski deniz fenerinin olduğu iddia edilmesi bir yana 'Patara Oil & Gas LLC' adıyla kurulan firmanın resmi web sayfasında, doğal gaz ve ham petrol üretiminin yanı sıra teknik destek hizmeti verdiği de belirtiliyordu. Bill Berilgen, Charles Richardson ve Lane Kincannon’un yönetimindeki firmanın Texas ve Colorado gibi eyaletlerde temsilciliği bulunduğu da verilen bilgiler arasında yer alıyordu. Patara Gas&Oil Company şirketine elektronik posta yoluyla ulaşıp kendilerine neden bu adı seçtiklerini, ayrıca Patara'daki deniz fenerini logo olarak seçmelerinin nedenini soruyor, ancak herhangi bir yanıt alamıyorduk.
AMERİKALI SENATÖR GELDİ, GEZDİRDİM PATARA'YI
Amerika cephesinde dostluk ve demokrasi rüzgarları eserken Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Fahri Işık da yaptığı konuşmalarda Amerika’nın buna inandığını sıklıkla vurguluyordu. söylüyor. Işık, 27 Ocak 2007 tarihinde Tarihi Kentler Birliği toplantısı için Kaş’a gelen yüzden fazla belediye başkanı ve sivil toplum örgütü temsilcisinin katıldığı Patara gezisinde, antik tiyatroda yaptığı konuşmada büyük bir özgüven içinde Amerikalıların Patara'dakiprojeye nasıl inandıklarını anlatıyordu: “Amerikalı senatör geldi, gezdirdim Patara’yı. Amacı tiyatroya yardım etmek. Meclisin önündeyiz, ben meclisi anlattım. ‘Meclisin Amerika için de bir önemi vardır’ dedim. ‘Ne’ diye sordu. Dedim ki, ‘sizin anayasanız Likya Anayasası’ndan etkilenmiş.’ Şaşırdı ve iki ay sonra yeniden geldi. 1780’li yılların zabıtlarını bulmuş. Zabıtlardaki bazı cümlelerin altını Hamilton ve Madison hep çizmişler. Bu cümlelerde hep ‘Likya Birliği’ geçiyor. Neden? Çünkü onlardan 520 yıl önce yasaların ruhu üzerine bir kitap yazıyor ünlü Fransız aydınlanmacı Montesquieu. Amerika’daki ve kendi zamanına kadarki bütün demokrasileri inceliyor. En son diyor ki ‘biri bana dese ki en iyi demokrasi hangisi, ben de derim ki Likya Birliği Demokrasisi.’ İşte Madison ve Hamilton bunu okumuşlar. Montesquieu bunu dediğine göre bu demokrasiyi bir inceleyelim demişler.
AMERİKALI PATARA'DA BİR KÖK BULDU, BUNA SARILDI
Amerika inandı buna… Amerikalı, tutunacak yani kendi kültürünü oluşturacak bir kök buldu burada ve buna sarıldı. Biz şimdiye kadar yazdık da ne oldu? Bütün Türkiye’deki arkeologlar yazsa ne olacak? Derler ki, hayır canım en iyi demokrasi Atina Demokrasisi. Çünkü bunu herkes öyle biliyor… Amerikalılar Patara’da bir etkinlik yaparlarsa ve bütün dünya bunu öğrenirse, o zaman ben de şunu söyleyeceğim: ‘Hani Atina’ydı en iyi demokrasi! Hani bugünkü AB, ABD, hani bugünkü Batı demokratik yöntemini Atina’ya borçluydu!’ Bırakalım sanatını bırakalım kültürünü… Batı demokrasisinin temelinde bile şu mecliste toplanan insanların verdiği kararlar var. İşte budur bizim geleceğe yönelik turizm hedefimiz... Şurayı restore ettikten sonra herkese diyebilmeliyiz ki, bakın işte bu Montesquieu’nün sözü bakın bu Hamilton ve Madison’ın meclise yönelik tutanakları... Bakın bu Amerika anayasası ve bakın burası Patara!"
AMERİKALILAR'IN 1985'TEKİ PATARA GEZİSİ
Patara konusunda estirilen rüzgar okyanus ötesinde karşılık bulurken, daha önce sözünü ettiğimiz 27 Mart 2006 tarihinde Washington’daki Mandarin Oriental Otelinde verilen yemekte bir konuşma yapan Amerikalı siyaset bilimci Prof. James W. Muller'in konuşmasının satır alararında dikkat çekici bir ayrıntıya rastlıyoruz. Müller, konuşmasında 1985 yılında, henüz kazılar başlamadan önce Türkiye’deki Amerikan Araştırmalar Enstitüsü üyeleriyle birlikte Patara'yı görmeye gittiklerini ifade ederek, “ bu gezide Amerikalılar olarak hepimiz, Likya şehirlerinin bu birleşmesinin bizim kendi Anayasamızı oluşturmamızı nasıl etkilediğini merak ediyorduk.” açıklamasında bulunmuştu. Muller, "Likya Birliği meclisinin bulunduğu yerde olmak ilgimi çekmişti.” diyerek, Amerikan Anayasasının babası sayılan James Madison’un 30 Haziran 1787’de, Philadelphia Independence Hall (Bağımsızlık Salonu)’nda, Likya Konfederasyonu’na değindiği konuşmayı anımsatıyordu.
İLK KİM SÖYLEDİ TARTIŞMASI
Müller'in bu açıklaması, "Amerikalı senatör geldi, gezdirdim Patara’yı. Amacı tiyatroya yardım etmek. Meclisin önündeyiz, ben meclisi anlattım. ‘Meclisin Amerika için de bir önemi vardır’ dedim" sözleriyle bu bilgiyi Solarz'a kendisinin verdiğini söyleyen Prof. Fahri Işık'la, hem de, "Geçen yaz Solarz'a Patara'yı gezdirdim; onu Prof. Fahri ve Havva Işık'la tanıştırdım. Solarz bize Likya Birliği'nin, tarihi bir emsal olarak, ABD'nin ilk kuruluşunda tartışıldığını ve ABD'nin siyasi yapısının oluşumunda Patara'nın önemli bir yeri olduğunu söyledi" diyen Akarcalı'lının açıklamalarıyla çelişiyordu.
FAZIL SAY'IN 'PATARA' BESTESİ
Kısacası Amerika'yı yeniden keşfettiğini iddia eden kazı ekibinin aksine, Amerikalılar Patara'yı daha kazılar başlamadan önce ziyaret etmişler, keşfetmişlerdi. (Bir başka Amerikalı Arkeolog olan Prof. Machteld J. Mellink, 1954 yılında Patara'yı incelemiş ve bugün tartışmaların odağında bulunan antik yapıyı fotoğraflayarak belgelemişti. Mellink'in arşivindeki Anadolu fotoğrafları arasında bulunan Patara'da antik yapı, yarıya kadar kumların içinde diğer yarısı da açıkta sağlam bir görünüm vermektedir.) Çelişkiler bir yana ABD meclisinin Patara'da yapacağı 220. yıldönümü kutlamalarına ilişkin tavır iyice belirginleşmişti. Bu arada ünlü besteci Fazıl Say, konuk olarak ağırlandığı Patara'da üç gün kalmış ve 'Patara' adında bir beste yaptığını açıklamıştı. Say'ın Patara bestesi, Mozart yılında Viyana'da dinleyiciyle buluşmuş, Amerikan Anayasasına ilham veren Patara'nın Fazıl Say'a da ilham verdiği bilgisi Türk basınında yer bulmaya başlamıştı.
AKDENİZLİ TEMEL
Bu arada basında süren tartışmalara geri dönersek, Yasemin Çongar'ın ardından ilk yazı Hürriyet'ten Mehmet Yılmaz'dan gelir. Yılmaz, 4 Nisan 2006 tarihli yazısında, gelişmeleri Temel fıkrasına benzetiyor ve kazılarla ilgili suç duyurusunu mizahi bir üslupla eleştirir: “…Bugün size anlatacağım gerçek öykü ilk bakışta bir "Temel fıkrasını” andırıyor. Ama küçük bir fark var, olay Akdeniz kıyısında geçiyor! (...) Yasemin Çongar’ın Milliyet’teki yazısında okudum. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek, ABD’li meraklıların dikkatlerini Patara’ya ve burada sürdürülen arkeolojik kazıya çekmek isteyenler, ABD Anayasası’nın 220. yıl kutlamaları çerçevesinde Patara’da da bir etkinlik planlamışlar. Ama Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği, bu etkinlikle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Kutlamaların amacının masum olmadığı, memleketi bölmeyi hedeflediği ileri sürülmüş. Bunu okuyunca Temel’in, Karadenizli değil, Akdenizli olabileceği geldi aklıma. Ama sonra şöyle düşündüm: Fıkranın böylesini Temel bile akıl edemezdi!”
KUTLAMA TBMM İLE YAPILACAK
Artık Patara ülke gündeminde ve arkeoloji çevrelerinde tartışma konusu oluyor, gazetelerin birinci sayfalarında karşılıklı açıklamalar birbirini izliyordu. O günlerde Patara kazı başkanlığını yürüten Prof. Fahri Işık, 5 Nisan 2006 tarihli Milliyet'e verdiği demeçte, “Türkiye'nin tanıtımı adına, demokrasinin gerçek anlamda Anadolu'da olduğunu dünyaya duyurmak için bir girişimde bulunduk. Eski ABD Kongre üyesi Stephen Solarz'ın Patara'yı ziyareti sırasında, Likya meclisini göstererek, demokrasinin ilk defa burada yaşandığını kendisine anlattım. Çok şaşırdı. 2 ay sonra tekrar geldi. Anayasa kurulurken yaşanan tartışma tutanaklarında Patara'dan sürekli söz edildiğini görmüş. 2007'deki kutlamaları burada yapmak istediklerini söyledi. Kutlama TBMM ile birlikte yapılacak...” ifadelerini kullanıyor, aynı haberin içinde görüşüne yer verilen Kalkan ve Atamülkünü Koruma Derneği Başkanı Emine Karakitapoğlu ise,“ABD Anayasası'nın kabulünün 220. yılını kutlayacağız" deniliyor. Daha fazla bilgiye sahip değiliz. Bunu incelemeye aldık. Bölgede yaşayan insanlar olarak bu hakkımızın olduğunu düşünüyorum” sözleriyle endişelerini dile getirir.
DÜNYA DERİN DEVLETİ PATARA KAZILARINDAN ÇIKTI
Emine Karakitapoğlu, Patara kökenli bir ailenin üyesiydi ve siyaset bilimi eğitimi aldıktan sonra uzun yıllar gazetecilik yapmış, Cenevre'de Cumhuriyet Gazetesi adına ofis açmış; Birleşmiş Milletler Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kuruluna seçilmiş deneyimli bir gazetecidir. Ancak tartışmalar olması gereken zeminden çıkmış, Karakitapoğlu ailesinin arazileri üzerinden kazı ekibiyle sürdürülen sürtüşmelere indirgenmişti. Kazı ekibinin ağzından yazılan yazılarla, Karakitapoğlu'nun eniştesinin SİT alanında bulunan arazileri ve bu arazilerde bulunan bir restoranın kazı ekibi tarafınfan yıktırılması üzerine, bu tartışmaların çıktığı iddia ediliyordu. 'Bilimsel kazı yapılmadığı' iddiaları ve ABD meclisinin toplanması girişimi üzerine başlayan tartışma, 'enişte- baldız, arazi-dükkan' tartışmasına indirgenmiş, Yeşilçam filmlerini aratmayacak kurgularla eleştirel akıl ve bilimsel söylem felç edilmişti.
PATARA MUHTARI OTLU: 'ABD'LİLERİN GELMESİNİ İSTİYORUZ'
Tartışmaların büyümesi üzerine Milliyet'in arkeoloji muhabiri Ömer Erbil Patara'ya gelerek 'Pataralı ABD'lileri Bekliyor' başlığını taşıyan bir haber yapar. Patara köylülerini antik tiyatro binasının içine doldurarak çekilen fotoğraflarla süslenen 9 Nisan 2006 tarihli haberde, Patara Muhtarı Arif Otlu'nun şu görüşlerine yer verilir: "Kutlamalar köyümüzün ismini duyuracak. Böylelikle daha çok turist köyümüzü görmeye gelecek. 'ABD'liler köyümüzü satın alacak' diyorlar. Bugüne kadar tek karış toprak satmadık. Bundan sonra da satmayız. Ama kutlamalar için ABD'lilerin gelmesini istiyoruz. Onlara Türk misafirperverliğini göstereceğiz. Tarihi eser bulundukça arazilerine otel, restoran yapamıyorlar. Biz bu tartışmanın bundan kaynaklandığını düşünüyoruz."
AKARCALI'NIN KUTLAMA DAVETİ
Ardından ABD meclisinin Patara'da toplanmasıyla ilgili yapılan girişimin sorumlularından biri olan Eski Bakan Bülent Akarcalı'nın yazısı gelir. Akarcalı, 11 Nisan 2006 tarihli Vatan Gazetesi'ndeki köşesinde, Patara'daki gelişmelere yönelik endişelerini dile getiren bölge insanını ve bu gelişmeleri haberleştiren gazetecileri hedefine alır: "(...) 1984-87 arası ABD Kongresi'nde Türkiye için Lobi çalışmaları yapmak üzere bir grup milletvekili, görevlendirildik. Bazı Kongre üyeleriyle yakın dostluk kurduk. New York Senatörü Stephan Solarz da bunlardan biriydi. Bize çok yardımcı olan Solarz daha sonra da, en zor anlarımızda Türkiye'den desteğini esirgemedi. Dört beş yıl önce de Kalkan'da bir ev yaptırdı ve yılın üç ayını Türkiye'de geçirir oldu. Ben de 17 yıldır Kalkan'a giderim. Geçen yaz Solarz'a Patara'yı gezdirdim; onu Prof. Fahri ve Havva Işık'la tanıştırdım. Solarz bize Likya Birliği'nin, tarihi bir emsal olarak, ABD'nin ilk kuruluşunda tartışıldığını ve ABD'nin siyasi yapısının oluşumunda Patara'nın önemli bir yeri olduğunu söyledi. Daha sonra, Kalkan'a davet ettiği Amerikalı gazeteciler Patara hakkında bol fotoğraflı, övücü röportajlar yayınladı. 2007'de Patara'da büyük bir olay geliştirmeyi kararlaştırdık: Antik parlamentoda Türk ve ABD'li parlamenterlerin sembolik bir oturumu yapmaları, arkasından bir resepsiyon ve bir klasik konser. ABD ve Avrupa'nın önde gelen isimlerini davet ederek Patara'nın ve Türkiye'nin tüm ABD'de tanıtımına katkıda bulunmak... İki hafta önce Washington'da yapılan Türk - ABD İş Konseyi toplantıları dolayısıyla bir geceyi Patara gecesi olarak düzenleyip hem ilk tanıtım yapılmasını hem de kazılar için bağışlar toplanmasını sağladık. Programımız aksamadan devam ediyor. Ama bizler bu çalışmaları yaparken birileri çıkıp projeyi durdurmak için ellerinden geleni yapmaya başladı... Atalarımız bir çuval inciri berbat etmek deyimini bu gibi durumları anlatmak için söylemiş olmalı. Hayatlarında müspet iş yapmamış olanların en sık başvurduğu yol, yapanları engellemeye çalışmaktır. Ama ben şimdiden sizleri 2007 Ağustosunda düzenlenecek geceye davet etmek istiyorum."
SOLARZ'IN KALKAN TOPLANTILARI
Akarcalı'nın 2007 Ağustos'unda yapılacağını duyurduğu ve okurlarını davet ettiği kutlamalar gerçekleşmez. Ancak bu arada kutlamaların odağındaki isim olan Solarz ve ilişkileri hakkında yaptığımız araştırmalar ilginç sonuçlara ulaştırır bizi. Bir kısmını haberleştirip duyurduğumuz gelişmelerden en önemlisi, Solarz'ın bölgedeki toplantıları, çeşitli derneklere üyeliği ve bölgeden aldığı arazilerin fazlalığıdır.
Şimdi Patara, ABD anayasası, ve kutlama tartışmalarını bir kenara not edip uzun bir parantez açalım. Yasemin Çongar'ın, Patara kazıcılarının, Akarcalı ve diğerlerinin paranoyaklıkla şuçladığı insanların endişelerini haklı çıkaracak ayrıntıların belgelerine bir göz atalım. Patara kazıcılarının sıklıkla vurguladığı,'kuvvacı' söylem ve 'biz bölgeden bir karış toprak sattırmadık, Patara'yı Side olmaktan kurtardık' açıklamalarını da anımsatarak Solarz'ın arazilerine ve yaptırıp sattığı villalara doğru uzanalım.
EMLAKÇI SOLARZ''DAN TRİLYONLUK VİLLALAR
O dönemde yaptığımız araştırmada, ABD anayasasının kabulünün 220. yıldönümü kutlamalarının bir ayağının Patara’da yapılması için kongreye öneride bulunan eski ABD Kongresi üyesi Stephan Joshua Solarz’ın emlakçılığa soyunduğu ortaya çıkarmıştık. Kalkan’da yaptırdığı ultra-lüks villaları internet üzerinden satışa çıkaran Solarz’ın kendisi ve eşi Nina Solarz adına satışa koyduğu son villanın fiyatı 250 bin Sterlin'di ve dünyanın önde gelen emlak sitelerinde yer alan villa ilanlarında, 'yönetim şekli federasyon olan Likya Birliği’nin başkenti Patara’ya da ayrıca yer veriliyordu: '15 dakikalık kısa bir sürüş sizi Türkiye’nin en güzel plajına götürür. Deniz kaplumbağaları için doğal bir koruma alanı olan Patara, binlerce yıllık antik tiyatrosu ve parlamento binasıyla Likya Birliği’nin başkentidir.'
ÜÇ ADA, ÜÇ PARSEL, 2,5 MİLYONLUK ARAZİ
Türk devletinin Amerika’daki Ermeni lobisine karşı resmi lobiciliğini üslenen ve bu çalışması karşılığında kendisine Türk devleti tarafından her yıl 1. 800 milyon dolar ödenen Solarz, bununla da yetinmemiş, Kalkan sırtlarında, o günkü değeri 2.5 milyon YTL’yi bulan toplam 6600 metrekare arsayı da servetine eklemişti. Kaş Tapu Müdürlüğü kayıtlarına göre Stephan Joshua Solarz adına, Kalkan’da 91, 92 ve 93 Ada numarasıyla kayıtlı arsalar ve Kalkanlıların “Beyaz Saray” adını verdiği büyük bir villaya sahip olan Solarz'ın kayıtlarına o günlerde ulaşamadığımız daha büyük başka bir arazisi de Kalkan'ın 2009 yılında yağmalanan ve haberleştirerek kamuoyuna duyurduğumuz Kalamar Koyundan çıkacaktı.
KALAMAR KOYUNDAKİ KÜMES VİLLALAR
Ancak Kalamar koyunda ortaya çıkan çarpıcı bir başka gerçek daha vardı ki, Patara'da sürdürülen çalışmaların amacı konusundaki tartışmaya son noktayı koyacak nitelikteydi. Haberlerimizin ardından meclise taşınan, valilik ve savcılık soruşturması başlatılan uluslararası imar vurgunu kısaca şöyleydi... Kalamar koyundaki imar alanı dışındaki zeytinlik 130 dönüm tarım arazisine, yasalar dolanarak 34 tane villa yapılmış, bununla da kalmayıp yasal düzenleme olmadan ilk yüz metreye çivi dahi çakmanın yasak olduğu kıyıya tecavüz edilmiş, villaların kıyıya doğru uzanan bölümlerine havuzlar ve iskeleler yapılarak kıyı yasası da delinmişti. Tarım arazisi niteliğinde olan imar dışı alanlarda, yalnızca 'tarımsal amaçlı yapı'lara izin verilmesini hükme bağlayan yönetmelikler de hiçe sayılarak; kümes, mandıra, tarım ürünlerin işlenebileceği küçük üretim atölyeleri ve çiftlik evi gibi yapılar olması gerekirken Kalamar koyuna mesken ruhsatı verilerek 34 tane villa yapımına başlanmıştı.
10 BİN METREKARELİK ARAZİ ABD'Lİ ORTAKLARA
Buraya kadar bildik bir yağma görüntüsünü andırıyordu Kalamar skandalı. Ancak araştırmalarımız sırasında incelediğimiz tapu kayıtları arasında dikkatimizi çeken 'Solarz' ve 'Bernstein' soyadları olaya farklı bir boyut kazandırıyordu. Patara kutlamalarının merkezindki isim olan Solarz'ın, Kalamar Koyunda yağmalanan imar dışı alanda toplam 10 bin metrekarelik arazisi bulunuyor, üzerinde trilyonluk villa inşaatlarının yükseldiği arazinin hissedarları ise; Stephan J. Solarz: %34, Jehuda Reinharz: %11, Richard Paul Bernstein: %22 ve Margaret Marygriele: %33 olarak sıralanıyordu.
DÜNYA DERİN DEVLETİ KALKAN'DA
Solarz'ın parsel ortakları şaşırtıcıydı. 'Dünyayı yöneten örgüt' ya da dünyanın derin devleti olarak bilinen CFR’nin (Council on Foreign Reletions-Dış İlişkiler Konseyi) yöneticisi Jehuda Reinharz, uzun süre Amerikan Brandeis Üniversitesi rektörlüğünü yürütmesinin yanında, önemli Yahudi tarihçilerinden biri ve Siyonist hareketin en ateşli savunucularından kabul ediliyordu. Öyle ki, Reinharz'a bu çalarından dolayı İsrail Cumhurbaşkanlığı ve parlamentosu özel ödüllerine layık görülmüştü.
DÖRDÜNCÜ ORTAK SOLARZ'IN PARTNERİ
Tapu kayıtlarında adı “Margaret Mary Griele” olarak geçen Amerikalı kadının asıl adı
'Margaret M Grieve'di ve uzun yıllar Bank of America’nın Genel Hukuk Danışmanlığı görevini yürütmüştü. Grieve’in Solarz’la olan bağlantısı, Solarz’ın bir dönem başkanlığını yürüttüğü Asya Fonu’na, ya da diğer bilinen adıyla Orta Asya-Amerikan Girişim Fonu’na (CAAEF) dayanıyordu. Grieve’in bir kartviziti de Asya Fonu’nun yönetim kurulunda görev almasıydı.
PATARA'YI TANITAN NEW YORK TİMES YAZARININ ARAZİSİ
Kalamar Koyun'daki imar vurgununda adı öne çıkan en dikkat çekici isim ise, Solarz'ın davetiyle bölgeye gelen ve 19 Eylül 2005'te New York Times'da Patara'yla ilgili ünlü haberi yapan Richard Bernstein'dı. Bernstein, Solarz’ın önerisiyle yazdığı bol fotoğraflı Patara haberinde, “Amerikan demokrasisinin köklerinin Patara”da olduğunu öne sürmüş, haber, o günlerde Türk basınında sevinçle karşılanmıştı.
YÖNETİCİLER DEĞİŞİYOR, PROJE DEĞİŞMİYOR
Bu uzun parantezi kapatmadan önce bir kaç ayrıntıyı ekleyerek Patara'daki antik yapıya geri dönelim. Solarz'ın Kalkan'daki arazileri ve villa yapsatçılığına soyunmasına ilişkin haberlerimizle paralel olarak 'dünyanın ilk meclisi' olduğu savlanan Patara'daki antik yapının tanımında da küçük değişiklikler, düzeltmeler yapılmaya, kutlamaların ABD mesliciyle değil, TBMM'nin ev sahipliğinde, dünya parlamento başkanlarıyla yapılacağı haberleri gelmeye başladı. Bu arada meclis başkanları, bakanlar, valiler ve kaymakamlar değişiyor ancak ABD meclisinden, dünya meclis başkanlarının toplanmasına yönelik proje hiç değişmiyordu. Konuyu takip eden ve ayrıntıları aktarmayı sürdürdüğümüz haberlerimiz zaman zaman kazı ekibinin tepkisini çekiyordu.
KaynaK

Anadolu'nun en özgün kültürlerinden biri sayılan Likya uygarlığının başkenti olan Antalya'daki Patara'da 1988 yılından bu yana arkeolojik kazı yürütülüyor. 18 kilometrelik kumsalı, tarihi ve doğal zenginliğiyle iştah kabartan Patara, üç ayrı koruma şemsiyesine sahip olmasının yanında Türkiye'nin turizm politikalarıyla koşut olarak 1980'lerden buyana koruma ve gelişme arasındaki ince çizgide gelip giden çatışmaların da odağında bulunuyor.
KUMLARIN ARASINDAKİ TARİH
2000'li yılların başlarına kadar zorluklarla sürdürülen Patara kazıları, bölgede sıklıkla çıkan orman ve sazlık yangınları, rant kavgaları, sit alanı tartışmaları ve bir türlü bitmek bilmeyen koruma imar planı çalışmalarıyla anılıyordu. Kazıların maddi zorlukları bir yana, kazı alanının kumla kaplı olmasından kaynaklanan fiziki zorluklar da adeta iğneyle kuyu kazar gibi bir kazı sürecini beraberinde getiriyordu. Patara kazıları, onbinlerce kamyon kumun bölgeden taşınması içinde ayrı bir çaba gerektiriyordu.
DİKKATLERİ PATARA'YA ÇEKEN İLK VE ENLER
Ancak 2000 yılından sonra kazılarda ortaya çıkarılan eserlerin iddialı tanıtımlarla kamuoyuna duyurulmaya başlanması, dikkatleri Patara'ya çekti. Bir iletişim yöntemi olarak sıklıkla kullanılan 'ilk' ve 'en' kavramı Patara'da tam anlamıyla karşılığını buluyor, bölgede ortaya çıkarılan ya da bir bölümü açıkta olan antik kalıntılar dünyanın 'ilk' ve 'en'leri olarak kamuoyuna duyuruluyordu. Arkeoloji çevreleri Patara kazılarıyla ilgili tartışmalara değinildiğinde, öncelikle bölgede olduğu varsayılan Apollon tapınağının arandığını ancak bir süre sonra bundan vazgeçildiğini söylüyorlar. Atina Olimpiyat oyunları başladığı sırada 'dünyanın ilk olimpiyatlarının Patara'da yapıldığı'na dair iddialar da basına yansımaya başlasa da Patara'daki ilk ve en'lerin en dikkat çekenleri 'dünyanın ilk deniz feneri' ve 'dünyanın ilk demokratik meclisi' iddiaları olacaktır.
Patara kazılarında ortaya çıkarılan ve bugün kumlarla kaplı olan antik limanın girişindeki deniz feneri, 'dünyanın en eski deniz feneri' olarak tanıtılmış, fenerin ayağa kaldırılması için Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan, çeşitli resmi ve sivil kuruluşlara kadar uzanan kaynak arayışına girildiği bilgileri basına yansımıştı.
KUMLARIN ARASINDAN ÇIKAN LİKYA BİRLİĞİ MECLİSİ Mİ
2000 yılında kazılarına başlanan bir başka yapı da ilerleyen yıllarda 'dünyanın ilk meclisi' olarak adlandırılarak çeşitli kutlama projeleri için restore edilecek olan antik kalıntıydı. Kaş Kaymakamlığının resmi web sayfasında, Patara'daki söz konusu kalıntı şu ifadelerle tanıtılıyor: "Patara kazılarının daha ilk yılında, Tiyatro’nun kuzey karşısında ve yönü doğudaki Agora’ya dönük görkemli kalıntının ancak bir Birlik Meclisi olabileceği savlanmış; 2000 yılında başlanan kazı çalışmalarıyla ortaya çıkan tiyatro benzeri mimarisi ve önündeki revakta ele geçen, değişik kentlerden Lykiarkhların heykelleri için yazılmış, çok sayıda kaide yazıtı bu görüşü doğrulamıştır."
'DÜNYANIN İLK MECLİSİ', ABD ANAYASASINA İLHAM VERİYOR
Patara'daki kumların arasından yavaş yavaş açığa çıkarılmaya başlanan antik kalıntı, ilerleyen yıllarda bitmek bilmeyen bir tartışmanın odağında olacağından habersiz yüz yıllardır süren sessizliğinin son günlerini yaşıyordu. Önce 'Birlik Meclisi' olabileceği savlanan yapı, 2004 yazında Patara'ya yapılan bir gezinin ardından birden dünya ölçeğinde projelerin odağına yerleşiverir. Bu dönemde Patara kazı ekibi tarafından çeşitli yerlerde verilen konferanslar ve konuşmalarda, Patara'daki 'Birlik Meclisi'nin, 'dünyanın ilk demokratik meclisi' olduğu yönünde vurgular yapılması dikkat çeker. Ancak bu konudaki ilk önemli açıklama 2005 yılının Eylül ayında yapılır. Üstelik de ABD'nin en ünlü gazetelerinden birinde. 19 Eylül 2005 tarihli New York Times Gazetesi, Richard Bernstein imzalı bir haber yayınlar. "Türkiye'de kumlara gömülmüş bir meclis" başlığını taşıyan ve Patara'daki 'Birlik Meclisi'nin tanıtıldığı haberde, bölgenin tarihi ve Aziz Paul için önemine vurgu yapılarak "Amerikan Anayasası'nı yazanlar, 2 bin yıl önce Patara'da kurulu olan Antik Likya Federasyonu'nu örnek almış" bilgisine yer verilir.
ABD KONGRESİ'Nİ PATARA'DA TOPLAYALIM
New York Times'in bu haberi ertesi günü Türk basınında da geniş yer bulur ve Patara'daki antik kalıntının Amerikan Anayasasının şekillenmesinde rol oynamasına değinirler. Tabii bunun çok önemli bir tanıtım ve turizm fırsatı olduğu yönündeki yorumlar da arı ardına gelmeye başlar. Amerikan basınında çıkan haberde değinilen ayrıntılardan biri de Patara'daki antik kalıntının, Amerikan Anayasasının 220. yılı kutlamalarına da ev sahipliği yapacağı yönündedir. Haberde, Patara'ya 15 kilometre mesafedeki Kalkan'a yerleşen bu amaçla kutlamalar için hazırlıklar yapmaya başlayan Eski ABD Kongresi Üyesi Stephan Joshua Solarz'ın görüşlerine de yer verilir. Kısaca Solarz, Patara'daki bu bilginin kendisini heyecanlandırdığını dile getirmektedir.
SOLARZ'LA KALKAN'DA RANDEVU
New Yok Times'in Patara haberi bir iki gün tartışıldıktan sonra unutulur. Ancak haberde adı geçen ve kutlama projesinin odağındaki isim olan Solarz'ı bulup bu projenin ayrıntılarını konuşmak için Kalkan'a gidiyoruz. Solarz'ın da tanıdığı olan ve Kalkan'ın nitelikli otellerinden birinin işletmecisi olan bir tanıdığım aracılığıyla kendisine ulaşıyoruz ve talebimizi iletiyoruz. Kısa süre sonra görüşme talebimize olumlu yanıt geliyor ve 20 Ekim 2005 tarihinde Solarz'ın Kalkan sırtlarında bulunan ve 'Beyaz Saray' olarak adlandırılan villasında uzun bir söyleşi yapıyoruz.
SOLARZ'IN 'YENİ ŞAFAK' SORUSU
Solarz, söyleşi aralarında bir kaç gün önce Kalkan'a gelen ve yabancılara mülk satışı konusunda bir söyleşi gerçekleştiren, ayrıca çeşitli incelemelerde bulunan dönemin CHP Genel Başkan Yardımcısı, ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Onur Öymen'le ilgili bir kaç soru soruyor. Öymen'e Kalkanlıların ilgisinin ne ölçüde olduğunu öğrenmek isteyen Solarz, ayrıca Yeni Şafak Gazetesi'yle de ilgili bir kaç soru soruyor. "Şafak"ın ne anlama geldiğini öğrenmek istiyor.
'LİKYA MECLİSİ BİZİM MECLİSE BENZİYOR'
Solarz'a Patara'daki kutlama fikriyle ilgili bir çok soru soruyoruz ve özetle şunları söylüyor: "Beni büyüleyen şey, sadece evimden 15 dakika uzaklıktaki dünyanın ilk federasyonunun bulunması değil. Bu federasyonun, bizim anayasamızı yazanlara ilham kaynağı olması; ki biz onlara ‘Kurucu Atalarımız’ deriz. 1787 yazında Philadelphia’da 3 ay boyunca süren ve Anayasa’yı oluşturan Anayasa Kuruculular Meclisi’ndeki hararetli tartışmalarda, Likya Federasyonu’na çok sayıda atıfta bulunulmuştu. Bu Federasyonun başarısı örnek gösterilmişti. Bu Federasyonda üyeler, nüfuslarına ya da başka etkenlere göre farklı sayıda temsilciyle temsil edilmişti. Patara’da yapılan kazılarda bulunan binalardan birinin, bizim Amerikan federal sistemimize bir anlamda ilham kaynaklığı etmiş bir Parlamento’nun binası olması beni çok heyecanlandırıyor. Çok ilginçtir ki, bu Parlamento binası, bizim Kongre binamıza benzer şekilde, yarım daire biçimindeydi. Amerikan Anayasası’nın kabulunun 220. yılının kutlanacağı 2007 yılının yaz ayında, Amerika’yı temsilen Amerikan Kongre üyelerinden oluşan bir heyetin Patara’ya gelip, Türk Parlamenterlerden oluşan bir heyetle birlikte, Likya Parlamentosu’nu anmasını ve iki ülkenin nasıl ortak bir mirası paylaştığının altını çizmesini umuyorum."
'KURUCU ATALARIMIZ PATARA'DAN ESİNLENMİŞLER'
Bu bilgiyi ilk kez ne zaman öğrendiğini sorduğumuz Solarz, ayrıntılarıyla anlatıyor: "Bu bilgiyi 2004’te öğrendim. Sanırım ilk kez Prof. Işık ve ekibiyle tanıştıktan sonra Patara’ya yaptığım ziyaretlerden birinde öğrendim. Bunu Amerika’da pek az kimse biliyor, sanırım Türkiye’de de pek az biliniyor. Oysa bu, ABD ile Türkiye’yi daha da yakınlaştıracak çok önemli bir bilgi. Kazı bölgesini, tiyatroyu gezmiştim ama burada bir Parlamento binasının olduğundan habersizdim. Prof. Işık ile yaptığımız sohbetler sırasında, kendisi bu federasyon ile bizim anayasamız arasındaki benzerliklere dikkatimi çekti. Ben de Washington’da bununla ilgili bir araştırma yaptırdım. Anayasa Kurucular Meclisi’ndeki tartışmalar sırasında buraya atıfta bulunulduğunu öğrendim. Hatta, federal sistemi destekleyen gazetelerde ve halkı yazılan Anayasa’yı desteklemeye çağıran yazı ve makalelerde de bu tür atıflara rastladım. Kurucular Meclisi, Anayasa’yı bir taslak olarak hazırladığında, bunun geçerlilik kazanması için eyalet temsilcilerinin dörtte üçünün onayından geçmesi gerekmekteydi. Bu temsilcilerden bir kısmı, çok çeşitli gerekçelerle bu anayasaya karşıydı, bu yüzden, anayasayı savunanlar, çeşitli gazete yazıları ve makalelerle kamuoyuna anayasanın yararlarını ve önemini izah etmeye çalışmıştı. Bunların arasında, özellikle James Madison’ın, (daha sonra kendisi ABD Başkanı olacaktır) ve Aleksander Hamilton’ın, (o da ilk Hazine Bakanı olacaktır) yazılarında Likya Birliği veya Federasyonu’na atıflarda bulunulmaktaydı. Bu Birliğin başarıyla sürmesi, kurulmakta olan federal hükümetin başarısına örnek olarak verilmekteydi."
İşte o fotoğraflar

Amerikalı arkeolog Mellink, kazılar başlamadan yaklaşık 35 yıl önce.1954'de Patara'daki antik yapıyı böyle görüntüledi

Patara Kumsalı

Richard Bernstein

Solarz villa kalkan

Solarz'ın Kalkan'daki tapu kayıtları

Solarz’la söyleşi

Washington'daki- Patara KüLtürel gala yemeğinin davetiyesi
SEN DÜĞMENİ İLİKLE HERODOT'UN ÖNÜNDE

Patara dosyasında ilk bölümü dün yayınladık. (Okumak için tıklayın)
Solarzla yaptığımız görüşmenin ardından bu söyleşiyi ve konuyla ilgili bir haberi yayına hazırlamak üzere çalışmalara başlıyorum. Amacım Patara kazı ekibinden de konuyla ilgili bir görüş almak ve söyleşinin yanısıra bir de haber hazırlamak. 29 Ekim günü Antalya'dan ortak bir dostumuzla Kaş'a gelen Patara kazı Başkanı Prof. Fahri Işık ve eşi Havva Işık'la çalıştığım işyerinde kısa bir sohbet etme olanağı buluyoruz. Aynı günü akşamı da yine birlikte 29 Ekim kutlamalarına katılıyor, ortak dostlarımızla aynı masada uzun uzun sohbet ediyoruz. Bu arada Fahri Işık'a Patara'daki gelişmelerden söz ediyorum. New York Times'ta yer alan haberden, kutlamalardan ve yapılacak çalışmalardan ayrıntılar soruyorum. Önce heyecanla projeden söz eden ve bunun Patara ve Türkiye için ne denli önemli bir fırsat olduğundan söz eden Prof. Işık, kendisine ABD'li eski senatör Solarz'la görüştüğümü ve bununla ilgili bir haber hazırlığı içinde olduğumu söyleyince heyecanını yitiriyor. Kendisinden de konuyla ilgili bir görüş almak istediğimi belirtiyorum, "şimdi daha erken. Bu devletin projesi, meclisle birlikte yapılacak kutlama. Zamanı gelince konuşuruz" şeklinde bir yanıt veriyor. Bir kez daha yineliyorum görüş alma konusundaki düşüncemi. Ancak yine benzer bir yanıt veriyor Işık...
PROF. ŞAHİN'DEN ÇARPICI 'FEDERASYON' DEĞERLENDİRMESİ
Bu görüşmenin ardından hazırladığım habere konuyla ilgili bir uzmanın değerlendirmesini katmak istiyorum. Bu amaçla Likya bölgesini ve tarihini bilen bir kaç kişiyle görüşmek için kısa bir araştırma yapıyorum. Kendisine ulaştığım bir iki uzman bu konuda görüş vermekten kaçınıyor. Ancak o dönemde Akdeniz Üniversitesi Eski Çağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü Başkanı olan ve kendisini o güne kadar yalnızca yayınlarından bildiğim Prof. Dr. Sencer Şahin, bu konuda görüş vermeyi kabul ediyor. Prof. Şahin'e ayrıntıları aktarıp, "Türkiye’nin federatif sisteme fazlasıyla hassas olduğu ve bunu varoluşuna tehdit olarak algıladığı bir dönemde birilerinin kalkıp eski Anadolu uygarlıklarından biri olan Likya Federatif devlet sistemini, Türkiye üzerindeki emelleri belli olan bazı çevrelerin eline tarihi deliller oluşturacak şekilde referans göstermesi, ya cehaletle ya da art niyetle açıklanabilir" şeklinde özetlenebilecek değerlendirmesini aldıktan sonra haberi ve söyleşiyi yayına hazırlıyorum. Haberin yayınından önce son bir kez Prof. Fahri Işık'a eşinin telefonundan ulaşmaya çalışıyorum. Haberle ilgili görüş verip vermeyecekleri yönündeki soruma Prof. Havva Işık, "biz söyleyeceğimizi söyledik" yanıtını veriyor...
PATARA TARTIŞMALARI BAŞLIYOR
Haber, 8-9 Kasım 2005 tarihlerinde iki gün arka arkaya Yeni Çağ gazetesinde manşetten yayınlanıyor. Bir kaç gün içinde çeşitli köşe yazarları ve gazete haberlerine konu olan tartışmalar da başlıyor. Bu arada Kaş ve Kalkan bölgesinde yabancılara yönelik arazi satışlarının yaygınlaşması üzerine bu sürecin bölgede yaratacağı sosyal ve ekonomik sorunlara dikkat çekmek amacıyla Antalya'da kurulan Kalkan ve Atamülkünü Koruma Derneği'nin Başkanı, aynı zamanda Patara kökenli bir gazeteci olan Emine Karakitapoğlu, Patara kazıları hakkında Antalya Cumhuriyet Savcılığı'na bir suç duyurusunda bulunuyor. Karakitapoğlu, suç duyurusunda, Patara kazılarının bilimsel yöntemlerden uzak yapıldığı, tarihi eserlere zarar verildiği, üçü Türk, üçü de yabancı kökenli olmak üzere 6 bilimadamının kazılardan ayrıldığını iddia ettiği suç duyurusunun ardından basına verdiği demeçte, ABD Kongresi'nin Patara'da yapacağı duyurulan kutlamalara da değinir ve "kültürel alışveriş, turizm ya da küreselleşmenin gereği diye başlatılan bir çok sürecin, ciddi sosyal, ekonomik ve hepsinden önemlisi siyasi sonuçlarının olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır" ifadelerine yer vererek gelişmelerden endişe duyduklarını belirtir.
Karakitapoğlu'nun kazıların bilimsel yöntemlerle yapılmadığı yönündeki bu girişimi ve ABD meclisiyle yapılması planlanan kutlamalarla ilgili açıklamaları tartışmayı daha da alevlendirir. Ancak Patara kazı ekibinden bu süre içinde önemli bir açıklama gelmez. Kısa süre sonra sessizlik bozulur ve Karakitapoğlu'nun bu girişimine kazı ekibi de karşı bir dava açarak yanıt verir.
KAŞ'TA PATARA 'HAŞLAMASI'
Sessizliği bozan asıl girişim ise kısa bir süre sonra, 15 Nisan 2006 tarihinde Kaş'ta düzenlenen Turizm Haftası etkinlikleri sırasında ortaya çıkacaktır. Turizm Haftası etkinlikleri çerçevesinde Kaş'ta 'Likya'nın kültürü' başlığıyla bir konferans verecek olan kazı ekibi, bir kaç gün önceden Kaş Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Aydın aracılığıyla haber gönderip, konferansta hazır bulunmamı 'özellikle' talep ederler. Konferans günü geldiğinde, Kaş'taki ilçe protokolü tam kadro salondadır. Ancak salonun kenarında bekleyen bir grup köylü de dikkat çekmektedir. Kazı ekibi, Patara'dan konferansın yapılacağı salona getirilen çok sayıda köylü ve Patara Muhtarı Arif Otlu ile birlikte salondaki yerlerini alırlar...
'CASUS İŞTE BUYMUŞ!'
Amacı, turizm haftasında Likya'nın tarihi ve kültürel zenginliğini aktarmak olan konferansa ilk olarak kazı ekibinden Prof. Havva İşkan Işık başlar. Işık, duvara yansıttığı slaytlar eşliğinde yıllardır Patara'da çektikleri sıkıntıları, yapılan bütün çalışmaları dramatize eden bir üslupla anlatmaya başlar. Öyle ki, yaptıkları işin her ayrıntısını duvara yansıtan fotoğraflar eşliğinde dinleyenleri sorgulayan bir üslupta konuşmasını sürdüren Işık, konuşmasını Patara'yla ilgili haberlere ve bu haberleri yapan, konuyla ilgili yazı yazan gazetecilere getirir. Ve ağır hakaretler yağdırmaya başlar. Bu arada salonda bulunanlar şaşırmaya, homurdanmaya başlarlar. Bu arada salonda bulunan Patara köylülerinden bazıların birbirilerine beni işaret ederek "casus işte buymuş!" dediği yayılıyor kulaktan kulağa. Konuşmasını arada bir bağırarak, zaman zaman da salondakilere yönelik eleştirilerle, zaman zaman da 'dostlarım' şeklinde incelik dolu sözlerle sürdüren Işık'ın haleti ruhiyesini ortaya koymak açısından tartışmayla ilgili ilgisiz bir çok ayrıntıyla süslediği ifadelerinin önemli bölümlerini gazetecilerin video kayıtlarından aktarıyoruz:
SEN KİMSİN DE HEREDOT'TAN SÖZ EDEBİLİYORSUN!
"Herkes uzman olduğun alanda konuşsun. Uzmanlık alanına girmeyen konularda kimse ağzını açmaya cesaret etmesin. 'Heredot demiş ki...' Sen kimsin kardeşim 'Heredot demiş ki' diye başlıyorsun. Ne haddine senin! Düğmeni ilikle bir kere Heredot'un önünde... Heredot demiş ki, Likyalılar, Giritli olmayan Giritlilerdendir. Tabi Yunanca bilmiyor olabilirler onlar. Ben Yunancasından da okumuyorum. Türkçe çevirileri de var onun. Ne derdi Heredot; 'Likyalılar, Girit'ten gelmişlerdir' der. İşte bu kadar! Bu kadarını söylüyor. Ne döndürüp dolandırıyorsunuz?! Okuma yazmanız da mı yok sizin.
HEREDOT'UN KARŞISINA FAHRİ HOCA DİKİLDİ VE DEDİ Kİ...
Ve bu Heredot'un karşısına sevgili iftiracılar, siz dikilmediniz. Tarihin babası olan bu Heredot'un karşısına Fahri Işık Hoca dikildi. Yol kılavuz anıtını buldu, üzerindeki Trimili yazıtını okudu, ve dedi ki, 'Lİkyalıların anayurdu olan Tirimili, bugünkü Dirmil'dir. Heredot yalan söylüyor' dedi ve yazdı bunu. (Alkışlar...)
Sizin ne haddinize Heredot'la ağzınızı açmak! Siz ancak gidip kasaptaki etlerin nasıl bir kalitede olduğunu anlayabilirsiniz. Bizim işimize karışamazsınız. Haddinize düşmez çünkü. Öğrenmek mi istiyorsunuz? Hani kitap yazmamıştık ya dostlarım; (bu arada salondaki çantasından bir kitap çıkartıp eline alarak havaya kaldırıyor, dinleyenlere gösteriyor) hani biz hiç yayın yapmamıştık ya dostlarım; işte bu kitabın içinde yazıyor; Fahri Işık'ın Heredot'a karşı başkaldırışı!
SİZ KORKAKSINIZ, BİZ CESURUZ!
Utanın! Utanın! Erdem, ancak ve ancak bizden önce yaşayanlara sahip çıkarak sahip olunur demiştik, bunu tekrar ediyorum. Siz bu korkularla ülkeyi bu hale getirdiniz zaten. Kafanız asla dik değil. Herşeyden korkarak, herşeyde paranoya yaratarak, her şeyden komplo teorisi üreterek... Korkaksınız! Biz cesuruz! Biz çünkü çalışıyoruz. Biz cesuruz, biz çalışıyoruz! Emek üretiyoruz. Sizin gibi oturup bilmem ne köşelerinde dedikodu yaparak insanlara iftira üretmiyoruz.
BENİMLE AYNI DÜZEYDE DEĞİLSİNİZ
On yıllarca süren koruma çalışmalarından sonra Patara gördüğünüz hale gelmiştir. Sevgili dostlarım biz Patara'yı böyle biliyoruz, böyle anlatıyoruz. Hiç bir kişi, ne Yusuf Yavuz, ne Emine Karakitapoğlu'na karşı benim bu ülkeyi ne kadar sevdiğime, ne kadar koruduğuma ve neyi nasıl gördüğüme dair yapacak bir yorumum yoktur. Kendilerini benimle aynı düzeyde görmüyorum. Önce benim düzeyime gelecekler, benim bilgime sahip olacaklar, benimle bunu tartışacak konuma gelecekler, ancak ondan sonra kendilerini muhattap olarak alabilirim.
SİZİ TARİH DEĞİL BEN YARGILARIM!
Biz bunun gibilerini çok gördük. Hiç bir şey üretmeyen, vatana millete hiç bir hayrı dokunmayan, dernekleri kendi çıkarları için kullanan, şov yapan, başkalarını karalamayı, onlara iftira atmayı ilke haline getiren insanlarla biz bininci kez karşı karşıyayız. Biz dürüstlüğümüzle, alnımızın açıklığıyla ve yaptığımız işin şeffalığıyla ayakta kaldık. Bu dün de böyleydi, bugün de böyle.Ben 1988 yılından beri Patara'ayım. (Bu sırada slayta bir çocuk ve kadın bir fotoğrafı yansıtılıyor) Bu aile mücadele etti Patara için. Siz otururken! Siz yan gelip yatarken! Ve çocuğumu her zaman ikinci plana ittim ben Patara için. Siz otururken, siz keyif yaparken! Siz bunun hesabını bana veremezsiniz. Ve bizi suçlayamazsınız! Tarih sizi yargılar. Tarihe bile zaman kalmaz sizi ben burada yargılarım!"
PİREF ÖKKEŞ'İN 'BATAR HA!' KORKUSU
Işık'ın konuşması salonda gerilimi oldukça arttırır. O konuşmanın yarattığı etki bir kaç gün sonra, 29 Nisan 2006 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'nde Piref Ökkeş'in diline dolanacak, Piref Ökkeş o haftaki köşesinde 'Batar ha!' başlığıyla şunları yazacaktı: “ Sayın Piref Ökkeş Hocam, Kaç zamandır kafamı kurcalayan bir sorunla yemeden içmeden kesildim. Şöyle birkaç günlüğüne kafamı dinleyeyim diye Kaş kıyılarına doğru bir yolculuk yapayım dedim. Hem birkaç kitap karıştırır hem de çay bahçelerinde avarelik eder şu bahar yorgunluğunu atarım diye düşündüm. Hay demez olaydım. Efendim lafı uzatmadan maruzatıma geleyim. Kaş’ın henüz patates kızartması kokmayan sokaklarında gezinirken, Belediye hoparlöründen gelen sesle irkildim. Turizm Haftasını şenliklerle, kutlamalarla karşılayan yöneticiler, bir de bilimsel konferans tertip etmişler. Ne de güzel düşünmüşler. İşte bu bilimsel konferansın anonsunu Belediye hoparlöründen duyunca elime kağıt kalem alıp Belediye Salonunun yolunu tuttum. Salonu cıvıl cıvıl çocuklar, gençler, bakımlı hanımlar ve beyler doldurmuş.
BUGÜN PATARA İÇİN NE YAPTIN?
Patara’da filizlenen ve taa Amerikalara kadar uzandığı savlanan demokrasi ve kültür hakkında konuşmak üzere büyük bir incelik içinde kürsüye gelen hanım konuşmacı, ( Kendisine bilimadamı dedi nedense?) salondakileri selamladıktan sonra avaz avaz bağırmaya başlamaz mı? Bütün salonda bir patırtı, şaşkınlık... Allah sizi inandırsın ben böyle bilimci görmedim Hocam. Elindeki mikrofonu arada bir salonda oturanlardan birine doğru sallıyor; “şerefsizler, namussuzlar!” diye haşladıktan sonra “Ey Kaş halkı, bu gün Patara için ne yaptınız ha!” gibi cümleler kuruyordu. Sonra slayt makinesine doğru sesleniyor, “değiştir çocuğum” komutları veriyor ve elinde kazma kürek çalışan insanların olduğu bir takım resimleri duvara yansıtıyor ve yine bağırıyordu. “ Ey cahiller, siz nasıl yüce Herodot’un adını ağzınıza alıyorsunuz, siz kim oluyorsunuz da Runik Alfabeden söz ediyorsunuz? İşte ispatı. Şu fotoğraflara iyi bakın da utanın! Siz daha dünyada yokken biz buralarda taş taşıyor, kum çekiyorduk!”
SİZİ GİDİ FANİLER SİZİ
Salonu dolduran tüm faniler gibi ben de o biçim tırstım haliyle. Bağır çağır, bir saatlik hışımdan sonra tam “bilimle iyice terbiye olduk, yüce rabbim kimseyi bilimle terbiye etmesin” derken ikinci konuşmacı geldi kürsüye. İkinci bilimci Hoca da lafı öncülünün kaldığı yerden alarak aynı biçimde sürdürdü haşlamasını: “ Benim duvarlarım Atatürk resimleriyle doludur, siz kim oluyorsunuz da bilimden bahsediyorsunuz? Sizi gidi faniler sizi!” Salondakilerin bir çoğu garip hareketlerle bu haşlama faslına alkışlarıyla eşlik ediyor ne olup bittiğini anlamadan her hakaret faslından sonra bilimle sınanmanın rahatlığını yaşıyorlardı. Bilimin halkı böyle muhakeme edeceğini kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim. Ah Ökkeş Hocam, inanın bütün salondakiler gibi ben de yerin dibine girdim. O yüce bilimcilerimizin böylesi zorluklar yaşadığını bilseydim her sabah kendi kendime sorardım; “Ey fani, bu gün Patara için ne yaptın?”
DEMOKRASİ BÖYLE BİR ŞEYMİŞ DEMEK
O gün kafama dank etti Hocam. Meğer ne kadar cahil cühela bir halk olmuşuz. Düşünün taa Amerikalardan, Washingtonlardan elin oğlu Patara’yı keşfediyor, “burası bizim atalarımızın demokrasi mabedidir” diye methiyeler düzüyor... Biz şuracıkta burnumuzun dibindeki bu değerin farkına varamamışız. Meğer konferans bunun için yapılıyormuş. Demek demokrasi böyle bir şeymiş. Bilimciler halkı karşısına alacak ve avazı çıktığı kadar bağırarak haşlayacak.
DEMOKRASİ PAT DİYE PATARA'DAN GELİRSE
Çocukların yüzlerini görmeliydiniz Ökkeş Hocam. Hepsinin gözlerinde Patara’nın nasıl bir demokrasiye kaynaklık ettiğini görmenin üzüntüsü vardı. Benim asıl sorum şu; bir dostum Patara adının, tepeden bakınca bir hançeri andıran yapısından dolayı “ Batar ha!” kelimesinden türeyerek Patara’ya dönüştüğünü anlattıydı. Siz bilimciler şu fani halkı bu konuda aydınlatırsanız sevineceğiz hocam. Bu patırtının Patara ile bir ilgisi var mı? Yoksa demokrasi pat diye Patara’dan geliverirse şu ülkenin hali nice olur?"

15 nisan 2006 patarakonferansı

15 nisan 2006 tarihinde patara için verileceği söylenen konferans, sözlü saldırı aracı olarak kullanılacaktı

Çizer sunder erdoğan patara konferansını böyle çizdi
ANTİK KENTE VİLLA YAPILIR MI

Patara’daki 400 villa tartışmasıyla ilgili Antalya’da düzenlenen basın toplantısında konuşan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, anayasa ve yasaların güvencesi altındaki Patara’ya konut inşa etmeye çalışanlar ve buna izin verenler suç işliyor dedi.
Antalya'nın Kaş ilçesine bağlı Patara antik kentindeki ‘400 villa’ tartışması sürüyor. Üç ayrı koruma statüsü bulunan antik kentte, 2008 yılında hazırlanan koruma amaçlı imar planında yapımına onay verilen 400 dolayındaki villaların bir kısmının inşaatı sürerken, gelişmeye tepki gösteren sivil toplum örgütleri Patara’da suç işlendiğini öne sürdü.
‘KANITLAR ULAŞINCA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNACAĞIZ’
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz ile Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, arkeolog-yazar Nermin Bayçın ve TTKD Kaş Sorumlusu Munise Ozan Orhan'la birlikte Ansan Sanat Galerisi'nde basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısında konuşan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkan Yardımcısı Avukat Münip Ermiş, anayasa ve yasaların güvencesi altındaki Patara'ya konut inşa etmeye çalışanlar ile buna izin veren kamu kurumlarının yöneticilerinin de suç işlemiş olacağını belirterek, “Bu suça karışanlar 2 ile 5 yıl arasında hapis cezası ile yargılanabilecek. Suçun oluştuğuna dair kanıtların elimize ulaşması halinde cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunacağız” diye konuştu.
PATARA MECLİSİ REKLÂM MALZEMESİ YAPILIYOR
Patara Antik Kenti'nin ranta kurban gittiğini ve 400 lüks villanın yapılacağını savunan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Antalya Şube Başkanı Hediye Gündüz ise buradaki bir binanın tarihteki ilk demokratik meclis olduğu öne sürülerek, inşa edilmek istenen villaların yüksek fiyattan satışı için reklâm yapıldığını iddia etti. Reklam malzemesi yaratılması amacıyla bilimin de bilim dışı yöntemlerle kullanıldığını ileri süren Gündüz, rant kaygılarıyla bazı kişilerin bölgede sessiz sedasız arsa topladığını savundu.
PATARA ALLİANOİ OLMASIN!
Gündüz, tarihe saygı, geleceği koruma, üreme alanları bu bölgede bulunan nesli tükenmekte olan caretta caretta türü deniz kaplumbağalarını koruma ve küresel ısınmaya karşı vicdani sorumluluk duygusuyla Patara'da yaşananlara itiraz ettiklerini belirterek, mücadele için sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla 'Patara Bizim Grubu'nu oluşturacaklarını bildirdi. Grup için hazırlıkları sürdürdüklerini söyleyen Gündüz, şöyle konuştu: “Gözümüz kulağımız Patara'dadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin sit alanları koruma konusunda zafiyeti var. Patara, Allianoi'nin (Yortanlı Barajı göleti içinde kalacak olan antik kent) kaderine terk edilmesin. Toplum vicdanını harekete geçmeye davet ediyoruz.”
193 KİLOMETREKARELİKÖÇK ALANI TEHDİT ALTINDA
TTKD Kaş Sorumlusu Munise Ozan Orhan da Patara'nın 1990 yılında Özel Çevre Koruma Bölgesi (ÖÇK) ilan edildiğini hatırlatarak, Eşen Çayı'nın suladığı 193 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Patara ve çevresinin ekolojik, doğal, tarihi ve kültürel değerleri hakkında bilgiler verdi. Orhan, yapılaşmayla tüm bu değerlerin tehdit altında olduğunu vurguladı.
GERÇEKDIŞI ÖNEMSETME ÇABASI
Basın toplantısına yazılı açıklamalarıyla destek veren Prof. Dr. Sencer Şahin ve Araştırmacı Yazar Giray Ercenk de Patara’daki villa tartışmasıyla ilgili görüşlerini aktardılar. Akdeniz Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sencer Şahin, açıklamasında Patara çevresinde yaratılan bu günkü arsa spekülasyonlarının temelinde, antik Patara kentine yüklenen, ama gerçekle en küçük ilişkisi olmayan bir önemsetme çabasının yattığını öne sürdü. Şahin, “dünyanın demokratik ilk parlamento binası Patara’da yapılmış; demokrasi burada doğmuş, binanın yeri de tespit edilmiş, Amerikan Kongre binası da Patara’daki bu parlamento binasının bir kopyasıymış, bu keşfin dünyaya ilan edilmesi gerekiyormuş” şeklindeki bu önemsetme çabası üzerine TBMM’nin harekete geçerek dünyanın ilk parlamento binası denen yapıya sahip çıktığını, ardından da restorasyonunu üstlenerek 2011 yılında dünya parlamenterlerini Patara’ya davet ederek bu keşfin dünyaya ilan edilmesini programına aldığını vurguladı.
DEMOKRASİNİN SEFİLLEŞTİĞİ KENTTİ
Patara’ya yüklenmek istenen tarihi önemin ardından ören yerine bakan ve özellikle restore edilmiş binayı gören noktalardaki arazilerin müthiş şekilde rant yaptığını öne süren Şahin “bugün gelinen sonuç ise ortada; yüzlerce villa Patara yamaçlarını dolduracak!” ifadelerini kullanan Şahin, açıklamasında ayrıca şu görüşlere yer verdi: “işin bilimsel açıdan aslına bakıldığında, Patara antik kenti bırakınız demokrasinin doğduğu yer olmayı, tam tersine demokrasinin sefilleştiği bir kenttir. Çünkü başkentlik yaptığı Likya eyaleti üçüncü sınıf bir Roma valisinin emir kuluydu. Bu valinin ‘olur’u alınmadan hiçbir karar yürürlüğe konamazdı. Tarihin ilk parlamento binası olarak kamu parasıyla restore edilen bina yıkıntısı ise bir odeion’du (konser salonu.) Likya Federal Devleti’nin meclisi, yılda sadece bir kez tiyatroda toplanırdı. Bunların hepsinin kanıtı ya da yazılı belgesi var. Ama kamu parasıyla restore edilen binanın parlamento binası, ya da meclis binası olduğuna ilişkin tek bir kanıt, tek bir belge yok. Öyle ise durup dururken Patara’ya neden böyle uydurma bir tarihi önem yüklendi? İşte bu sorunun cevabını bugün arsa spekülasyonu yapan patronların geçmişteki planlarında aramak gerekir. Daha da elim olanı işin siyasi boyutudur. Roma İmparatorluğu gibi emperyalist bir devletin üçüncü sınıf bir valisinin yönetimine verilmiş Likya Federal Devleti ile tam bağımsız olduğuna inanmak istediğimiz TBMM ile arasında paralellik kurulmuş olmasıdır.”
PATARA DÜNYA ÖLÇEĞİNDE DEĞERLİ BİR ÖRNEK
Anadolu Akdeniz’inin önemli liman kenti olan Patara’nın, coğrafyanın üretimi, sosyolojiyi, inancı ve tarihi belirlediğine ilişkin savın doğruluğunu belgeleyen dünya ölçeğinde çok değerli bir örnek olduğunu belirten Araştırmacı Yazar Giray Ercenk ise, açıklamasında Kaş ve Kalkan yöresi bugün, yabancıların mülk almak için yarıştığı bir bölge durumunda olduğuna dikkat çekti.
HALK DIŞARI, ZADEGÂN İÇERİ!
Bölgedeki yoksul halkın, ata yurdu mülklerini yok pahasına sattığına değinen Ercenk, “Patara çevresindeki yapılaşmaya karşı çıkmanın bugün bir vatan borcu olduğunun altını çizdiği açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “Patara’nın arkeolojik ve doğal sit alanı bağlamında korunması için, Antalya’da, Kaş’ta faaliyet gösteren; çevreye ve tarihe duyarlı Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ile birlikte zor üretim ve yaşam koşulları içinde olmasına karşın duyarlı yöre halkının, koruma adına birlikte sergiledikleri özverili uğraş hatırlardadır. Patara’nın bugünkü duruma gelmesinde bu iki kesimin katkısının yadsınmaz. Bin yıldan buyana, yörenin sıcağına, bataklığına, sivrisineğine katlanan Gelemiş halkının, turizmle birlikte değer kazanan Patara çevresinden uzaklaştırılması için verilen onca kavganın, suçlamaların, mahkemelerin ardından; ancak zenginin zadegânın alabileceği 400 adet Villa yapmak neyin nesi, anlamak mümkün değil. Patara düze çıktıktan sonra, taliplileri arttı. Antik Kente nazır mülk sahibi olma bir yana, yakın olmak bile büyük ayrıcalık şimdilerde. Halk dışarı, zengin zadegân içeri.Gönül isterdi ki; yörenin bin yıldır sahibi olan halkın, kabul edilebilir makul taleplerine bile, arkasına STK’ları alarak karşı çıkarken adeta aslan kesilenlerin; kentin, sit alanı içinde olup olmadığı tam belli olmayan yakın bir yerinde 400 villa yapımına sessiz kalmalarını anlayan varsa beri gelsin.”
Basın toplantısının ardından “Patara Bizim” adıyla örgütlenerek Patara’daki yapılaşmaya karşı mücadele etme kararı alan sivil toplum örgütleri, kurulacak olan 'Patara Bizim Grubu'nda, TTKD, Çağdaş Hukukçular Derneği, Yurtsever Cephe, Alevi Kültür Derneği Antalya Şubeleri ve yerel derneklerin temsil edileceğini açıkladılar.
AMERİKALILAR PATARA'DA PETROL MÜ BULDU
Patara'da yapılan hazırlıklar son hızla devam ederken Amerika'dan gelen haberlere göre Solarz'ın ardından Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Cliff Stearns de Patara'daki gelişmelere sahip çıkan bir konuşma yapıyordu. Florida milletvekili Stearns, 16 Mayıs 2006’da Cumhuriyetçilere yönelik yaptığı konuşmada dile getirdiği; “Amerikan Demokrasisinin kökeni, bin 800 yıl ve 7 bin mil uzakta, Patara’da” sözleriyle bu kez 'Amerikan anayasasına ilham olmasının yanında, Ortadoğu'ya yerleştirmeye çalıştıkları demokrasi fikrinin de Patara'ya dayandırıyordu: "Atalarımızın bu düşünce ve görüşleri, şu an bize eski ve yabancı gelebilir. Ama biz bu kongrede her gün federalizm ile ilgili sorularla yüz yüze kalıyoruz. Bir ülkenin federalist sistemi gücünü merkezi yetkinin ve anayasasının politik parçaları arasında paylaştırır... Irak’a ve diğer Orta Avrupa ülkelerine demokratik bir sistem geliştirmeleri konusunda yardım ederken veya eski Sovyet ülkelerinin burjuva demokrasisine öğütlerde bulunurken, bir yandan da dünya üzerindeki demokrasinin doğası ve Likyalılar hakkında tartışıyoruz. Irak’taki demokrasiye rehberlik ederken edindiğimiz deneyimler, bu tarz bir demokrasinin çabuk sonuç alınan bir demokrasi şekli olmadığını gösteriyor. Antalya’daki arkeoloji profesörü Fahri Işık’a, Gül Işın’a, Patara bölgesini keşfeden Havva İşkan Işık’a, Likyalıların hükümet üzerindeki etkisine dikkat çeken James W. Müller’e, beni Patara’daki buluntularla tanıştıran Robert’e (Livingstone) ve en önemlisi çalışmalarından dolayı Prof. Işık’a teşekkür etmek istiyorum."
PATARA OİL&GAS LLC!
Steanrs'ın açıklamalarıyla zamanlama açısından denk düşer mi bilinmez ancak bu arada içinden 'Patara' geçen ABD kaynaklı bir başka bilgiye daha ulaşıyorduk. Houston’da kurulan bir petrol şirketi Patara adını kullanarak antik kentte bulunan tarihi deniz fenerini kendisine logo yapıyor, bu ilginç gelişme konuyu dikkatle izleyen az sayıdaki insan arasında“Amerikalılar Patara’da demokrasi ararken petrol mü buldular?” esprilerine neden oluyordu. Amerikalı Petrol şirketinin logo olarak seçtiği Patara Deniz Fenerinin, dünyanın en eski deniz fenerinin olduğu iddia edilmesi bir yana 'Patara Oil & Gas LLC' adıyla kurulan firmanın resmi web sayfasında, doğal gaz ve ham petrol üretiminin yanı sıra teknik destek hizmeti verdiği de belirtiliyordu. Bill Berilgen, Charles Richardson ve Lane Kincannon’un yönetimindeki firmanın Texas ve Colorado gibi eyaletlerde temsilciliği bulunduğu da verilen bilgiler arasında yer alıyordu. Patara Gas&Oil Company şirketine elektronik posta yoluyla ulaşıp kendilerine neden bu adı seçtiklerini, ayrıca Patara'daki deniz fenerini logo olarak seçmelerinin nedenini soruyor, ancak herhangi bir yanıt alamıyorduk.
AMERİKALI SENATÖR GELDİ, GEZDİRDİM PATARA'YI
Amerika cephesinde dostluk ve demokrasi rüzgarları eserken Patara Kazı Başkanı Prof. Dr. Fahri Işık da yaptığı konuşmalarda Amerika’nın buna inandığını sıklıkla vurguluyordu. söylüyor. Işık, 27 Ocak 2007 tarihinde Tarihi Kentler Birliği toplantısı için Kaş’a gelen yüzden fazla belediye başkanı ve sivil toplum örgütü temsilcisinin katıldığı Patara gezisinde, antik tiyatroda yaptığı konuşmada büyük bir özgüven içinde Amerikalıların Patara'dakiprojeye nasıl inandıklarını anlatıyordu: “Amerikalı senatör geldi, gezdirdim Patara’yı. Amacı tiyatroya yardım etmek. Meclisin önündeyiz, ben meclisi anlattım. ‘Meclisin Amerika için de bir önemi vardır’ dedim. ‘Ne’ diye sordu. Dedim ki, ‘sizin anayasanız Likya Anayasası’ndan etkilenmiş.’ Şaşırdı ve iki ay sonra yeniden geldi. 1780’li yılların zabıtlarını bulmuş. Zabıtlardaki bazı cümlelerin altını Hamilton ve Madison hep çizmişler. Bu cümlelerde hep ‘Likya Birliği’ geçiyor. Neden? Çünkü onlardan 520 yıl önce yasaların ruhu üzerine bir kitap yazıyor ünlü Fransız aydınlanmacı Montesquieu. Amerika’daki ve kendi zamanına kadarki bütün demokrasileri inceliyor. En son diyor ki ‘biri bana dese ki en iyi demokrasi hangisi, ben de derim ki Likya Birliği Demokrasisi.’ İşte Madison ve Hamilton bunu okumuşlar. Montesquieu bunu dediğine göre bu demokrasiyi bir inceleyelim demişler.
AMERİKALI PATARA'DA BİR KÖK BULDU, BUNA SARILDI
Amerika inandı buna… Amerikalı, tutunacak yani kendi kültürünü oluşturacak bir kök buldu burada ve buna sarıldı. Biz şimdiye kadar yazdık da ne oldu? Bütün Türkiye’deki arkeologlar yazsa ne olacak? Derler ki, hayır canım en iyi demokrasi Atina Demokrasisi. Çünkü bunu herkes öyle biliyor… Amerikalılar Patara’da bir etkinlik yaparlarsa ve bütün dünya bunu öğrenirse, o zaman ben de şunu söyleyeceğim: ‘Hani Atina’ydı en iyi demokrasi! Hani bugünkü AB, ABD, hani bugünkü Batı demokratik yöntemini Atina’ya borçluydu!’ Bırakalım sanatını bırakalım kültürünü… Batı demokrasisinin temelinde bile şu mecliste toplanan insanların verdiği kararlar var. İşte budur bizim geleceğe yönelik turizm hedefimiz... Şurayı restore ettikten sonra herkese diyebilmeliyiz ki, bakın işte bu Montesquieu’nün sözü bakın bu Hamilton ve Madison’ın meclise yönelik tutanakları... Bakın bu Amerika anayasası ve bakın burası Patara!"
AMERİKALILAR'IN 1985'TEKİ PATARA GEZİSİ
Patara konusunda estirilen rüzgar okyanus ötesinde karşılık bulurken, daha önce sözünü ettiğimiz 27 Mart 2006 tarihinde Washington’daki Mandarin Oriental Otelinde verilen yemekte bir konuşma yapan Amerikalı siyaset bilimci Prof. James W. Muller'in konuşmasının satır alararında dikkat çekici bir ayrıntıya rastlıyoruz. Müller, konuşmasında 1985 yılında, henüz kazılar başlamadan önce Türkiye’deki Amerikan Araştırmalar Enstitüsü üyeleriyle birlikte Patara'yı görmeye gittiklerini ifade ederek, “ bu gezide Amerikalılar olarak hepimiz, Likya şehirlerinin bu birleşmesinin bizim kendi Anayasamızı oluşturmamızı nasıl etkilediğini merak ediyorduk.” açıklamasında bulunmuştu. Muller, "Likya Birliği meclisinin bulunduğu yerde olmak ilgimi çekmişti.” diyerek, Amerikan Anayasasının babası sayılan James Madison’un 30 Haziran 1787’de, Philadelphia Independence Hall (Bağımsızlık Salonu)’nda, Likya Konfederasyonu’na değindiği konuşmayı anımsatıyordu.
İLK KİM SÖYLEDİ TARTIŞMASI
Müller'in bu açıklaması, "Amerikalı senatör geldi, gezdirdim Patara’yı. Amacı tiyatroya yardım etmek. Meclisin önündeyiz, ben meclisi anlattım. ‘Meclisin Amerika için de bir önemi vardır’ dedim" sözleriyle bu bilgiyi Solarz'a kendisinin verdiğini söyleyen Prof. Fahri Işık'la, hem de, "Geçen yaz Solarz'a Patara'yı gezdirdim; onu Prof. Fahri ve Havva Işık'la tanıştırdım. Solarz bize Likya Birliği'nin, tarihi bir emsal olarak, ABD'nin ilk kuruluşunda tartışıldığını ve ABD'nin siyasi yapısının oluşumunda Patara'nın önemli bir yeri olduğunu söyledi" diyen Akarcalı'lının açıklamalarıyla çelişiyordu.
FAZIL SAY'IN 'PATARA' BESTESİ
Kısacası Amerika'yı yeniden keşfettiğini iddia eden kazı ekibinin aksine, Amerikalılar Patara'yı daha kazılar başlamadan önce ziyaret etmişler, keşfetmişlerdi. (Bir başka Amerikalı Arkeolog olan Prof. Machteld J. Mellink, 1954 yılında Patara'yı incelemiş ve bugün tartışmaların odağında bulunan antik yapıyı fotoğraflayarak belgelemişti. Mellink'in arşivindeki Anadolu fotoğrafları arasında bulunan Patara'da antik yapı, yarıya kadar kumların içinde diğer yarısı da açıkta sağlam bir görünüm vermektedir.) Çelişkiler bir yana ABD meclisinin Patara'da yapacağı 220. yıldönümü kutlamalarına ilişkin tavır iyice belirginleşmişti. Bu arada ünlü besteci Fazıl Say, konuk olarak ağırlandığı Patara'da üç gün kalmış ve 'Patara' adında bir beste yaptığını açıklamıştı. Say'ın Patara bestesi, Mozart yılında Viyana'da dinleyiciyle buluşmuş, Amerikan Anayasasına ilham veren Patara'nın Fazıl Say'a da ilham verdiği bilgisi Türk basınında yer bulmaya başlamıştı.
AKDENİZLİ TEMEL
Bu arada basında süren tartışmalara geri dönersek, Yasemin Çongar'ın ardından ilk yazı Hürriyet'ten Mehmet Yılmaz'dan gelir. Yılmaz, 4 Nisan 2006 tarihli yazısında, gelişmeleri Temel fıkrasına benzetiyor ve kazılarla ilgili suç duyurusunu mizahi bir üslupla eleştirir: “…Bugün size anlatacağım gerçek öykü ilk bakışta bir "Temel fıkrasını” andırıyor. Ama küçük bir fark var, olay Akdeniz kıyısında geçiyor! (...) Yasemin Çongar’ın Milliyet’teki yazısında okudum. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmek, ABD’li meraklıların dikkatlerini Patara’ya ve burada sürdürülen arkeolojik kazıya çekmek isteyenler, ABD Anayasası’nın 220. yıl kutlamaları çerçevesinde Patara’da da bir etkinlik planlamışlar. Ama Kalkan ve Ata Mülkünü Koruma Derneği, bu etkinlikle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunmuş. Kutlamaların amacının masum olmadığı, memleketi bölmeyi hedeflediği ileri sürülmüş. Bunu okuyunca Temel’in, Karadenizli değil, Akdenizli olabileceği geldi aklıma. Ama sonra şöyle düşündüm: Fıkranın böylesini Temel bile akıl edemezdi!”
KUTLAMA TBMM İLE YAPILACAK
Artık Patara ülke gündeminde ve arkeoloji çevrelerinde tartışma konusu oluyor, gazetelerin birinci sayfalarında karşılıklı açıklamalar birbirini izliyordu. O günlerde Patara kazı başkanlığını yürüten Prof. Fahri Işık, 5 Nisan 2006 tarihli Milliyet'e verdiği demeçte, “Türkiye'nin tanıtımı adına, demokrasinin gerçek anlamda Anadolu'da olduğunu dünyaya duyurmak için bir girişimde bulunduk. Eski ABD Kongre üyesi Stephen Solarz'ın Patara'yı ziyareti sırasında, Likya meclisini göstererek, demokrasinin ilk defa burada yaşandığını kendisine anlattım. Çok şaşırdı. 2 ay sonra tekrar geldi. Anayasa kurulurken yaşanan tartışma tutanaklarında Patara'dan sürekli söz edildiğini görmüş. 2007'deki kutlamaları burada yapmak istediklerini söyledi. Kutlama TBMM ile birlikte yapılacak...” ifadelerini kullanıyor, aynı haberin içinde görüşüne yer verilen Kalkan ve Atamülkünü Koruma Derneği Başkanı Emine Karakitapoğlu ise,“ABD Anayasası'nın kabulünün 220. yılını kutlayacağız" deniliyor. Daha fazla bilgiye sahip değiliz. Bunu incelemeye aldık. Bölgede yaşayan insanlar olarak bu hakkımızın olduğunu düşünüyorum” sözleriyle endişelerini dile getirir.
DÜNYA DERİN DEVLETİ PATARA KAZILARINDAN ÇIKTI
Emine Karakitapoğlu, Patara kökenli bir ailenin üyesiydi ve siyaset bilimi eğitimi aldıktan sonra uzun yıllar gazetecilik yapmış, Cenevre'de Cumhuriyet Gazetesi adına ofis açmış; Birleşmiş Milletler Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kuruluna seçilmiş deneyimli bir gazetecidir. Ancak tartışmalar olması gereken zeminden çıkmış, Karakitapoğlu ailesinin arazileri üzerinden kazı ekibiyle sürdürülen sürtüşmelere indirgenmişti. Kazı ekibinin ağzından yazılan yazılarla, Karakitapoğlu'nun eniştesinin SİT alanında bulunan arazileri ve bu arazilerde bulunan bir restoranın kazı ekibi tarafınfan yıktırılması üzerine, bu tartışmaların çıktığı iddia ediliyordu. 'Bilimsel kazı yapılmadığı' iddiaları ve ABD meclisinin toplanması girişimi üzerine başlayan tartışma, 'enişte- baldız, arazi-dükkan' tartışmasına indirgenmiş, Yeşilçam filmlerini aratmayacak kurgularla eleştirel akıl ve bilimsel söylem felç edilmişti.
PATARA MUHTARI OTLU: 'ABD'LİLERİN GELMESİNİ İSTİYORUZ'
Tartışmaların büyümesi üzerine Milliyet'in arkeoloji muhabiri Ömer Erbil Patara'ya gelerek 'Pataralı ABD'lileri Bekliyor' başlığını taşıyan bir haber yapar. Patara köylülerini antik tiyatro binasının içine doldurarak çekilen fotoğraflarla süslenen 9 Nisan 2006 tarihli haberde, Patara Muhtarı Arif Otlu'nun şu görüşlerine yer verilir: "Kutlamalar köyümüzün ismini duyuracak. Böylelikle daha çok turist köyümüzü görmeye gelecek. 'ABD'liler köyümüzü satın alacak' diyorlar. Bugüne kadar tek karış toprak satmadık. Bundan sonra da satmayız. Ama kutlamalar için ABD'lilerin gelmesini istiyoruz. Onlara Türk misafirperverliğini göstereceğiz. Tarihi eser bulundukça arazilerine otel, restoran yapamıyorlar. Biz bu tartışmanın bundan kaynaklandığını düşünüyoruz."
AKARCALI'NIN KUTLAMA DAVETİ
Ardından ABD meclisinin Patara'da toplanmasıyla ilgili yapılan girişimin sorumlularından biri olan Eski Bakan Bülent Akarcalı'nın yazısı gelir. Akarcalı, 11 Nisan 2006 tarihli Vatan Gazetesi'ndeki köşesinde, Patara'daki gelişmelere yönelik endişelerini dile getiren bölge insanını ve bu gelişmeleri haberleştiren gazetecileri hedefine alır: "(...) 1984-87 arası ABD Kongresi'nde Türkiye için Lobi çalışmaları yapmak üzere bir grup milletvekili, görevlendirildik. Bazı Kongre üyeleriyle yakın dostluk kurduk. New York Senatörü Stephan Solarz da bunlardan biriydi. Bize çok yardımcı olan Solarz daha sonra da, en zor anlarımızda Türkiye'den desteğini esirgemedi. Dört beş yıl önce de Kalkan'da bir ev yaptırdı ve yılın üç ayını Türkiye'de geçirir oldu. Ben de 17 yıldır Kalkan'a giderim. Geçen yaz Solarz'a Patara'yı gezdirdim; onu Prof. Fahri ve Havva Işık'la tanıştırdım. Solarz bize Likya Birliği'nin, tarihi bir emsal olarak, ABD'nin ilk kuruluşunda tartışıldığını ve ABD'nin siyasi yapısının oluşumunda Patara'nın önemli bir yeri olduğunu söyledi. Daha sonra, Kalkan'a davet ettiği Amerikalı gazeteciler Patara hakkında bol fotoğraflı, övücü röportajlar yayınladı. 2007'de Patara'da büyük bir olay geliştirmeyi kararlaştırdık: Antik parlamentoda Türk ve ABD'li parlamenterlerin sembolik bir oturumu yapmaları, arkasından bir resepsiyon ve bir klasik konser. ABD ve Avrupa'nın önde gelen isimlerini davet ederek Patara'nın ve Türkiye'nin tüm ABD'de tanıtımına katkıda bulunmak... İki hafta önce Washington'da yapılan Türk - ABD İş Konseyi toplantıları dolayısıyla bir geceyi Patara gecesi olarak düzenleyip hem ilk tanıtım yapılmasını hem de kazılar için bağışlar toplanmasını sağladık. Programımız aksamadan devam ediyor. Ama bizler bu çalışmaları yaparken birileri çıkıp projeyi durdurmak için ellerinden geleni yapmaya başladı... Atalarımız bir çuval inciri berbat etmek deyimini bu gibi durumları anlatmak için söylemiş olmalı. Hayatlarında müspet iş yapmamış olanların en sık başvurduğu yol, yapanları engellemeye çalışmaktır. Ama ben şimdiden sizleri 2007 Ağustosunda düzenlenecek geceye davet etmek istiyorum."
SOLARZ'IN KALKAN TOPLANTILARI
Akarcalı'nın 2007 Ağustos'unda yapılacağını duyurduğu ve okurlarını davet ettiği kutlamalar gerçekleşmez. Ancak bu arada kutlamaların odağındaki isim olan Solarz ve ilişkileri hakkında yaptığımız araştırmalar ilginç sonuçlara ulaştırır bizi. Bir kısmını haberleştirip duyurduğumuz gelişmelerden en önemlisi, Solarz'ın bölgedeki toplantıları, çeşitli derneklere üyeliği ve bölgeden aldığı arazilerin fazlalığıdır.
Şimdi Patara, ABD anayasası, ve kutlama tartışmalarını bir kenara not edip uzun bir parantez açalım. Yasemin Çongar'ın, Patara kazıcılarının, Akarcalı ve diğerlerinin paranoyaklıkla şuçladığı insanların endişelerini haklı çıkaracak ayrıntıların belgelerine bir göz atalım. Patara kazıcılarının sıklıkla vurguladığı,'kuvvacı' söylem ve 'biz bölgeden bir karış toprak sattırmadık, Patara'yı Side olmaktan kurtardık' açıklamalarını da anımsatarak Solarz'ın arazilerine ve yaptırıp sattığı villalara doğru uzanalım.
EMLAKÇI SOLARZ''DAN TRİLYONLUK VİLLALAR
O dönemde yaptığımız araştırmada, ABD anayasasının kabulünün 220. yıldönümü kutlamalarının bir ayağının Patara’da yapılması için kongreye öneride bulunan eski ABD Kongresi üyesi Stephan Joshua Solarz’ın emlakçılığa soyunduğu ortaya çıkarmıştık. Kalkan’da yaptırdığı ultra-lüks villaları internet üzerinden satışa çıkaran Solarz’ın kendisi ve eşi Nina Solarz adına satışa koyduğu son villanın fiyatı 250 bin Sterlin'di ve dünyanın önde gelen emlak sitelerinde yer alan villa ilanlarında, 'yönetim şekli federasyon olan Likya Birliği’nin başkenti Patara’ya da ayrıca yer veriliyordu: '15 dakikalık kısa bir sürüş sizi Türkiye’nin en güzel plajına götürür. Deniz kaplumbağaları için doğal bir koruma alanı olan Patara, binlerce yıllık antik tiyatrosu ve parlamento binasıyla Likya Birliği’nin başkentidir.'
ÜÇ ADA, ÜÇ PARSEL, 2,5 MİLYONLUK ARAZİ
Türk devletinin Amerika’daki Ermeni lobisine karşı resmi lobiciliğini üslenen ve bu çalışması karşılığında kendisine Türk devleti tarafından her yıl 1. 800 milyon dolar ödenen Solarz, bununla da yetinmemiş, Kalkan sırtlarında, o günkü değeri 2.5 milyon YTL’yi bulan toplam 6600 metrekare arsayı da servetine eklemişti. Kaş Tapu Müdürlüğü kayıtlarına göre Stephan Joshua Solarz adına, Kalkan’da 91, 92 ve 93 Ada numarasıyla kayıtlı arsalar ve Kalkanlıların “Beyaz Saray” adını verdiği büyük bir villaya sahip olan Solarz'ın kayıtlarına o günlerde ulaşamadığımız daha büyük başka bir arazisi de Kalkan'ın 2009 yılında yağmalanan ve haberleştirerek kamuoyuna duyurduğumuz Kalamar Koyundan çıkacaktı.
KALAMAR KOYUNDAKİ KÜMES VİLLALAR
Ancak Kalamar koyunda ortaya çıkan çarpıcı bir başka gerçek daha vardı ki, Patara'da sürdürülen çalışmaların amacı konusundaki tartışmaya son noktayı koyacak nitelikteydi. Haberlerimizin ardından meclise taşınan, valilik ve savcılık soruşturması başlatılan uluslararası imar vurgunu kısaca şöyleydi... Kalamar koyundaki imar alanı dışındaki zeytinlik 130 dönüm tarım arazisine, yasalar dolanarak 34 tane villa yapılmış, bununla da kalmayıp yasal düzenleme olmadan ilk yüz metreye çivi dahi çakmanın yasak olduğu kıyıya tecavüz edilmiş, villaların kıyıya doğru uzanan bölümlerine havuzlar ve iskeleler yapılarak kıyı yasası da delinmişti. Tarım arazisi niteliğinde olan imar dışı alanlarda, yalnızca 'tarımsal amaçlı yapı'lara izin verilmesini hükme bağlayan yönetmelikler de hiçe sayılarak; kümes, mandıra, tarım ürünlerin işlenebileceği küçük üretim atölyeleri ve çiftlik evi gibi yapılar olması gerekirken Kalamar koyuna mesken ruhsatı verilerek 34 tane villa yapımına başlanmıştı.
10 BİN METREKARELİK ARAZİ ABD'Lİ ORTAKLARA
Buraya kadar bildik bir yağma görüntüsünü andırıyordu Kalamar skandalı. Ancak araştırmalarımız sırasında incelediğimiz tapu kayıtları arasında dikkatimizi çeken 'Solarz' ve 'Bernstein' soyadları olaya farklı bir boyut kazandırıyordu. Patara kutlamalarının merkezindki isim olan Solarz'ın, Kalamar Koyunda yağmalanan imar dışı alanda toplam 10 bin metrekarelik arazisi bulunuyor, üzerinde trilyonluk villa inşaatlarının yükseldiği arazinin hissedarları ise; Stephan J. Solarz: %34, Jehuda Reinharz: %11, Richard Paul Bernstein: %22 ve Margaret Marygriele: %33 olarak sıralanıyordu.
DÜNYA DERİN DEVLETİ KALKAN'DA
Solarz'ın parsel ortakları şaşırtıcıydı. 'Dünyayı yöneten örgüt' ya da dünyanın derin devleti olarak bilinen CFR’nin (Council on Foreign Reletions-Dış İlişkiler Konseyi) yöneticisi Jehuda Reinharz, uzun süre Amerikan Brandeis Üniversitesi rektörlüğünü yürütmesinin yanında, önemli Yahudi tarihçilerinden biri ve Siyonist hareketin en ateşli savunucularından kabul ediliyordu. Öyle ki, Reinharz'a bu çalarından dolayı İsrail Cumhurbaşkanlığı ve parlamentosu özel ödüllerine layık görülmüştü.
DÖRDÜNCÜ ORTAK SOLARZ'IN PARTNERİ
Tapu kayıtlarında adı “Margaret Mary Griele” olarak geçen Amerikalı kadının asıl adı
'Margaret M Grieve'di ve uzun yıllar Bank of America’nın Genel Hukuk Danışmanlığı görevini yürütmüştü. Grieve’in Solarz’la olan bağlantısı, Solarz’ın bir dönem başkanlığını yürüttüğü Asya Fonu’na, ya da diğer bilinen adıyla Orta Asya-Amerikan Girişim Fonu’na (CAAEF) dayanıyordu. Grieve’in bir kartviziti de Asya Fonu’nun yönetim kurulunda görev almasıydı.
PATARA'YI TANITAN NEW YORK TİMES YAZARININ ARAZİSİ
Kalamar Koyun'daki imar vurgununda adı öne çıkan en dikkat çekici isim ise, Solarz'ın davetiyle bölgeye gelen ve 19 Eylül 2005'te New York Times'da Patara'yla ilgili ünlü haberi yapan Richard Bernstein'dı. Bernstein, Solarz’ın önerisiyle yazdığı bol fotoğraflı Patara haberinde, “Amerikan demokrasisinin köklerinin Patara”da olduğunu öne sürmüş, haber, o günlerde Türk basınında sevinçle karşılanmıştı.
YÖNETİCİLER DEĞİŞİYOR, PROJE DEĞİŞMİYOR
Bu uzun parantezi kapatmadan önce bir kaç ayrıntıyı ekleyerek Patara'daki antik yapıya geri dönelim. Solarz'ın Kalkan'daki arazileri ve villa yapsatçılığına soyunmasına ilişkin haberlerimizle paralel olarak 'dünyanın ilk meclisi' olduğu savlanan Patara'daki antik yapının tanımında da küçük değişiklikler, düzeltmeler yapılmaya, kutlamaların ABD mesliciyle değil, TBMM'nin ev sahipliğinde, dünya parlamento başkanlarıyla yapılacağı haberleri gelmeye başladı. Bu arada meclis başkanları, bakanlar, valiler ve kaymakamlar değişiyor ancak ABD meclisinden, dünya meclis başkanlarının toplanmasına yönelik proje hiç değişmiyordu. Konuyu takip eden ve ayrıntıları aktarmayı sürdürdüğümüz haberlerimiz zaman zaman kazı ekibinin tepkisini çekiyordu.
KaynaK